Oyun İncelemeleri

Temple Run 2 İnceleme

Temple Run’ı ilk oynadığımda @cizenbayan ve @prialterno’nun “dur yapma!” deyişleri hala kulaklarımda çınlıyor. Nasıl bir topa girdiğimi ben de bilmiyordum. Saniyeler sonra “bırakamıyom bunu!” nidalarıyla Temple Run’ı kendi iPhone’umda bulmuştum. Uzun günler süren maratonlardan sonra oyundaki her şeyi açtım ama o bile kesmedi, bir noktada hala Temple Run oynadığımı hatırlıyorum. Ta ki telefonu yerle yeksan edene kadar.

Bugün ise daha korkunç, ama bir o kadar da güzel bir haber geldi. Temple Run 2 çıktı bir anda, sessiz sedasız vurdu. iPad Mini’ye de çok yakıştı her yönüyle. Oldukça yenilikçi özellikler eklerken oyuna geliştirici ekip, oyunun özünü bozmamayı başarmışlar. Kısacası ilk Temple Run’ı severek oynadıysanız, hatta oynayan herkes gibi bağımlılık derecesinde oynadıysanız, ikinci oyun size tekinsiz saatler geçirtebilir.

Android’e kısa bir süre sonra gelecek oyunu iPad Mini’de inceleme şansı bulduk, dolayısıyla görüntüleri tabiri caizse (ki bence caiz olmalı) cillop gibiydi. İlk oyundaki o tutuk animasyonlar yerini çok daha akıcı görüntülere bırakmış, karakter tasarımları da biraz daha estetik geliyor göze. Bunda elbette mekan tasarımlarının daha az “sivri” olmasının da etkisi var, yolların hepsi düz değil çoğunda bir eğim var. Böylece koşma dinamiği oldukça akıcı geliyor göze.

Temel olarak ilk oyunla aynı kontrol mekanizmasına sahip olan Temple Run 2, bu sefer kovalamacayı deniz seviyesinden alıp göklere taşıyor. Yerden metrelerce yüksek yollarda koşuyoruz bu sefer ve düştüğümüzde hayatımız gözlerimizin önünden geçiyor. Muhtemelen yapımcı ekip bu düşme ve yere çarpma süresini de farazi olarak hesaplamış olacak ki, bu sefer öldüğümüz zaman tekrar canlanabiliyoruz. Bunun için ilk oyundaki “melek bonusu” yerine farklı bir sistem kullanılıyor: Green Gem.

Kah seviye atladıkça kazandığımız, kah da gerçek para ile satın alabileceğimiz bu Green Gem’leri hem ölümden dönmek için hem de özel bonusları aktive etmek için kullanılıyor. Yani Temple Run 2 ile mikro ödeme sistemi biraz daha ön plana çıkmış ancak daha rafine olmuş.

Oyunun dinamiklerine dönecek olursak, bu akıcılık bölüm tasarımında kendini oldukça başarılı şekilde gösteriyor. Temple Run 2’de yaptığımız tek şey artık sadece koşmak değil; uçurumlar arası halatlara tutunup salınabiliyoruz, madenlere girip maden arabalarında Hugo atmosferinde ilerliyoruz. TR2 ile seriye eklenen bir diğer şey ise yeni düşmanımız, goril abimiz. Eskiden olduğu gibi üç adet maymundan kaçmıyoruz, tek büyük bir goril işe haşır neşir oluyoruz.

Toparlayacak olursak, Temple Run 2 sürpriz bir şekilde ilk oyunun üstüne kaçak kat çıkıyor ve güzel bir kat çıkıyor, boğaz manzaralı bir teras kat gibi. Elbette böylesine minimal bir oyuna eklenebilecek çok fazla şey var, ama bunları da üçüncü oyunda bekliyoruz. Bazı oyuncular tabi oyunun renk paletinin de gündüze dönmesini sevmeyebilir ama ferahlık iyidir, ferahlık candır.

Ekran görüntüleri için Ender Öztürk’e teşekkür ederiz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu