Oyun İncelemeleri

The I of the Dragon

Ejderhalar ! Mitoloji ve fantastik edebiyatın belki de en önemli unsurlarından biri. Kanatları ve ine vücuduyla estetiği, ağzından çıkardıkları alevle tehlike ve korkuyu aynı bedende birleştirmiş efsanevi yaratıklar. Üzerine sayısız öykü, roman yazılmış (örneğin Margaret Weis & Tracy Hickman’ın Ejderha Mızrağı serisi), nice filmler çekilmiş (bkz. Reign of Fire) bu yaratıklar şimdi de bir oyunun konusu oldu. 

Eski bir çağda insanlar mekan eyledikleri bir alana yerleşip bir süre boyunca sorunsuzca yaşamışlardır. Ancak dönemin canavarları tarafından istilaya uğrayan insanlar ne yapacağını şaşırmış durumdadırlar. Yakılıp yıkılmakta olan bir köy umudunu kaybetmek üzeredir. Son çare olarak peygamberlerin ayinlerinin üzerine yanıt gelmiştir. Bir ejderha çıkagelmiştir. 

Gerek konu gerek oynanış itibariyle oyunumuz büyük ölçüde günümüzün unutulmaya yüz tutmuş “shoot’em up/right” tarzına uyuyor. Reflekslerin ön planda tutulduğu, aksiyon ağırlıklı bu oyun türü hatırlarsanız eskiden oldukça popülerdi. Bu oyunların atası sayılabilecek Space Invaders ve unutulmaz River Radid bu türün duayenlerindi. Teknoloji ve değişen ihtiyaçlar artık bu tarz oyunları yavaş yavaş rafa kaldırırken Zuxxez firması şansını bir kez daha denemeye karar vermiş. 

Yeni bir oyuna geçmeden hemen önce iyi bir shoot’em up oyununda olması gerektiği gibi bir seçime gidiyoruz. Bu noktada ateş gücü, çevikliği ve büyü özelliklerinin değiştiği üç farklı ejderhadan birini seçerek yollara düşüyoruz. Düşmanlarımız her bölümde değişen ve gittikçe zorlaşan dinozor, insan ve sayılara kırka yakın çeşitli yaratıklardan oluşmakta. Bu tip oyunlarda bölümlerin aslında çok da önemi olmadığını bir kez daha hatırlatayım. Ne kadar çok düşman yok etmişsek amacımıza o kadar çok ulaşmışız demektir. 

İyi bir Shoot’em Up için gerekenler… Hız, Refleks, Bol Düşman!

EOTD’nun belki de en güzel yanlarından bir tanesi ejderhamızın tıpkı bir role play oyunundaki gibi gelişim göstermesi. Kazandığımız puanlar bizim karakter düzeyimizi belirlerken, biz de atış gücünü, büyü özelliklerini, uçuş hızını istediğimiz şekilde arttırabiliriz. Ancak oyunun oynanışını zorlaştıran tarafı ise klavyede bana göre fazla tuş kullanılması. Bu tarz bir oyunda bir tek mouse kullanımı ile işleri halledebiliyor olmamız lazım. Yapımcılar 3D özellikleri de kullanmak istedikleri için ejderhamızla yükselik alçalabilir, hızını arttırabilir ve silahlar arası değişim yapabilirsiniz. Sonuçta mouse’un yanında en az dört tuş kullanmak zorunda olmanız oyunun bir eksisi. Oyunun akıcılığını kesen bir diğer nokta ise ejderhamızla dilediğimizce dönüp dolanabilmemiz. Fazla özgürlük sizi rahatlattığı için bazen bir düşman için dolanıp durup saldırabiliyorsunuz. Halbuki kesintisiz bir akış olsa kendimizi çok daha iyi kaptırabiliriz. Son olarak oyunun eksisi, aslında özdeşleşeceğimiz bir karakterinin bulunmaması. Shoot’em up’lardaki uçak oyunlarında bile sonuçta bir kaptan ya da kumandanı yönetiyor olmanız sizi o gemiyle bütünleştirirken aynı hissi yalın bir ejderhada yaşamak çok mümkün olmuyor. Bunun yerine Amiga’nın Pegasus oyunundan hatırlayacağımız kanatlı atı süren bir kahraman formülü çok daha fazla işe yarayabilirdi. 

Görsel açıdan oyunun özellikle yönettiğimiz ejderha ve düşman modellemelerinde başarılı olduğunu söyleyebiliriz. Özenle hazırlanan karakterler dağlık, kurak ve ormanlık gibi çeşitli alan ve arazilerde savaştığı için değişik mekanlar gözünüze hoş gelecek. Ayrıca başarılı zoom özelliğinin de detayları ortaya çıkarması oyunun iyi bir kodlamanın sonucu olduğunu gösteriyor. Elbette tüm bu savaşın ortasında gece ve gündüz değişimleri, gölgeler ve güneş son derece keyif verici bir hal alıyor. Ancak aynı başarıyı oyunun ses özelliklerinde göremememiz biraz keyfimizi kaçırıyor. Müzikler epik anlatımı tamamlarken özellikle savaş sahnelerinde ses ve efektlerin yetersiz olduğunun ve bir süre sonra monotonlaştığının farkına varıyorsunuz. Üç boyutlu hazırlanmış böylesi güzel mekanlarda 5+1 destekli ses sistemini kullanan bir atmosfer son derece tamamlayıcı olabilirdi. Ancak bu konuda çok şanslı değiliz. Her şeye rağmen kendi atmosferini sağlamlaştırmak isteyenler için oyun konseptine uygun olarak Bruce Dickenson’dan Tears of The Dragon’u dinlemelerini tavsiye edebilirim. 

Özellikle orta düzey bilgisayarlarda da rahatlıkla çalışması ve pek çok özelliğiyle sizi kendine bağlaması oyunun en büyük artısı. Eye of The Dragon, Özellikle shoot’em up türüne ilgi duyan biriyseniz, bu tarzın günümüzle nasıl harmanlanacağına dair geçerli ve somut kanıt olabilir sizin için.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu