Shogun 2: Total War
2000 yılına girdiğimizde, milenyuma kadar olan bu sürecin en etkili strateji oyunu Age of Empires’tı. Özellikle 99 yılında çıkan ikinci oyun gerek hikayeleri gerekse gelişmiş grafikleri ile bütün herkesin neredeyse tek oynadığı oyun olmuştu. Bunun yanında Civilization, WarCraft, StarCraft ve Red Alert gibi oyunlar (ki 99’da henüz RA2 çıkmamıştı) kendilerine bir anlamda bir kitle edinmiş olsalar da AoE ile kafa tutamıyorlardı.
İşte ne olduysa milenyuma girdikten sonra oldu. Yaz ayına kadar hükmünü sürdüren AoE’nin karşısına daha önce neredeyse hiç ilgilenilmemiş bir kültürün iç savaşını anlatan bir oyun çıktı. O zamana kadar ki sürecin yedi senesinde EA ile çalışıyor olmasına rağmen o zamana kadar hep düşük bütçeli DOS oyunları çıkartan Creative Assembly adlı bir İngiliz oyun şirketi bir anda adını, Shogun: Total War adlı bir oyun ile duyurdu. Zaten 2005’te de EA’dan ayrılıp SEGA ile çalışmaya başladı.
Hükümdarların savaşı
Japon hükümdarı öldükten sonra ülkeyi paylaşan yedi ailenin aralarındaki hükümdarlık savaşını konu alan oyun bir anda strateji severler için vazgeçilmez olmuştu. Her ne kadar ana harita ekranı oyunu sıra tabanlı bir oyunmuş gibi gösterse de savaş modu, Total War’ın en büyük silahı olmuştu. Bir de üzerine AoE’a nazaran daha da gelişmiş bir diplomasi seçeneği ve özellikle suikast görevleri işin içine karışınca, AoE’ın düşüşü çok hızlı oldu.
Creative Assembly Shogun’un ardından bir sürü farklı Total War oyunları çıkarttı. Ortaçağı anlatan Medieval –ki o oyun ile ilk defa bir strateji oyunun da Türk/Osmanlı ile oynama fırsatını yakalamıştık- ve onun devamı Medieval II, efsane imparatorluk Roma’yı anlatan Rome ve son olarak 2009 yılında çıkan Empire, Total War serilerinin ana oyunlarını oluşturdu. Bunların haricinde neredeyse her oyuna bir hatta iki adet ek pakette çıkartıyordu Creative Assembly.
Yıllar geçse de üstünden
Şimdi o ilk efsanenin üzerinden 10 sene -hatta çıkış tarihini hesaba katarsak (15 Mart) 11 sene- geçtikten sonra firma ilk hikayenin geçtiği mekan olan Japonya’ya geri döndü. Total War oyunlarını her zaman sevmişimdir. Ancak nedendir bilmem, şimdi bu yazıyı yazınca daha da yoğun hissettim, Shogun benim için her zaman farklı bir yere sahip olmuştur. Evet itiraf ediyorum en beğendiğim sürümü Medieval olsa da bence uzunluk, özellik vs. gibi şeylerin dengesini düşününce beni için serinin en güzeli ilk oyundur her zaman. Ama şu gerçeği hiçbir zaman unutmamalıyız ki CA, bu 10 yıl boyunca gerek harita ekranındaki oyun mekaniğini gerekse gerçek zamanlı savaş ekranındaki oyun mekaniğini çok üst seviyeye taşıdı. Gerek grafikleri, gerek kullanımı, gerekse yapay zekasını en üst seviyeye ulaştırdı.
İşte bu yüzden TW: Shogun 2’yi ilk duyduğumda inanılmaz derecede heyecanlanmıştım. O küçük adada bu yeni teknoloji ile baştan oynamak inanılmaz olacaktı. Hatta kim bilir, belki gemi savaşlarını da yapabilecektik bu oyunda da. İşte hem bu yüzden hem de 15 Mart’a daha üç ay olmasından dolayı etrafta araştırıp oyun hakkında bilgiler toplamaya ve bu şekilde iştahımı biraz olsun bastırmaya çalıştım. Huzurunuzda Total War: Shogun 2’nin ön incelemesi.
Diploması çok önemli
Şimdi zaman 16’ncı yüzyıl. Japonya’da orta çağ yaşanıyor. Ülke bir kez daha tek hükümdarın ölmesi ile iç savaşa sürüklenmiş durumda. Birçok klan birbiri ile kapışma içerisinde. Bize düşen görev ise bu klanlardan bir tanesinin Daimyo’luğunu –klan lideri- alıp askeri, ekonomik ve diplomatik girişimlerde bulunarak Japonya’yı bir olarak bayrağınız altında toplamak ve yeni Shogun olarak Japonya’ya hükmetmek.
Yeni oyunun elbette ilk bakılacak noktası savaş bölümü. Kale kuşatmaları ile başlayacak olursak; Japon kaleleri Avrupa’lı benzerlerine nazaran daha narin, alçak duvarlı saray avluları klasik kat kata yükselen merkezi kaleye doğru uzanıyor. Kalenin içerisindeki her bölge ağır kapılarla ayrılmış durumda ve olası bir istilaya karşı ayrı ayrı savuma noktaları olarak duruyorlar. Önceki oyunların aksine bu sağlam yapıyı tek bir aykırı güç ile yıkmak artık imkansıza yakın. İstilacılar artık planlarını çok dikkatli bir şekilde tasarlayıp bu labirent şekilli kompleks yapıları ele geçirmek zorunda.
Örneğin kalelerin alçak dış duvarlarının yakınına yığdığımız mızrak fırlatan askerlerimiz ile içeriye yaptığımız saldırılar başlangıç noktasını oluşturabilir. Kaleler genellikle strateji gereği tepelere kurulmuş.
Şimdi sizi, oyunun multiplayer versiyonunu test edenlerin ağzından anlatılan savaş sahnesi ile başbaşa bırakıyoruz;
“Savunduğumuz kalemiz bir tepenin zirvesine yayılmış durumda bulunuyordu. Kalenin arka kısmını dik yamaçlar koruduğu için buradan saldırı gelmesini beklemiyorduk. Yoğun bir orman örtüsü önümüzdeki karla kaplı ovada kalenin her iki yönüne doğru ilerliyor ve ortadaki buzla kaplanmış bir koruluk ise düşmanın kaleye saldıracağı yolları belirliyordu. Bir anda ateşten kavis havada belirdi ve dış duvarlarımızı dövmeye başladı. Avludaki okçularımız kukalar gibi etrafa saçılmıştı. Çağdışı roketler gibi gözüken samuraylar duvarlarımıza saldırırken düşman okçuları da avlunun içerisine ok yağdırmaya devam ediyorlardı. Garip bir şekilde bu birlikler tarihi olarak eksiksiz bir şekilde tasarlanmışlardı. Japonlar eski Çin’in barut teknolojisine erişmişti bu dönemde ve her bir askerin elinde bir delikli demir, bize havai fişeği benzeri bombalar fırlatıyorlardı.”
“Düşman kuvvetleri kalenin her iki tarafını da bir kerpeten misali kavramaya başlamıştı, ancak biz de uzun katana kılıçlı savaşçılar duvarları aşıp okçularımızı dağıtmadan önce kalenin ön kısmına çok hızlı bir şekilde yayılarak ince bir çizgi oluşturduk. Çaresizce onları kurtarmak için arkadan destek birlikleri göndermeye çalışıyorduk ancak maalesef bir işe yaramıyordu. Düşman kapıların kontrolünü ele geçirmiş ve atlı birlikler buralardan içeriye doğru akın akın gelirlerken destek birliklerimizin üzerlerine doğru yollarını aça aça saldırıyorlardı. Birliklerimiz dağılmıştı, biz de kalenin iç kısımlarına geri çekilmek zorunda kaldık. Düşman atlıları kapılara karşı bir etki edemeseler de okçular çoktan kale duvarlarına tırmanmış, çevik samuraylar da bulunduğumuz bölgeye kendi okçularının koruması altında tırmanıyorlardı. Generalimizin öldüğü haberi geldiğinde artık yapacak bir şeyimiz kalmadığını ve uzun yıllardır hüküm sürdüğümüz kalemizin sonunda bize mezar olacağını anlamıştık. Zaten generalin ölümü, kanlar içinde savaşan son birliğimizin de bağıra bağıra kaçmasına neden olmuştu. Tam bir katliamdı. Düşman birlikleri merkez kaleye gelerek bayrağı ele geçirdi ve savaşın galibi oldu.”
İlk okuduğumda gerek Medieval, gerekse Rome’da bu tarz savaşlardan neredeyse düzinelerce yaptığımı hatırladım ve ancak orada hep bir boşluk bir eksiklik var giyidi. Aşağıda gördüğünüz resimde her ne kadar kale içi yine boş gözükse de çevrenin görüntüsü gerçekten göz alıcı. Ancak keşke kale içi biraz daha dolu gözükseydi. Elbette bu sadece yapım aşamasından alınmış resim daha çok ekleme olabilir fakat benim o konuda pek bir umudum yok açıkçası.
Baştan yaratılan yapay zeka
Bu arada yukarıda yazdığım savaşın rövanşında yapay zeka bu sefer ordularını kalenin sağ tarafına yığarak kısa menzil askerlerini okçulara karşı savunmasız bırakıyor. İlk savaştan çıkarttığı ders ile savunmacılar bu sefer okçuları daha sık bir formasyonda diziyor ve duvarlardan uzak tutuyor. Düşman samurayları oklar tarafından teker teker avlanırken kale atlıları da ani bir saldırı ile kalenin dışındaki düşmanı kuşatıyor. Ancak o sırada yapay zekanın ne kadar yapay olup olmadığının farkına varıyorlar ve sağ tarafta savaş zevkli bir şekilde giderken sol tarafı tamamen savunmasız bıraktıklarını ve o taraftaki bir ormanda saklanan düşmanın kocaman bir birlikle buradan saldırmaya başladığını fark ediyor. Ve sonuç yine hüsran. Kale savunması her ne kadar durumu dengelemeye çalışsa da sonuç kaçınılmaz oluyor.
Oyunun Multiplayer tasarımcısı Ian Roxburgh konu hakkında şöyle diyor “Shogun 2’de gerçekten çok istediğimiz şey, ki bu aynı zamanda hayranlarımızın bizden uzun süredir bekledikleri şey de oluyor, tam fonksiyon çalışan co-op oyun modu. Bu oyunda bir arkadaşınız ile birlikte yapay zekaya karşı oynayabileceksiniz.”
Yapay zekaya karşı iki oyuncu
Buradan oyunda co-op modunun olacağını, yukarıdaki örnekten ise gerçekten zorlu olacağını anlıyoruz. Co-Op modunda görüş açısını ve görevleri paylaşıyorsunuz. Bunun yanında birlikleri de kendi aranızda bölüşebiliyorsunuz, örneğin bir kişi sadece atlı birlikleri kontrol edebiliyor. Birlik paylaşımı esnek olduğundan arkadaşınızın kontrolündeki birlikler daha oyunun başında yok olursa ona kontrol etmesi için kendi birliklerinizden verebiliyorsunuz. Aynı zamanda multiplayer için yeni olan anahtar binalar mevcut. Her haritada bir iki tane bulunan bu binalar, onları ele geçirdiğinizde size artı güç sağlıyor.
Roxburgh bu konuyu şöyle açıklıyor, “Bu binalar zekice yerleştirildi aksi halde bir zaman sonra savaşlar sadece bu binaları ele geçirmek için yapılmaya başlanabilir, halbuki bu binalar sadece durup dinlenmek için. Eğer düşmanınız bir tepenin ucunda sizi bekliyorsa o zaman ona karşı koymak için yeteri kadar buff sağlayacak ve böylece şartları eşitleyeceksiniz.”
Ancak bu eklentiler ana özelliklerin yanında devede kulak kalıyor. Shogun 2’deki en büyük değişim Total War serilerindeki online yarışmacı multiplayer seçeneğini tamamen yenilemesi.
“Total War’da senaryo oyununda bir konsept mevcut. Bir savaş yaptığınızda o savaşın genel oyun içerisinde bir anlamı var, bizim istediğimiz şey ise bu düşünceyi alıp online kısmına da oturtmak. Böylece bir savaşı bitirdiğinizde kazandığınız bir şeyler olmalı, bir şekilde gelişim kaydetmelisiniz. Bu, kişilerin online savaş yapma konseptlerini koruyan bir kalkan” diyor Roxburgh.
Bahsedilen kalkanın içerisinde 65 bölgeden oluşan bir Japonya haritası mevcut. Avatarınızı haritadaki bir bölgeye koyuyorsunuz ve online olarak savaşıp bölgeyi ele geçirmeye çalışıyorsunuz. Bir bölgeyi ele geçirmek size bazı avantajlar sağlıyor. Mesela daha gelişmiş birlikler alıyorsunuz veya savaş öncesi kullanabileceğiniz özelliklere sahip oluyorsunuz. Fikrin temelinde hangi özelliği açmak istiyorsanız o yönde ilerlemeniz mantığı mevcut.
Liderlik tablosu
Serilerde bir ilk olan diğer özellik de artık bir liderlik tablosu bulunması. Deniz ve kara savaşları –evet bu arada deniz savaşları var- için ayrılmış tablolarda, her biri kendi alt bölmesinde 1v1, 2v2, 3v3 hatta 4’e 4 maçlar yapabiliyorsunuz. Haritadaki tüm bölgeleri işgal ettiğinizde “Shogun Leader” oluyor ve dünya üzerindeki benzer oyuncuların bulunduğu bir elit bir lige geçiyorsunuz.
Bunların yanında “Klan rekabeti” adında iki hafta süren bir sezon da bulunuyor. Oyuncular steam grupları aracılığı ile klanlara katılıyorlar, ki bunun için forumlara gidip katılacağınız klanın üyeleri ile etkileşime geçmek zorunda da değilsiniz. Bir klana dahil olduktan sonra her bir oyuncunun bir bölgede kazandığı savaş takımlarının o bölge için topladıkları puana ekleniyor. En çok puana sahip klan o bölgenin sahibi oluyor. En iyi klanlar bir üst lige çıkarken kötüler ise ligden düşüyor. Klan liderleri veya subayları, bir bölgeye kılıç saplayarak üyeleri o bölgeye saldırılmaya teşvik edebiliyorlar. Eğer üyeler işaretlenmiş bölgeye saldırıp kazanırlarsa “klan nişanı” kazanıyorlar. Roxburgh bu sistemin için aynı zamanda klan liderleri arasında diplomasinin yapılabileceği bir sistem oluşturmayı umuyor.
Total War: Shogun 2 için daha sayfalarca şey yazılabilir ancak bunlar yukarıda anlattıklarımızla ilgili ufak ayrıntılar. Oyunun multiplayer kısmında devrimsel bir değişiklik olduğu aşikar. Hatta neredeyse oyunun multiplayer amaçlı çıktığını bile söyleyebiliriz. Ne yazık ki henüz tek kişilik oyun tarafı ile ilgili bilgiler mevcut değil, ancak o taraf için çok büyük değişiklikler olacağını zannetmiyoruz. Elbette yenilikler ve değişiklikler olacaktır. Özellikle birimlerin oluşturulması, şehirlerin kurulması ve yükseltilmesi ile ilgili oyuna has yenilikler bekleniyor.
İstekler listesi
Diplomasi konusunda belki biraz daha derinlik katılabilir, her ne kadar Civilization kadar detaylı bir şey beklemese de yine de bizi biraz daha tatmin etmesini umuyoruz. Bunun yanında ilk Shogun oyununda olan geyşa ve Ninjaların mutlaka olmasını bekliyoruz. Harita kısmında da çok büyük bir fark olmayacaktır elbette, fakat Rome’dan beridir harita üzerinde adım adım ilerleme özelliğinin bu oyunda da devam edeceği kesin. General atamaları, çocuk doğumları, evlilikler gibi ufak ama önemli detaylarında oyundan çıkmasını hiç beklemiyoruz. Nitekim tek kişilik oyunu oynanabilir kılan bu tarz detaylar oldu hep. Ticaret konusunda da en azından daha anlaşılır bir sistem gelse bizce çok iyi olur. En azından ticaret yollarının üzerinden geçtiği şehirleri kontrol etmekten fazlasını yapmak istiyoruz.
Kısacası Total War: Shogun 2’yi çok büyük umutlarla bekliyoruz ve genelde olduğu gibi hayal kırıklığına uğramamız için de bir sebep gözükmüyor açıkçası. Sonuçta Creative Assembly, oyun serileri yapma konusunda oldukça yetenekli bir stüdyo ve bu zamana kadar her yeni gelen Total War oyununda illa ki oyuncuyu heyecanlandıracak bir nokta buldular. Tek umudumuz bu sefer o noktanın sadece multiplayer kısmı ile kalmaması.
Peki şimdi ne yapacağız? Oyunun çıkmasına daha 3 ay gibi bir süre varken (15 mart 2011) yapılacak tek şey Empire Total War’ı tekrarda kurup oynamak ya da benin yapacağım gibi ilk Shogun’a bir nostalji dönüşü.