Shin Megami Tensei V inceleme
Shin Megami Tensei V, Nintendo Switch için duyurulan ilk oyunlardan biri olarak serinin hayranlarını uzun bir süredir bekletiyordu. Persona isimli spin-off serisinin, özellikle beşinci oyun ile büyük kitlelere ulaşması sonrasında Shin Megami Tensei V’i bekleyen oyuncu sayısı da çoğaldı. Peki beklediğimize değdi mi, Nintendo Switch konsolunda nasıl çalışıyor ve bize ne gibi bir oyun sunuyor? Gelin oyunun artılarını ve eksilerini incelememizde konuşalım.
Shin Megami Tensei V inceleme
İnsan ve İblis Füzyonu Nahobino
Shin Megami Tensei V, Japonya’nın Tokyo şehrinde, sıradan bir okul öğrencisi olan ana karakterimizle tanıştırıyor bizi. Şehirde gerçekleşen bazı vahşi saldırılar yüzünden kaldığımız yurda sınıf arkadaşlarımızla birlikte dönmemiz gerektiği konusunda bilgilendiriliyoruz. Yaklaşık 15 dakika süren kısa bir giriş kısmının ardından kendimizi bambaşka bir ortamda buluyoruz. Etrafta tanıdık gözüken harabeler, melekler ve iblisler kol geziyor. Melekler buldukları insanları güvenli bir yere götürürken, iblisler gördükleri herkese saldırıyor.
Kısa süre içerisinde saldırıya uğruyor, yakın zamanda tekrar aktif hale gelmiş dost bir iblis ile birleşerek kendimizi ve dostlarımızı içinde bulunduğumuz durumdan kurtarmak için çalışmaya başlıyoruz. Bulunduğumuz yer Tokyo olabilir ama çevredekilere göre burası iblislerin dünyası Netherworld ve son 20 yıldır, büyük savaş sona erdiğinden beri bu şekilde anılıyor.
Oyunun hikayesi bu şekilde başlıyor ve ilerledikçe yepyeni bilgiler ile daha fazla şey öğreniyoruz. Birleştiğimiz iblis kim, nasıl bu hale geldik, ilahi savaş sırasında ne oldu da Tokyo bu hale geldi, geriye nasıl döneceğiz ve bundan sonra neler olacak? Savaşta cennetin tarafında olan Bethel isimli organizasyonun mensupları bize Nahobino diyor, iblis ile insan melezi bir varlık. Şu an dünyadaki tek Nahobino biziz ama diğer önemli iblisler de bu gücü elde etmenin peşinde ve savaşın sonunu etkileyecek olan en önemli kişi biziz.
Shin Megami Tensei V’i spin-off serisi olan Persona ile çok fazla karşılaştırmak istemiyorum ama bazı şeyleri önden söylemekte fayda var. Bu oyun Persona değil, adından da anlaşılacağı üzere farklı bir oyun ve Persona gibi olmasını beklemek yanlış olacaktır. Daha önce SMT oyunlarından herhangi birini (ya da Devil Summoner oyunlarını) oynamadıysanız, hem iblislerin tasarımları hem de bir öğrenciyi kontrol etmemiz yüzünden benzer oyun yanılgısına düşebilirsiniz. Persona serisi daha çok günlük yaşama ve ve karakterlere eğilen, sosyal kısmın ağırlıklı olduğu, daha geleneksel bir JRPG serisi. Shin Megami Tensei ise karakterlere ayrıntılı eğilmek yerine hikayenin kendisine ve savaş sistemine önem veren bir oyun serisi.
Bazı karakterler ile daha fazla vakit geçirmek hoş olabilirdi ama şu haliyle bana sunulandan çok şikayetçi değilim. Sınıf arkadaşlarımız başlangıçta çok önemli bir yer tutmuyor ama bir kısmı hikayenin ilerleyen bölümlerinde önemli roller oynuyor. Yapacağımız seçimler ile savaşın hangi tarafında yer alacağımızı seçiyoruz ve buna göre çevremizdekilerin bize olan tutumları değişiklik gösteriyor. Böyle diyorum ama oyunda “dün 50 kişi öldü ama hadi bugün matematik sınavına çalışıp sonrasında yemeğe gidelim” gibi şeyler olmuyor. Tokyo ve günlük hayat orada ama oyunda kapladıkları alan çok küçük ve sosyal anlamda bir şey beklememeniz gerek.
Hikaye çok orjinal ya da akıldan çıkmayacak seviyede iyi değil, gidişatını az çok tahmin edebiliyorsunuz. Yine de kendine has bir havası var ve şaşırtan noktalar oldu. Bu arada oyunun hikaye açısından alıştığınızdan biraz daha sert olabileceğini belirtmem gerek. “Heh savaşa biz dahil olduk, şimdi herkes yaralı da olsa kurtulur” derken sözünüz yarım kalabilir. Oyun bazı sahnelerde “masum insanlar öldü” demek yerine bu durumu sizin görmenizi sağlıyor. Başlangıçta yaptığımız seçimlerin görünür etkilerinin olmaması canımı sıktı ama çoğu seçimin etkisini zaman ilerledikçe görüyoruz.
Hikay bir bütün olarak çok etkileyici değil ama gerçekleşen olayları güzel bir şekilde verdiğini düşünüyorum. Persona serisinin aksine burada sözler değil eylemler öne çıkıyor, özellikle de dövüşler. Yeni bir karakter ile tanışıp ekibinizi güçlendirmek için saatlerce karakter ile aranızı iyileştirmeye çalışmıyorsunuz. Kimileri bunu bir eksi olarak görebilir ama Shin Megami Tensei oynamak için gelmişken Persona benzeri sosyal etkileşimler içinde boğulsam pek memnun olmazdım. Persona gibi olsun diyenler için zaten Persona var.
Netherworld’de Savaş Durmadan Devam Ediyor
Shin Megami Tensei V’in asıl parladığı nokta olan oynanışa bakma zamanı geldi! Oyunun büyük bir kısmında Netherworld adı verilen dünyayı geziyoruz. Önceki oyunların aksine bu kez büyük bir açık alanda istediğimiz gibi gezip, çevrede bulunan yan görevleri yapıyor, Miman adı verilen küçük yaratıkları buluyor, nesneler toplayıp güçleniyor ve başıboş iblisler ile savaşarak seviye atlıyoruz. Bir de ana görevimiz var tabi, ama yeterince güçlenmeden gidersek sopayı yiyeceğimiz için onu sona bırakıyoruz.
Toplanabilir eşyaların büyük çoğunluğu eski dünyada gelen “değerli nesneler” olarak para karşılığında satılıyor. “Değerli nesneler” olarak kabul edilen gazoz kutuları, anime desenli kağıt ağırlıkları, konsol oyunları gibi eski dünyadan kalan nesneleri sattığımız arkadaş aynı zamanda bu nesneleri toplaması için gönderdiği Miman isimli yaratıkları da bulmamızı istiyor. Miman’lar Miracle adındaki güçleri açmamız için gerekli “glory” birimini sağlıyor bu yüzden es geçmemekte fayda var. Değerli nesnelerin karşısında aldığımız “macca” isimli para birimi ise ekibimizi güçlendirecek nesneler alma ve füzyon işlerinde çok işe yarıyor. Ne kadar çok gezersek o kadar güçleniyoruz yani.
Shin Megami Tensei V’de savaşlar “random encounter” mantığında olmuyor, düşmanları uzaktan görüp mücadeleyi biz başlatabiliyoruz. İlk vuruşu gerçekleştiren taraf savaşa ilk başlayan taraf oluyor, bu yüzden düşmanlara gizlice yaklaşmaya çalışırken arkanızdan gelen saldırılara karşı tetikte olmanız lazım. Düşmana saldırıp savaş ekranına geçince SMT III: Nocturne ile tanıştığımız Press Turn savaş sistemi ile dövüşe başlıyoruz.
SMT V sıra tabanlı dövüş sistemine sahip, daha önce herhangi bir sıra tabanlı oyunu oynadıysanız hiç yabancılık çekmeyeceksiniz. “Press Turn Combat” adı verilen savaş sisteminde bazı değişiklikler var ve bunlar savaşı çok daha eğlenceli (ya da acı verici) hale getirebiliyor. Düşmanın zayıf noktasına yapılan saldırılar ya da verilen kritik hasarlar takımımıza bir hareket hakkı daha veriyor. Benzer şekilde düşmanın güçlü olduğu elementler ile saldırmak ya da yapılan saldırıyı ıskalamak İKİ hareket hakkı götürüyor. Hem biz hem de rakipler zayıf noktalara oynuyor, özellikle güçlü düşmanlara karşı savaşın gidişatı ıskalanan bir saldırı ile tepetaklak olabiliyor. Buna dikkat etmeniz şart, herkesin zayıf noktasına aynı anda vurduğunuz halde, birisi bile saldırıdan kaçarsa tur kaybı ile cezası geliyor.
Savaş sırasında hem bizim hem de düşmanların kullanabildiği yepyeni bir özellik olan “Magatsuhi Gauge” ile bu oyunda tanışıyoruz. Oyunun başlarında yavaşça dolan ve birkaç savaşta bir kullanabildiğimiz Magatsuhi yetenekleri için gerekli olan bar, ilerleyen seviyelerde birkaç turda bir dolmaya başlıyor. Magatsuhi barı dolduğunda kullanabileceğimiz yetenekler sıramızı geçirmediği gibi takımımıza avantaj veren güçlendirmeler ya da karşıya ciddi hasar veren saldırılar gibi çeşitli özellikleri kullanmamızı sağlıyor. Başlangıçta gelen ve her saldırının kritik vurmasını sağlayan yetenek gibi zorlu dövüşleri kolaylıkla geçmemizi sağlayacak şeylerden bahsediyorum, hafife almaya gelmez.
Dövüşler eğlenceli geçiyor, sürekli sabit bir parti ile ilerlememizi engelleyecek kadar çeşitli türde savaşlara ve dengeli bir zorluğa sahip. Karakter geliştirmeleri ve partiye katılabilecek olan iblislerden ilerdie bahsedeceğim ama oyunun zorluğu hakkında şimdiden uyarmam gerek. Başlangıçta üç zorluk seçeneği bulunuyor, en zor seviye oyunun en başında açıp bir daha değiştirmeyeceğiniz türden, bu yüzden ilk defa oynayanlara önermiyorum. Casual ve Normal zorluk seviyeleri ise güzel ayarlanmış. Normal seviyeden daha kolay olması gereken Casual bile güçlü düşmanlarda dikkatli oynamanızı gerektirecek seviyede.
Ekibiniz güçsüzse ya da karakteriniz yeteri kadar gelişmediyse boss dövüşlerini kaybetmeniz mümkün. Ücretsiz DLC paketi olarak gelen Safe isimli zorluk seviyesi ise şaşırtıcı derecede kolay. Normalde 15 vuran iblisler bir anda 700 vurmaya başlıyor, düşmanlar diz çöküp tövbe ediyor (bir miracle sayesinde köşeye sıkışan düşmanların özür dileyip geri çekilmeye çalışması mümkün), ara videoda esip gürleyen boss savaşta adeta kediye dönüyor. Oyundaki tek amacınız hikayeyi takip etmek ise güzel bir zorluk seçimi, savaşlardan biraz olsun keyif almak istiyorsanız en azından Casual tercih edin.
Oyunda düşmanlar sizin arkanızdan kovalayıp ani saldırılar ile tepenize binebiliyor demiştim. Bazen zor durumdayken sizi yakalayan iblisler sizinle konuşmaya başlayabiliyor. Savaştan yeni çıkmış, herkesin canları yerdeyken üstüme atlayan bir iblis “5.000 Macca verirsen seni rahat bırakırız, iyi düşün.” şeklinde bir teklif sununca önceki save noktasına dönmek ile değerli parama veda etmek arasında karar vermek zorunda kalmıştım.
Son olarak serbest gezinme ile ilgili bir sıkıntımı da dile getireyim, sonrasında parti sistemine değinelim. Oyunda genellikle Netherworld üzerinde gezip yan görevleri yapıyor ve bölgeyi keşfediyoruz. Buralarda yapılacak bir sürü şey var ama alanlar bazen fazla büyük ve uzun geldi bana. Zaten grind yapmamız gereken zamanlar oluyor ve buralarda çok vakit geçiriyoruz, çok fazla değişikliğin olmaması bir süre sonra tekrar hissiyatını güçlendiriyor.
Sana Katılırım Ama Önce Pamuk Eller Cebe
Savaşların zorlukları dikkate değer, Casual zorluk seviyesinde bile sürpriz bitiş ekranları görebilirsiniz dedim, sıra geldi ekibi nasıl güçlendirebileceğimize. Bu oyunda normal JRPG oyunlarından alıştığımız parti üyeleri yok, kendi partimizi kendimiz kuruyoruz. Bazen kibarca bize katılıyorlar, bazen biz oluşturuyoruz, bazen de elde avuçta ne varsa alıp kaçıyorlar.
Oyunda karşılaştığımız iblislerin büyük bir çoğunluğunu partimize alabiliyoruz. Bir süre karşılıklı savaştıktan sonra canları belli bir seviyeye inen iblislerle konuşarak onları bize katılmaya ikna etmeye çalışıyoruz. Bazen bize belli sorular soruyorlar, bazen onlardan daha güçlü olduğumuzu kanıtlamamızı istiyorlar ya da canımızın bir kısmını almak istiyorlar. Burada doğru cevapları verip isteklerini yerine getirirsek bize katılmayı kabul ediyorlar ve artık partimizin bir üyesi oluyorlar.
İblisler ile yaptığımız pazarlıklar bence oyunun en eğlenceli kısımları. Burada bir sürü farklı şey ile karşılaşıyoruz. Öncelikle iblisin nasıl bir kişiliği olduğunu anlayıp cevapları ona göre seçmemiz gerekiyor. Örneğin bir iblis size saçınızın neden uzun olduğunu sorduğunda kötü bir kelime esprisi ile (ben komik bulmuştum ama) cevap verirseniz “Breh!” diyerek ortamdan uzaklaşabiliyor. Farklı bir iblise kur yaparsanız hoşuna gidip size katılmaya karar verebiliyor. Her taktik her iblis için işe yaramıyor, kur yaptığım başka bir iblis sessizce ama panik içinde koşarak uzaklaşmıştı mesela. Bazen bilek güreşi yapmamızı, koşu yarışına girmemizi isteyen iblisler oluyor, burada gerekli yetenek puanımızın yüksekliği sonucu etkiliyor.
Konuşmalar hep ana karakterimiz ile iblisler arasında geçmiyor. Ekibimde Mermaid varken Kelpie ile konuşmaya çalıştığımda Mermaid öne çıkıp ikisinin benzer yanları hakkında uzun bir sohbet başlattı. İkisi iyi anlaşmış olacak ki Kelpie bana katılmaya karar verdi. Sol üst köşeden kontrol edebildiğimiz ay döngüsü de iblisleri etkiliyor. Dolunay zamanı konuştuğumuzda daha mutlu olup hiçbir şey istemeden ekibe katılanlar olabiliyor. Bazen de konuşma sonucunda bir eşya verip gidiyorlar.
Sadece dışarıdan katılan iblisler ile güçlü bir parti kurmak zor, biraz da yeni iblisler oluşturma işine girmek gerekiyor. Ekibimize katılan iblisleri birleştirerek yeni ya da daha güçlü iblisler elde etmek mümkün. Üstelik iki iblisin de yeteneklerini aktarabileceğimizden zayıf olduğu güçleri bile kullanabilen sentezler ortaya çıkabiliyor. Tabi saldırıya -5 alan bir gücü alıp kullanmak ne kadar güçlü olur tartışılır. İlerledikçe karşılaştığımız bosslar ya da özel iblisler de “Special Fusion” kısmı altından oluşturulabiliyor. Bunlar için hikayede belirli bir miktar ilerleyip yan görevleri tamamlamak gerekebiliyor ama özel saldırı animasyonları için bile oluşturulmaya değer.
World of Shadows içerisinden erişebildiğimiz Demon Fusion kısmı oldukça ayrıntılı yapılmış. Elimizdeki iblislerin yanı sıra kayıt etiğimiz iblisleri de belli bir para karşılığında çıkarıp birleştirme şansımız var. Üstelik oluşturmak istediğimiz iblisi seçip, hangi kombinasyonlar ile elde edebileceğimizi de görebiliyoruz. Oyunda, özellikle yüksek zorluk seviyelerinde, başarılı olmak için bu kısımlara dikkat etmeniz önemli. Üstelik “Demon Fusion” animasyonu o kadar nefis olmuş ki sırf arada bir izlemek için iblis feda edesiniz geliyor.
Ana karakterimiz Nahobino’nun gelişimine de dikkat etmemiz gerek. Dövüştükçe seviye atlayabiliyoruz ama Nahobino kendi kendine yeni yetenekler öğrenmiyor, bunları etrafta bulduğumuz iblis özleri ile alıyoruz. World of Shadows adı verilen bölgeye (kayıt noktalarından ulaşabiliyoruz) gidip diğer iblislerin özlerini kullanarak kendimizi veya diğer iblisleri geliştirebiliyoruz. Başlangıçta sadece yeteneklerini öğrenebiliyoruz, ilerleyen seviyelerde ise güçlü ve zayıf oldukları yönleri almak, sahip oldukları eşsiz hareketleri kullanmak gibi seçenekler açılıyor. Ayrıca her seviye atladığımızda aldığımız puanları ve etraftan düşen eşyaları kullanarak yetenek puanlarımızı da yükseltmemiz gerekiyor.
Melekler ve Şeytanlar
Unreal Engine 4 ile hazırlanmış ve Nintendo Switch gibi çok güçlü olmayan bir konsola göre Shin Megami Tensei V’in performansı gayet iyi. Yeni nesil konsollar ya da PC ile karşılaştırma yaparsanız hem görsel hem de performans açısından sorunları olduğu ortada ama Nintendo Switch konsolunda, hem el modunda hem de dock ile rahatlıkla oynamak mümkün. Oyun içi motor ile hazırlanmış ara sahneler çok güzel, çizimler oldukça iyi ve oynanış genelde akıcı. Karakter animasyonları ise çok güzel, özellikle “unique” saldırıların animasyonlarını izlemekten çok keyif aldım. Nahobino’nun özel saldırıları ayrı güzel, ekibe aldığımız bazı iblislerin kendine has saldırıları ayrı güzel. Sırf bu yüzden Mermaid’i bir türlü grubumdan çıkaramadım mesela.
Oyun genellikle akıcı, bazı bölümlerde ise beni bir miktar rahatsız eden performans sorunları oldu. Önceki oyunlarda bulunan birbirine bağlı küçük bölgelerden oluşan haritanın yerini daha büyük bir bölgede gezme sisteminin aldığından bahsetmiştik. Bu sayede yükleme ekranına girmeden, herhangi bir kesintiye uğramadan bölgeler arasında gezebiliyoruz ama bazı alanlarda sistem bu yükü kaldıramıyor gibi. Hem elde hem de dock ile oynarken gözle görülür fps düşüşlerine şahit oldum. Oyun normal bölgelerde ve savaşlarda 30 fps vermeyi başarıyor ama büyüler arka arkaya patladığında ya da bazı bölgelere girildiğinde biraz sıkıntı çıkıyor.
Özellikle ilk bölgenin tamamında ve ikinci bölgedeki “Fairy Village” yakınlarında, büyük ekranda oynamama rağmen bu problemi yaşadım. Oyuna engel olmuyor ama bilmenizde fayda var. Bir de bazen kaplamaların geç yüklenmesi gibi kısa süreli sıkıntılar oluyor. Oyun Nintendo Switch özel oyunu olarak hazırlanmış ise daha fazla şikayet edebilirim ama belli bir süre sonunda diğer platformlara gelme ihtimalinden de bahsediliyor, o yüzden kabul edilebilir diyorum.
Oyun ses ve müzik açısından gayet iyi. İngilizce seslendirme ile gelen oyuna ücretsiz bir DLC paketi ile Japonca seslendirme de ekleyebiliyoruz. Ben bu aralar sessiz ana karakter olayına biraz fazla takılmaya başladım, onun dışında diğer karakterlerden gayet memnunum.
Müzikler daha önce Shin Megami Tensei IV’de de çalışan Ryota Kozuka ve Toshiki Konishi’nin ellerin çıkmış. Müziklerin kendi başına çok güzel olması bir yana, oyun içerisinde de çok iyi kullanılmışlar. Mesela savaşa girdiğimizde doğrudan aksiyon müziği başlamıyor, öncelikle ne yapacağımızı seçerken çalan gergin bir tını ile başlıyoruz. Tam gaz devam eden savaşın bir kısmında rakiple konuşmaya başlarsak müzik tekrar değişiyor. Aynı durum haritalar için de geçerli. Bölümün başında duyduğumuz müzik haritada ilerledikçe dinamik bir şekilde değişiyor.
Sonuç
Shin Megami Tensei V, Persona ‘nın sosyal yapısından sıkılmış, orjinal SMT oyunlarını özleyen oyuncuları sevindirecek bir oyun olmuş. Persona 5 ile türe başlayıp “çok fazla konuşma var, bir türlü aksiyona giremiyoruz” diye şikayet eden kitleyi de (şaşırtıcı bir şekilde JRPG oyunlarında bu şikayeti çok duyuyorum) mutlu edecek kadar aksiyon yüklü. Sıra tabanlı savaş sistemine özel bir nefreti olmayan herkesin bu oyundan keyif alabileceğini düşünüyorum. Burada incelemeyi daha fazla uzatmamak (ve rehbere çevirmemek) için bazı özellikleri anlatmadan geçtim ama oyunda yapabileceğiniz bir sürü şey var. Pokemon mantığına girip “bütün iblisleri toplayacağım” mantığıyla bile uzun saatlerinizi oyuna verebilirsiniz.
Ekibimize alabileceğimiz bir sürü farklı iblis, hem iblisleri hem de karakterimizi keyfimize göre özelleştirebilmemizi sağlayan “Essence” ve “Miracle” gibi sistemler sayesinde sunulan özgürlük ve her oyuncuya hitap edecek farklı zorluk seviyeleri var. Safe harici zorluklarda biraz daha fazla grind yapmaya iten oyun, iblisleri hızlı bir şekilde geliştirebileceğimiz eşyalar ile biraz da destek oluyor. Özelllikle taşınabilir oyunlarda grind yapmak çok canımı sıkmıyor çünkü dışarıdayken birkaç dövüşe girip basit yan görevleri yaparak akşam ekran karşısında daha rahat oynayabiliyorum. Bu defa joyconlar sorun çıkardığı için fazla elde oynama şansım olmadı ne yazık ki. (İncelemenin biraz gecikmesi de bir süre Switch’e kumanda cihazı bulamamam oldu zaten)
Şeytanlar ile melekler arasında gerçekleşen büyük savaşa vereceğiniz kararlar ile yön verebileceğiniz ve bu sırada etkileyici sahneler ile karşılaşacağınız bir oyun Shin Megami Tensei V. Ayrıca iblisleri ekibinize katmak ve onları birleştirerek daha güçlü iblisler elde etmek, bir yerden sonra “bütün iblisleri toplamalıyım” şeklinde bir hedef belirleyip savaşı tamamen boş vermek de mümkün. Üstelik iblisler ile gerçekleşen diyalogların bazıları o kadar iyi oluyor ki sırf “bu defa ne tür bir konuşma geçecek” diyerek konuşmaya başlıyorsunuz. Netherworld’ün daha barışçıl sakinleri ile konuşup onlara yardım etmek, zaman zaman iki görev arasında seçim yapıp diğerine karşı çıkmak gibi durumlar da mevcut. Toplanılacak Miman’lar, başlangıçta sizi dümdüz edecek kadar güçlü olan opsiyonel düşmanlar gibi şeyler ile oyunun ortalama 40 saat olan oynanış süresini 80 ile 100 saat arasına çıkarmanız (daha zor seviyelerde biraz daha artacaktır) mümkün.
Shin Megami Tensei V, 60 dolarlık fiyat etiketinin hakkını iyi bir şekilde veriyor. Hem eski hayranları hem de seriye yeni giriş yapacak oyuncuları kucaklayan keyifli, tekrar oynanabilirliği yüksek bir JRPG oyunu ile karşı karşıyayız. Bazı performans problemleri, zaman zaman kendini tekrar edebilen bölümler, fazla ayrıntılı olmayan hikayesi ve zorluk çizgisinin aniden yükselmesi yüzünden grind gerektirmesi gibi can sıkıcı yanları olabilir ama yılın en iyi JRPG oyunlarından birisi.