Oyun İncelemeleri

Splinter Cell: Blacklist

“Third Echelon bitti, bütün yozluklarıyla, arkasında bıraktıklarıyla ve kanlı hesaplarıyla, bir zamanlar dahil olduğum eski ve uzak bir anı sadece. Caldwell’e ne kadar güvenebilirdim bilmiyorum, Fourth Echelon daha önce yaşananlara kurban olur muydu bilmiyordum, çok fazla sorum, çok az zamanım vardı, hayatımda ilk kez, gerçek anlamda kayıptım. Benim adım Sam Fisher, bu benim hikayem.”

Gizlilik oyunları konusunda Metal Gear Solid serisinin ezeli rakibi Splinter Cell’i hatırlayanlarınız olacaktır, Splinter Cell, zamanla tamamen kendine ait bir tarz yakalamış ve “Casusluk” türü üzerine bambaşka bir oyun haline gelmişti.

Seriyi takip edenler, Conviction’dan sonra Sam Fisher’ın dünyasının nasıl değiştiğini hatırlayacaktır. Patricia Caldwell, yani Amerika Birleşik Devletleri’nin başkanı, Third Echelon’u kapatmış ve yerine yeni bir birim olan Fourth Echelon’u kurmuştu. Buranın başına ise eski Third Echelon ajanı Sam Fisher’ı vermişti. 

Çok geç kalmadan The Engineers isimli 12 kişilik bir terörist grupu tarafından saldırıya uğrayan Amerika’yı kurtarmak ise Fisher ve Fourth Echelon’a düşer. Peki ama bu sefer düşman kim? Fisher daha önce düşman kavramının pek çok farklı şekillerde gelebileceğini gördü. Özellikle Third Echelon Komplosu sırasında bunu yaşadı. Bu sefer düşmanlarımız The Engineers isimli 12 kişiden oluşan bir terörist hücresi. Bu adamlar Blacklist adını verdikleri terör eylemlerini Amerika üzerinde uygulamaya başlar ve hükümete çok kısa bir zaman verir, bu zaman içerisinde onları durdurmak ise Fourth Echelon’a düşer. Yine hikayeyle ilgili çok fazla açık vermek istemiyorum, zira çok radikal ve değişik bir Splinter Cell hikayesi yok ortada fakat yine de siz oynayın görün.

Artık karşımızda çok daha farklı bir Sam Fisher var, daha olgun, yaptığı şeyden emin ve nerede duracağını bilen bir Sam Fisher. Ayrıca oyunda Fisher’ın eski dostlarından Anna Grimsdottir’i de görüyoruz.

Splinter Cell: Blacklist, gerçekten yeni mekanikler ve yepyeni bir konsept geliyor. Bir serinin kendisini bu kadar hızlı bir şekilde yenilemesi çok sık görülen bir durum değil, bu şüphesiz Ubisoft Toronto’nun iddialı olmasına bağlı bir etken.

Blacklist’in en önemli yanlarından biri oyuncuya tanıdığı seçim hakları ya da daha doğrusu seçim illüzyonları. Fisher, görevleri çeşitli şekillerde bitirebiliyor ve bu tamamen oyuncuya bırakılmış durumda. İnsanları gizli bir şekilde öldürebilirsiniz, tamamen aksiyon filmi tadında oynayabilirsiniz, hiç görünmeden hayalet olabilirsiniz. Bu dediğim gibi her ne kadar gerçek anlamda bir özgürlük sunmasa da, gerçekten oyuncuya bu hissiyatı verdiğini söyleyebilirim.

Mesela bazı bölümler de görülürseniz veya birisini öldürürseniz görev başarısızlığa uğrayabiliyor, bu sebeple tam anlamıyla bir özgürlük diyemiyorum. Buna benzer şekilde bazı noktalarda ise çok yoğun aksiyon kısımları var, bu farklı bir tat vermiş olsa bile ajan konseptine bunu yakıştıramayan oyuncular olabilir.

Oyuncuya bırakılan seçim illüzyonu durumu hikayeyi de etkiliyor. Oyunun hikaye modunda bazı seçimler yapıyorsunuz ve bunların oyunun sonunu ve genel hikaye yapısını etkileyeceğini düşünüyorsunuz fakat böyle bir şey olmuyor, çoğu zaman da diğer seçimi yapmak yerine birine zorlanıyorsunuz, ben bunun oyuncuyu kandırmak olduğunu düşünüyorum açıkçası. Yapımcıların anlatmak istediği hikayeleri seçim ilüzyonlarıyla karartmalarına ise anlam veremiyorum, madem sen bana hikaye üzerinde bir söz vermeyeceksin, o halde bana bunu veriyormuş gibi yapma, bu hayal kırıklığı yaratıyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu