Oyun İncelemeleri

Rise of Nightmares

Evet, ben biliyordum. Bundan aylar önce hareket algılayıcı kontrollerin ilk fısıltıları çıktığında bunun da tıpkı 3D teknolojisi gibi henüz gereksiz olacağını ve balon çıkacağını düşünmüştüm. İşte sizlere kanıtı olan Rise of Nightmare. Ancak burada bütün suçu Kinect’in üzerine atmamız büyük haksızlık olur. Evet oynanışı baltalayan kendisi olsa da oyunun kendisinin balta olmasında Kinect’in hiçbir suçu yok. Rise of Nightmares ciddi anlamda kabuslarımızı diriltti; “Video oyunlarının sonu böyle mi olacak yoksa?”

Sert ve acımasız
İyi bir korku oyunu sizleri içine çeker, o kadar ki bazen iyi bir korku filminde bile daha derinlere inmenizi sağlar elbette bunun en büyük faktörü olaya sizin de birebir dahil olmanızdır. Karanlıkta dolaşırsınız, her kapıyı tedirgin bir şekilde açarsınız. Arkadaşlarınız ile oynarken “Ben korkmam oğlum” deyip ışığı kapatırsınız ancak yalnızsanız yandaki odanın bile ışığını açmak istersiniz. İleride sizi neler beklediğini bilmemek ve bunu hayal gücünüze bırakmak korkunuzun özünü oluşturur. Tıpkı Amnesia’da olduğu gibi her sesten irkiliriz ya da Call of Cthulu’nun otel bölümünde olduğu gibi kaçarken yaşadığımız gerilimi iliklerimize kadar hissederiz.

Ne yazık ki bu söylediklerimin içine Rise of Nightmare’i katamayacağız. Açıkçası oyunun görselleri biraz daha yetersiz kalsaydı korku oyunu olduğunu bile söyleyemeyecektim. Ama yine de Sezar’ın hakkı Sezar’a.

Eminim ki şu anda pek çok büyük firma bir şekilde Move, Kinect gibi algılayıcılar için ciddi AAA oyunları yapmak istiyordur ancak teknolojinin henüz oturmamasından dolayı buna cesaret edemiyorlardır. Halbuki bu tarz şeylerin gelişimi en iyi deneme yanılma yolu ile olur ki bunun içinde en başta kötü oyunlar yapılması gerekir. İşte bu anlamda SEGA’ya saygı duymak gerekir. Sonuçta adamlar kötü olma ihtimalinin yüksek olduğunu bile bile bu işe kalkıştılar ve hardcore bir Kinect oyununda  liderliği kaptılar.

Doğu Ekspresi, Sibirya Eksipresi bir de Kurtalan Ekspres
Rise of Nightmare’de Josh adında alkolik bir tatil adamının yerine geçiyoruz. Bir tren yolculuğu sırasında karısı Kate kafayı kırmış bir bilim adamı tarafından kaçırılır bu sırada tren raydan çıkar ve kaza yapar. Kazadan kurtulan Josh ve birkaç kişi yakınlardaki garip bir kaleye sığınır ve yaratık savaşı başlar.

Elbette bu yaratık savaşı aynı zamanda bizim de teknoloji ile olan savaşımızın başlangıcı olur nitekim Kinect ile hınca hınç bir mücadeleye gireriz. Tamam, belki fazla yüklendim bu konuya sonuçta yüzümü güldüren yanları da yok değil ve oyunun en büyük özelliği bu ve bazı noktalarda yüzümü güldürmedi değil ancak kontrollere alışmak epey zor.

Hareket etmek epey bir stresli. Bir ayağınızı ileri atıp ilerlemeye çalışırken omuzlarınızı da gideceğiniz yöne doğru çevirmeye çalışmak bir zaman sonra “Yahu acaba ben yürümeyi mi unuttum?” dedirtiyor.

Savaşmak için öncelikle rakibinizin yerini tahmin etmeniz gerekiyor ki kendiniz ona göre konumlandırabilesiniz. Saldırı sırasında yaptığınız hareketler de bir süre sonra belli ağrıların oluşmasına sebep oluyor. Öte yandan hareket etmediğiniz veya savaşmadığınız zamanlarda da hızlıca eğilip etraftaki tuzaklardan kaçmak zorunda kalıyorsunuz.

Elime ne geldiyse vurdum abi
Genel olarak şunu söylemek lazım ki oyunun en büyük artısı gibi gözüken kontroller pek çok açıdan oyunun en zayıf noktası olmuş. Sadece uygulaması zor olmakla kalımıyor üstüne size oyun oynarken gerekemeyen bir yorgunluk veriyor. Haydi diyelim ki hepimizi ömür boyu sağlıklı besinlerle beslendik ve 150 şınav çekebiliyoruz dolayısı ile yorgunluk gibi bir sorunumuz yok, bu sefer de işin içine atmosfer kaybı giriyor.

Kameranın sizi algılaması için yerinizi belirlerken ekrandan uzaklaşıyorsunuz ve bir anda atmosferin dışında kalıyorsunuz. Biraz yaklaşayım dediğinizde bu sefer saldırı hareketinizi algılanmıyor. O sırada sağ ayağınız ağrımaya başlıyor. Bir yandan zombi ile uğraşırken bir yandan Kinect’le uğraşıyorsunuz. İşin iyi yanı ise ilk başlarda sürgülü kapıları ilgili hareketle açmak, elinizdeki demir boruyu doğru şekilde sallayarak kafa patlatmak gibi şeyler çok hoş geliyor. İşte başta söylediğim yüzümü güldüren şeyler bunlar oldu. Ancak bir süre sonra bunlar da sıkıcı olmaya başlıyor.

Oyundaki silahlar basit şeyler. Genellikle yumruklarınıza güvenmeniz gerekiyor nitekim ele geçirdiğiniz şeyler kafa patlatma konusunda biraz dayanıksız kalıyor ve elinizde patlayabiliyor. Tahta parçası, demir boru, bahçe makası gibi “melee” dediğimiz silahları kullanırken ellerimizi boksör misali kaldırıp yaratıkları hedefliyor ve ellerimiz sallayarak vurmaya çalışıyoruz. Gerek yatay gerek dikey şekilde sallayabiliyorsunuz ve düşmanın yumuşak organik kısımlarını hedef alıyorsunuz. Çünkü bazen yaratıklar karşınıza üzerlerinde sert aksesuarlarla çıkabiliyorlar. Yani yaratığın sağ elinde demir bir bileklik varsa siz elinizdeki silahı sol tarafa sallamak zorunda kalacaksınız.

Saldırı her ne kadar çeşitliymiş gibi gözükse de savunma tek yönlü işliyor maalesef. Elleriniz blok yaparmış gibi tutuyorsunuz ve bu şekilde kim nerden nasıl saldırırsa saldırsın hiçbir şey yapamıyor. Dolayısı ile bu da oyunun zorluğunu bir hayli düşürüyor. En zorlanacağınız kısımlar etrafınız yaratıklarla çevrili iken silahınızın kırılması olacaktır. Dediğim gibi etrafta bulduğunuz silahlar çok da sağlam değiller.

Ancak ilerleyen bölümlerde bu durum biraz değişiyor. Oyun daha ilginç bir hal alıyor ve sanki farklı bir tarzı denetirmiş gibi hissettiriyor. Bu bölümde oyunda Azoth adlı bir silahı keşfediyorsunuz. Bu silah ile savaşlar sıkıcılığından çıkıp biraz daha renklenmeye başlıyor.

Bu kitabın sonu kötü olur
Rise of Nightmare kesinlikle korkutucu bir oyun değil. Sanki korku oyunlarının ilk yıllarıymış gibi birkaç zombi göstererek ve gürültü çıkartarak korkutacağını sanmış bizleri tatlı SEGA, halbuki oyunun atmosferi yok denecek kadar az ve o az atmosferi de kamera duruşunuz yok ediyor. Gerginlik yaşatıyor mu? Evet, yaşatıyor ancak onun da en büyük sebebi kontrollere tam olarak hakim olamamanız. Bir zaman sonra kendinizi sanki Scary Movie’nin çok kötü bir versiyonundaymış gibi hissediyorsunuz. Karakterler çok yüzeysel, senaryo baştan savma ve oyunun replikler resmen en iyi 100 korku filminden alınan repliklerden oluşturulmuş gibi.

Deli doktorumuzun peşinden koşarken bizleri sadece ufak basit yaratıklar değil her biri doktorun ürünü olan iğrenç grotesk ucubeler de karşılayacak. Biz bunlara oyun dünyasında “Boss” diyoruz ancak burada ne diyeceğimize karar veremedik açıkçası. Çünkü genel itibari ile ezik düşmanlardan çok da bir farkları yok kendilerinin. Sadece güçleri daha fazla ve daha sert vuruyorlar. Fakat bunlar bile onların zor adamlar olmasına yeterli değil. Yapay zeka zombilerden dolayı mıdır yoksa oyunun KÖTÜ olduğundan dolayı mıdır bilmiyorum ancak hiçbir şekilde zeka denilemeyecek bir türden. Yaratıklar doğrudan üstünüze geliyor ve vurmaya çalışıyorlar. Siz korunuyorsunuz sonra siz vuruyorsunuz, sonra onlar vurmaya çalışıyor siz korunuyorsunuz ve siz bir defa vurduğunuzda ölüyorlar. Olur da bu esnada silahınız kırılırsa o zaman biraz heyecan başlıyor ve koşup yeni silah arıyorsunuz.

Öte yandan puzzler ayı bir komedi. Karşınıza birazcık zorlayacak bir bilmece çıktığında bu sefer oyunun garip ara yüzü devreye giriyor. Yine kontrol sisteminden dolayı bilmecedeki etkileşime geçeceğiniz noktaları kolay buluyorsunuz çünkü oyun sizlere bu noktaları kocaman işaretlerle belirtiyor.

Yak ışığı dayı, bu saatten sonra olmaz o iş
En başında söylediğim gibi Rise of Nightmare bende sadece SEGA’ya karşı cesaretinden dolayı saygı beslememe sebep oldu. Böyle riskli bir işe kalkışmak gerçekten önemli bir adım. Firmanın hareket algılayıcı kontroller hakkındaki hevesini açıkça gösteriyor ancak maalesef heves sadece yeterli olmuyor. Tamam kontroller konusunda sorun yaşayabilirsin, belki bu sebeple atmosfer problemi de oluşabilir ancak geri kalan her şey, grafiklerden seslere, hikayeden diyaloglara kadar her şey senin suçun SEGA, bunu da unutma!

NOT: Oyunun esas puanı 25 ancak sadece SEGA’nın cesaretinden dolayı 5 kanaat puanı verdik.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu