Sizinkiler

Splinter Cell: Chaos Theory

“Yazı için Süha Kozbey’e teşekkür ederiz.”

Karizma ses tonu, çok güçlü kaslar ve son teknoloji kullanılarak hazırlanmış
ekipmanlar bir adamı, ancak Sam Fisher kadar efsane haline getirebilirdi
sanırım. İlerleyen yaşına rağmen 3. Splinter Cell ile hala diri ve güçlü olarak
karşımıza çıkan Sam Fisher, bu kez 3. Dünya Savaşı’nı başlamadan durdurmak için
görev başında. İlerleyen yaş dedim, çünkü oyun içinde bu konuda fazlasıyla bir
iğneleme yapılıyor kendisine. Ben şahsen çok kızdım…Yahu adam düz duvara
tırmanıyor, atlıyor zıplıyor, kimsenin kılına dokunmadan imkansız görevleri
hallediyor, siz kalkın adama sen yaşlısın deyin oldu mu şimdi…

Splinter Cell Chaos Theory, oynanış açısından önceki oyunlardan ödün vermeden
aynı karakteristiği taşıyan bir yapım. Ama, bir Splinter Cell oyunu ile ilk kez
tanışacak biri için kısaca bu türün babası olan Thief ile benzerliklerine
bakacak olursak; söylenecek çok iyi şeylerin yanında, çok önemli bir eksisini
baştan belirtmemiz gerek.O da Splinter Cell’in çizgisel bir oynanışa sahip
olması. Hatırlayacağımız üzere, Thief serisinde bir binaya girebilmenin bin bir
çeşit yolu vardı ve hepsi de bizi sonuca istediğimiz şekilde ulaştırıyordu.
Ancak Splinter Cell de bu özgürlüğü, izleyeceğimiz yol konusunda çok az
buluyoruz. Oyunu abartı bir şekilde lineer olmaktan kurtaran şey ise Sam
Fisher’ın akrobatik yetenekleri oluyor. Bir de çok çeşitli kombinasyonlarla
düşmanı etkisiz hale getirebilmek işin tuzu biberi. Bunlar arasında göze en hoş
geleni, Japonya’da geçen bölümde kağıt duvarların arkasından düşmanlarımızı
kaparken yaptığımız fantastik bir hareket. Burada Sam Fisher keskin bıçağıyla
önce bir kesme işlemi yapıyor, diğer eliyle de düşmanı boynundan
yakalayıveriyor. Sırf bunun için o bölüm tekrar tekrar oynanabilir. Hatta orda
bir gardiyan var ki Sam Fisher’ı Ninja zannedip, bir Ninja tarafından
öldürüleceği için mutlu oluyor. Şu hüzünlü sonbahar aylarında böyle şeylerle
mutlu olabilenleri, bir bilgisayar oyununda bile olsa görmek güzel.

Chaos Theory’de karşımızdaki yapay zeka zaman zaman bizi oldukça zorlayabiliyor.
Zaman zaman da kafalarının arkalarında bulunan bir adet göz ile inanılmaz işleri
başarabiliyorlar. Bu bir bug mı bilemiyorum. Bir iki kere başıma geldi neyse…
Boyunlarına bıçak dayayınca çok korkan düşmanlarımız, maalesef görev başında da
çok cesur olamıyorlar. Hepsinde karanlık korkusu var, çünkü ne zaman bir ıslık
çalsam tırsa tırsa geliyorlar üzerime. Aralarında bir tane bile yiğit görmedim.
Bir de paralı asker filan çoğu, bunlar nasıl paralı asker olmuşlar
anlamadım.Tutuyorsunuz boyunlarından “İki hafta sonra emekli olacaktım acı bana”
gibi laflar ediyorlar hiç yakıştıramadım. Ama biraz düşününce, Sam Fisher gibi
bir adamın elinde bıçakla ve oldukça ciddi bir ses tonuyla onları yakalıyor
olması, durumlarına hak vermemi sağladı. Sakın bu anlattıklarım onları
küçümsemenize yol açmasın. Adamlar en ufak bir çıt sesinde ve bir şey
gördüklerinde başkalarını da çağırıp sizi aramaya koyuluyorlar ve bazen çok uzun
süre pes etmeden arıyorlar ki, kıpırdayamıyorsunuz. Yalnızca bununla kalmayıp,
söndürülmüş ışıkları, açık bırakılmış kapıları, bilgisayarları, hemen hemen her
şeyi kontrol ederek; bir şeylerin ters gidip gitmediğini anlayabiliyorlar. Hatta
yerde bir bedenle karşılaştıklarında tereddüt etmeden basıyorlar alarm
düğmesine.Kullandığımız ekipmanlar arasında bana en ilginç geleni EEV denilen,
tabancamızın ucundaki elektronik alet oldu. Bu aleti bir ışık kaynağına veya
kameraya nişan alarak aktif hale getirdiğimizde, geçici olarak hedefimizi
etkisiz hale getirebiliyoruz. Tamamen sessiz takılmak isteyenler için harika bir
seçenek olmuş ki, bazı yerlerde zorunlu olarak da kullanıyoruz. Onun dışında
kullandığımız tüfek eski oyunlardakiyle aynı. Bunların yanında etraftan da
bulabileceğimiz şeyler arasında el bombası, tabanca mermisinin yanında taş, şişe
gibi bilimum nesneler mevcut. Taşla yapabileceklerimiz arasında düşmanın
kafasını yarmak, oyun içindeki eğlenceli işlerden sadece biri. Bir de uzaktan
bilgisayarları Hack edebilen aşmış bir dürbünümüz var.

Pixel Shader 3.0 ile oldukça hoş görünüyor Chaos Theory. Ayrıca bilgisayarı da
hiç zorlamadan, FPS sorunları yaşamadan ortalama bir sistemle gayet rahat
oynanabiliyor. İnsan modellemeleri de oldukça hoş, ancak bana tüm düşmanların
yüzleri aynı gibi geldi nedense onunla pek uğraşmamışlar galiba. Bazı kaplamalar
olağanüstü, üzerinde yürürken bir fotoğraf karesine baktığınızı düşünüyorsunuz..
Oyun, türü gereği gece saatlerinde geçtiği için genel olarak karanlık ortamlarda
oynuyoruz ve ortamlar güzel ışık efektleriyle gayet iyi tasarlanmışlar. Yine de,
oyundaki “Karanlık” hadisesinden bir şey anlayabilmeniz için ayarlardan
parlaklığı biraz düşürmenizi tavsiye ediyorum. Böylelikle gerçek karanlık
hissini yalnızca düşmanlarınız değil, siz de almış olursunuz. Grafiklerin bu
kadar başarılı olması bana göre oyunun en büyük artısı ki, başından zor kaldıran
en büyük etmen yarattığı atmosfer ve onu da bununla sağlayabilirlerdi ancak.
Görev aralarındaki videolarda gayet başarılı.

Oyuna alışmak ilk görev içinde halledilebilecek bir olay ama menüdeki “Tutorial”
seçeneğinin çok bir işe yarayamadığını belirtmem gerek. O videoları
hazırlayacaklarına tüm yeni eklenen ve temel hareketleri yapabileceğimiz, ayrı
bir harita hazırlasalarmış daha iyi ederlermiş. İzleyerek öğrenilecek bir olay
değildir Sam Fisher…Yine de karışık tuş kombinasyonları yerine gayet rahatça,
tek tuş kullanarak artistik hareketlerimizi yapabilmemiz çok hoş. Bir de farklı
Multiplayer mod’ları var. Cooperative ve Versus. Bunlardan Cooperative mod
adından anlaşılacağı gibi, oyundaki görevleri arkadaşınızla beraber yapmanızı
sağlıyor. Versus ise bana farklı bir oyunmuş gibi geldi ki, onu burda anlatmak
sanırım çok doğru olmaz. Tuşları bile farklı…

Chaos Theory benim oynadığım en iyi Stealth – Action oyunlarından biri oldu.
Eğer lineer olmayıp, atası Thief gibi olabilseydi, ufak tefek şeylerini belki
göremezdim bile. Gerçi şu haliyle bile bunlar sorun değil. Saatlerinizi
çalabilecek bir oyun bu. Bir de bende yapımdan çıktıktan sonra hala gece görüşü
mod’undaymışım gibi bir etki bıraktı ki, bence bu bilimsel olarak incelenmeli…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu