Sanal Gerçeklik cihazları önümüzdeki yıllara damgasını vurabilir mi?
Şu günlerde en çok söz edilen teknoloji konularından biri de sanal gerçeklik. Oculus Rift ile popülerlik seviyesi iyice tavan yapan artırılmış gerçekliğe, bu kadar yoğun ilgi olunca, diğer üretici firmaların da uzak kalması pek mümkün değildi. Nitekim Sony, Samsung, HTC ve NVIDIA gibi birçok üretici bu alanda yatırım yapmaya, kendi VR cihazlarını geliştirmeye başladılar. Ancak süreç sadece cihaz geliştirmekle bitmiyor. Yazılım desteği olmadığı sürece, bu ürünlerin başarılı olması mümkün değil. Kendi uygulamalarını hazırlayan birçok firma da bulunuyor. Yine de ürünleri henüz ortalıkta değil.
Sanal gerçeklik cihazlarına yazılım üreten firmalardaki arkadaşlarımız ile konuştuğumuzda, AR-GE maliyetlerinin yüksekliğinin, birçok projenin yarıda kalmasına sebep olduğunu öğrendim. Şu aşamada üniversitelerin kaynakları ile böyle projelere girmek daha uygun gözüküyor. Elbette bu da işin ilerleyişini yavaşlatacaktır. Ama temelleri sağlam olan projeler ortaya çıkarsa, ilerleyen dönemlerde bu ürünlerin sürekliliği sağlanabilir.
Sanırım içerik konusunda en sağlam adımı HTC attı. Valve ile yapılan ortaklaşa çalışmanın ürünü olan HTC VR’ı, Dünya Mobil Kongresi’nde deneme şansına sahip oldum. İçerikleri hakkında henüz bilgim olmasa da Valve ortaklığı, projeye çok değer katacaktır diye inanıyorum.
İşin kullanılabilirlik yönü de çok önemli. Sadece yazılım ile sınırlı kalmayan zorluklar da, üreticilerin karşısında. Biraz garip gelir mi bilmiyorum ancak aklıma takılan bir noktayı da sizler ile paylaşmak istiyorum. Sanal gerçeklik gözlüklerinin büyük kısmını denedim. Hatta daha adını duymadığınız bir çoğunu da. Nerede ise hepsinin ortak noktası geniş bir alana ihtiyacınız olması. Kafamda bu tarz bir cihazla, etrafımı görmeden ev ortamında nasıl kullanabileceğim konusunda sorular var. Genelde geniş bir salon ya da odada kullanılabilir diye düşünüyorum. Çoğu sefer dengenizi yitirmenize de sebep olabiliyor. Yanlış anlaşılmasın, ürünleri kullanmak çok keyifli. Ancak beraberinde bazı dezavantajları da getiriyor.
Çok basit bir örnek vereceğim; Oculus Rift’in yeni modeli Cresent Bay’i denedim. Savaşın ortasında kaldığınız harika bir demo idi. Etrafınızda kurşunlar, patlayan arabalar uçuşuyor, refleks olarak çok zaman elinizle itmeye çalışıyor ya da kaçmaya çalışıyordunuz. Ancak bir ara kendimi kaybedip gelen kurşunlardan kaçmaya çalışırken duvara da çarptım, sendeleyip yere de düştüm. Tüm bunları düşününce optimizasyonun çok düzgün yapılması gereken bir teknoloji olduğu sonucuna varıyorum. Yoksa, günü gelip de marketlerde karşımıza çıktığından kısa bir süre sonra yayınlarda “Oyun sırasında balkondan düştü” gibi başlıkları görmemiz işten bile olmaz.
Ben sanal gözlüklerin oyun tarafından bakmaya çalıştım. Tabii bunun farklı kullanım alanları da var. Mesela sinemada film ya da konser seyretmek gibi. İnanılmaz keyifli idi. Circus de Soleil’i izlerken, önünüzdeki kişi sihirbazlık gösterisi yaparken, arkanızdan çıkan bir kaplan üzerinizden atlayabiliyor. Etkinliğin birebir içine giriyorsunuz. Sanal gerçekliği yaşıyorsunuz. Ama fuarlarda gördüğümüz şekilde, gözlüğü taktığımızda, yürüdüğümüz alanda kayan bir platform yoksa sıkıntı yaratır.
Geçtiğimiz yıllarda fuar ve özel etkinliklerde gördüğümüz cihazlar, yavaş yavaş raflarda yerini almaya başlayacak. Ancak siz yine de biraz bekleyin. Önce yazılımları da ortaya çıkmaya başlasın. Tahminimce 2016 yılı, bu konuda en doğru tarih olacaktır.