Oyun İncelemeleri

Silent Hill 2

… welcome back!

Silent Hill, PlayStation’da çıktığı zaman ilk başta bir Resident Evil kopyası sanıldıysada (çünkü RE’nin ardından bu oyunu taklit eden birçok oyun çıkmıştı) kısa zamanda bu düşüncenin ne kadar yanlış olduğu ortaya çıkmıştı. Çünkü Konami, Resident Evil’ı taklit etmek bir yana dursun RE’den çok daha farklı bir korku oyunu yaratmıştı. Öyleki zaten birçok PlayStation oyuncusu da inanılmaz etkileyici bir atmosferi olan Silent Hill’i hem Resident Evil’dan daha korkutucu bulmuş hem de daha çok beğenmişti (Kişisel olarak bende Silent Hill’i çok daha fazla beğendiğimi belirtmeliyim).

Sessizlik bozuldu…

Hatırlayacağınız gibi ilk oyun Harry Mason’ın küçük kızı Cheryl’ı bulmaya çalışmasını konu alıyordu ve olaylar çok yoğun bir sisin etkisinde olan Silent Hill’de gelişiyordu. Çok büyük bir ilgi gören Silent Hill’den sonra, Konami oyunun ikincisini yapmakta gecikmedi doğal olarak. Tahmin edebileceğiniz gibi ikinci oyun yine Silent Hill’de geçiyor. Fakat Silent Hill 2’nin beklenenin aksine senaryo olarak ilk oyunla hemen hemen hiç bir bağı bulunmuyor. Aslında bu hem iyi hem de kötü bir haber. Çünkü eğer ikinci oyunun önceki oyunla senaryo olarak doğrudan bir ilişkisi olsaydı bu olay ilk oyunu oynayanlar açısından bir devam bölümü sayılabilir ve oldukça ilgi çekici olabilirdi. İkinci oyunda iskelet olarak tamamen yeni bir senaryo ele alınmasının iyi yanı ise Silent Hill 2’nin oyunun yapımcılarının elinden (ki bu kişilerin başında Takayoshi Sato geliyor) yepyeni bir oyun olarak çıkması. Yani yeni karakterler, yeni bir hikaye ve bağımsız bir oyun… Bu yeni oyunda Harry Mason başrolü James Sunderland’e bırakıyor. Oyunun hikayesi ise şöyle; James Sunderland’in yaşamı genç eşi Mary’nin trajik ölümüyle alt üst olur. Bu olaydan üç yıl sonra Mary’den gizemli bir mektup gelir. Mary, James’i karanlık bir lanetin hüküm sürdüğü Silent Hill’deki kendileri için özel olan bir yere çağırmaktadır. James bunun bir şaka olduğunu düşünsede aklını kurcalayan sorulara cevap bulabileceği ümidiyle Silent Hill’e gider. Fakat James’in bilmediği bir şey vardır; sisler altındaki Silent Hill kendine bir kurban daha aramaktadır…

Yoğun sis ve el feneriniz…

Tahmin edebileceğiniz gibi SH2’de aynı ilk oyun gibi çok ilgi çekici ve garipliklerle dolu bir senaryo üzerine kurulmuş. Tabi bu senaryo PS2’nin görsel gücünü de arkasına alınca ortaya yine oynamaya doyamayacağınız bir oyun çıkıyor. Oyunun büyük bölümü yine ilk oyundaki M.Elementary School ve Alchemilla Hospital tarzındaki kapalı mekanlarda geçmekte. Buralar yine araştıracağınız birçok yer, çözeceğiniz ilginç bulmacalar ve garip yaratıklarla dolu tabii.

Oyunun oynanış tarzında da eskiye nazaran pek bir değişiklik bulunmuyor. Aynı Harry gibi James’de bir radio ve el fenerine sahip. Tabii tüm bunlar bir araya gelince de oyunda çok etkileyici bir atmosfer oluşuyor. Oyunu gece ve tüm ışıkları söndürüp, sesi de iyice yükseltip oynuyorsanız tam bir bütünlük sağlanıyor. İnanın oyunu oynarken Silent Hill’in o iç karartıcı atmosferini tam anlamıyla yaşıyorsunuz. Her an karanlık bir köşeden ya da sisin içinden bir şeylerin geleceği düşüncesini bir türlü içinizden atamıyorsunuz. Bu da oyunun tansiyonunu hiç düşürmüyor ve her an tetikte beklemenize neden oluyor haliyle.

Oyundaki zorluk derecesi iki farklı bölümden oluşturulmuş. Bunlardan ilki normal oyun içi zorluk seviyeleri. Yani bu seviyeler oyundaki yaratıklara, bulacağınız silah ve sağlık nesnelerine etki ediyor. İkincisi ise oyunda karşılaşacağınız bulmacaların zorluk seviyelerini belirlemenize olanak tanıyor. Mesela eğer seviye olarak düşük bir derece seçerseniz bulmacaların cevabını bulabilmeniz için size birçok ipucu veriliyor veya bulmacalar basitleştiriliyor. Tüm seviyelerde karşılaşacağınız bulmacalar aynı, fakat çözümleri daha basit oluyor yani. Zorluk olarak üst seviyelere çıktıkça ise her şey daha bir karmaşık olarak önünüze sunuluyor. 

Oyunu oynayış şeklinize ve yapacağınız belli şeylere göre yine farklı oyun sonlarını görmeniz mümkün. Merak edenler için oyunda toplam dört farklı son bulunuyor. Bunlar bir yana dursun Silent Hill 2’deki sis perdesini bir seferde kaldırmanız pek olası bir şey değil. Çünkü farklı oyun sonları dışında, normal oyun içinde de yine oyunun bir çok gizli tarafı bulunuyor.

Oyunda hep bir ”belirsizlik” var! 

Silent Hill’de bir de çok büyül bir ”belirsizlik” duygusu var. Mesela oyunun yapımcılarından birisi bunu şöyle bir örnekle özetliyor; oyuna ilk başladığınız sıralarda birkaç dakika boyunca dar bir patika boyunca ilerliyorsunuz. ”İyi de bu patika neden bu kadar uzun?, Yoksa geride birşey unutmuş olabilir miyim?” sorusu hep aklınızda. Aslında bu tür yerlerde genelde unuttuğunuz ve oyunun tıkanıp kalmasına neden olacak şeyler bulunmuyor, sadece yapım ekibi oyun boyunca sizi hep bunu düşünmeye zorluyor. Ya da; ”Silent Hill kocaman bir yer, dolayısıyla bir çok sokak ve cadde bulunuyor. Hatta yüzlerce ev…” Aslında bunlardan çok büyük çoğunluğuna gitmeden oyunu tamamlayabilirsiniz. Fakat meraklı oyuncuların aklına buralarda da farklı ve görmediğim bir şeyler olabilir, bu kadar ev var hepsinin kapısı kilitli olacak değil ya? soruları geliyor. Bu yüzden oyunu isterseniz on kez bitirmiş olun oyunu bir sonraki oynayışınızda küçükte olsa farklı bir şeylerle karşılaşabilirsiniz…

Oyundaki Save sistemi yine eskisi gibi, karşılaşacağınız yaratıklar ise bu kez bir hayli ilginç. Kafadan bacaklı yaratıklar, elinde bir ayakla gezenler, mutasyona uğamış hemşireler ve en ilginci piramit kafalı yaratıklar… Silahlar ise geçen oyunla aynı sayılır, tek ilgimi çeken Piramit kafanın devasa boyuttaki bir satırı andıran bıçağı oldu. Oyundaki kamera açıları da eski tarzda. Yani kamerayı belli açılarda hareket ettirebiliyorsunuz. Fakat bazı durumlarda kamera açıları nadiren görüş açınızı kısıtlayıp sorun çıkarabiliyor. Bunun dışında artık Silent Hill’de dolanırken binaların, sokakların, çevre birimlerin ve diğer her şeyin daha ayrıntılı olduğunu farkedeceksiniz. Yani grafikler gerçekten göz kamaştırıcı. Oyunun grafik mimari yapısında farklı bir metod kullanılmış. Çözünürlük MGS2 ya da DMC’deki kadar yüksek tutulmamış ama bu şekildeki bir görsellik oyuna çok büyük bir hava kazandırmış gerçekten. Grafiklerin en can alıcı noktası ise sis efektleri. İnanılmaz gerçekçi hazırlanan sis efekti, zaten oyunun atmosferinin bu denli iyi olmasındaki başlıca etkenlerden. Ayrıca karakter animasyonlarından videolara kadar herşey çok iyi. Zaten bu video ve animasyonların hazırlanışında Motion Capture tekniğinden yararlanılmış. Yani oyundaki bu sahneleri sanki tiyatro oynarmışçasına gerçek oyuncular oynamış ve hareketler bilgisayara aktarılarak animasyonların çok gerçekçi olması sağlanmış. İlginizi çektiyse oyunu aldığınızda yanında verilen ”Making of” Bonus DVD’sinde oyunun çizimlerinden yapılışına kadar bir çok şeye yer verilmiş.

Sessizlik de bir sestir…/Yamaoka Akira-Sound Director

Atmosferle bir bütünlük oluşturan ses efektleri de oyunda ayrı bir yer tutuyor. İç karartıcı ve ruhunuzu daraltan müzikler zaten ürkütücü olan oyunu emin olun huzursuz bir rüyaya dönüştürüyor? Bir bakıyorsunuz ortalık çok sakin, ama bu sessizlikte bir derinlik var. Yani her an bir şeyler olacakmış gibi. Sonra bazı şeyler oluyor ve bir anda ortalığı kanınızı donduran ürkütücü sesler kaplıyor yada yaratıklarla karşılaştığınızda tansiyon iyice yükseliyor. Zaten oyundaki sessizlik öğesini oyunun ses yönetmeni Yamaoka Akira; ”Sessizlik de bir sestir” kelimeleriyle ifade ediyor. Oyundaki yaratıkların çıkarttıkları garip tıkırtı ve hışırtılar son derece iyiler. Yalnız bazı kulak tırmalayıcı sesler de yok değil. Karakterlerin konuşmaları ve bu konuşmaların animasyonlara uydurulmaları da gayet güzel. Ayrıca oyunda kullanılan Sony’nin S-Force 3D Sound Library sistemi sayesinde 5+1 gibi özel ses sisteminiz olmadan bile normak TV ses çıkışlarından 3 boyutlu ses alabilmeniz sağlanmış. Tabiki bu 5+1’in yerini tutmuyor fakat yinede S-Force’un seslere kalite kattığı
kesin.

Açıkçası Silent Hill 2’yi oynarken son derece eğlendim (Ürktüm). Oyunun atmosferi gerçekten çok ürkütücü. Yani oyunu kapatmadan önce son kez save noktasına yöneldiğinizde, oraya gidene kadar hadi artık bir an önce oraya ulaşabilsemde oyunu kapatsam diyorsunuz, ki bazen yolunuz üzerinde tehlike olmadığını bilseniz bile… Yani bu oyunu herkes kaldıramayabilir, daha oyunun başından konsolun off düğmesine basacak olanlar bile vardır eminim. Kısacası bu oyun psikolojinizi bozabilir, rüyalarınıza girebilir… 

İlk Silent Hill oyunu mu daha güzeldi yoksa ikincisi mi diye soracak olursanız ikisinin de birbirinden güzel olduğunu söyleyebilirim sanırım. Yani ikisinin de güzel yanları var ve ikisi de oynanması gereken oyunlar. Ama belki ilk oyun hikaye ve atmosfer olarak biraz daha iyi olabilir? Bu arada tekrar hatırlatayım, hani derler ya eğer serinin önceki oyunlarını oynamadıysan önce onları oynayıver… Silent Hill 2’de böyle bir şey pek söz konusu değil. Çünkü dediğim gibi oyunların senaryoları apayrı. Ha unutmadan bir de, peki Resident Evil-Code: Veronica’mı yoksa… sorusunu soranlar için cevabım; Resident Evil’mı o da kim?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu