Silent Hill: Homecoming
“Yazı için Orçun Çavuşoğlu’na teşekkür ederiz.”
Tam olarak emin değilim ama sanırım 2002 yılıydı… O zamanlar, beni gerçekten gerebilecek, oynarken beni diken üstünde hissettirebilecek bir korku ve gerilim oyunu aramıştım. Bu türde pek çok oyun oynamış, ama hiçbirinden beklediğimi hissi alamamıştım; çünkü hepsi de “anlık korku” denilen ve kolaylıkla bağışıklık kazanılabilecek bir yapıya sahiptiler. Bu yüzden de aramaya devam etmiştim. Ancak, bu arayışımın bir oyun dergisinin Şubat sayısında tanıtımını gördüğüm Silent Hill 2 ile son bulacağını düşünmüştüm, ama oyunun PlayStation 2 platformu için olduğunu öğrenince, kendimi bir anda yüksek bir binanın tepesinden boşluğa bırakılmış gibi hissetmiştim. Ben, “Bu oyunu derhal almalıyım!” diye düşünürken “Platform PlayStation 2” ibaresi bana pis pis bakıyordu… Bu durumda ne yapmam gerekiyordu?
Gel zaman git zaman, internette öylesine bakındığım bir oyun sitesinde, Silent Hill 2’nin PC platformuna da uyarlanacağıyla ilgili haberi duyduğum anda, sevinçten ayağa fırlamıştım ve sanki tuttuğu takımı gol atmış bir taraftar gibi bağıracaktım. Aynı haberde, oyunun PC versiyonunun tahminen 2002 yılının sonlarına doğru piyasaya çıkacağı yazılmıştı. O aralar da okulum olduğu için zaman istediğim gibi hızlı geçti ve 2002 yılının sonu gelmişti…
Sabrın sonu
Silent Hill 2’yi bitirdikten sonra yoluma sırayla Silent Hill, Silent Hill 3, Silent Hill 4: The Room ve Silent Hill: Origins eşliğinde devam ederek serinin tüm oyunlarını teker temize havale etmiştim. Bu arada, Silent Hill 4: The Room’un piyasaya çıkışına yaklaşık bir hafta kala, söylentileri ortaya dökülen serinin beşinci oyunu, yani Silent Hill: Homecoming, belki de serinin ilk ve tek sansasyonel bir oyunu olacaktı. Double Helix firmasının yapımına başlayana (Muhtemelen 2004 – 2007 yılları arası) kadar hakkında çıkan söylentiler ile Homecoming, karanlık bir denize açılmıştı. Neyse ki, 2007 yılı Silent Hill: Homecoming’e uğurlu gelmiş ve Double Helix tarafından yapımına başlanmıştı. Müzikler, serinin önceki beş oyununda olduğu gibi Homecoming’te de müzikler Akira Yamaoka’ya ait olacaktı.
Yapım süreci boyunca gösterilen onlarca ekran görüntüsü ve videolar ile verilen detaylar 30 Eylül 2008 günü son buldu ve Silent Hill: Homecoming piyasaya, yeni nesil konsollardaki ilk, seri genelinde ise Silent Hill: Origins’ten sonra Konami haricinde geliştirilen ikinci Silent Hill oyunu olma şerefine erişerek adım attı.
Oyunumuzun konusu, Alex Shepherd adında eski bir askerin etrafında dönüyor. Kahramanımız, görev yaptığı sırada yaralanıp hastaneye düştükten sonra tedavi gördüğü sırada kardeşinin kaybolduğuyla ilgili bazı imgelemler görür. Tedavi bitiminde, kardeşi için meraklanıp evinin bulunduğu kasabaya, Shepherd’s Glen’e döner ama karşısında bulduğu manzara tarifi mümkün değildir. Kasaba tamamıyla sisin içine gömülmüştür ortalıkta tam anlamıyla bir ölüm vardır. Alex derhal evine gider. Kardeşi Joshua gerçekten de kayıptır. Hatta sadece kardeşi değil, babası da kayıptır. Annesi ise neredeyse konuşma yetisini kaybetmiştir. Alex, ne yapıp ne edip kardeşini ve babasını bulmak zorundadır. Bu nedenle yola koyulur.
Oyunun ana menüsü karşınıza geldiğinde, New Game, Load Game, Options ve Credits gibi seçeneklerin olduğunu görüyorsunuz. Normal veya Hard olmak üzere oyunda iki farklı zorluk derecesi bulunuyor. İkisinden birini seçerek oyuna başlıyoruz. Daha önceden oyun sitelerinde gösterildiği gibi sedye üzerine yatırılmış şekilde, bir doktor tarafından hastanenin koridorlarında dolaştırılırken kendimize geliyoruz. Şöyle bir etrafa baktığımızda, hastaların işkenceye uğrayışlarına ve çırpınışlarına tanık oluyoruz. En sonunda da, sizi götüren doktor tarafından, muhtemelen ameliyat odası olduğunu sandığımız bir odada yalnız başımıza bırakılıyoruz. God Of War ve Resident Evil 4 oyunlarından tanıdığımız kılavuz tuş sistemi bu oyunda da mevcut. Yaratıklarla mücadelelerinizde, bu tip kılavuz tuşlarla sık sık karşılaşacağınızı şimdiden söyleyelim.
Değişiklikler ve bilinenler
Genel yapı olarak Silent Hill: Homecoming, her ne kadar yeni nesil adı altında çıkan ilk Silent Hill oyunu olsa da, grafiksel kalitenin tatmin edici düzeyde olduğunu söylemek pek mümkün değil. Gerek karakter modellemeleri olsun, gerekse de çevresel detay ve kaplamalar olsun size umduğunuzu vermekten uzak görünüyor, ama herhangi bir beklenti içine girmeden oyuna girerseniz, herhangi bir hayal kırıklığına uğrayacağınız pek sanmıyorum. Ancak, kasabanın atmosferi serinin önceki oyunlarına göre Homecoming’te de içinizi karartmaya yetiyor.Kullanılan renk tonları, sanki kasabanın yakınlarına atom bombası atılmış da, kasaba, nükleer kışa maruz kalmış gibi donuk bir görüntü sergiliyor. Kasabadaki sisin, serinin eski oyunlarına (Bilhassa Silent Hill 2’ye) göre oldukça detaysız oluşu, hatta var mı yok mu belli olmayışı bu açıdan size Silent Hill 2’yi arattırabilir.
Kontroller açısından, eğer önceden Tomb Raider: Legend’ı oynamadıysanız, biraz yabancılık çekebilirsiniz, ama kısa sürede alışıp oyunu kontrolünüz altına alabiliyorsunuz. Eğer Tomb Raider: Legend’ı oynadıysanız, Homecoming’in kontrollerine karşı herhangi bir yabancılık çekmeyeceksiniz. Kısaca değinmek gerekirse, sol analog kolla karakterinizi, sağ analog kolla da kamerayı kontrol ediyorsunuz. En soldaki dijital yön tuşları, cep fenerinizi açıp kapamaya yararken, silah değişimlerine olanak sağlıyor. L1 tuşu ile envanteri ekranına ulaşıp, sağlık paketi, oyun boyunca toparladığınız anahtar ve bunun gibi eşyaları kullanabiliyorken, R1 tuşuyla da silah seçimi yapabileceğiz ekrana ulaşıyorsunuz. L2 tuşunuz nişan alma görevi görüyor. R3 tuşu (Sağ analog çubuk) ile birinci kişi bakış açısına geçiyorsunuz. Son olarak da, en sağdaki tuşlardan üçgen ile haritanıza bakıyor, daire ile eğiliyor (Koşarken basılırsa ileri, geri sağa ve sola yuvarlanma hareketi yapıyor), kare tuşuyla, elinizdeki silahı kullanarak en güçlü saldırıyı yapıyor ve X tuşuyla da etkileşime giriyorsunuz.
Oyunun yapım aşamasında bahsedilen yeniliklerden biri de, oyuna oturtulan yeni dövüş sistemiydi. Bu sayede artık savaşlar daha sert ve daha aksiyona dayalı oluyor. Buna en büyük etken, Alex’in eski bir asker, düşmanlarımızın da artık daha zeki ve çevik olması gösterilebilir. Her ne kadar oyundaki yaratıklar tek başlarına oldukları zaman size karşı hiçbir varlık gösteremeseler de, grup halinde saldırdıkları zaman bir tehlike arz edebiliyorlar. Ancak, unutmayın ki, karşınıza çıkan her yaratığın mutlaka bir zayıf noktası mevcut ve eğer o zayıf noktasını bulduğunuzda, elinizdeki silahla yapabileceğiniz en güçlü saldırıyı yaparsanız, karşınızda çok fazla bir süre ayakta durmaları mümkün olmayacaktır. Tabi bu arada fazlasıyla dikkatli olmakta fayda var; çünkü serinin eski oyunlarındaki yaratıklar gibi bir defa vuruş yapıp geri çekilmek yerine, ardı ardına vurarak size büyük oranda zararı verebiliyor, hatta öldürebiliyorlar. Bu arada, karakteriniz artık eliyle kapının kollarını tutabiliyor, bir uçtan bir uca atlayabiliyor, eğer aşağısı yeteri kadar alçaksa atlayabiliyor veya bir üstteki platform ulaşabileceği kadar alçaksa tırmanabiliyor. Bunun yanında, kullanılan havok fizik motoru ile çevreyle etkileşime girebiliyorsunuz. Çarptığınız masa ve sandalyeler olabilecek en gerçekçi biçimde tepki veriyor veya duruma göre devrilebiliyorlar. Çevreyle etkileşim konusunda iyi iş çıkarttığınız söyleyebiliriz.
Devam eden yenilikler
Oyuna eklenen bir diğer yeniliği de, ara sahnelerdeki diyalog seçimleri oluşturuyor. Oyun içindeki herhangi bir karakterle yapacağınız konuşma sırasında, konuşmanın gidişatına göre uygun cümleleri seçmek size kalıyor. Bu noktada oyunun içine az biraz RPG öğesi giriyor. Daha önceden serinin hiçbir oyununda karşımıza çıkmayan bu yenilik, serinin fanatiklerini ne derece memnun eder bilinmez, ama seriye yabancı olan oyuncuların hoşuna gidebilir.
Silent Hill: Homecoming’i oynarken dikkatinizi çekecek olan bir diğer nokta da, oyun boyunca karakterinizin sürekli koşuyor halde olması. Bu durum oyuna aksiyon havası katarken, o kadar süre koşunun sonucunda herhangi bir yorgunluk belirtisi göremiyorsunuz. Hatırlarsanız, serinin önceki oyunlarında, uzun bir süre koştuktan sonra karakteriniz soluk soluğa kalırdı, ama bu oyunda maalesef bunu göremiyoruz. İsterseniz tüm oyunu koşarak bitirin, ama karakteriniz hiçbir zaman soluk soluğa kalıp nefesi kesilmeyecektir. Aynı durum silahlar için de geçerli olmuş. Silent Hill 2’deki The Great Knife ve Silent Hill 3’teki Maul gibi yakın dövüş silahlarını kullanırken, bir kaç savurmadan sonra karakteriniz soluk soluğa kalırdı, ama bu durum Silent Hill: Homecoming’te tarihe karışmış gibi görünüyor. Ayrıca, oyun boyunca sağlık paketi ve cephanenin altın kadar değerli olduğunu belirtmekte fayda var; çünkü çok sık çıkmadıkları için bulduklarınız kullanırken biraz cimri davranmanız, sizin yararınıza olacaktır.
Uzun lafın kısası, Silent Hill: Homecoming, Silent Hill 4: The Room’dan sonra Silent Hill serisi için ikinci bir hayal kırıklığı olarak tarihe geçiyor. Oyunda yapılan değişiklikler sonucunda ortaya çıkan sonuç, serinin eski oyunlarıyla karşılaştırdığınızda Silent Hill: Homecoming’i vasat statüsüne sokarken, “Yeni nesil” adına pek bir varlık gösteremeyen grafiksel kalite, Double Helix’in hanesine eksi değer olarak yazılıyor. Ancak, bu Silent Hill: Homecoming’i tamamıyla kötü bir oyun yapmıyor. İlginç noktalara varabilecek bir konusu ve çevreyle etkileşimi açısından oyunu seriye yabancı olan oyuncuların dikkatini çekebilir.