Runaway 2: The Dream of the Turtle
Üç yaz öncesini hatırlayın ve Runaway’i akıllarınıza getirin. Üç yıl önceki
çöl sıcakları ile birlikte gelen buzlu limonata ya da yabancı markalı bir bira
serinliğindeki o muhteşem oyunu. Afet-i devran güzelliğiyle dillere destan
Gina’yı ve biraz sonra hayatını tamamen altüst edecek olaylardan bihaber olan,
doktora tezinin Berkeley’de kabul edilmesinin verdiği sevinçle Amerika’yı bir
uçtan diğerine kat etmek zorunda kalan Brian Basco, namı diğer BB’yi. Mafyanın
elinden kurtulduktan sonra kahramanlarımızı uğurlamıştık ve aradan geçen bunca
zamanın ardından onlar geri döndüler.
Runaway’i diğer oyunlardan ayıran çok farklı bir tat vardı o zamanlar. Çizgi
film tarzı grafikleriyle akranları arasından seçilebiliyordu; eğlenceli bir
ilerleyişi ve karakterleri vardı. Yıllar boyunca onu beklemiş olmamızın
yarattığı etki gerçekten de çok güzel olmuştu; ah bir de yazın ortasında
çıkmasaydı. Aksi gibi de çöllerde falan geçiyordu oyun; zaten bilgisayar başında
iyice pişmiştik, oyun iyiden iyiye sera gazı etkisi yaratıyordu. Ve piksel
avcılığıydı onu her oynayanın aklına ilk gelen şey. Oyunun grafiklerinin ilk
planda bu sıkıntının önüne geçebileceği düşünülmüştü. Zira gerçekçilikten uzak
sayılabilecek görüntüler arasında etkileşime girilebilecek şeylerin rahatça fark
edilebileceği sanılıyordu. Buna rağmen oyun öyle değildi; ekrana yapışıp her bir
noktaya defalarca bakmanız gerekiyordu. Çölde mafyanın sizi yakaladığı bölümün
hemen başındaki küçücük kulübede ne kadar zaman harcadığınıza dikkat ettiğinizde
oyunun sonraki bölümlerine eskisi kadar sempatik yaklaşamıyordunuz. Kaldı ki
oyunun tam ortasıydı orası ve birazdan şu meşhur “3 galon, 4 galon, 5 galon”
bulmacasıyla yıkılıyordunuz. Oyun tahmin etmesi oldukça kolay bir biçimde sona
eriyordu, ama Brian’ın bölümleri size anlattığı yeri en sonda gördüğünüzde
sinirlerinize hakim olamıyordunuz. Evet; Brian ve Gina’nın mafyadan nasıl
kurtulduğuna şahitlik etmiştiniz, ama Brian bütün bunları deniz kenarında
yanında Gina sereserpe uzanmışken anlatıyordu. Düşününce aslında Runaway her
yönüyle çok acımasız bir oyundu.
Runaway where she is with you
Serinin ikinci oyunu bu kez kışın ortasında geldi ve oynadıkça çoğu yönden
atasının fersah fersah ilerisinde olduğunu görmek mümkün. İlerleyiş yine ilk
oyundaki gibi üçüncü kişi görüş açısından point&click yöntemiyle sağlanıyor.
Hikâyenin anlatılışı ise yine önceki oyunda olduğu gibi normalden farklı. A Road
Adventure’de ana kahramanımız Brian bize bütün olan bitenleri oturduğu yerden
anlatıyordu ve kendisini bölüm aralarında siyah ekran üzerinde görüyorduk. Bu
sefer de durum benzer. Yine Brian bütün gelişmeleri anlatıyor; fakat bu kez
direkt olarak bize değil, ilk oyunda tanıştığı Sushi’ye MSN üzerinden sohbet
ederek. Bölüm aralarında bir kış evinde kar yağarken kahramanımızı
görebiliyoruz. Senaryo ilerleyişimiz ise Brian ve Gina’nın kaldıkları tatil
yöresini gezmek üzere bir uçak kiralarkenki sahnesiyle açılıyor. Tabii bunun
hemen öncesinde de oyunun başlangıç videosunda Gina’nın Brian tarafından uçaktan
atılmasıyla afallıyor ve nedenini merak etmeye başlıyorsunuz. Burası aynı
zamanda oyunun başlangıç yeri ve her iki kısım da arkalı önlü olarak senaryonun
en başında yer almakta. Kahramanlarımız uçaklarını kiraladıktan sonra gitmek
istedikleri yere doğru giderken havada bir kaza geçiriyorlar ve pilotumuzun
herhangi bir şey yapmasına fırsat kalmadan yere çakılıyorlar. Brian ise bir
centilmenlik (enayi?) örneği göstererek uçaktaki tek paraşütü Gina’nın sırtına
geçirerek onu uçaktan atıyor.Her şey bu noktaya kadar gayet uygun bir biçimde
ilerlerken bir tarafta Brian ve pilotun bulunduğu uçak ormana düşüyor, diğer
tarafta ise Gina oraya kamp kuran askerler tarafından vurularak suya düşüyor.
Oyunun kontrolü de işte tam bu noktada elimize geçiyor. Kazadan neyse ki ufak
tefek sıyrıklarla kurtulmuşuz; ama pilotun olması gereken yerde kavak yelleri
esiyor. Bizse Gina’yı bulmalı ve ondan sonra da yolumuza devam etmeliyiz.
Runaway 2’nin konusu işte böyle. İlk oyuna kıyasla bu seferkinin konu
ilerleyişinin çok rahat ve gelişime açık olduğu düşünülebilir, fakat planda
olmayan, olmaması gereken, hatta asla olmayabilecek bir uçak kazasının nelere
yol açtığını görmek yapımcıların “bir şekilde oyuna başlayalım da, gerisi gelir”
diye düşündüklerini gösteriyor olabilir. Buna yönelik olarak yine hemen ilk
oyunu gözler önüne getirdiğimizde bunun biraz daha doğru olduğunu fark
edebiliriz. Çoğu oyunun böylesi beklenmedik bir olayla start aldığını
söyleyebilirsiniz; ama Runaway bu konuda gerçekten de sırıtıyor. Başlangıcın
ardından oyunun oynanabilirliğine baktığımızdaysa kullanımın gayet kolay
olduğunu görmek mümkün. Kontrollerde yine sadece fareye sahibiz ve sadece bölüm
arası yüklemeler ile oyun kayıt ekranında klavyeyi geçiş yapmak için
kullanıyoruz. Fare işaretçimiz normal durumlarda bir artı işareti şeklinde ve
etkileşime girebileceğiniz noktalara geldiğinde büyüteç işaretine dönüşüyor. Bu
halde kullanmaya çalıştığımızda cismin ne işe yaradığını görme imkânımız var.
Sağ tıkladığımızda ise duruma göre küçük cisimleri cebimize atabiliyor,
kapılardan geçebiliyor veya insanlarla konuşabiliyoruz. Ekranın üst ve alt
satırında ise birer siyah bant yerleştirilmiş; bu oyuna ayrıca bir hava vermekle
kalmayarak 16:9 ekran görüntü tarzı eklemiş. Üstteki banda fareyi getirdiğinizde
envanter ekranına geçiş yapabileceğiniz ve options menüsünü
görüntüleyebileceğiniz butonlara ulaşıyorsunuz. Alt taraftakinde ise normal
durumlarda herhangi bir durumdaki konuşmalar ekrana geliyor. İnsanlarla
konuşacağınız başlıkları kendinizin seçtiği bazı anlarda ekran üst tarafa
kayarak alttaki bant genişliyor ve üstteki yok oluyor.
Options içeriği oldukça sade; önemli olduğu nokta ilk oyunu hatırlamanızı
sağlayan bir videonun burada yer alıyor olması. Burada Brian bize ilk oyunda
olup bitenleri fotoğraflarla anlatıyor. Envanter ekranı ise ilk oyundan
hatırlayabileceğimiz şekilde. Ekranın sağ tarafında Brian’ın portresi yer alıyor
ve oyun içerisindeki ilerleyişi boyunca görüntüsüne göre onda da değişim meydana
geliyor. Burası bir miktar etkileşimli. Ana envanter ekranı üzerine yerleşen
cisimleri birbirleriyle kullandığınızda kahramanımız görüntüden kayboluyor ve
aşağı doğru eğildiğinde o taraftan iki cismi birbiriyle kullandığını ifade eden
sesler geliyor. Cisimlerin kullanımı bu sefer önceki oyuna oranla çok daha
mantık çerçevesinde; en azından rujdan kurşun yapmaya çalışmıyorsunuz. Bulmaca
konusunda yine genel olarak envanterdeki eşyaları birbiriyle kullanmanızı
gerektiren bulmacalar ağırlıkta. Her ne kadar oyun bulmaca konusunda yine
dalgalı bir seyir izliyorsa da bunların ilk Runaway ile arasında büyük
farklılıklar var. İlk oyunun en büyük dezavantajı olarak piksel avcılığından
dert yanıyorduk; yine bu sorunla karşı karşıyayız. Fakat Runaway’i bu tarz
oyunlar arasında kabul etmemiz ve değerlendirmemizi de buna göre yapmamız lazım.
Buna göre işimize yarayacak cisimler bu kez daha rahat fark edilebiliyorlar ve
genelde de daha büyük cisimler oyunda bulunuyor; bu iyi bir özellik. Ayrıca bazı
noktalarda işe yarayabilecek cisimleri kahramanımız kendisi seçiyor ve böylece
cisimleri aramak çok daha kolaylaşıyor.Yalnız ara sıra da olsa çok kolay bir
işi gerçekleştirmek için çok uzun yollardan dolaşmak, elinizi kullanabileceğiniz
durumlarda çevredeki cisimlere zorlanmak biraz sıkıcı olabiliyor. Örneğin oyunun
en başında uçağın içindeki dolabı açmak için kullanmanız gereken anahtarın kırık
parçalarını birleştirmek için güneş ışığını ve büyüteci kullanmanız gerekiyor.
Büyüteci elinizle tutabilecekken etraftaki ağaçlardan bir dal kopartmalı ve dal
ile büyüteci birleştirip onu da yere saplamanız lazım. Hemen sonrasında önünüze
çıkan maymunu atlatmak içinse cebinizdeki viski şişesini oyuncak köpekle
kullanıp köpeğin su tankını alkol ile doldurmalı ve maymunun yoluna koyarak onu
içmesini sağlamalısınız. Bunu çok önce fark etseniz de öncelikle su ile deneme
yapmalı, kahramanımızı viskiyi kullanabileceğini düşündürmeli ve sonrasında işe
koyulmalısınız. Oyunun ilerleyen kısımlarında maymunu kullandığınız kısımlar
var; ama bunlar çok zorlama ve ekstrem örnekler. Bunun tam aksi istikametinde
ise askeri bölgeye sızmak için kılık değiştirmenizi gerektiren güzel bir bölüm
var. Bu yolda ilerlerken de yine güzel bulmacalarla karşılaşabiliyorsunuz.
She is a little Runaway
Oyun grafiksel olarak oldukça güzel. Çizgi film tarzı grafikler önceki oyunun
sonrasında çok fazla bir gelişim göstermemiş; bununla birlikte daha parlak ve
yumuşak görüntüler görmek güzel. Modellemeler ise çok çok daha iyi. Ana
karakterimiz Brian’ın görüntüsü de ilk oyundan bu zamana kadar hayli değişmiş.
Yalnız bunun güzel bir değişim olduğunu hemen söylememiz lazım. İlk oyunda,
normalde bir fizik profesörü şeklinde olan Brian vardı. Bu onun kendi mesleğiydi
ve buna göre duruşu da oldukça normaldi. Runaway 2’de kendisi mesleğinin dışına
taşmamış; ama oyunun atmosferi onu daha kaslı görmemize neden olmuş. Saçları
uzamış ve dağılmış, vücudu ise az önce de dediğim gibi çok daha kaslı bir
görünüme kavuşturulmuş. Hareketleri ise biraz daha sert ve sokak havası
içeriyor. Bununla birlikte oyun çok daha komik. Neden olarak ise Brian’ın sanki
oyuncuyla konuşuyormuş gibi bir durum yaratmasını gösterebiliriz. Oyunun
ilerleyen kısımlarında bir mezarı kazarken sizin cesedi görmenizi istemiyor ve
kafanızı çevirmenizi istiyor; bu durumda kamera açısı biraz sola kayıyor. Ayrıca
yaptığı bazı yorumlar da sizinle ilgili ve sıradan değil. Çevre grafikleri de
pastel bir resim çizilmiş gibi. Ama görüntüler ve cisimlerin duruşları hayli
gerçekçi. Asker kampının görüntüsü, içerisindeki çeşitli alet ve teçhizatlar çok
başarılı bir biçimde oyuna aktarılmış. Oyun grafiksel olarak oldukça iyi; hatta
bazı durumlarda ışığın kırılması fazlasıyla gerçekçi. Kısacası oyunda yer
verilmek istenen grafiksel teknoloji başarıyla kullanılmış. Oyundaki
seslendirmeler de gayet güzel. Brian, Gina ve önceki oyunda da bizimle birlikte
olan karakterler için kullanılan seslendirme ekibine burada da yer verilmiş.
Ayrıca diğer yeni yan karakterlere hayat veren seslendirmenler de yine iyi.
Runaway 2: The Dream of The Turtle, kısacası kendisinden bekleneni gayet güzel
bir biçimde yerine getirmiş. Bildiğimiz Runaway yine karşımızda; fakat bu sefer
çok daha güzel grafikler, seslendirmeler ve daha işe yarar yan karakterlerle
Brian ve Gina’nın macerasına kaldığımız yerden devam ediyoruz. Oyun süresi de
fazlasıyla tatmin edici bir biçimde tutulmuş ve sıkılmadan sonunu
görebiliyorsunuz. Runaway 2 gerçekten de üç senelik aranın ardından onu
bekleyenlerin yüzünü kara çıkarmıyor. Piksel avcılığını ve bazı ufak tefek
grafik programlama hatasını göz ardı ederseniz güzel bir oyun zevki
yaşayacağınız kesindir.