The Godfather
1945 yılının bir sonbahar günü, New York’un kalabalık, soluk renkli
caddelerinden biriydi. Öylesine yürüyordum, sebebi önemli değildi. Yürürken
insanları izliyordum. Onların yürüşünü… Hanımefendiler ve Beyefendiler…
görünüşleri pürüzsüz bir kibarlık ve zarafeti yansıtıyordu. Kime baksanız aynı
renkleri ve aynı inceliği görüyordunuz. Konuşuyorlardı kendi aralarında ancak ne
dedikleri anlaşılmıyordu. Caddeye kulak verdiğinizde ilk duyduğunuz
otomobillerin gürültüsüydü. Onlar da hep benzer renklerde, şehrin suretiyle
bütünlük gösteriyorlardı. Gözüm karşı kaldırımdaki İtalyan kafesine takılmıştı.
Hemen önünde ince bıyıklı, beyaz askılı gömlekli, orta yaşlarda bir adam;
yanındaki genç delikanlının omzundan tutmuş birşeyler anlatıyordu. Konuşma kısa
sürdü ve delikanlı, kafenin yan sokağına doğru yürüyüp, gözden kayboldu…
Suratımı kafenin sahibine çevirdiğim sırada sağ omzuma biri çarptı ve dengemi
kaybettim. Kendimi toparlayıp, başımı kaldırdığımda, 2 tane siyah takım elbiseli
adamın yanımdan geçtiğini ve karşıdan karşıya geçmek için otomobillerin
durmasını beklediklerini gördüm. Sokakta hayat devam ediyordu ama ben olduğum
yerde onları izliyordum. Gri renkli bir araç yol vermek için durdu ve iki adam,
diğer yayalarla beraber karşıya geçtiler. Herşey bir anda oldu. Adamlardan biri
hala kafenin önünde duran, orta yaşlardaki adamın önünde durup, onunla birşeyler
konuşmaya başladı. Diğeri ise kenardan onları izliyordu. Orta yaşlı adamın hal
ve hareketlerindeki telaş ve panik, gözle görülür biçimde seziliyordu. Yanda
duran takım elbiseli adam, elini iç cebine attı. Orta yaşlı adam ile konuşan ise
eliyle yanındaki arkadaşını gösterdi. Tam o sırada 2 el silah sesi duyuldu!
Kafenin önünde duran adamın askılı beyaz gömleğinin göğüs kısmı, tamamen kana
bulanmıştı. Yanda duran takım elbiseli adam, meğerse ceketinin iç cebinden silah
çıkarmıştı! Bu iki karanlık adam, hemen olay yerinden uzaklaştılar. Çevrede
insanlar koşuşuyordu. Bende ayaklarımın geri geri gittiğini farkettim ve bir an
evvel uzaklaşmak için olabildiğince gücümle koşmaya başladım. O yıllarda New
York, böyle sahnelerle sıklıkla karşılaşıyordu! Mafya, şehri bir yapboz tablosu
gibi parçalara bölmüş, itaat etmeyenleri, fazla ön plana çıkanları, halkı
kendisine karşı örgütleyenleri affetmiyordu…
Mario Puzo’nun eseri
Mario Puzo’nun romanından, ilk olarak 1972 yılında beyaz perdeye aktarılan, The
Godfather’ın gördüğü muhteşem ilgi üzerine ikinci filmin çekimlerine başlandı.
The Godfather Part Two’nun 1974 yılında vizyona girmesiyle, belirli bir
kalitenin üzerinde kalınabileceğini gösteren yapımcılar, 3. film için 1990’a
kadar beklediler. Bu tür seri halinde hazırlanan filmlerde genellikle
karşılaştığımız, kalitenin gitgide düşmesi, The Godfather Part Three’de söz
konusu olmadı. Kimileri için ilk film bir efsaneyken bazıları için ise ikinci
filmin yeri başkaydı. Serinin son filminin ise bu iki başarılı filmin ardından,
göze batacak herhangi bir zayıf noktası yoktu. Yapımcılar kaliteyi öylesine
güzel yakalamışlardı ki, çıtayı hiç bir filmde belli bir noktadan aşağıya
düşürmediler.
Bu harika serinin takdire şayan kadrosunu bir araya getirmek kuşkusuz çok zor
oldu. Seride Robert De Niro’dan Marlon Brando’ya, Alpacino’dan Andy Garcia’ya,
Robert Duvall’dan James Caan’a kadar… birbirinden başarılı oyuncular rol
almıştı. Tabi unutulmaması gereken bir diğer isim de, yönetmen Francis Ford
Coppola’ydı. Bu ekip öyle bir alternatif gerçeklik yarattı ki, etkisi günümüzde
bile halen sürüyor…
The Godfather’ın oyun olarak yapılacağı açıklandığından neredeyse 2 sene geçti!
Bu süre zarfının ilk zamanları oyunseverler için çok sancılı geçti. Zira
yapımcılar konuyla ilgili ne bilgi ne de materyal veriyorlardı. Buna karşın son
6 ay, oyunla ilgili bilgiler, videolar, ekran görüntüleri ayyuka çıktı. Yapımcı
EA Pacific 30’a yakın video ve sayısız ekran görüntüsü yayınlayarak, oyuna
karşıyı ilgiyi hep canlı tutmayı bildi. Bu reklam ve pazarlama stratejisi,
bakalım The Godfather Game’in akıbetini ne kadar etkileyebilecek?İşte o müzik ve nihayet başlıyoruz!
Nihayet The Godfather Game, biz oyunseverlerle buluştu. Film tadında bir oyun
bekleyenler için, film tadında bir giriş karşılıyor bizleri! The Godfather’ın
bildik tema müziği ve Electronic Arts yazısı ekrana geliyor. Bir farkla!
Font’ları klasik EA stili değil, bu yapıma özel olarak The Godfather font’ları
kullanılmış. Hemen ardından Mario Puzo’nun romanından, ilk olarak beyaz perdeye,
şimdi de bilgisayar ve konsollara oyun olarak aktarılan ‘The Godfather’ ismi,
siyah fonda beyaz, alımlı olmasına karşın sade bir şekilde ekranda beliriyor!
Buraya kadar herşey film tadında. Yazı ekrandan kaybolup, menü ile
karşılaştığınızda, tüyleriniz diken diken oluyor. Zira Marlon Brando, filmdeki
Don Vito Corleone karakteriyle, menünün hemen sol tarafında duruyor. Görüntü
tamamen siyah beyaz. Sadece Don Corleone’nin yakasındaki gülün yaprakları ve
mouse’un imlecinin değdiği sekmeler kırmızı.
Seçenekleri biraz kurcalarsak, çok fazla detaylı olduğunu söyleyemesek de,
başarılı bir ayarlar ekranından bahsedebiliriz. ‘Video’ ve ‘Controls’ başlıkları
ile ikiye ayrılmış olan Options’da, düşük sistemli kullanıcılar için etkili
performans ayarları bulunuyor. Buradan çıktığımızda ilk dikkatimizi çeken
‘Family Secrets’ oluyor. Aile ile ilgili videoların bulunduğu bu bölüm oldukça
ilgi çekici. Sırayla bahsetmek gerekirse; ‘Join The Family’ ile aileye nasıl
girildiği, bunun için ne tür kirli işler yapıldığını izliyorsunuz. ‘Families’de
ise Tattaglia, Cuneo, Sollozzo, Brazini, Stracci ve Corleone ailelerinin ufak
bir tanıtımı bulunuyor. ‘Extortion’da, oyunda karşılaşacağınız karakterleri
haraca nasıl ikna edeceğinizi izliyorsunuz. ‘Rackets’, tehdit gibi illegal
konuların ne denli etkili olduğunu gözler önüne seriyor. ‘Vendetta’ ise
ailelerin birbirlerine düşmanlık oranları hakkında bize bilgi veriyor. Ne tür
işler diğer aileleri kızdırır, intikam almak ne kadar önemlidir vb… konularda
Vendetta ile bilgi sahibi oluyorsunuz. Heat ile oyunda polis ile mafya
arasındaki ilişkileri bir nebze olsun görüyoruz. Son olarak The Godfather Film
DVD Trailer, isminden de anlaşılacağı gibi serinin DVD’sinin tanıtımını yapıyor.
Tanıtımda 3 filmde boy göstermiş Marlon Brando, Robert De Niro, Alpacino, Andy
Garcia gibi yıldızların, The Godfather filmlerinden alınmış sahneleri
kullanılmış.
New Game
Menülerdeki yolculuğumuz sonlandı ve nihayet New Game’e tıklayarak, oyuna ilk
adımımızı attık. Prelude bölümünü oynayıp, oynamamak istediğimiz soruluyor.
Kanaatimce tercihiniz ‘yes’ olsun. Böylelikle The Godfather Game’in hikayesini
en baştan ele almış olacaksınız. Hikaye 1936 yılında New York’un ‘Little Italy’
denilen Corleone Ailesine ait bir bölgesinde başlıyor. Ufak bir çocuğun gözleri
önünde ailesi adeta katlediliyor. Kendi bölgesindeki olayın yaşandığı mekana
gelen Don Vito Corleone, çocuğun yanına gidip; “öfkesini saklaması ve yeteri
kadar büyüdüğünde öfkesini intikamını almak için kullaması” konusunda öğüt
veriyor. Ardından karakter yaratma ekranı açılıyor ve o küçük çocuğun, 1945
yılındaki halini yaratmak bize bırakılıyor! İşte burada EA yeteneğini
konuşturmuş! Zira neredeyse NBA Live serisinden bile daha ayrıntlı bir karakter
yaratma ekranı The Godfather’da mevcut. Appearance başlığı altında: yüz, gözler,
saçlar, burun, ağız, yanaklar, çene ve beden olarak, vucüdun 8 farklı bölgesini
oldukça ayrıntılı bir şekilde değiştirebiliyoruz. Böylelikle hayalimizdeki(!)
mafya imparatorunu yaratabiliriz! Apparel başlığı altında ise, giyim kuşam ile
ilgili öğeler bulunuyor. Burada: üst beden giysileri, pantolon, ayakkabı, şapka
ve gözlük olmak üzere 5 farklı değişkenimiz bulunuyor. Bunlar da tıpkı dış
görünüşümüz gibi gayet ayrıntılı.Karakter yaratma ekranında bir konu dikkatinizi çekecek. Giysiler bölümündeki
her öğeyi kullanamıyorsunuz. Bir çoğu kilitli olarak karşımıza çıkıyor. Bunları
oyun içerisinde kazandığımız para ile satın alıyoruz. Yani daha oyunun başında,
siyah takım elbiseli, kravatlı bir mafya patronu imajıyla sokağa çıkamıyorsunuz.
Daha sıradan giyinmeniz gerekiyor. Giydiklerinizin saygınlığınıza artı değer
kazandırdığını belirmekte de yarar var.
Mafyada isim önemlidir
Tüm başlangıç ayarlarını bitirdikten sonra oyun içi görüntülerden yeni bir video
izliyorsunuz. Ardından Training Mission diye tabir edilen, bir nevi alışma
görevini yapıyorsunuz. Burada Luca Brasi size yardım ediyor. Yapmanız istenen,
size saldıran serserileri etkisiz hale getirmek. Bunun için mouse ve klavye
kombinasyonunu etkili biçimde kullanmalısınız. Burada dikkatimizi çeken, “hedefe
kilitlenme” sistemi oluyor. Mouse ve Klavye kullanılmadığı için genelde
konsollarda kullanılan bu sistemi, PC’de görmeye pek alışık değilizdir. Mouse’un
sağ tuşuna basılı tuttuğunuz anda karakteriniz, ekranda görünen en yakınınızdaki
düşmana kilitleniyor. Böylelikle tüm hamlelerinizi ona karşı yapıyorsunuz. Tabi
bu sırada bir başka tehlikeyle karşılaşırsanız, kontroller biraz karışıyor.
Mouse’un sağ tuşunu bırakıp, hedeflemek istediğiniz diğer adama dönmeye
çalışıyorsunuz. Eğer bir de ortam kalabalıksa, tam bir curcuna oluyor! Artık
rastgele olarak kimi hedeflerseniz, onun üzerine çalışıyorsunuz. Tabi bu hem
gerçekçiliği hem de oynanabilirliği baltalıyor. Konsollar için ‘hedefe
kilitlenme’, şüphesiz ki kullanımı kolaylaştırıyor fakat PC için böyle bir durum
söz konusu değil. Yapım, oynanış olarak Grand Theft Auto’nun 3 boyutlu
versiyonlarına benzediğinden ötürü şöyle bir örnek vereceğim; GTA’da hedefe
kilitlenme sistemi olsaydı, San Andreas içerdiği tüm detaylara rağmen bir efsane
olabilir miydi? O yapımın oyuncuya verdiği bir numaralı his, şüphe yok ki
özgürlüktü! Eğer sağlıklı bir oynanış yoksa özgürlüğü ne denli kullanabilirsiniz
ki? Maalesef Godfather, başlangıçta ufak bir hayal kırıklığı yarattı.
İlk işlerimiz tahmin edeceğiniz gibi çok küçük işler. Örnek olarak Luca Brasi
için haraç toplamaya bir kasaba gidiyoruz. Öncelikle konuşarak ikna etmeye
çalışıyoruz ancak kasap kolay kolay yola gelmediği için, güç kullanmak zorunda
kalıyoruz. Bu gibi durumlarda hedefin yakasına yapışmamız gerekiyor. Bunun için
mouse’un önce sağ tuşuna basılı tutup, ondan parmağımızı çekmeden sol tuşa da
basılı tutmamız gerekiyor. Sağ tuş hedefe kilitliyor, sol ise yakalamasını
sağlıyor. Bu anlarda ekranın sağ üst köşesinde bir ikna olma tablosu çıkıyor.
Mavi bar, yeşil çubuğa gelene kadar “q,w,e” tuşları yardımıyla adamımızı biraz
hırpalamamız gerekiyor. Bar yeşil çubuğa dayandı mı, hedefimiz ikna olmuş
oluyor. Canınız isterse biraz daha hırpalayabilirsiniz (kırmızı bölüme kadar),
hatta böylelikle alacağınız haraçta da artış olabilir fakat bunun sizin
saygınlığınızdan götüreceğini hesap etmeyi unutmayın. Yani sokağa çıktığınızda
insanların size ‘cani’ olarak bakmasını istemezsiniz değil mi!? Dayanamayıp
kırmızı bölgeye kadar hedefinizi döverseniz(ya da meydan dayağı), onu
öldürebiliyorsunuz. Tabi bu durumda halkın size saygı göstermesini
bekleyemiyorsunuz…
İnsan canı çok ucuz
Görevlerde şu dikkatimizi çekiyor, başlangıçta ne kadar basit görevler yaparsak
yapalım, ‘acıma’ kavramı mafyanın literatüründe pek bulunmuyor! İnsan canı çok
ucuz. Bu yüzden görevlerde çok fazla seçeneğiniz yok. Kendiniz ölmemek için
öldürmeniz gerekiyor. Bu bakımdan oyuna ufak bir artı vermek gerekiyor. Zira
sizin ölmeniz de, tıpkı düşmanlarınızın ölmesi kadar kolay.Oyundaki görevler genel olarak The Godfather filminin çevresinde dolaşıyor.
Birden kendinizi filmde gördüğünüz bir sahnenin içinde, ana karakterlerden
uzakta bir yerde buluyorsunuz. Kanaatimce böyle olması, oyuncunun öykünün içine
girmesini ya da öykünün içindeymiş gibi hissetmesini kolaylaştırıyor. Örneğin
Don Vito Corleone’ye düzenlenen suikast sahnesinde siz de bulunuyorsunuz.
Çatışma bittikten sonra da ambulans aracını siz koruyorsunuz! Fredo camdan
sarkarak suikastçilere ateş açarken siz de aracı sürüp, ambulansı kaybetmemeye
çalışıyorsunuz. Bir süre ilerlerdikten sonra köprüde ambulans sıkıştırılıyor,
şöför öldürülüyor ve bu sefer inip çatışmaya girmeniz gerekiyor. Size
saldıranları birbir etkisiz hale getirip, son bir tanesinden bilgi almak için
konuşmaya çalışıyorsunuz. Tabi ilk hamlede size bilgi vermiyor. Sizde oyunun o
dakikasına gelene kadar öğrendiğiniz ikna yöntemlerini, hedefiniz üzerinde
deniyorsunuz. Sonrasında mı? Bülbüller gibi şakıyor. Daha fazla vakit
kaybetmeyip, ambulansı hastaneye yetiştirmek için siz kullanıyorsunuz. Arka
tarafta yatan Don Vito Corleone! Zaman ilerledikçe yaşam ile bağları zayıflıyor!
Hemen hastaneye ulaşmanız gerekiyor. Eğer onu hastaneye yetiştiremezseniz,
benzeri bir hissi sizin de yaşayacağınızdan şüphem yok(!)
Her görevi bitirdiğinizde: saygı, para ve bonus materyaller kazanıyorsunuz.
Saygı, sadece görev bitirice değil, görev içerisindeki davranışlarınızla da
kazandığınız bir olgu. Daha önce de bahsettiğim gibi, güç kullanarak ikna
ettiğiniz birini gereksiz yere öldürmek, saygınlığınızdan düşürüyor. Tam tersi
ise, yani herşeyi kararında yapmak, saygı kazanmanızda önemli rol oynuyor.
Saygının bir diğer artısı da, sizin kademenizi yükseltmesi. Oynarken muhakkak
dikkatinizi çekecektir, ekranın sol üst köşesinde boş bir amblem duruyor. Orada
zamanla rütbeniz gözükecek. Başlangıçta boş ancak ilerledikçe değişiyor.
Saygının artması, rütbe atlama gibi olayların bir diğer sonucu da, level atmala
olarak karşımıza çıkıyor! Evet The Godfather olma yolunda level atlayarak
ilerliyoruz. Kazandığımız Skill Point’lerimizi dağıtabileceğimiz 5 adet
seçeneğimiz var. Bunlardan sırayla bahsedecek olursak, Fighting ile yakın
dövüşteki yeteneklerimizi geliştiriyoruz. Shooting ile silah kullanma konusunda
becerimiz artıyor. Health ile sağlık bar’ımız gelişiyor ve kolay kolay
ölmüyoruz. Speed’in anlamı, hızlı hareket kabiliyeti oluyor. Sadece koşma
kabiliyetimiz değil, şarjör değiştirmeden, kavga hareketlerimize kadar çeşitli
konularda gelişiyoruz. Street Smart ile yanınıza daha çok kitle imha malzemeleri
alırsınız.
Para kazanmak, içerisinde paranın kullanıldığı her oyunda olduğu gibi The
Godfather için de önemli. Görevler en önemli para kazanma kapınız konumunda.
Onlardan başka haraca bağladığınız mekanlar da, size düzenli olarak para akışı
sağlıyorlar. Peki biriken bu paraları ne şekillerde kullanıyoruz? Evvela görev
içerisinde rüşvet vermemiz gerekebiliyor. Özellikle polislerle bu konuda iyi
geçinmeliyiz. İşimize karışmalarını istemeyiz değil mi? Parayı oyun içerisinde
girdiğimiz dükkanlarda da harcayabiliyoruz. Tıpkı GTA: San Andreas gibi, gidip
üzerimize şık bir elbise alabiliyoruz. Özellikle giydiklerimizin, saygınlığımıza
artı değer kazandırdığını yeniden belirtmekte fayda var.
Görevleri başarıyla tamamladığınızda kazandığınız bonuslar, “Film Archive”
başlığı altında toplanıyorlar. Bunun için “Load Game”e tıklayıp, oradan
oynadığınız kayıt dosyanızın üzerine geliyorsunuz. Ekranın altında Film Archive
aktif oluyor. Oraya tıkladığınızda ise filmden sahneler izliyorsunuz!
Oyun içerisinde ‘esc’ tuşuna bastığınızda ekrana gelen menü, Options haricinde
oyuna dair önemli bilgiler içeriyor. Bunlardan sırayla bahsedecek olursak: ilk
olarak Map’e göz atalım. İsminden de anlayacağınız üzere haritayı içeren bu
bölüm oldukça detaylı hazırlanmış. New York’un bu bölgesine ailelerin nasıl
dağıldığını, kimin merkezinin nerede olduğunu, görev alabileceğimiz yerleri,
haraca bağlayabileceğimiz işletmeleri, silah ve giysi gibi öğeleri satın
alabileceğimiz mekanları, detaylı harita sayesinde görebiliyoruz.Tom’s Report ile aileler arasındaki düşmanlığın boyutlarını, her ailenin polisle olan
ilişkisini ve aynı zamanda ailenin avukatı olan Tom Hagen’in FBI’dan aldığı
sizinle ilgili raporları görüyorsunuz. Career Progress de ise iki başlık var.
İlk başlık olan ‘Progress’de ‘Don of New York City’ olma yolunda hangi noktada
olduğumuzu görüyoruz. İkinci başlık olan ‘Promotions’da, bulunduğumuz durumda
aldığımız dereceler gösteriliyor. Buradan çıkıp Objectives’e girince yapmamız
gereken görevlerin neler olduğu konusunda bilgi sahibi oluyoruz. Skills and
Upgrade ise daha önce de bahsettiğim gibi karakterimizi geliştirme ekranı olarak
önümüze geliyor.
Mecburen GTA’ya benzeyen oyunlardan biri daha
Bu tür oyunlar bize hep GTA’yı hatırlatır ve hatırlatacaktır da. Zira Rockstar
Games’in efsane yapımı, türe adeta ışık tutacak yeniliklere sahne oldu. Belki
hiçbirisi dahice bir zekanın ürünü değildi, hatta olması gereken, akla ilk gelen
yeniliklerdi ancak daha önce kimsenin yapmamış olması GTA ismini ölümsüz
kılıyor. The Godfather da ‘mecburen’ GTA’ya benzeyen oyunlardan biri. Hayatımız
sokaklarda koşuşturmayla geçiyor. Tabi araç kullanma şansımız da var fakat bazen
yakın yerlere koşma ihtiyacı hissediyorsunuz. Hareket ederken mouse ile sadece
kameranın açısını değiştiyorsunuz. “w,a,s,d” ise yön tuşlarınız. Açıkçası bu
kombinasyon çok fazla zorlamasa da ufak tefek pürüzler içeriyor. Özellikle
alışana kadar kapalı mekanlarda hareket kabiliyetiniz biraz zayıf kalıyor.
Görev almak için haritada belirtilen kişilere ulaşmanız gerekiyor. Zaten işler
öyle bir hal alıyor ki, bir görevi bitiriyorsunuz, onun bittiği yerden yeni bir
tanesi başlıyor… bazen adeta sürükleniyorsunuz. Bu yüzden görev almak için
haritayı tavaf etmeye pek gerek olmuyor.
Araç sürmek konusunda EA, oyuncular için bir hayli kolaylık sağlamış. 1940’lı
50’li yılların otomobillerinin, öylesine dinamik dönüşlere sahip olacağını hiç
sanmıyorum. Buna karşın oyunda çok atikler. O eski arabalarla öyle manevralar
yapıyorsunuz ki, günümüzün spor otomobillerini kıskandıracak cinsten. Ne kadar
iyi şöför olursanız olun, kazalar mutlaka oluyor. EA, araçlara hasar modellemesi
eklemiş. Göze hoş geliyorlar ama hep aynı şekilde hasar alıyorlar. Yani aracın
burnunu çarptığınızda aşağı yukarı ilk darbede ne hale geleceğini biliyorsunuz.
Çevreyle etkileşim de unutulmamış. Direkler, trafik ışıkları ve hatta insanları
bile otomobille ezebiliyorsunuz. Eğer otomobillerle çatışmalara girdiğiniz
bölümlerdeyseniz, zaten çarpıp öldürdüğünüz insanın, kırıp döktüğünüz direklerin
haddi hesabı olmuyor. Aracınız çok hasar aldığında yanmaya başlıyor. Bunun
anlamı en kısa zamanda inip, olay mahalinden uzaklaşmanız gerektiği. Aksi halde
gürültülü bir patlama ve ardından hastane gözlerinizi açıyorsunuz.
Çatışmalar başlangıçta pek zevk vermiyor. Çevrede onca insanın size silah
çekmesi ve hepsine karşı tek başınıza savaşmanız, biraz rambo’culuk oluyor. Buna
ek olarak hedefe kilitlenme sistemi de, sizi zor duruma sokan etkenlerden biri
olarak gözümüze çarpıyor. Çatışmalarda çevrenin bir nebze hasar alması da hoş
ama yeterli değil.
‘Ben Michael Corleone’ demesen tanıyamazdık
Oyundaki surat kaplamaları gerçekten çok etkileyici. Filmde ön plana çıkan
neredeyse tüm karakterler (surat kaplaması olarak) son derece başarılı şekilde
oyuna aktarılmış. Buna karşın Alpacino’nun canlandırdığı Michael Corleone
oldukça alakasız! Benzetebilmek pek mümkün değil. Yine de geri kalan
karakterlerin muhteşem surat kaplamaları ve oldukça başarılı gözüken mimikleri
için EA’yi tebrik etmek gerek. Sadece onlar da değil, sıradan yolda gördüğümüz
birinin yakasına sarıldığımızda da, karakterin bakışları değişiyor. Ne kadar
gerçekçi tartışılır ama bu tür ayrıntıların düşünülmüş olduğunu bilmek bile
oyuncular için güzel.Peki surat kaplamaları haricinde kalan görsellerde durum
nedir? İşte orada EA adeta dibe vurmuş. Playstation 2’de görmeye alışık
olduğumuz grafikler, neredeyse rötuşsuz olarak PC’ye aktarılmış! Hal böyle
olunca ortaya PC kullanıcıları için çok başarısız görseller çıkıyor! Çevredeki
binaların grafikleri, sokalardaki direklerin, lambaların grafikleri, yollar ve
hepsinden kötüsü otomobiller! PC’de uzun zamandır görmediğimiz cinsten şaşırtıcı
derecede başarısız grafiklerle karşı karşıyayız! Bu tür geniş haritalı oyunların
grafikleri, elbetteki Half-Life 2: Lost Coast tadında olamaz ancak bu kadar da
kötü görüntülerle EA gibi bir firmanın karşımıza çıkması, çok büyük bir hayal
kırıklığı!
Seslere gelince The Godfather Theme’i dinlemek, oyunun o 1940’ların New York’unu
yansıtan soluk renkli atmosferinde oldukça havaya sokuyor. Hem de bunu sıradan
bir müzikten çok öte de yapıyor. Peki geriye kalan nedir? The Godfather Theme’in
modifiye edilmiş, kesilip biçilmiş versiyonları kullanılmaya çalışılmış ama
başarısız olmuş. Hiçbirisi asıl müziğin verdiği tadın yanına yaklaşamıyor. Ses
efektlerine gelince yine vasatın üzerinde olmadıklarını görüyoruz! Silah sesleri
olsun, çevre sesleri olsun sıradanlar. The Godfather Game henüz yapım
aşamasındayken açıklandığına göre, filmdeki oyuncuların sesleri oyuna aynen
aktarılacaktı. Oyunun cast’ına baktığınızda, James Caan’ın Sonny Corleone’yi,
Robert Duvall’ın Tom Hagen’ı ve John Martino’nun Paulie Gatto’yu seslendirdiğini
görüyoruz. Geri kalanlar nerede mi? Onlar seslendirmeciler tarafından
konuşulmuş.
Yapay zekaya gelince, The Godfather sizi pek fazla zorlamıyor. Açıkta duran
hedefler, yakınlarında uygun bir yer varsa oraya gidip saklanıyorlar ama bazen
de öyle saçma anlar yaşıyorsunuz ki, oyundan soğuyabiliyorsunuz. Örnek olarak
silahlı bir düşmanın üzerine silahsız olarak koştuğunuzda, silahını cebine
sokup, geri kaçtığına şahit olabiliyorsunuz! Halbuki siz ona varana kadar sizi
defalarca vurabilirdi! Yine benzeri olarak, elinde silahla size doğru nişan alan
bir düşman, ateş etmek konusunda pek aceleci davranmıyor. Yani ilk anda
muhtemelen siz ondan önce davranıp ateş ediyorsunuz. Düşmanların bir kutu vb…
nesnenin arkasına saklanıp ateş etmeleri hoş ama bunlar çok basit
programlamalar. Zaten hedefe kilitlenme sistemi sayesinde, düşman kutunun
arkasından kendini gösterdiği anda vurabiliyorsunuz. Genel olarak yapay zeka
kesinlikle vasatın altında değil ama çok da iyi değil.
Sistem gereksinimleri ve son yargı
Yapımın EA tarafından belirtilen minimum sistem gereksinimi şöyle; Windows XP
veya 2000, P4 veya AMD 1.4 GHz işlemci, 256 MB RAM ve 64 MB ekran kartı
belirtilmiş. Bizim kullandığımız sistem ise P4 2.4 GHz işlemci, 512 MB RAM ve
128 MB ekran ekran kartı içeriyor. 1024×768 çözünürlüğünde Shadow ve
Antialiasing hariç tüm ayarlar en üst düzeydeyken rahat bir oynanış yakaladık.
Buna karşın ayarların tamamını en üst düzeye çıkarttıktan sonra, görüntülerde
bazı duraksamalar farkettik. Düşük sistemli kullanıcılar için performansı
etkileyecek ayarlar oyunda mevcut.
Genel olarak bakıldığında The Godfather Game, çok büyük beklentilerin ardından
piyasaya sürülen bir yapım. Ondan filmin verdiği tadı beklemiyorsak, teknik
zayıflıklarına rağmen, çok uzun bir oynanış vadeden bu yapımı başarılı olarak
kabuledebiliriz. Eğer filmin tadını almak için oynuyorsak, The Godfather
maalesef çok fazla ‘oyun’. Özellikle mouse’un sağ tuşu ile “hedefe kilitlenme” ,
PS2’den çevrilen grafikler, yapımın gerçekçiliğini, PC oyuncusu için epeyce
düşürüyor. Mafia’yı hatta GTA’yı bile oynarken The Godfather’ı hayal ederek
oynayanlar, bu yapımı tabi ki kaçırmasınlar. Sadece filmi sevip, oyunla arası
olmayanlar için The Godfather Game biraz boğucu olabilir ve çabuk sıkılınabilir.
Oynarken o müziğin yarattığı atmosferle, herşey toz pembe olabiliyor ama nereye
kadar? Beklenenin aksine karşımızda kesinlikle bir baş yapıt bulunmuyor. Oyuna
dalıp gerçek hayatı unutmayın…