SpellForce: The Order Of Dawn
Blizzard’ın rts klasiği wc3’de “hero” larımız deneyim kazanarak seviye atlayabiliyor, daha güçlü hale gelebiliyordu. Spellforce ise kahraman yönetme işini çok ileriye götürüyor. Spellforce ‘da sıradan bir rpg oyununda görebileceğimiz kadar ayrıntılı bir karakter sistemi ( Hatta diablo’dan daha ayrıntılı), hiç bir rpg oyununu aratmayacak kadar fazla eşya, bir sürü quest bizi bekliyor
Oyun gerçekten çok kaliteli bir rpg/strateji, yapımcılar rpg işini o kadar abartmışları ki kahramanı 3th person olarak klasik fps oyunlarındaki gibi „w,s,d,a” tuşlarını kullanarak oynayabiliyoruz. Daha önce hiç bir rts’de olmayan bir yakınlıkta diğer ünitelerin, binaların arasında dolaşabiliyoruz.
Şehirde çalışan işçileri yada savaşan askerleri yakından görmek gerçekten çok eğlenceli.
Oyunda başta yarattığımız karakteri canlandırıyoruz. Bu kahraman oyun içinde çok önemli olacağı için size bir iki tiyo vereyim.
Mükemel bir oyun sistemi ve sınırsız eşya zenginleşen oyunda kendi karakterimizden başka rune slave ‘ler de yönetebiliyoruz, fakat bunlar level atlayamıyor.
Rune slave/warior denen kişiler monumentlerden ünitler çağırabilen ve öldükleri zaman belli yapılar aracılığıa yaşama geri dönebilen kahramanlar.
Oyunda bir çok npc ( none player character, yani bilgisayar tarafından yönetilen kahramanlar ) var. Size bir çok görev veriyorlar, birşeyler istiyorlar yada karşıklı alışveriş yapıyorsunuz. Oyunun en büyük eksiklerinden biri bu npc’lerle sadece ana kahramanın konuşabilmesi. Diğer karakterler bunu yapamıyor. Bu önemsiz bir ayrıntı gibi gözükse zaten yavaş olan ve hızlandırma ayarı bulunmayan dev haritalarla dolu bölümlerde o adamdan bu adama gidene kadar dakikaların geçmesi.
Spellforce çok iyi bir rpg uygulaması olarak nitelendirilebilirse bile çok iyi bir strateji oyunu değil. En azından warcraft serisi kadar iyi değil. Oyunda kısayol tuşlarını olmaması beni çileden çıkardı, ayrıca kendi ünitelerimizin “yapay-gerizekalı” olması da can sıkıyor. Çok uzun süren oyun boyunca bir çok farklı ırkı yönetiyoruz. Bir ırkın rune’ı aldıktan sonra o ırka hükmetmeye başlıyoruz. Mekanik üniteler mevcut değil.
En beyendiğim özellik ırkların kısmen farklı kaynaklar kullanması, mesele dwarflar ağaç kesemiyor, elfler madencilikten anlamıyor, orclar ve insanlar balık tutabiliyor. Bütün ırklar yiyecek elde etmek için farklı yöntemler kullanıyor. Her ırkın bir yığın farklı ünitesi olması bir artı. Dwarfların’ da uzak mesafeden etkili askerleri ve büyücüleri var, buna karşın elflerin yakın mesafe dövüşçüleri mevcut. Genellikle aynı anda bir çok ünite yönettiğimiz için en iyi karışımı kendimiz yapıyoruz. Oyunda bilindik elf, dwarf, dark-elf, human, troll gibi bir çok ırk var.
Düşmanlar da sık sık değişiyor. Oyun ilerledikçe bütün karakterlerin seviyeleri artıyor, yani ilk başta yarattığımız tüm üniteler 1. seviye iken ilerde 3. seviye rune bulursak yarattığımız bütün üniteler 3. seviye oluşmaya başlıyor. Rakipler de bölüm atladıkça değişiyor.
Şunu belirtmeliyim oyun çok çok uzun ve sürükleyici, dünyanın yok olma tehlikesi gibi bayat bir konusu olmasına rağmen sürekli değişen düşmanlar; dev haritalar, sınırsız eşya araya giren ufak demolar oyunu bir zaman öldürme makinesine dönüştürüyor
Ayrıca diğer aptal strateji oyunlarının aksine bu oyun geçmişe yönelik. Bu tam bir gerçekçilik sağlıyor. Yani geçtiğiniz haritaya daha sonra geri dönebiliyorsunuz. Sizin yarattığınız şehirler ortadan kalkıyor ama Npc’ler ve gerçek şehirler orada duruyor.
Şehirleri o kadar güzel yapmışlar ki arada kendinizi bauldur’s gate oynuyor sanabilirsiniz.
Sürekli o şehir bu ülke bu toprak gezebilir bitmemiş questlere tekrar dönebilirsiniz. Zaten öldüğümüz zaman yeniden canlandığımız bindstone’lar aracılığı ile yolculuk yapabiliyoruz. İlk defa bir rts de karşımıza çıkan bu özellik oyun yüklemelerinin uzun olması nedeniyle can sıkıyor. Ayrıca haritanın hepsini açmadan diğer haritalara geçmemenizi kesinlikle tavsiye ederim.Çünkü bu oyunda mantıklı bir şekilde yeni binaların ve ünitelerin planlarını ele geçiriyoruz. Yani bir dahaki bölüme geçtim hadi bakalım yeni üniteler çıksın olayı mevcut değil. Eğer bir chest’i atlarsanız bir sonraki haritada yapmanız gereken bir binayı yapamıyor olabilirsiniz.
Grafikler inanılmaz ayrıntılı, daha önce belirttiğim gibi 3th person view de bile grafik kalitesi oldukça iyi. Seslendirmeler için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Bir ırkın bütün üniteleri aynı kötü sesleri çıkatıyorlar. Ayrıca pek parlak olmayan müzik kafasına göre başlıyıp duruyor. Ortada savaş olmamasına rağmen aniden heyecanlı birşeyler çalabilir,
uyarmadı demeyin.
Haritalar çok büyük ve üniteler yavaş hareket ettiği için bölümler uzun sürüyor. Ayrıca oyunun binaları yerleştirme stili tam bir saçmalık. Binayı bir yere kurmak isteğiniz zaman işiniz biraz şansa kalmış, özellikle towerlarda bu sıkıntıyı çekiyorsunuz, haritaya bakarak nereye ne sığar kestiremiyorsunuz. Eğimli arazilerde mini-map’ı kullanmak da zor oluyor. Kaynakların haritada gözükmemesi bir dezavantaj çünkü harita çok büyük ,mini-map kullanışsız , sonucunda yeni bulduğunuz kaynak haritada kaybolup duruyor.
Kaynakların tam olarak tükenememesi yani belli bir süre içinde ( çok uzun olsa da) kendilerini rejenere etmeleri çok güzel bir özellik. Düşmanların kaynakla uğraşmaması da rastlanmamış bir özellik.
Spellforce gerçekten çok uzun ve sağlam bir oyun. Kötü yapay zeka ve berbat kontroller nedeniyle biraz can sıksa da bıkmadan oynanıyor. Rpg’cileri de strateji meraklıları da tatmin edebilir. Oyunda gerçekten sınırsız sayıda ünite, kahraman ve item var. Ayrıca bir sürü şehir, npc de cabası.