Oyun İncelemeleri

Rise of the Tomb Raider

Editörden not: Oyunun asıl kapsamlı incelemesi sitemizde halihazırda bulunduğundan bu incelemede hikayeye ve genel özelliklere değil, oyunun PlayStation 4 versiyonu ile getirdiği yeniliklere kısaca değineceğim.

2015 yılında ilk olarak Xbox One platformuna, zamanlı exclusive olarak çıkan ve bu yüzden de çok altta kalan, Microsoft’un absürt oyun politikası yüzünden değeri anlaşılmayan Rise of the Tomb Raider gerçekten ‘değersiz’ bir oyun etiketi yemişti o zamanlar. Daha sonrasında PC’ye de çıkan ve yine tarafımca incelenen ‘asıl’ sürümü gerçekten hoşuma gitmişti. Ben de dahil neredeyse oyunu oynayan herkes Rise of the Tomb Raider’ı sevmiş ve haritadaki diğer görevleri yaparak oyunu defalarca, artı görevleri ile bitirdi. Başarılı grafikleri ile de en son çıkan tüm grafik kartlarının performans testlerine konu oldu.

PC’deki başarısından sonra oyun son olarak PlayStation 4 platformuna da geldi. Square Enix neden oyunu böyle parça-parça çıkarma gereği duydu, insanları bekletti gerçekten bilmiyorum ancak oyuncular tarafından pek de hoş karşılandığı söylenemez. Üstelik PlayStation 4 versiyonu da PC veya Xbox One versiyonuna göre hiçbir farka sahip değil. Elbette 20. yıl özel sürümü adı altında farklı bir kapak ve yanında da iki yeni içerik ile çıktı ancak bu içeriklere diğer platformlar da erişebildiği için PlayStation 4 kullanıcıları biraz kötü hissetti doğrusu. Blood Ties ve Lara’s Nightmare adlı iki yeni içeriğe sahip yeni versiyonda Blood Ties ile gerçekten zevkli ve gizemli bir maceraya atılıyoruz. Her ne kadar kısa bir macera olsa da ‘keşke ana oyunda da böyle şeyler bulunsaydı’ dedirtti. Lara’s Nightmare’de ise yine Lara Croft oluyor ve Croft Malikanesi’ni basan zombileri (?) yok ederek görevi en kısa sürede, en çok puanı alarak tamamlamaya çalışıyoruz.

Doğruya doğru, Lara’s Nightmare içeriği bu oyunun en ihtiyacı olmayan içerik falan olabilir. Artık günümüzde her oyuna bir şekilde zombi temasını yedirmek moda olduğu için bir bakıma buna alışmış da sayılırız. Ancak gerçekten bu tema Tomb Raider’a, özellikle de yeni nesil Tomb Raider’a gerçekten uymuyor. Elbette ana oyunda doğaüstü varlıklarla kapıştığımız da oldu ancak ek içerik olarak böyle bir şeye gerek var mıydı? Bence yoktu.

Lara’s Nightmare’in tam aksine, Blood Ties da bir o kadar harika yeni bir içerik olmuş. Croft Malikanesi zaten ikinci oyundan beri en merak ettiğim mekanlardan birisi olmuştur. Gizli odaları, zorlu bulmacaları, sürekli arkamızdan gelen o hizmetlisi falan derken gerçekten küçüklüğümden beri beni ürküten ve merakıma oynayan bir içerikti. Rise of the Tomb Raider’da da harap olmuş bir Croft Malikanesi’nde buluyoruz kendimizi. Yani cidden, Rise of the Tomb Raider oynadığımı bilmesem ve yönettiğim karakter de Lara Croft olmasa kendimi çok başarılı bir korku oyunu atmosferinin içindeymiş gibi hissedecektim. Işıklandırmalar, gölge efektleri ve gök gürültüsü o kadar güzel yansıtıyor ki o malikanenin gizemini, ‘ya asıl oyunda neden yoktu böyle şeyler?’ derken buluyorsunuz kendinizi.

Çünkü Blood Ties gerçekten iki oyundur ilk kez gerçek bir kaşifmişim hissini vermeyi başardı. Hem Tomb Raider’da, hem de Rise of the Tomb Raider’da benim şikayet ettiğim tek ve çok önemli bir konu vardı. Oyun Uncharted’a benzetilmeye o kadar kasılmış ki, bir yerden sonra Tomb Raider değil de sıradan, tipik bir aksiyon oyunu oynuyormuşum hissini alıyordum. Siper al, ateş et, siper al, ateş et. Eh kaşif Lara’ya ne oldu? Arada bir ucuz bulmacalar çözüp oradan oraya atlıyorduk eyvallah da, bu kadar aksiyona ve akabininde ‘yenilmez Lara’ imajına gerek var mıydı? Orası tartışılır.

Blood Ties tam da benim aradığım kaşif oynanışını sunuyordu. Malikanede gizli bölmeleri açıyoruz, zorlu bulmacaları çözüyoruz ve bu bulmacaları çözebilmek için de hem bir sürü ipucu bulmamız hem de bu ipuçlarını ince eleyip sık dokuyarak incelememiz ve cevapları bulmamız gerekiyor. Bence bir Tomb Raider oyununun ihtiyaç duyduğu nihai şey buydu ve bunun bir DLC olarak eklenip en fazla 1 saat sürmesi beni gerçekten üzdü. Üstelik bunun bir artı içerik olarak anılması ve bu bahaneyle de oyunun PlayStation 4’te tam fiyat ile satılması da ayrı bir komedi herhalde.

Oyunun PlayStation 4 açısından bir yeni özelliği de PlayStation VR ile çalışabilmesi. Hatta zaten Blood Ties da sırf PlayStation VR için eklenmiş bir bölümdü. Herhangi bir savaşa girmiyor, sadece Croft Malikanesi’ndeki sırrı çözmeye çalışıyorsunuz. Bu kadar iyi bir içeriği sırf VR için eklemeleri bana çok garip geldi. Anlamışsınız olayı, ama yanlış anlamışsınız be abiciğim.

Son olarak bir de grafiklere değineyim. Xbox One versiyonu ile arasında hiç fark yok. Öyle karşılaştırma videolarındaki ufak detaylara falan da takılmayın. İki konsolda da aynı performansta, aynı grafik detayları ile çalışıyor. Ufak tefek anti-aliasing sıkıntıları olsa da orası zaten konsol performansı için feragat edilen özelliklere giriyor. Çakılı 30 FPS ve 1080p çözünürlüğünde çalışan Rise of the Tomb Raider oyun boyunca stabil ve akıcı bir oynanış sunuyor. Bir sene önce çıktığı için belki günümüz oyunlarına göre biraz ‘eski’ gibi görünebilir ancak maymun iştahlı olmaya gerek yok, gayet güzel gözüküyor.

Peki bu oyunu PlayStation 4’e almalı mı? Eğer diğer iki platformda da bitirdiyseniz daha önce, zaten tahmin edebileceğiniz üzere hayır, almanıza gerek yok. Ancak daha önce Rise of the Tomb Raider’ı oynamadıysanız ve de bir PS4 oyuncusuysanız, seriyi sevmeseniz ya da ilk oyunu oynamamış olsanız bile farklı bir hava kattığı için hoşunuza gidecektir. Ancak bir sene sonra tam oyun ücretini hak ediyor mu? İşte o yorumu size bırakıyorum. Ben sanırım o konudaki düşünceleirimi inceleme boyunca aktarabilmişimdir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu