Aşağıda yer alan “Skyfall” hakkındaki güzel eleştiri yazısı, mteren nick’li okurumuz Murat Tamer Eren tarafından hazırlanmıştır. Kendisine katkılarından dolayı teşekkür ediyoruz. Sizler de her türlü yazınızı mektup2@merlininkazani.com adresine gönderebilirsiniz. Yazı gönderme koşulları için tıklayın
1962’den beri eskimeyen, kendinden bıktırmayan, bir türlü rafa kaldıramadığımız efsane ajanımız James Bond, son filmi “Skyfall” ile bir kez daha karşımızda. Serinin 25.filmi olan Skyfall bizlere temposu yüksek, aksiyona doyacağımız 143 dakika sunuyor. Uzun bekleyişin karşılığını aldık. Gelin en yeni Bond filmimizi beraber inceleyelim.
M ile Bond arasındaki sadakat bağı kopma noktasına gelmiştir. Bond’un yolu, Türkiye’deki bir operasyon sırasında yaşadıklarından dolayı, MI6 ile ayrılır. Ancak MI6’nın büyük bir saldırıya uğraması ve M’in hayatının tehlikede olması nedeniyle Bond her zamanki soğukkanlılığını korur ve M’e yardım etmek amacıyla geri döner. Silva isimli eski bir MI6 ajanıyla büyük bir mücadeleye girişir.
Hepiniz bilirsiniz, aksiyon-polisiye filmlerinin (özellikle son yıllardaki yapımlar) temel sorunudur tempo dozunu ayarlayamamak. Skyfall’da ise bu dozu tam da izleyicinin istediği kadar ayarlamışlar. Durağanlık yok, gereksiz uzayan ve insanı sıkan konuşma sahneleri yok, abartı ramboculuk sahneleri yok. Bunların aksine konuyu anlamanızı sağlayacak kadar uzayan konuşma sahneleri var, sıkılmanıza imkan tanımayan hareketli sahneler var, filmin merkezinde daha insancıl ve inandırıcı bir kahraman var.
Evet, bu kez özellikle Pierce Brosnan’ın başrolünde oynadığı Bond filmlerindeki gibi abartı bir kahramanımız yok. Skyfall’daki kahramanımız yeri geldiğinde performansında düşüş yaşıyor ve düşmanlarını alt etmekte zaman zaman zorlanıyor. Özellikle filmin bu yanı benim gibi aksiyon filmlerinin daha inandırıcı olması gerektiğine inanan izleyiciler için harika bir unsur.
Filmi çekici kılan önemli bir unsur da; bazı sahnelerin ülkemizde çekilmiş olması. Çok uzun dakikalar almasa da bu sahneler yine de hoşuma gitti. Gayet ustaca çekilmiş aksiyon sahneleri izleme imkânı bulduk İstanbul sokaklarında. Film yapım aşamasındayken günlerce konuşulan, haberleri yapılan Adana çekimleri de çok etkileyiciydi. Henüz izlemeyenlere spoiler vermek niyetinde değilim ama zaten medyadan hepiniz Adana’da tren sahnesi çekildiğini biliyorsunuzdur. İşte bu tren üstündeki kovalamaca sahnesini gerçekten çok beğendiğimi söyleyebilirim. Hikâyenin ülkemizdeki kısmı tek bir yerde saçmalamış onu da filmi izlediğinizde çok rahat fark edeceksiniz. İzleyenlere akrep ve içki kadehi dediğimde o alakasız sahneyi anımsayacaklardır.
Oyuncu seçimlerinin de yerinde olduğunu düşünüyorum. Bond kızları genelde çok güzel, çok seksi olurlar fakat başka hiçbir özellikleri olmaz. Çekici olmaları Bond kızı olmalarına yeter. Skyfall bu ezberi bozan ender Bond filmlerinden. Bond kızları güzeller ama başka karakter özellikleri de yansıtıyorlar izleyiciye. Örnek vermek gerekirse; çıtı pıtı, narin mi narin, bebek yüzlü bir kadın oyuncunun elinde silahla oradan oraya koşturması, silahlı çatışmalara girmesi hiçbirimize inandırıcı gelmez. İşte bu filmdeki Bond kızları bizleri yeteri kadar inandırıyor yaptıklarına. Narin ve seksi olması gereken bayan oyuncu da, sert ve hırçın olması gereken bayan oyuncu da işlerini iyi yapıyorlar. M rolündeki Judi Dench 1995’ten beri Bond filmlerinde yaptığı muhteşem oyunculuğu bu filmde de göstermiş. Şapka çıkartılacak bir oyunculuk sergiliyor. Yılların verdiği tecrübe bunun nedeni olsa gerek. Filmdeki diğer oyuncuların performansını da beğendimi belirteyim.
Gelelim şimdi filmin iki önemli oyuncusuna: Daniel Craig ve Javier Bardem. Bardem’den başlayacak olursak; Silva adında eski bir MI6 ajanını oynuyor. Filmin kötü mü kötü adamı. Ama Bardem rolünü o kadar iyi yapıyor ki rolü kötü bile olsa izleyiciye kendini sevdiriyor. İspanyol sinemasının böyle bir devini bu filme monte ederek çok iyi yapmışlar doğrusu. Daniel Craig hakkında da bir şeyler söylemeliyiz elbette. Maalesef parlamakta geciken yıldızlardan. Yıllar önce Casino Royal (2006)’de Bond hayranlarına kendini öyle bir beğendirdi ki bende dahil çoğu Bond hayranı sinemasever onu uzun yıllar Bond rolünde görmek istiyordur. Tipi ve fiziği bu role öylesine uygun ki gerektiğinde nazik bir salon adamı gerektiğinde soğukkanlı bir katil ve yine gerektiğinde gözü pek bir savaşçı olabiliyor. Ama hayatın gerçeği; yaşı ilerliyor. Bu yüzden geleceği düşünmeyelim ve elimizdeki en taze Bond filminde Craig’i doya doya izleyelim derim.
Filmin eksileri çok fazla olmasa da var. Adana’da çekimi yapılan tren sahnesinde, Bond’un iş makinesiyle parçaladığı otomobillerin içlerinin boş olduğu, detaylara dikkat edenler tarafından kolayca fark edilebiliyor. Film boyunca bunun gibi birkaç yerde küçük çekim hataları mevcut. Ama dediğim gibi detaycı bir insan değilseniz fark etmezsiniz bile. Bu tip sahnelerde biraz daha özenli bir çekim olabilirdi.
İkinci eksik gördüğüm husus filmin finali. Etkileyici ve filmin geneline yakışan bir final bölümü olmamış. Şöyle belirteyim, son yirmi dakika civarı “haydi Bond biraz hızlı öldür artık şunları, filmi bitti sen hala koşturuyorsun” diyebiliyor insan. Klasik bir aksiyon filmi sonu olmuş, çok sade…
Bir de olmasa daha iyi olurdu dediğim bir konu var. Filmin bir bölümünde Bond acımasız düşmanıyla yalnız hesaplaşmak istiyor, biriminden herhangi bir destek olmadan. Bu saçma bir ayrıntı olmuş, gerekli mazereti sunamıyor insana senaryo. Sadece “Bond çok rahat yenmesin düşmanını, hadi şunun işini zorlaştıralım” demişler de böyle olmuş gibi. Bunların dışında beni rahatsız eden bir husus yoktu filmde.
Özetle sadece Bond hayranlarının değil, tüm aksiyon severlerin büyük zevkle izleyeceği bir film Skyfall. Tüm Bond filmlerini izleyen bir sinemasever olarak şunu söylemeliyim; Skyfall zaman zaman önceki Bond filmlerinden farklılaşıp sıyrılıyor onlardan, zaman zamanda diğer Bond filmlerine benzemekten kurtulamıyor. Oyuncuların mükemmel performansları, ülkemizde çekilen sahnelerin hatırı da göz önüne alındığında izlenmeyi sonuna kadar hak ediyor. Filme on üzerinden sekiz veriyorum. İncelememi okuduğunuz için teşekkür ediyorum.
İyi seyirler…
Yarın, Fuat Alpay’dan “Tiny Big Grandpa’ s Leftovers” incelemesi sizlerle olacak…