The Misadventures Of P. B. Winterbottom
Nasıl kaliteli yazar dediğin daha az kelimeyle daha fazla şey anlatabiliyorsa (ki kaliteli yazar mümkün olduğunca “şey” kelimesini kullanmamalı), kaliteli oyun dediğin de daha az dinamikle daha fazla eğlendirebilen, daha fazla dallı-budaklı bölümler yaratabilen oyundur. Eskilerden Supaplex’i hatırlayın, sadece makaslar ve demir toplar vardı ve bilmemiz gereken tek kural fizik kuralları ve yerçekimiydi. Ama yine de yeterince iyi işlenmişti ve bizi meraktan çıldırtan ve bölüm geçemeyince parmaklarımızla küfürleştiğimiz klasiklerdendi. Eğer siz de kafa patlatmayı sevenlerdenseniz bu oyunu kaçırmamalısınız.
Bu seferki kahramanız bir pasta hırsızı olan pos bıyıklı Winterbottom amca. Sıradan bir günde, yine her zamanki gibi pasta peşinde koşarken havada uçan esrarengiz bir pasta görüyor. İnat ediyor ve pastayı akrep-yelkovanı ters dönen bir saat kulesine kadar kovalıyor. Pastaya ulaşmak pahasına saatin içinden geçen kahramanımız, bunun sonucunda zamanın akışı üzerinde bazı güçlere sahip oluyor. Sonra nasıl olduğunu kendi bile anlamadan geçmişe gidiyor ve gelecekteki kendine pastayı alması için yardım ediyor. Maceramız böylece başlıyor.
Hooop, bak ne çıktı şapkadan, gel gel çekinme
Öncelikle oynanışa parmak basmak istiyorum. Ben zaten hastasıyım böyle bulmacalı platform oyunlarının, o yüzden bu yazı biraz taraflı olacak. Son zamanlarda az öğe kullanırak zeka ve yaratıcılık şovu yapılan oyunlar bize unuttuğumuz beynimizin kısımlarını hatırlattı, oldukça da sevindirdi bizi. Harika hikayesiyle özgün oynanışı ve ağır hayatı sorgulatan mesajlarıyla Braid’dan, vay anasına dedirten bölüm tasarımlarıyla ve yine bitirmeden başından kaldırtmayan havasıyla World of Goo’dan sonra sıra sektörün taze kanı Winterbottom’da.
Oyunun grafikleri iki boyutlu, yani böyle bir oyun için kusursuza yakın. Karikatürümsü havası sizi tam da yapımcıların girmenizi istediği havaya sokuyor. Siyah-beyaz üstüne kimi yerde renklenen grafikler, derinlik kazandıran orijinal ve hareketli arka plan peyzajları ve eski türk filmi izleme hissi yaratan ince ince çiziklerin arada sırada göz kırpması gibi durumlar atmosferi en üst düzeye çıkarıyor. Bölüm tasarımları çok zekice ve çizimler tam beklediğim gibi, her aklıma geldiğinde “iyiki 2D” diye seviniyorum.
Bununla birlikte müzikler de tam olması gerektiği gibi, ön plana çıkan cinsten değil, tamamlayıcı nitelikte. Charlie Chaplin filmi izler gibi oynuyorsunuz (amcamız da benzemiyor değil hani) bununla birlikte enstrumanların değişerek gitmesi hiç sıkılmadığınız siyah-beyaz bir döngüye girmenize neden oluyor.
Platform oyunu diyince Mario gelmesin akla artık, bu oyunlarda tek amaç deliklere düşmemek değil!
Oynanış olarak da daha önce bahsettiğim gibi az şey kullanarak çok yaratıcı olmanızı bekleyen, zeka damlayan bir oyun olmuş MoPBW. Her yeni bölümde vay anasını dedirten, kimi bölümlerde terden don değiştirecek kadar ince düşünmenize neden olan ve “Artık bir sonraki bölüm daha ne kadar değişik ve özgün olabilir ki” deyip saniyesinde dumur olduğumuz bölümlerle dolu dolu bir oyun bu.
Zaman yolculuğu yaptıktan sonra (zaman kavramı amma moda oldu he) klon yaratma gücünü kazanan Winterbottom, zamanı geri alarak klonlarını yaratabiliyor ve zamanı geri alırkenki zaman periyodunda yaptığınız hareketleri klonununuz sonsoz döngüye girerek yapmaya devam ediyor. Bu yüzden kimi yerlere özel zıplama hareketleri, ulaşması imkansız kollarla açılması imkansız kapıları açma veya normal şartlarda yetişemeyeceğiniz kadar kısa sürede belli yerlere ulaşma gibi durumlarla karşılaşırsanız, seçebileceğiniz seçenekler ve yaratacağınız çözümler hayal gücünüzle sınırlı. İster kopyanızı zıplar halde bırakarak kendinize kedi merdiveni yaratın, ister tekmeler halde bir bir klon bırakarak önüne geçip arkanıza yediğiniz bir tekmeyle uçun ve deliklerin üzerinden geçin. Seçim sizin.
Marvel çizgi romanı desem değil, konulu advanture desen 2 boyutlu o da değil. Ne bu?
Hikayenin anlatılış biçimi tam benim sevdiğim tarzda, her iki bölüm arası hoş karikatürlere eşlik eden oya gibi işlenmiş manalı cümleler. Espriler sizi hiç yalnız hissettirmiyor. Emin olun ki oyun hakkında yazılacak az şey olması, o oyunun boş olduğu anlamına gelmez, aksine bu oyun gerçekten üzerindeki emeği hissettiren bir oyun olmuş. Bu oyun hakkındaki geleceğe yönelik tek korkum, hakettiği saygıyı görememesi ve (platform oyunu olduğu için) önyargıyla yaklaşılarak çok kişiye ulaşamadan tarihin tozlu sayfalarında yerini alması olur. Yapmayın harcamayın bunu da, güzel bir oyun olmuş bu. Uzun burunlar, pos bıyıklar, büyük gözlerin içinde nokta şeklinde göz bebekleri var, gölge oyunları var bu oyunda. Kelime ve zeka oyunlarıyla birlikte satır araları da var.
Oyunun illaki bir eksisi vardır derseniz, belki şunu söyleyebilirim. Oyundan sıkılmak için bahane arayanlar bir süre sonra oyunun kendini tekrarladığını iddia edebilirler. Lâkin bu oyun zaten bu yani, budur. Bana bir FPS oyunundan “ne bu ya sürekli insanları ateşli silahla vuruyorum” demek gibi geliyor, saçma. Bu oyunun verdiği sözü yerine getirdiğini rahatlıkla söyleyebilirim. Eğer bu tür oyunları seviyorsanız kesinlikle oynayın derim, düşünmeyenler ise yine de bir denemeli. Oynayarak kaybedeceğinizi düşündüğünüz zamandan fazlasını eğlence olarak size kazandırabilecek bu oyun, garantisi benim.