Oyun İncelemeleri

The Moment of Silence

Tarih; 29 Eylül 2044, saat 22:35. Peter Wright, merakına yenik düşmüş ve
apartman girişinden duyduğu esrarengiz seslerin kaynağını anlamak üzere, kapı
deliğinden koridoru süzmektedir. Nitekim asansör, bulunmakta olduğu 23. kata
doğru yavaş yavaş yükselmektedir. Nihayet geldi ve kapı açıldı. Koridor,
laser-pointer’lı silahlar taşıyan polis timleri tarafından kuşatılmıştır. Yan
dairede oturan Oswald ailesinin kapı kilidi patlatılır ve içeri ani bir baskın
yapılır. Aile reisi Mr. Oswald, yaka paça dışarı çıkartılır, karısı ve oğlunun
önünde kötü bir muameleye maruz kalır. Polisler hiçbir açıklama yapmaksızın
adamı alıp götürmüştür ve kimse hiçbirşey bilmemektedir. Peter Wright, maydanoza
dönüşmeye başlamıştır, bu olayın ardındaki gizemi ortaya çıkartmayı, kendisine
bir görev bilmektedir.

Herşey bir anda gelişti

Moment of Silence’daki hikaye, bu olaydan sonra ivme kazanıyor. Tabii, bu biraz
da bizim çabamıza ve ilerleyişimize bağlı. Oyun, yukarıdaki olayı gösteren,
kaliteli görüntülere sahip bir demo ile başlıyor. Bu görüntülerden sonra, oyun
içi grafiklerinin de aynı kaliteye sahip olabileceğini düşünüyor ve eğlenceli
saatlerin bizi beklediğini sanaraktan heyecan yapıyoruz. Üstelik menü sistemi
ile uğraşmadan, demodan sonra kalan yerden biz devam ediyoruz. Buraya kadar
herşey normal, ama başlamamızdan itibaren Moment of Silence’ın dikenleri ufaktan
batmaya başlıyor.

Kişisel fikrim olarak, adventure’lar diğer türlere göre daha özen gösterilmesi
gereken bir türdür. İşlemeyi düşündüğünüz hikayeyi kurgulamak, bunu harmanlayıp
bir oyun haline getirmek ve bu hikayeyi çözmek için kullanacağımız teknik
özellikleri hazırlamak son derece önemlidir. Bu zincirden herhangi birinde
aksaklık olduğu zaman, diğerlerinin de pek önemi olduğunu söyleyemeyiz. Herşey
çok çizgisel gittiği zaman oyuncu sıkılır, aynı şeyleri sürekli yaptığını
düşünür. Devamlı yeni olaylara gebe olan hikayelerde ise, hem oynarken biz
meraklanırız, hem de karşımıza çıkan ve biraz da mantığa dayalı olan bulmacaları
çözerken hakikaten uğraşma isteğimiz olduğunu anlarız. Moment of Silence’ın
kurduğu zincirde maalesef bir oksitlenme söz konusu.

Baskının yapıldığı koridorda, Peter Wright’ın kontrolünü ele alıyoruz.
Kontroller konusunda, adventure’ların genelinde olduğu gibi herhangi bir problem
yaşamıyoruz. Simgemizi ekranda dolaştırarak, etkileşime girebileceğimiz objeleri
tespit edebiliyoruz. Üzerine geldiğimiz objenin ismi gözüküyor, ayrıca altında
büyüteç işareti varsa daha yakından bakabiliyoruz. El işareti olduğunda ise,
alınabilir ya da kullanılabilir bir obje olduğunu anlayabiliyoruz. Mouse’un sol
tuşu aksiyon tuşumuz, sağ tuş ise ilgili obje ile etkileşime girmeden önce onu
incelememizi ve bilgi alabilmemizi sağlıyor. Simgemizi ekranın alt kısmına
getirdiğimiz zaman, aldığımız eşyaların bulunduğu Iventory’mizi görebiliyoruz.
Adamımızı hareket ettirmek için de ekran üzerinde istediğimiz yere tıklıyoruz,
ancak bu sistemde, az sonra bahsedeceğimiz birçok aksaklık mevcut.

Başka bir oyuna mı geçtik?

İlk video’yu gördükten sonra beklediğimiz grafikler, asıl oyunun başlaması ile
birlikte kendini hareketsiz ve görsel olarak hiçbirşey katmayan görüntülere
bırakıyor. Aslında gözümüzü rahatsız eden grafiksel hatalar yok. Arka planlar
güzel ve bol renkli çizilmişler, ancak o kadar durgun gözüküyorlar ki, bu
durgunluğun yanında Peter Wright’ın hareket etmesi komik bile olabiliyor. Kuru
grafiklerin de ötesinde, daha vahim olan bir durum ise, karakterlerin
animasyonları ve hatalar. Öncelikle, karşılıklı dialoglarda ağız hareketlerine
dikkat ettim. Günümüz adventure oyunları en aızndan, kelimelere göre ağzın
uyumlu hareket etmesi konusuna önem veriyorlar. Ancak, Moment of Silence’da
karakterler, konuşmak yerine sakız çiğniyorlarmış gibi bir hava veriyorlar, hiç
hoş gözükmüyor doğal olarak. Açma, kapama ve koşma gibi diğer aksiyonlar da,
maalsef gerçeğine hiç uygun tasarlanmamış. Buna olumsuz puan vermemizin en
önemli sebebi ise, bu animasyon hatalarının, mantık hataları ile birleşmesi ve
ortaya negatif bir oluşumun çıkması.Oyunda ilerlerken, New York’un sokaklarına da ineceğiz. İşte burada, karakterin
yön kontrolü ile ilgili birçok problem yaşayacağız. Gideceğimiz yerleri kendimiz
keşfetmeli ve doğru yerlere tıklamalıyız ki, Peter oraya gitsin, yoksa inat
ediyor ve saçma sapan yerlere gidiyor. Hatta bazen doğru yere tıkladığımızda,
garip bir yere gittiğini zannettiğimiz Peter, ani bir dönüşle tıkladığınız yere
yol alıyor. Bir başka örnek ise, Peter’ın odasından. Yine karakter kontrollü
adventure’lardaki son moda olarak, apartman dairemizdeki bilgisayarı
kullanabiliyoruz. Bilgisayarı kullanmak için tıkladığımızda, normalde Peter’ın
gidip oturmasını bekleriz. Yalnız kendisi, bunu yaptığımızda, direkt olarak
gidip sandalyesine oturmak ve bilgisayarı kullanmak yerine, odasında nedenini
anlayamadığımız bir tur atıyor ve ondan sonra yerine oturuyor.

Birçok yerde, farklı farklı hatalar bulmak üzücü ama, bunları tespit etmek de
bize düşüyor. Başladığımız koridorda da canımı sıkan iki şey oldu. Pek de uzun
sayılmayan koridorun sonunda bir asansör, asansörün yanında da bir tuvalet
kapısı var, kilitli duruyor. Bunu öğrenmek üzere gidip bu kapıya tıkladığımızda,
adamımız önce “Kilitli” diyerekten bir fırça çekiyor, sonra da kolu çevirmeye
başlıyor. Genelde mantık, bunun tam tersinin olması gerektiğini söyler ama,
burada farklı bir durum söz konusu. Son olarak ta, tuvaletin yanındaki asansör,
insanı canından bezdiriyor. Bununla birlikte, şehrin sokaklarına iniş
yapabiliyoruz. Ancak, kendisi devamlı 1. katta bekliyor ve düğmesine bastıktan
sonra saniyelerce onun yukarı çıkmasını bekliyoruz. Gerçekçi gibi gözükse de,
herkesin bir sabır taşı olduğunun göz önünde bulundurulması gerekirdi. Üstelik,
şehirden tekrar eve çıkarken de aynı bekleme seansı var.

Vasatı aşıyor diyemiyoruz ki

Genelde Moment of Silence’ın olumsuz yanlarından bahsetmek zorunda kaldık, çünkü
hepsi de gerçekten göze fazlaca batan cinsten. Birkaç pozitif durumdan da
bahsedelim. Odamızı araştırıp da bulacağımız ve genelde ulaşmak istediğimiz
yerlerin numaralarını öğrenebileceğimiz “Messenger” denen bir alet var. Fazla
teferruatı olmasa da, kullanması ve böyle teknolojik bir aleti taşıyor
olduğumuzu bilmesi zevkli. Bunun dışında, sokaklara baktığımız zaman, 2044’ü
niteleyen bir mimarinin olduğunu söyleyemeyiz. 2044 denildiği zaman, daha
teknolojik inşaa edilmiş olan binalar düşünülebilir, burada böyle değil. Yalnız
çevrede bulunan bazı objeler ve bir mekandan başka birine geçmemizi sağlayan
SetCar’lar, gerçekten ileri bir tarihte olduğumuzu hatırlatıyorlar.

The Moment of Silence, klasik adventure geleneğine aynen devam etmeye çalışıyor,
ancak özellikle animasyon ve mantık konusundaki hatalarından dolayı kendisini
göz ardı etmemize sebep oluyor. Grafiklerle işim olmaz, ben oyunu çözmeye
bakarım derseniz, alıp oynamanızda bir sakınca yok, ancak sıkılma
potansiyelinizin çok yüksek olduğunu da belirtmekte fayda var.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu