Oyun İncelemeleri

The Dark Eye: Demonicon

The Dark Eye’ı biliyor musunuz bilmiyorum fakat kendisi Ulrich Kiesow tarafından yazılmış epey önemli bir dünyadır. 1984 Yılında çıkan Dark Eye, Dungeons & Dragons’u Avrupa’da geçebilen en başarılı kurulumlardan birisidir.

“Ben hiç duymadım” diyeceksiniz ama aslında duydunuz, Drakensang oyunları mesela, Dark Eye evreninde geçer ve anavatanı Almanya’da epey tutulur ve sevilir. Demonicon ise, The Dark Eye evreninde geçen en yeni oyun ve açıkçası, büyük bir hayal kırıklığı.

“Darkspawn?”

Demonicon, Noumena Studios tarafından yapılan bir aksiyon-rol yapma oyunu ve aynı zamanda bir rol yapma faciası. Dark Eye’ın oldukça derin dünyasının sadece çok ufak bir kısmını kazıyan ve bunu kötü yazılmış karakterlere kurban eden bir hikayeye sahip. Oyunun başında size genel tonu ve hikayeyi vermesi gereken oldukça facia bir giriş videosu izliyoruz, bu girizgahta anlatılan hikaye, Dark Eye’ı bilmeyenler için çok fazla bir anlam ifade etmiyor, açıkçası benim gibi Dark Eye okumamış ve sadece video oyunlarından takip eden biri olarak, “Büyük şeytani bir gücü uyandıran kötü batılılar” konseptini epey gülünç bulduğumu söyleyebilirim.

Evet, adından anlaşılacağı üzere Dark Eye’ın dünyası epey karanlık, sürekli olarak acı olaylar, depresif atmosfer ve bir türlü bitmek bilmeyen “bilinmeyen” güçlerle karşı karşıyayız. Bütün bunlar, iyi yazılan karakterler olsaydı ilgi çekici olabilirdi fakat oyunun başından itibaren, bir sosis karakter vakası mevcut.

Bu sosis karakter vakasını perçinleyen giriş ise oyunun genel kalitesinden ödün vermiyor. Cairon, bir yabancının “o mağaraya girme” uyarılarına rağmen, oyunun başında oldukça tehlikeli bir mağaraya girer. Bunun sebebi, babalarının kız kardeşini, onun istemediği bir soyluyla evlendirmeye çalışmasıdır. Bu olayın üzerine kardeş kaçar, Cairon’da onu yola getirmek için peşine düşer.

Bir rol yapma oyununun en önemli yanı karakterler ve diyalog olmalıdır diye düşünüyorum, Demonicon, bu konuda uzun zamandır görmediğim kadar kötü bir örnek sunuyor. Donuk bakan karakterler, saçma sapan diyalog opsiyonları (Oyunun başında iki üç kere Calandra’nın kaçtığı adamla bekaretini kaybedip kaybetmediği muhabbeti yapılıyor, ne bu şimdi?) ve sinematik olması gerekirken hiçbir şey olamayan animasyonlarla birlikte, atmosfer balta üzerine balta yiyor. Bütün bu ufak giriş hikayesinden sonra karakterimiz kazayla ve oldukça komik bir animasyonla, büyülü güçlere sahip oluyor ve dünyanın sonunu getirecek korkunç bir “karanlığın” karşısında durabilecek tek kişi olduğunu anlıyor.

Bu hikaye, animasyondur, seslerdir, diyalogdur, kötü grafiklerdir derken, balta üzerine balta yiyor dediğim gibi, yani benim hevesim o kadar kursağımda kaldı ki, ne büyük şeytani güç aklıma geldi ne de Calandra’nın, kardeşi ve babasına dert olmuş bekareti.

“Demonicon’da heyecanlanmanız gereken fakat heyecanlanmadığınız 53 sahneden biri”

Aslına baktığımız zaman, bu oyunu Bard’s Tale misali, RPG türünün bir parodisi olarak düşünseydim, gerçekten güzel bir not verebilirdim çünkü nereden baksanız bütün klişeler burada. Baştan söylüyorum, Dark Eye böyle bir evren değil, sadece bu oyun kötü.

Oyunun savaş sistemi, sinematik olarak lanse ediliyor fakat karakter geliştirme yapısı, bunu destekleyen korkunç animasyonlar ve bol grafik hatalarına sahip düşmanlarla birleştiği zaman, oyunu kurtarmaya yetmiyor ama ben yine de sistemi size anlatayım. Oyunda XP yerine AP kazanıyorsunuz (Astral Points) bu AP’leri kazandıkça harcıyorsunuz. Arttırabileceğiniz çeşitli statlarınız var, bunlar zırh geliştirmelerinden tutun, iksir yapmaya kadar değişiyor.

Calandra, oyunun çoğunluğunda yanımızda. Bu noktada Demonicon, Cairon’un kardeşi ile olan ilişkisine odaklanmaya çalışmış fakat onu da başaramamış. Çok düşündüm, oyunu ve karakterleri yazarken hiç mi düşünmemişler, hiç mi sormamışlar kendilerine “abi galiba çok dandik yazdık, elimizde Dark Eye gibi şahane bir malzeme var, biz bunu kullanmalıyız” diye?

Ben genelde, oyunların prodüksiyonlarına değil içerisinde bulundurduğu hikayeye ve samimiyetine bakarım, ne grafiğe ne de muhteşem ses efektlerine büyük önem yüklerim, güzel bir hikaye, başarılı karakterler ve sürükleyici bir yapısı olduğu sürece, gerçekten bir yapımı grafikleriyle veya bütçesizliği ile değerlendirmem fakat bu oyun, bu şekilde piyasaya sunuluyorsa ben art niyet ararım.

Dark Eye, bu bağlamda grafikleriyle de öne çıkan bir oyun değil. Korkunç grafik hataları, birden bire spawn olan düşmanlar, öldükten sonra 2 saniye içerisinde cesedi yok olan düşmanlar, birbirine giren grafikler falan derken, Demonicon neresinden tutsam elimde kaldı.
Bütün her şeyi geçiyorum, bir aksiyon RPG’sinin en önemli olaylarından biri aksiyona sahip olmasıdır. Dragon Age 2 hakkında istediğinizi söyleyebilirsiniz fakat bir aksiyon rpg olarak, “aksiyon” olayını hakkıyla yerine getiriyordu.

The Dark Eye: Demonicon, kesinlikle Dark Eye dünyasına yanaşmayan büyük bir rezillik, benim size tavsiyem, serinin bir önceki oyunlarından, macera türünde The Dark Eye: Chains of Satinay’ı tekrar oynamanız, belki aynı tür değil fakat en azından çok daha başarılı bir Dark Eye hikayesi olduğuna emin olabilirsiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu