Oyun İncelemeleri

The Ball

Arkadaşlar yeni oyunumuz “Top” ile karşınızdayız! Evet yanlış duymadınız oyunun ismi gerçekten de “Top”. Aslında uzun zaman önce çıkacağını duyduğum, sırf isminden kaynaklı basit olacağını düşündüğüm bir projeydi, The Ball. Önyargılarım bir nebze haklıydı da. Yani film olsun, video oyunu olsun, kitap olsun, genelde karizmatik isimler seçer yapımcılar, yazarlar. Bu ilginç isim inanı biraz endişelendirse de, hepimizi ters köşeye yatırdı diyebiliriz. Gelin beraber bakalım, elimizde ne var ne yok.

Ortada kuyu var yandan geç

Teotl Stüdyoları tarafından geliştirilen The Ball tam da yapımcılarının ismiyle alakalı bir hikayeye sahip. Ana karakterimiz Meksika’da uykuda olan bir volkanda ekibiyle birlikte çalışan bir arkeologdur. Dışarıda arkadaşlarıyla buluşmak için sözleşerek, araştırma için tek başına volkana ve içindeki mağaralara girer. Tabii buranın sadece basit bir mağara olmadığı gerçeğiyle yüzleşmesi de uzun sürmez. Aztek kalıntılarının ortasında, yüzyıllardır yabancılardan saklanan bir gizem vardır ve çözmek de kahramanımızın elindedir. Tabii kimin yardımıyla? Muhteşem topumuzun… İtiraf etmeliyiz ki, hikaye fazlasıyla basit ve klişe geliyor. Zaten oyunun en zayıf halkası da hikaye örgüsü olduğu bir gerçek.

The Ball, birinci kişi bakış açısından ilerlenen bir bulmaca oyunu. Eminim ki herkes biraz vakit harcadıktan sonra Portal’ı anımsayacaktır, ki benzer noktaları var. Nasıl Portal, Half-Life 2’nin Source grafik motorunu kullandıysa, The Ball da Unreal Engine 3’ün nimetlerinden yararlanılarak yazılmış başarılı bir mod. En azından ben başarılı olacağını düşünüyorum. Oyunumuzda sürekli bulmacalar çözerken aynı zamanda da çeşitli yaratıklarla münasebete giriyoruz, bilhassa zombilerle. Farkındayım zombi olgusu artık her film, kitap ve oyunda kullanılmasından sonra cılkı çıktı ama oyunda asıl odak noktanız bulmacalar olacaktır.  

Keserim topunuzu!

Top’un gücüyle yapabileceğiniz birçok şey var, en basitinden büyük bulmacaları çözmek gibi. Bulmacaları çözerken zaten onun yardımı mutlaka gerekecek ve kendisi volkanın içinde üzülerek söylüyorum ki tek dostunuz durumunda. Özellikle bölüm haritaları oldukça büyük ve karıştırılması olası ama çok şükür ki oyun sizden yardımını esirgemiyor. Bu arada “Ball” konumuzu dağıtmayalım, topumuzu daima yanımızda taşıyoruz ve nesnelerle, kilitlerle etkileşime biz geçiriyoruz. Elimize oyunun başında artık çekiç mi dersiniz, sopa mı dersiniz bilmem ama bir alet geçiyor ve onun yardımıyla topumuzu “çek-it” mantığıyla hareket ettiriyoruz. Hatta yeri geliyor bineğimiz oluyor. Kullanımı, kavraması gayet basit zaten.

Ben olmuşum zombi

Düşmanlardan, yani zombilerden bahsetmiştim. Evet, oldukça engelli bir yolda ilerliyoruz ve çok çeşitli belalar var karşımızda. Zombilerden tutun lav çukurlarına, onlardan dev dikenlere kadar sürüyle engelle baş etmek durumundayız. Aralarında en işimize yarar şey ise sular. Zombileri suya atarak öldürebilirsiniz yani. Gezinirken çeşitli gizli bölümleri de keşfedeceksiniz, bunun karşılığında artifact ve ekstra bonuslar kazanabilirsiniz. Zaman zaman aynı şeyleri yapmak monotonlaşabiliyor oyunda, bulmacalardan bahsediyorum. O sırada da olay mahalline intikal eden zombiler durumu gayet hareketlendiriyor.

Aksiyon kısmı bulmacalar kadar iyi işlemiyor açıkçası, düşmanlarla dövüşürken oldukça atik olmanız gerekli zira. Tabii aynı zamanda dar bir bölümdeyseniz topun kontrolünü sağlamak da onca işin arasında zorlaşıyor. Ayrıca oldukça cüsseli bossların da bulunduğunu hatırlatayım. Ana hikaye modu doyurucu bir uzunluğa sahip, ek olarak da bir “Survival” modu bulunuyor. Orada da ekstra dört bölüm var ve üzerinize gelen farklı düşman dalgalarıyla uğraşıyorsunuz. Multiplayer ise maalesef bulunmuyor. The Ball’ı oynarken her ne kadar başlarda bulmacalar basit gelecek olsa da zamanla emin olun bu düşünceniz değişecek. Gerçekten zorlayıcı bölümler mevcut, hele checkpoint noktası geride kaldıysa ve oyun kaydedilmişse vay halinize. Kısacası bence oynanabilirlik olarak The Ball kocaman bir artıyı hak ediyor, kendini oynatıyor.

Başarılı grafik motoru

Teknik yöne eğilirsek bu alanda da çok iyi bir iş çıktığını hemen görüyoruz. Öncelikle hemen hatırlatmakta fayda var, The Ball bir Unreal modu ve Unreal Engine 3 ile yazılmış bir oyun. Tabii durum böyle olunca grafikler etkisini gösteriyor. Zaten daha girer girmez renk paleti oyuna “Ben Unreal Engine ile yazıldım” dedirttiriyor. Bazen bazı nesnelerin saçmalamasına rağmen, genel olarak çevre tasarımı göz kamaştırıyor. Işık efektleri ve gölgeler çok hoş, bunun yanında yaratıklar oldukça detaylı çizilmiş. Oyun gerçekten yüksek detaylı bu konuda ve gözünüzü rahatsız edecek bir durumla karşılaşmanız da çok zor. Sözün özü Unreal Engine 3 sonuna kadar kullanılmış. Ses efektleri de tıpkı grafikler gibi kaliteli ve sizi oyunun içine çeker halde. O ürkütücü atmosferi tamamıyla yansıtıyor. Yani açıkçası görsellik olsun, sesler olsun eleştirecek bir yanını göremiyorum yapımın.

Oyun mekanikleri olsun, teknik detayları olsun, ilginç bölüm ve bulmaca tasarımları olsun gerçekten övgüyü hak eden bir yapım olmuş The Ball. Değişik bir şeyler arıyorsanız, Portal 2’yi beklemekten sıkıldıysanız ve özellikle bulmaca oyunlarını seviyorsanız kesinlikle denemenizi tavsiye ederim. Bu altın kaplamalı top olmuş arkadaşlar, bana da iyi oyunlar demek kalır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu