Still Life – Demo İncelemesi
Adventure oyunlarında dünyaca tanınan ve yeni nesil hedefleri en iyi biçimde
ortaya koyan Fransız firması Microids, geçtiğimiz E3 fuarında duyurduğu son
bombası Still Life ile önümüzdeki günlerde tekrar aklımızı başımızdan almaya
hazırlanıyor. Firmanın Syberia serisi ve Post Mortem adlı oyunlarıyla belleklere
kazınmış bir tarihi var. Her ne kadar bu oyunları dışında kendilerinden şimdiye
kadar pek bir ses çıkmamış olsa da, yaptıkları sayılı oyun ile yoktan yere
adventure oyuncularının gönlünde taht kurdular. Şimdi ise sırada hakkında birçok
şeyi yeni yeni öğrendiğimiz Still Life karşımızdalar.
Ölümünün sıcacık kolları ile seni selamlıyorum kardeşim…
Oyunun daha yapımcı kadrosunu görür görmez Still Life’daki görselliğin bizi
nasıl etkileyeceğine dair tahminlerde bulunmak mümkün. Post Mortem ve
Syberia’dan tanıdığımız ya da tanımadığımız pek çok başarılı kişi yine Microids
çatısı altında buluşarak Still Life’ı üretiyorlar. Tahmin edeceğiniz gibi
Microids etiketini taşıyan bir oyunu yalın bir dilde ve bu şekilde çağırmak
yanlış olur. Çünkü gördüğümüz grafikler, gerçeklikle at başı yarışacak
cinstendi, öyle de kalacak. Nitekim firmanın geçmişinde yarattığı oyunları da
hesaba katarsak Still Life’daki atmosferden memnun olmamamız eminim ki imkânsız
olacaktır.
Tabi grafiklerden öte bir adventure oyununu elle tutulur bir hale getiren en
önemli “şey”; hak vereceksinizdir ki konusudur. Bu noktada oyun hakkında
araştırma yaptığım sıralarda beni inanılmaz derecede mutlu eden ve sizde de
bende yarattığından farklı bir etkiye neden olmayacağını sandığım bir bağlantı
ile karşılaştım. Öncelikle McPherson soyadının size ne ifade ettiğini sormama
izin verin. Çoğu adventure meraklısı bu ismin Post Mortem’deki başkahramanımızın
soyadı olduğunu söylediler bile. Evet, işte Still Life’da bu kez Gustav “Gus”
McPherson’un torununu kontrol edeceğiz. Kendisi bir bayan ve adı Victoria
McPherson.
Olaylar Post Mortem’in 1900’lü yıllarından sıyrılıp günümüze intikal ediyor.
Okulundan büyük bir başarı ile mezun olan Victoria, FBI’da kendine yer buluyor.
İşlerini gayretlice devam ettirmekteyken ilk davasını bitirip ikincisi üzerinde
bile çalışmaya başlıyor. Aldığı son dava, seri bir katile ait. Oyunun internet
sitesinde “Bundan önce öldürdü, daha da öldürmeye devam edecek” şeklinde
tanımlanan bu seri katilin davasında Victoria vakit kaybetmeden delil toplamaya
koyuluyor. Yalnız zaman içerisinde tarih yeni yıla yaklaşıyor ve Vic, dinlenme
maksadıyla babası Patrick McPherson’un Chicago’daki evine gidiyor. Burada
tatilini sürdürmekteyken dedesi Gustav McPherson’a ait onun eski davalarından
dosyaları inceliyor ve bunların arasında şu an sürdürmekte olduğu seri katil
işiyle alakalı çok yakın ilişkiler kurmasıyla oyun start alıyor. Ki Post
Mortem’in sonunu hatırlayacak olursak ölümsüzlük için uğraşanların sadece
Orpheei Otel’i cinayetinin katili olmadığını anımsayacaksınız. Peki, o davadan
sonra Gustav’a ne olduğunu hiç merak etmiş miydiniz? Kendisi yeni atılımlar için
Prag’a gitmiş ve orada da kendini başka bir cinayet davasının içinde bulmuştur.Sana sıcak kanla dolu bir küvet hazırladım, yıkanasın diye…
Oyunumuzun konusu da kısaca böyle. Demoda ise sadece günümüzde Victoria’yı
kontrolümüz altına alıyoruz. Öncelikle her şey güzel bir video ile açılıyor ve
nefes kesen bir müziğin eşliğinde Victoria, Gustav ve kurbanların görüntüleri
ile baş döndürücü görüntüler silsilesinin içerisine çekiliyoruz. Yaklaşık bir
buçuk dakika süren bu videonun ardından oyun inanılmaz bir hızla, videonun
bittiği yerde başlıyor. Minibüs ile sıradaki cinayet mahalline gelen küçük hanım
Vic, iş arkadaşlarının kendinden önce küçük bir inceleme yaptığı apartmana giriş
yapıyor. Ellerindeki kahve bardaklarını arkadaşlarına ikram ediyor ve ondan
sonra da yukarı çıkıyor.
Demoda oynadığımız bölümde yapımcılar bize oyunda nasıl bulmacalarla
karşılaşacağımızı ve bunları nasıl çözebileceğimizi göstermeye çalışmışlar daha
fazla. Ama bunun dışında fark edilecek en büyük benzerlik; Syberia ile olanı
olacak. Çünkü grafikler neredeyse bütün hatları ile Syberia ile aynı ve fazla
bir ekleme çıkarma yapılmamış. Tabi aynı şey temcit pilavı gibi ısıtılıp da
önümüze sürülmemiş. O az olan eklemelerin başında gölgeler ve ışıkta yapılan
değişiklikler geliyor. Gerçekten de ışığın karakterlerde yansımaları ve
gölgelerdeki detaylar inanılmaz. Özellikle bulmacaları çözmede çoğunlukla
işimize yarayacağını anladığım siyah filtreyi spot ışıklarının önüne
yerleştirdiğimizde etraftaki değişime harika. Etrafa koyu renk hâkim oluyor bir
anda ve bu sayede duvarlardaki normalde göremediğimiz yazıları görünür hale
getirebiliyoruz. Karakter modellemelerinden öte benim dikkatimi çeken ve zaten
özellikle dikkat ettiğim şey, karakterimizin yürümesi oldu. Karakterimizin
yürürken yön değiştirmesini veya arkasını dönmesini istediğiniz anda Victoria o
kadar güzel, senkronize ve akla uygun hareket ediyor ki resmen gözlerim
yuvalarından fırladı. Yani o öve öve bitiremediğimiz Syberia’daki Kate Walker
bile bu kadar güzel hareket etmiyordu, çok hoşuma gitti,,, çok! Modellemeler ve
dolgulandırmalar da çok güzel görünüyor. Özellikle yan karakterlerin vücutları
ve çizimleri de bundan nasiplerini almışlar. Onlara hayat veren sesleri de bir o
kadar yerinde ve bu da insanların görünümlerini tamamlıyor. Mekânlardaki eşyalar
da kaliteli çizilmiş ve gayet güzel.
Bütün alışkanlıklarımıza rağmen Still Life’ın da kendine özgü özellikleri yok
değil tabii ki. Belirtmeliyim ki bu oyunda Syberia’dan aklınızda kalan oynanışı
unutmalısınız. Çünkü bu oyunda arabirimi çok daha fazla kullanıyorsunuz ve bu
iş, oyunu biraz hantallaştırmış. Bazı yerlerde eşyaları birleştirip
kullanmalısınız ve biz bunu Syberia’da hiç görmemiştik. Ama bu tabii ki oyunun
çok ağır olacağı anlamında değil. Sadece birazcık yavaşlamış bir arabirimi
kontrol etmek durumunda olacağımızı belirtmek yerinde olacaktır. Piksel avcılığı
konusunda ise yine bir miktar zorluk yaşayabiliriz gibime geliyor. Çünkü yine
aramak durumunda olduğumuz saç telleri başımıza dert açacak gibi. Bunun dışında
süper bir third-person adventure oyunu olmuş Still Life.
Sonra da bütün cehennem seni tatsın…
Microids yine muhteşem bir oyun yapmış gibi görünüyor grafiklere ve hikâyeye
bakılacak olursa. Zaten önceden yaptıklarından sonra onlardan herhangi kötü bir
çalışma beklemek imkânsız. Piyasanın bence en istikrarlı firmasından yine her
tarafa damgasını vuracak derecede güzel bir adventure gelmiş. Full versiyonunu
da dört gözle bekliyorum.