Oyun İncelemeleri

Sid Meier’s Pirates!

Commodore 64 zamanında ünlü olup günümüze kadar namı devam edebilen oyunlar
çok azdır. Bunların başında hiç kuşkusuz Pirates! gelir. Programcılığını Sid
Meier’in üstlendiği, Michael Haire’in grafiklerini tasarladığı ve Arnold
Hendrick’in de senaryosunu hazırladığı “korsancılık” oyunu öyle büyük bir ilgi
ile karşılanmıştı ki; üzerinden uzun yıllar geçmesine rağmen hala emulator
yardımı ile eski günleri yad etmek amacı ile oynanan oyunların başında gelir.
1987 yılında 64kb’lık hafızaya sahip bir sistemde, toplamda 16 renkten oluşan
paletiyle 17.yy Karayiplerini canlandırabilmeyi başaran bu üç programcının
başarısı alkışa değerdir.

Bilgisayar oyunu oynamanın gerçek anlamda “eğlence”den ibaret olduğunu gözler
önüne seren Pirates!’ın, uzun yıllar sonra tekrar sistemlerimize geleceğini
duyduğumuz da hepimiz çok heyecanlanmıştık. Sid Meier’in ismi olması oyunun çok
başarılı olacağının işaretiydi ama yine de içimize bazı kuşkular düşmüyor da
değildi. Bunların en başında 3. boyuta geçilmenin oyuna zarar verebileceği
yönündeydi. Ayrıca orijinal oyunun oldukça sade ve bir o kadar da insanı
başından kaldırmayan yapısı bozulabilirdi. Günümüzün en detaylı stratejilerini
hazırlayan Sid Meier, eğer Pirates!’ı da detaya boğarsa oyuncuları
sıkabileceğini düşünmüştük. Nihayet beklentilerimizin ve kafamızda yarattığımız
ihtimallerin sonu geldi. Çünkü oyun en başından itibaren bizleri, eski havasını
yitirmemiş görüntüsü ile büyülemeyi başardı.

Korsan olmak kaderimizde var

2 CD’den oluşan efsane oyunumuzun kurulumundan hemen sonra kısaca anlatılan bir
açılış demosu ile korsanlığa atılan hayatımızın ilk görüntüleri ile
karşılaşıyoruz. Son derece sıradan ve mutlu başlayan, tüm ailenin masa başında
bulunduğu akşam yemeği davetsiz bir misafirin kapıyı kırması ile bölünür.
İçeriye giren; Karayiplerin en korkunç ve acımasız korsanıdır. Tüm aileyi esir
alırlarken biz –yani ailenin en küçük erkek çocuğu- bir şekilde kaçmayı
başarırız. Tüm ailemizi kaçıran bu acımasız korsanı öldürmeye ve ailemizi
kurtarmaya yeminler ederek macerandan maceraya koşacağımız “korsanlık dünyası”na
ilk adımımızı atarız.

Elinde avucunda hiçbir şeyi olmayan genç delikanlı görünüşü ile karşımıza çıkan
ilk tavernaya girdiğimizde barmenin; “İstediğin gemide çalışabilir, para
kazanabilirsin” sözlerine uyup Fransız, Alman, İngiliz ya da İspanyol
kaptanlardan birini seçiyor, onun yanında tayfa olarak işe başlıyoruz. Tayfa
olarak başladığımız macera, çıkan ilk ayaklanma sonucunda kaptan olmamızla son
buluyor. Bir avuç tayfa, azıcık erzak ve bir o kadar az deneyimimizle ilk deniz
maceramıza çıkıyoruz. Karayip Denizinin ortasında bir gemi ile dolaşırken ilk
limana sığınıp ne yapacağımıza karar vermemiz gerekiyor.

Eski günlerin anısına

Pirates! oyuncuya herhangi bir alıştırma bölümü sunmuyor. Sanki yapmanız
gerekenleri zaten biliyormuşuz gibi davranıyor. Aslında her şey o kadar açık ki;
kontrollere ve oyunun sistemine alışmak 15 dakikadan fazla sürmüyor.
Yapacaklarımız temelde çok basit; gemini erzakla doldur, tavernadan yeni
tayfalar al, karşına çıkan gemileri batır ganimetleri topla döngüsünü
tamamlamak. Elbette her şey basit temeller üzerine oturtulsa da ayrıntılar oyunu
güzelleştiriyor ve olduğundan biraz daha fazla dikkat etmemiz gerektiğini, kafa
yormamız gerektiğini öğütlüyor.

İlk olarak yapmamız gerekenleri sıralayalım. Oyuna ilk başladığımızda
gemilerimizin flamalarının ve bayraklarının desenlerini seçiyoruz. Bunların
arasında tüm ülkelerin sembolleri var ancak eminim ki bir çoğunuz benim gibi
korsan amblemi olan kurukafa desenini seçecektir. Daha sonra karakterimizin
ismini ve genel yapısını belirliyoruz. Aslında oyuna önemli etki yaratmayan bu
ayarlar ile karakterimizin ne kadar maceraperest ya da ne kadar savaş yanlısı
olduğunu belirleyip oyuna başlıyoruz.

Şehirler canımız ciğerimiz

Kullanışı oldukça basit olan oyunun menülerine inersek, aynen Commodore 64
versiyonunda olduğu gibi liste şeklinde ilerlediğini görüyoruz. Yani orijinal
oyunun havası kesinlikle göz ardı edilmemiş. Gemimiz ile ilk limana
girdiğimizde, oldukça sade ve görsel açıdan pek fazla içerik sunmayan bir menü
ile karşılaşıyoruz. Seçenekler arasında; başkanla konuşmak, tavernaya uğramak,
gemi tamirhanesine gitmek, markette alışveriş yapmak, tayfalarımıza para
dağıtımı yapmak seçenekleri var. İlk seçenek olan “başkanla konuşmak” o
milliyete tabi olmamızı ve onların verdiği görevleri yapmamız halinde
ödüllendirilmemizi sağlıyor. Önemli olan nokta; her ülkenin dostlarının ve
düşmanlarının olduğunu bilmek. Örneğin İspanyollarla iş birliği yaparsak tüm
İngilizlere düşman olduğumuzdan İngiliz şehirlerinde alışveriş yapamıyoruz.
Burada verilen görevleri tamamlamamız halinde ödüllendiriliyoruz. Askeri
kademeleri atlıyoruz.

Tavernaya uğrayarak; yeni tayfa alabilir, bayanlarla konuşup karayiplerdeki son
dedikoduları öğrenebiliriz. Tavernanın en köşesinde oturan adam ile değerli eşya
alışverişi yapabilir ya da gizli hazinelerin yerlerini gösteren haritalara sahip
olabiliriz. Gemi tamirhanesinde; hasar görmüş gemimizi tamir edebiliyor, yeni
yapılabilecek geliştirmeler varsa gemimize ekleyebiliyoruz. Eğer daha evvelden
kazandığımız ikinci, üçüncü gemilerimiz varsa buraya satabiliyoruz. Markette
yapılan alış verişler, aynen Port Royale oyununda olduğu gibi ucuza alıp
pahalıya satmak üzerine kurulu. Ancak oyunumuz korsancılık olduğundan, ticarette
kazanacağımız paranın 10 mislini tek bir deniz savaşından kazabiliriz. Dolayısı
ile markette yapacağımız tek alış veriş tayfaların yiyecekleri olacaktır. Son
olarak tayfalara para dağıtma kısmı ise zamanla kazandığınız ganimetleri
tayfanıza dağıtmanız anlamına geliyor. Bu kısma daha detaylı değineceğim.

Seyr-ü sefer başlıyor

Şehirlerdeki kontrolü az çok öğrendik. Gelelim oyunun büyük kısmını
geçireceğimiz gemimizin kontrolüne. Gemimizi kontrol etmek oldukça basit.
Klavyenin nümerik tuş bölümünden tüm kontrolleri sağlıyoruz. Ekranın sağ alt
tarafında her an hangi tuşa basınca ne olacağı zaten açıkça gösteriliyor. Gemi
kullanırken en önemli unsur hiç kuşkusuz rüzgâr. Rüzgârın yönünü ayarlamak
hayati derecede önem taşıyor. Mümkün olduğunca arkamıza almamız gereken rüzgârın
yönünü ve kuvvetini her an ekranın sol alt köşesine bakarak görebiliriz.
Kullandığımız geminin hızına, tayfa sayısına ve yönüne bağlı olarak, rüzgâr
olumlu ya da olumsuz yönde etki ediyor. Rüzgârı karşımıza almadığımız sürece
yolumuza devam edebiliyoruz. Ancak rüzgâr, tam gitmek istediğimiz yönden
esiyorsa; ileri doğru tek bir mil bile ilerleyemediğimizden karşımıza iki
seçenek çıkıyor; ya yelkenleri toplayıp rüzgârın yönünün değişmesini beklemek ya
da en yakın limana gitmek. Aslında ikinci seçenek daha doğru gözüküyor. Çünkü en
az rüzgâr kadar dikkat etmeniz gereken bir unsur da yiyecek miktarınız. Denizde
bulunduğunuz her gün yiyeceğinizden bir miktar azalıyor. Eğer geminiz oldukça
kalabalıksa; yiyecek tüketimi de bir o kadar arttığından denizde uzun
yolculuklara önceden yüklü yiyecek depolaması ile hazır olmanız gerek. Denizdeki
yolculuklarımız esnasında düzenli olarak haritayı takip etmeli, gideceğimiz yere
en kısa yolu çizmeliyiz. Tıpkı gerçek kaptanlar gibi.

Kısaca gemimize yükleyebileceğimiz envanterlerden bahsedelim. Gemimize
aslında üç ana madde yükleyebiliyoruz; yiyecek, erzak ve silah. Yiyecek;
yolculuk boyunca tayfalarımızın tükettiği gıdalar oluyor ve markette bunları
temin ederken parantez içinde kaç ay yetecekleri belirtiliyor. Daha evvel de
söylediğim gibi ne kadar çok tayfamız varsa; o kadar çok yiyecek tüketimi
oluyor. Silahlar; hem gemimizin kullandığı top sayısını hem de taşıyabileceğimiz
top sayısını belirliyor. Şöyle ki; kullandığımız geminin 15 adet top kapasitesi
varsa bunun üzerinde aldığımız toplar fazladan silah gücü sağlamıyor, ancak
ticaret amaçlı kullanılabiliyor. Erzak kısmı ise sadece ticaret amaçlı olan;
şeker, un, kıyafet gibi maddeler. Ama yine daha evvel bahsettiğim gibi
korsancılık oyununda ticaret pek fazla işe yaramıyor.

Gemi savaşları oyunun asıl mantığı

Pirates! oyunun en önemli özelliği olan gemi savaşları işin en önemli yanı. Ne
kadar görev yaparsak yapalım ya da ne kadar barışçıl olursak olalım gemi
savaşları kaçınılmaz oluyor. Gemi savaşlarını üç kısma ayrabiliriz; hazırlık
evresi, savaş ve gemi istilası. Hazırlık evresini kısaca açıklamak gerekirse;
ilk yapmamız gereken savaş taktiğimizi ve gemimizin özelliklerini iyi kavramak.
Bazen devasa boyuttaki gemiler yüksek hasar veren silahlara sahip olmalarına
rağmen, kıvrak ve hızlı gemiler karşısında aciz kalabiliyorlar. Ama iyi taktik
belirlemiş ve tayfa sayısını iyi ayarlamış bir kaptan her savaştan alnı ak
çıkabiliyor. Önce gemimizin kapasitesini öğrenmeli ve tayfa sayısının en az
%70’ini gemimizde bulundurmalıyız. Çünkü ne kadar çok tayfa varsa o kadar hızlı
silahlar yüklenebiliyor. Daha sonra savaşacağımız gemiye yaklaşırken rüzgârı
mümkün olduğunca arkamıza almış olmamız gerek. Savaş meydanında ters rüzgâr
yüzünden manevra yapamamak çaresiz yenilgiden başka bir şey ifade etmez. Eğer
her şey hazırsa; gemiye yaklaştığınızda nümerik klavyedeki, 5 tuşuna basıp
savaşa geçebilirsiniz.

Savaş ekranı, aynen Port Royale’deki sisteme benziyor (ya da Port Royale,
Pirates!’a benziyor!) Yakın çekime alınmış iki gemi karşı karşıya geliyor ve
savaş için birbirlerini yanlarına almaya çalışıyorlar. Savaş esnasında ilk atış
son derece önemli çünkü ilk atışta tüm toplarınız dolu olduğundan iyi bir atışla
daha savaşı başlamadan bitirebilirsiniz. Savaş esnasında nümerik tuşlarla
yapabileceklerimizi değişiyor, bunlar aslında atacağımız top çeşidini belirlemek
üzerine kurulu. Üç çeşit top kullanabiliyoruz. Standart olan toplarımız gemiye
ve düşman toplarına hasar veriyor. 1 tuşu ile sadece tayfalara zarar verenleri
seçebilir ya da 7 tuşu ile düşman gemisinin direklerine nişan alan zincirli top
atabiliriz. Tabi gemimizde bu topları atacak gelişimleri sağlayabildiysek.

Şimdi savaş zamanı

Savaşı beş şekilde kazanabiliriz; gemiyi batırabilir, direkleri kırıp
kıpırdayamaz hale getirebilir, tayfaları öldürüp hem kıpırdayamaz hem de topları
dolduramaz hale getirebilir, toplarını etkisiz hale getirip hücum gücünü
sıfırlayabiliriz ya da gemiyi bordalayıp (yani gemiye çarpıp) içeride kılıç
savaşı ile gemiyi ele geçirebiliriz.

Seçenekleri gözden geçirirsek; gemiyi batırmak en kötüsü. Çünkü batan gemi bize
hiçbir yarar sağlamıyor. Ne erzak, ne para, ne de tayfa kazanabiliyoruz. Sadece
ünümüz artıyor. Aynı mantık ile tayfaları öldürmek de çok iyi fikir değil.
Tayfalar ölünce gemiye yaklaşmamız kaptanın teslim olması için yeterli oluyor
belki ama ele geçirdiğimiz yeni gemiye de bizim gemimizden tayfalar geçeceğinden
başka çare kalmadıkça bu yöntem iyi değil. Savaşta en iyi neticelerden birileri;
topları etkisiz hale getirmek ya da direkleri yıkmak. Topları etkisiz hale gelen
ya da direkleri yıkılan gemiye yaklaştığımızda hemen teslim oluyorlar.
Ganimetler ve yeni gemi bizim oluyor. Ayrıca hayatta kalan tayfalar da bize
katılıyor.

Son ve en avantajlı olan yöntem gemiyi bordalamak. Burada kılıç savaşına
başlayacağımızdan hazır olmamız gerek. İlk olarak savaşacağımız kılıcı
seçiyoruz. Hızlı, güçlü ya da savunması iyi olan kılıçlardan birini
alabiliyoruz. Kılıç savaşı da tıpkı diğer kontroller gibi nümerik klavye ile
yapılıyor. 1, 4 ve 7 tuşları ile hücum yapıyor, 2, 5 ve 8 tuşları ile savunma
yapıyoruz. 6 tuşu ile de rakibimizi küçümseyici sözler söylüyoruz. Her vuruş ya
da savunma taktiği rakibimizin yaptığı hareketin bir karşılığı oluyor. Mesela
rakibimiz bacaklarımıza doğru kılıcını savuracaksa; zıplamalı, göğsümüze doğru
savuracaksa; eğilmeliyiz. Aynı mantıkla kılıcını havaya kaldıran düşmanı karnına
yapacağımız bir darbe ile alt edebiliriz. Ancak bol alıştırma yapılarak
öğrenilecek bu savaş sisteminde bir kez ustalaştınız mı; artık herkesi
yenebiliyorsunuz.

Savaşın artıları eksileri

Şimdi gelelim savaşın sonuçlarına. Diyelim ki savaştan alnı açık bir şekilde
çıktınız ve başarılı olduğunuz için diğer gemiyi de ele geçirdiniz. Şimdi
yapmanız gereken ilk limana uğrayıp, geminizi tamir etmek diğer gemiyi de ister
tamir edip yanınızda kullanmak ya da satmak. Kimi zaman ele geçirdiğiniz gemi
kendi geminizden daha iyi olabiliyor. Bu durumda hemen değiştirebilirsiniz. İki
gemiyi aynı anda kullanmanın ise hiçbir mahsuru yok. Daha fazla kargo yükleme
imkanınız ve de üst üste savaşlara katılma şansınız oluyor. Çünkü gemilerden
biri hasarlı da olsa savaşa diğer gemi ile katılabiliyorsunuz. Savaşta başarılı
olduğunuzda öldürdüğünüz kaptanın unvanına göre ödüller alıyorsunuz. Eğer
öldürdüğünüz top 10 klasmanındaki korsanlardan biri ise; hem büyük paralar
kazanıyor, hem de top 10 listesinde bir üst sıraya çıkıyorsunuz. Ayrıca
yendiğiniz gemide usta aşçı ya da kullanılabilir eleman varsa size geçiyor ve
yol boyunca işinize yarıyor.

Savaş sonunda biriken paraların, ganimetlerin ve erzakların paylaşımından
bahsedelim. Biliyorsunuz yanınıza aldığınız tayfalar, yemek haricinde hiçbir şey
elde edemiyorlar. Bu da bir süre sonra söylentilerin çıkmasına neden oluyor.
Tayfalar aralarında “Kaptan çok cimri. Bize hiç para vermiyor” diye
konuşuyorlar. Eğer kulak asmazsanız, bir süre sonra gruptan ayrılanlar oluyor.
Hatta daha sonraları isyan bile çıkabiliyor. O yüzden para biriktiğiniz
zamanlarda ve ekranın sol alt köşesindeki korsanların surat işareti olumsuz
olmaya başladığında en yakın limana gidip topladıklarınızı dağıtmanız gerekiyor.
Burada kaptanlık sınıfınıza göre (maceraperest, savaşçı vesaire) belirli
paylarda altınlar dağıtılıyor ve grubun bir kısmı ayrılıyor. Şimdi sanki oyuna
yeni baştan başlamış gibi tayfa toplamanız gerek.

Kader mahkumuyum ben

Maceramıza hep olumlu yönden yaklaştık. Ya işler tersine gider de deniz
savaşlarında yenilirsek? İşte o zaman ele geçirildiğimiz ülke tarafından en uzak
hapishaneye atılıyoruz. Hapishaneye atıldığımızda eğer paramız varsa rüşvet
verip kolayca kurtulabiliyoruz. Eğer paramız yok ya da ülke rüşvet kabul
etmiyorsa; çaresizce hücremizde bekliyoruz. Aylar birbirini kovalarken elbet bir
olay, bir isyan çıkıp, hapisten kaçma şansımız doğuyor. Eğer hapisten kaçmayı
kabul edersek; sanki Commandos oynuyormuş gibi bir haritaya çıkıyor, nöbetçilere
yakalanmadan kıyıya, adamlarımızın yanına ulaşmaya çalışıyoruz. Başarıyla
ulaşırsak, gemimiz ile kaldığımız yerden seferlere devam ediyoruz. Eğer
yakalanırsak cezamız tamamlanana kadar hapiste bekliyoruz.

Buraya kadar hep gemiler arası savaşları anlattık. Bir de şehirlere yapılan
saldırılar var. Oyunun en güzel yanlarından biri de zaten bu. İlerleyen
zamanlarda yeterince büyük bir tayfa kurabilirsek (mesela 300 kişilik) şehirlere
saldırı yapabiliyoruz. Asker kaçakları, korsanlar ve sivil insanlar gibi çeşitli
gruplardan oluşan takımımız ile bir düşman şehrine saldırı yaparsak; sanki sıra
tabanlı strateji oynuyormuş gibi kuşbakışı haritaya geçiyoruz ve adamlarımızı
sıra bazlı olarak hareket ettiriyoruz. Başarılı taktik ile kazabileceğimiz bu
savaşlar bilgisayarın oynamasını uzun süre beklememizden dolayı sıkıcı
olabiliyor ama mükemmel düşünülmüş bir ayrıntı.

Üçüncü boyut sana yakışmış

Sayfalarca anlatmama rağmen Pirates! oyunu hakkında hala çok az şey
söyleyebildiğimi düşünüyorum. İsterseniz birazda oyunun görselliğinden
bahsedelim. 3 boyutlu grafikler Pirates! oyununa inanılmaz derecede yakışmış.
Tüm endişelerimizi çöpe atmış ve inanılmaz rahat bir kullanım sunmuş. Genel
haritaya geçtiğimizde biraz sistem canavarı olsa da, orta seviye grafik
ayarlarında bile her şey gayet güzel görünüyor. Denizdeki yansımalar,
savaşlardaki patlama efektleri, top atışları esnasında gemi kapaklarının açılıp
kapanması, hasar alan gemiden düşen tayfalar, erzaklar ve daha pek çok güzel
ayrıntı oyunun görsel yönden zenginliğinin kanıtı. Zaten rüzgâr sisteminin
gerçekçi kullanılması ile yelkenlerin ve geminin hareketi o kadar güzel
gözüküyor ki; grafiklerden daha fazla alkış toplayan unsur bu oluyor. Kılıç
savaşları gibi yakın çekim içeren bölümler son derece detaylı ve arka planda
olup biten olaylarla görsellik daha da zenginleşiyor. Açıkçası oyunda grafiksel
olarak her şey benim çok hoşuma gitti.

Ses ve müzik konusunda garip bir durum söz konusu. Oyun içindeki tüm ses
efektleri mükemmel, gemimin sürekli gıcırdamamsı rüzgârın uğultusu ve yağmurun
şıkırtısı çok güzel. Müzikler de gayet ortama uygun hazırlanmış ancak hiçbir
noktada özellikle de ara demolarda hiç konuşma olmaması garipsediğim bir durum.
Tavernaya gidip barmenle konuştuğumuzda adamın mırıltısını duyuyoruz. Sanki
“simce” konuşuyorlarmış gibi bir şeyler söylüyorlar ama her şey alt yazı ile
veriliyor bizlere. Yine de genel olarak bakılırsa ses ve müzikler bu mükemmel
oyuna gayet güzel yakışmış.

Savaşlarla ve sınırsız özgürlükle dolu maceranın sonu

Bence Pirates! oyununu mükemmel hale getiren özellik; “özgürlük”. Yani oyun
boyunca hiçbir kalıba girmemize, hiçbir ülkeye tabi olmamıza gerek yok.
İstediğimiz ülkenin görevlerini yapabiliyor, istediğimiz ülkeye
saldırabiliyoruz. Elbette ana senaryoyu tamamlamamız için belirli görevleri yeni
getirmemiz gerek ama bunları istediğimiz zaman yapabiliyoruz oyun bizim düz bir
çizgide ilerlememizi istemiyor. Ayrıntılar o kadar çok ki; hangi birini anlatsam
diye şaşırıp kalıyorum. Mesela canınız hazine avı mı oynamak istedi. Gidin bir
şehre tavernadaki adamdan hazine haritası alın, gösterilen yeri bulmaya çalışın.
Karaya adamlarınız ile çıkın ve hazineyi araştırın. Denizde ilerlerken güzel bir
gemi mi gördünüz? Geminize güveniyorsanız; saldırın!.

Bir başka özgürlük şansınız da istediğiniz kişiye ihanet edebilmeniz. Diyelim ki
bir şehre gidip başkandan onu başka bir şehre kadar koruma görevi aldınız. Yolda
ister ona eşlik edip korsanlardan korursunuz, isterseniz bizzat yol ortasında
siz ona saldırıp ihanet edersiniz. Böylece başkanın güzel gemisini de ele
geçirmiş olursunuz. Her şey size bağlı. İster başkanın ödülüne razı olun
isterseniz de gemisini alın. Korsanlar arasındaki top 10 listesi çok mu hoşunuza
gitti? Gidin en yakın limana tavernadaki kızdan son dedikoduları öğrenin
listedeki korsanlar şu anda nerede öğrenin. Onları yendiğinizde hem şanınız
artacak hem de büyük ganimet toplayacaksınız.

Sid Meier’s Pirates!… Anlatmakla bitmeyecek, bir kez oynamakla anlaşılmayacak,
suyunu çıkartmadıkça elden bırakılmayacak bir oyun. Ortalama sistemlerle bile
gayet rahat şekilde çalışan oyunun hem kolay anlaşılabilir yapısı hem de
kullanıcı dostu kontrolleri ile kısa sürede en iyi oyunlarınız arasına
girecektir. Yapabileceğimiz görevleri yazmaya kalksam; klavyede sağlam tuş
kalmayacağına yemin edebileceğim bu sanat eserini her oyun severe şiddetle
tavsiye ediyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu