Oyun İncelemeleri

Splinter Cell: Double Agent

Splinter Cell ile ilk tanıştığımızda gizlilik ve aksiyon oyunlarında bir
devrimin yaşandığına tanık olmuştuk. Yapımcı firma Ubisoft dönemin en güzel
grafiklerini bize sunarken, yazar Tom Clancy sayesinde de en gelişmiş ajan
oyuncaklarının ne işe yaradığını öğrenmiş, bilgilenmiştik. Yaklaşık olarak her
sene yeni bir bölümü ile hayranlarını sevindirmeye devam eden Ubisoft yine
yapacağını yaptı ve Double Agent isimli yeni oyunu ile türü sevenlerin zevkli
dakikalar yaşayacağı bir devam oyunu ile karşımıza çıktı.

İlk olarak Xbox 360 sahiplerinin kavuştuğu bu gizlilik ve aksiyon dolu yapımın
en büyük özelliği daha evvelki oyunlardan farklı olarak yepyeni bir oyun
anlayışını benimsemesi. Sam Fisher denildiğinde aklınıza gelen siyah kıyafetler
bu oyunda tarihe karışıyor. Her bölümde bulunduğumuz mekana uygun olarak yeni
kıyafetler giyinen Sam, adeta defile yapıyor. Tekli oyuncu bölümlerinde “Çift
Ajan” olma sebebi ile bambaşka bir oyun sistemi ile bizi serbest bırakırken,
ahlaki değerlerimizi de ölçen olaylara denk gelebiliyoruz. Çoklu oyuncu
mod’larında da epeyce gelişim sağlayan Ubisoft, Sam Fisher’ı yeniden yaratmışa
benziyor.

Özlemişiz be Sam Abi

Splinter Cell’in en büyük özelliği entrikalar dolu bir hikayeye sahip olmasıdır.
Double Agent da bu konuda bizi şaşırtmıyor ve sürekli heyecan verici olaylarla
kafamızı karıştırırken, “hadi canım” dedirtecek gelişmelerle şok etmeyi
başarıyor. Oyuna ilk başladığımız noktada yanımızda bir takım arkadaşı görünce
şaşırmamamız elde değil. Yoksa takım çalışması ile ilerleyeceğimiz bir oyun mu
bu, yoksa “double” kelimesinin anlamı “ikili takım” mı diye düşünmeye
başlamışken takım arkadaşımızın öldürülmesiyle şoke oluyor, ama yaman bir ajan
olduğumuz için de yolumuza devam ediyoruz.

Temel konu gizli bir örgüte girebilmek için tıpkı bir suçlu gibi görülmemizin
gerekmesi. İlk görevin ardından bağlı bulunduğumuz ekip NSA, bizi görev gereği
tanımamazlıktan geliyor ve hapse tıkılmamıza göz yumuyor. Amerika’nın ortasında
gizliden gizliye operasyonlar yürüten John Brown’s Army (JBA) ismindeki terörist
örgütün içine sızmak için hapiste arkadaşlar ediniyoruz. Bir yolunu bulup
hapisten kaçtığımızda ise bu gizli üssün içine girmiş bulunuyoruz. Tabii ki
örgütün başındakiler hemen bize güvenmek istemiyorlar ve çeşitli görevlerle
sınanıyoruz. Hatta oyunun üçüncü bölümünde bir alıştırma operasyonuna
katılıyoruz ki, üçüncü bölümde de alıştırma bölümü mü olur diyor insan. Ama işin
aslını öğrenince işte budur diyorsunuz. Çünkü bizi alıştırma bölümüne sokan adam
25 dakika süre veriyor biz ise bu kısmı 5 dakikada geçtiğimiz için geriye kalan
20 dakika boyunca bina içinde dolaşıp gizli bilgileri ele geçirmeye çalışıyoruz.

Aslında Double Agent sadece bir büyük görevden oluşan, ama 9 farklı kısma
ayrılmış kocaman bir operasyon. Asıl amacımız JBA’nın gizli üssünde bilgi
toplamak. “Undercover” denilen bu gizli bölümler içerisinde kimseye görünmeden
kapılardan geçmeli, gizli odalara girmeli, konuşan insanların seslerini
kaydetmeli, dosyalar arasından bilgileri çalmalı ve kimi zaman ise parmak
izlerini tarayarak NSA’ya bilgi aktarmalıyız. Tabii tüm bunları bize verilen
görevi tamamlayıp arta kalan zamana sığdırmalıyız ve hiçbir biçimde kimseye
gözükmemeliyiz. Aksi halde hemen yakayı ele veriyor, oyuna veda ediyoruz.

İki taraf için de

Yeni oyun sistemine göre yaptığımız her hareket JBA ve NSA tarafından farklı
algılanıyor. Söz gelimi bir adamı öldürmemiz istenildiğinde NBA buna karşı
çıkarken ve öldürmemiz halinde bize olan güveni azalırken, içine sızmaya
çalıştığımız örgüt olan JBA ise bizi tebrik edip daha fazla bağlanıp güvenmeye
başlıyorlar. Oyun boyunca amacımız bu iki dengeyi ayarlayıp hem JBA’nın güvenini
kazanıp bilgi sızdırmaya devam etmek, hem de NSA tarafından bir ajan olarak
görülmemizi sağlamak.

Bölüm içlerinde eskiye oranla daha fazla aksiyona izin veriliyor. Aslında her
bölümde hiç kimseyi öldürmeden çıkışa ulaşmamız mümkün, ama öldürdüğümüzde de
çok fazla bir şey kaybetmiyoruz. Her sivili öldürdüğümüzde NSA’daki
güvenirliğimiz azalsa da, onun için yaptığımız bir yan görev, güven seviyesinin
yeniden artmasını sağlıyor, bu sayede zorlanmadan bölümleri tamamlayabiliyoruz.Oyun içinde birkaç tane dönüm noktası mevcut. Mesela ilk olarak JBA görevi
yaparken bir odaya girip takım arkadaşımızı öldürmemiz bekleniyor. Tabii ki
içerideki kimse onun takım arkadaşımız olduğunu bilmiyor, ama “bize katılmak
istiyorsan bu adamı vurmak zorundasın” diyorlar. Burada silahı doğrultup
arkadaşımızı vurup vurmama konusunda gidip geliyoruz. Vurmamız halinde NSA
tarafından dosyamız kapatılıyor. Kimi zaman ise bir yere bomba yerleştirmemiz
isteniyor. NSA ise bombayı yerleştirmemizi doğru karşılamıyor. Her iki tarafı da
memnun etmek için hem bombayı yerleştiriyor hem de bombaya etkisini yok edici ve
frekansı bozucu bir alet yerleştiriyoruz. JBA bombayı yerleştirdiğimiz için bizi
tebrik ediyor. Tam bomba patlayacakken frekansı bozup, patlamasını engelleyince
ise NSA tarafından alkışa tutuluyoruz. Bu sayede her iki tarafı da memnun etmiş
oluyoruz. İşte bu tip “ikili” oyunları hikaye boyunca sık sık yaşıyoruz.

Çilingir Sam

Splinter Cell’in en büyük özelliklerinden olan kapıların şifrelerini çözmek ya
da maymuncukla kilit açmak gibi olaylar yine sıklıkla karşımıza çıkıyor. Xbox
360’ta analog kolu çevirerek ve titreşime dikkat ederek açtığımız kilitlerin
haricinde yeni eklenen bir de kasa açma modeli mevcut. Kasaları açarken analog
kolu sağa veya sola doğru döndürüyoruz ve çentikleri aynı yönde durdurmaya
dikkat ediyoruz. Birkaç denemeden sonra alışacağınız bu sistemin haricinde daha
evvelden tanıdık olduğumuz şifre hackleme sistemi de yine yerli yerinde duruyor.
JBA üssüne sızdığımız bölümlerde, yeni bulmacalarla karşılaşıyoruz. Mesela bir
bölümde mayın üretme makinesinin başına geçiyoruz ve analog kolu kullanarak
patlayıcı başlığı mekanizmanın içine yerleştirmeye çalışıyoruz. Bir diğer
bulmacada ise (bunu ben beceremedim) bir maili çözmemiz isteniyor ve tıpkı
Sudoku’da olduğu gibi aynı rakamların yan yana denk gelmeyeceği biçimde dizmeye
çalışıyoruz.

Genel oynanış tarzına baktığımızda değişen fazla bir şey göze çarpmıyor. Yine
düşmanlara yakalanmadan köşe bucak saklanıyor ve eğilerek yavaş yavaş ilerlemeye
çalışıyoruz. Tek fark ise daha evvelden ne kadar karanlıkta bulunduğumuzu
gördüğümüz barın artık olmaması. Ayrıca eskisi kadar sıklıkla kullanmadığımız
gece görüşü ve ısı dürbünü gibi oyuncakları pek kullanmadığımız için sanki
gereksiz yere bu oyunda bulunuyorlarmış gibi bir his uyanıyor. Düşmanların yapay
zekası ise evvelki oyunlarla hemen hemen aynı. Gürültü yaptığımızda sesin olduğu
yere geliyorlar ve bizi gördükleri zaman hemen bir siperin ardına geçip ateş
etmeye başlıyorlar.

Görsel yönden oyuna bakarsak, en güzel grafikli Splinter Cell oyunu karşımızda
duruyor. Açıkçası oyunu Xbox 360 platformunda denediğim için daha yüksek
seviyede grafikler bekledim, ancak PC’deki versiyonu ile aynı seviyede olduğunu
tahmin ediyorum. Karakter animasyonları ve detayları en üst düzeyde. Özellikle
Sam, her bölümde farklı kıyafeti ile dikkat çekiyor ve sıcak bölümlerde alnından
akan tere kadar detayla ekrana yansıtılmış. Öte yandan ışık ve sis efektleri
inanılmaz derece güzel gözüküyor. Çevre dokuları için aynı şeyi söylemek mümkün
değil. Kimi dokular baştan savma yapılmış ve bir yansıma efekti var ki evlere
şenlik. Özellikle gemi görevinde bir panelden yansıyan efekte baktığımda
gözlerime inanamadım. Bölümle hiç alakası olmayan bir manzaranın yansıması
vardı. Bunun gibi ufak tefek hataları görmezden gelirseniz görsel açıdan çok
başarılı bir sunum var, ancak ben daha iyi olabilirdi diye düşünüyorum ve Gears
of War’u dört gözle bekliyorum.

Ses ve müzik konusunda yine her zaman olduğu gibi en üst düzeyde Double Agent.
Açılış sahnesinden başlayarak tüm oyun boyunca ara ara çalan müzikler tıpkı ajan
temalı sinema filmlerini andırıyor. Seslendirmeler her zamanki kadro tarafından
gerçekleştirildiğinden değişen bir durum yok.

Sonuç olarak değerlendirirsek, yine yapacağını yapmış Ubisoft. Son derece
kaliteli ve akıcı bir senaryoya sahip bir oyun Double Agent. İki taraf için de
görev yapmak, bölümler arasındaki serbestlik oynanabilirliği artırıyor.
“Undercover” ismi verilen oyun mod’u gerçekten çok başarılı ve bölüm sonunda bir
kez daha aynı bölümü oynama isteği duyuyorsunuz. Her platformda birer versiyonu
çıkan Double Agent’ı her oyuncunun mutlaka denemesi gerekli.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu