Oyun İncelemeleri

Return to Mysterious Island

Adventure oyunları piyasanın en kısır türünü teşkil eder, yılda en fazla bir elin parmakları kadar adamakıllı oyun gelir gibilerinden geyikleri bir kenara bırakıp sizi bir gerçeğe yöneltmek istiyorum. Şu dünya üzerinde The Adventure Company diye bir firma var, ve adamlar şirketin isminden de anlaşılabileceği üzere yalnızca adventure oyunları üzerine çalışmaktalar. Kim ne derse de desin, bu emekleri hiç mi hiç boşuna değil. Ki olabildiğince sık aralıklarla da yeni oyunlarını piyasaya sürmekteler. Bunun dışında bir adventure oyuncusu da, çok ekstrem örneklerle karşılaşmadıkça, zannetmiyorum ki türe gelen yeni örnekler arasında bir ayrım yapsın. Ama nedendir bilinmez, bence, böylesi kutsal bir şirkete de yine aynı kesimin tepkisi olması gerektiği ölçüde değil. İşte benim de şimdi yazının başında bahsetmek istediğim mevzu; bu firmaya karşı önyargılı olanların fikirlerini kendimce birazcık da olsa etkileyebilmek. Zaten oyun hakkında bulabildiğim negatif noktalar arasında geneldeki insanların bu yöndeki düşünceleri de yer alıyor. Adventure türünden bir yapımın görsel ve işitsel olarak çok iyi olması, onu kaliteli yapan özelliklerden değildir; her ne kadar The Adventure Company’nin oyunları bu konuda sınırları zorlasa bile. Konu bütünlüğü, bunun mantıklı oluşu, oyuncunun yaşananlara kendini kaptırması ve bulmacalardaki zorluk dengesinin iyi ayarlanabilmesidir asıl önemlisi. Her ne kadar benim az önce yaptığım tanıma çok uyumlu olmasa da bunun yanı sıra macera oyunları denildiğinde ilk akla gelen birkaç özellik arasında grafiklerin güzelliği de yok değildir herhalde. Peki şimdi sorarım size; The Adventure Company’nin falsosu nerede??! Yoksa insanların böyle düşündüklerine dair benim fikirlerimin hepsi bir kuruntudan ibaret mi?? Az sonra…

Issız bir adanın ıslı güzeli Mina…

The Adventure Company’nin oyunlarına belki aşinalığınız vardır. Eğer yok diyecek olursanız kendilerini MYST’e ve benim en çok sevdiğim macera oyunu olan Post Mortem’e benzetmekten gurur duyarım. Firmanın birinci görüş açısından teker teker atlayan ekranlar ile oynadığımız oyunlarında son basamak Return to Mysterious Island. Bunun öncesinde ise firma Aura ile tekrar ismini gündeme getirmişti. Her ne kadar Return to Mysterious Island’i Aura ile kıyaslamak yersiz olsa da, genel duruş itibariyle bu oyunun ondan birkaç gömlek üstün bir çalışma olduğunu belirtmemek olmaz. Aura’daki soğuk grafiklere oranla, bunda hayli canlı ve etkileşimli örneklerle karşılaşmak mümkün. Atmosferinin ikisinde de farklı olduğunun ben de farkındayım; ama, insanın oyunu oynarken tattığı heyecan Mysterious Island’da daha fazla. Bunun dışında konunun akışı, animasyonlar ve Kheops Studio’nun yaptığı büyük katkı; oyunu alışılagelen The Adventure Company oyunlarından çok farklı bir noktaya getiriyor.

Birinci kural!: Macera oyunlarında konu önemlidir. Buna göre bakalım olaylar nasıl gelişiyor. Oyun karanlık bir ekran ile açılıyor ve renkler yavaş yavaş belirdiğinde kumsalda yüzüstü yatan bir bayanla karşılaşıyoruz. Bu afet kişisi oyunumuzun ana karakteri Mina. Kendileri açık denizlerde yalnız takılmayı pek seven genç bir denizci. Yalnız görünen o ki bu sefer işler pek umduğu gibi gitmemiş, ve bu tarz açık deniz muhabbetlerinin en klişe senaryosu neticesinde fırtınaya yakalanan gemisinin kontrolünü kaybetmesiyle kendini ıssız bir adada bulmuş. Parçalara ayrılan gemisinin hiçbir kalıntısı ortada görünmeyedursun, Mina’nın şimdi yapacağı ilk iş bu adadan bir şekilde kurtulmak ve serüvenlerine kaldığı yerden devam etmek. Yalnız bunun için de ortada bir sorun var; o da Mina’nın karnının fazlasıyla acıkmış olması.

Oyunun ilk bölümü Mina’nın kendisine yiyecek bularak gücünü tekrar kazanması şeklinde sonuçlanırken ilerleyen bölümler onun ada üzerindeki hayata uyum sağlaması şeklinde devam ediyor. Eh, deniz aracı olmayan bir gemicinin yapacağı işlerden biri, belki de ilki, sınırlı yaşam bölgesindeki imkanlar dahilinde kendi çabaları ile yeni bir yüzer taşıt oluşturabilmek ve bulunduğu yerden bir an önce kurtulmak olmalı. Ada hayatına uyum sağlamaya çalışan güzelimiz bu esnada bulunduğu topraklar üzerinde daha önceden yaşamış insanlara ait kalıntılar ve bazı teknolojik gereçler bulur, dahası gölgeler arasından kendisinden yardım isteyen bir de gizem onu kendisine çağırır. Kim mi? Jules Verne’in klasiklerinden akıllarımızdaki Kaptan Nemo! Buna göre Kaptan Nemo’nun ruhu, vücudu ile bir araya gelebilmek için bizden yardım istiyor; ve biz de bunu gerçekleştirmek için elimizden geleni yapıyoruz ve adanın derinliklerine, Nautilus’a doğru yol alıyoruz.

Onun envanterine dalınca kendinizi kaybediyorsunuz…

Return to Mysterious Island çok fazla küçük ayrıntıyı ve bir miktar da genel kültür ile karışık botanik, fizik, kimya gibi bilimlerle iç içe geçmiş bulmacaları beraberinde getiriyor. Gerçi her ne kadar bulmacaların çoğu çok fazla üzerinde uğraşmanızı gerektirmese de, çok kolay çözümleri olmamakla beraber mantıklı yollarla sonuca ulaşılabilmesi açısından bir miktar çaba ile bitirilebilir düzeyde. Mesela ateş yakmak için kuru otlara, güneş ışığını bir noktaya toplayan merceğe ihtiyacınız var. Bunları nerelerde bulabileceğinizi, hangi kaynakları kullanarak elde edebileceğinizi düşündüren bulmacalar oyunun genelini oluşturuyor desek yalan söylemiş olmayız. Bunları doğru kombinasyonlarda kullanabilmeniz de oyun üzerindeki zorluğun büyük kısmını meydana getiriyor aslında. Bu noktada piksel avcılığı tanımı da kendine yer etmeye çalışabilir; ama, ben buna müsamaha göstermem. Çünkü ortada böyle bir sorun çok fazla kendini belli etmiyor. The Adventure Company’nin en sevdiğim özelliği de işte bu! Oyunda bulmanız gereken şeyler neredeyse elinizin hemen altında. Zaten görüntülerin teker teker ekrana gelmesi sonucunda üzerinde bulunduğunuz nokta etrafında 360 derece dönebilmenizin avantajı ile başınızı çevirdiğiniz her yöndeki bir farklılık kendini belli ediyor. Bir ot, duvardaki bir çatlak, hareketli birtakım görüntüler yada salınan bir ip, kendisinin orada olduğunu size göstermek için birbiri ile yarışıyor. Tabi sık olmamakla beraber bazı mekanlarda da aşırı derecede saklanmış noktalar size ilk planda zorluk çıkartabilir. Lakin, bütün bunları genelleyecek olursak bulmacalardaki zorluğun ortalama olduğuna karar verebiliriz.

Bir diğer özellik de envanter sisteminizin fazlasıyla geniş olması. Aynı anda 100’den fazla eşyayı yanınızda bulundurabiliyorsunuz ve farenizin sağ tuşuna basarak ekranınızda görüntüleyebileceğiniz envanter mönüsünde bütün eşyalara kolayca erişim sağlayabiliyorsunuz. Fakat görüyoruz ki bulmacalarda biraz seviyesi aşağı çekilen zorluk düzeyi kendini envanter bölümünde size ispat etme niyetine girmiş. Zira oyunun başında cebinize atacağınız bir eşyayı son bölüme kadar yanınızda bulundurmanız bile olasılık dahilinde. Çünkü eşyaları olurları şekilde birbirleri ile birleştirdiğinizde çeşitli eşyalar ortaya çıkıyor, ve ürünlerle ürünleri birleştirdiğinizde, eğer buna gerek varsa, yeni şeylerin meydana gelmesi de sürpriz olmuyor. Çok fazla eşya taşıyabildiğinizi söylemiştim. Eşyaların görüntülendiği kısmın altında bir satırlık ayrıca bir bölüm daha var. Buraya birbiriyle etkileşime girmesi gereken herhangi bir alet, buna uygun bir diğer alet ile kullanıldığında ikisi birden eklenerek bir başka gereçler ortaya çıkarıyorlar. Örneğin sert bir taşla demir parçasını kullandığınızda Mina taş yardımıyla demire sivri bir görünüm veriyor, oluşan sivri parça ile tahtayı birbirine eklediğinizde de ortaya basit bir bıçak çıkıyor. Tabi aynı anda kullanılabilecek alet edevatın sayısının 2 ile 5 arasında değişebilmesi de apayrı bir husus. Ortaya çıkan teçhizatı tekrar yapı taşlarına ayırarak diğer aletler üretmede de kullanabiliyor olmak, bu kadar fazla sayıda eşyacık ile meydana getirilebilecek diğer eşyaların sayısında doğal olarak bir coşuş oluşturuyor. İşe bu noktadan bakacak olursak Mina kod adı altında MacGyver’cilik oynuyoruz sanki. Hakikaten niye MacGyver’in oyununu yapmadılar yıllardır? Hayret.

Grafikleri göz okşar cinsten…

Aslında bu tarz oyunların üretim aşamalarını takip etme şansımız olsa grafiklerin güzelliği hakkında genel fikrimizdeki değişim ne derece olur acaba. Çünkü, özellikle The Adventure Company bunu başarıyla ortaya koyuyor. Yani doğa oluşumları epey gerçekçi ve bilhassa bu oyunda elinizi ekranın içine doğru uzatsanız yapraklara dokunacakmış gibi hissediyorsunuz kendinizi. Grafikler resmen beni benden aldı. Benzer şekilde aralarda ekranlara giren videolar da hayli hoş. Arka planda yer alan denizin içten içe dalgalanıyor oluşunu dikkatlice gözlemlediğinizde yakalayabiliyor olmanız çok küçük olsa bile gerçekçiliği alevliyor. Yaprakların sallanışı da keza çok başarılı. Ortamın atmosferi inanılmaz ve seslerdeki doğallık bir hayli iyi. Yalnız, bir süre sonra çeşitliliğin olmayışı dikkatlerinizden kaçmayacaktır. Oyunlarda genellikle müziklerin tekrar edişinden yakınsak da burada ondan ziyade sesler çok tekrarlı bir yapı içerisinde. Bilhassa Windows95 teması olan kuş cıvıltısı ile mönü açılışı sesi aynen buraya kopyalanmış ve oyun bunu çok sık kullanıyor. Dikkatle dinleyecek olursanız aynı seslerin sürekli tekrarını da yine buna benzer bir durumda yakalayabilme şansına sahipsiniz. Ama bu bizi oyundan tabi ki soğutmuyor. Aynı şekilde animasyonların da ortalama düzeyde olmasının oyunun geneline kesinlikle eksi yönde bir etkisi yok. Siz zaten envanter içinde boğuşurken ve doğa manzaralarına dalıp gitmişken bunu göz ardı edebiliyorsunuz.

Ben Mina’dan bahsediyorum,,, siz oyunu mu okudunuz??

Return to Mysterious Island gerçekten de çok beğenerek oynadığım bir adventure oldu. Bunda The Adventure Company’nin etkisi tartışılır belki; ama, Mina’nın etkisi tartışılmaz. Esmer güzeli ve hafif çilli bir afetin hikayesinin nasıl da bir yaşama çabasından enteresan bir masala dönüştüğünü birinci görüş açısından izlemesi fazlasıyla sürükleyici. Zorlu envanter yönetimi biraz yıldırıcı olsa da gerçek bir macera oyuncusunu fazlasıyla doyuracak bir yapıya sahip. Eğer bir adventure yoldaşıysanız(?) kesinlikle kaçırmamanız gereken bir oyun diye son noktayı koymak istiyorum. Etkileyici bir oyun, başladıktan sonra bitirmeden rahat edemeyeceğinizden de emin olabilirsiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu