Oyun İncelemeleri

The Suffering: Ties That Bind

Geçtiğimiz sene, kan ve vahşet dolu oyunlarıyla ünlenmiş Midway firması,
şanına yakışacak bir yapım ile tekrar gündeme gelmişti. The Suffering, ıssız bir
adaya inşa edilmiş Abbott Hapishanesi’nde, yüzyıllar sonra ortaya çıkan bir
gizemi, ailesini öldürmekten suçlu bulunmuş bir adamı ve dört bir yanı saran
kana susamış yaratıklarla dolu bir hikaye ile aksiyon sevenlerin ilgisini
toplamıştı. Biraz gerilim, biraz endişe ve bol kanlı aksiyon içeren The
Suffering önce konsollarda sonra da PC’de büyük başarı elde etti.

İlk oyunu bilmeyenler için kısaca açıklamak gerekirse, ana karakterimiz olan
Torque, karısını ve iki çocuğunu öldürmekten idama mahkum edilmiş bir suçludur.
İdamına kadar geçecek bu son günlerini Carnate adasında bulunan Abbott Devlet
Hapishanesi’nde geçirmek zorundadır. Ancak bu ada ve üzerinde bulunan bu
hapishane sıradan bir yapı değildir. Oldukça ürkütücü bir geçmişe sahip olan
hapishane, çok geçmeden doğaüstü güçler tarafından ele geçirilir ve idam için
getirilmiş olan karakterimiz Torque, nedenini anlamadığı bir şekilde kendini
serbest bırakılmış bulur. Daha sonra ilerleyen senaryo gittikçe karmaşık bir
yapıya dönüşür ve oyuncuların kafasında Torque’un ailesini öldürüp öldürmediğine
karşı bazı şüpheler oluşmaya başlar. Oyunun gidişatına göre şekillenen
senaryonun sonunda oyun yol boyunca verdiğimiz kararlar doğrultusunda sona erer.

Torque’un dindirilemeyen intikam hırsı

İkinci oyunumuz ilkinin kaldığı yerden aynen devam ediyor. Herhangi bir video
veya demo izlemeden direkt konuya giriyor ve kendimizi hikayenin geçeceği
zamandan 5 sene evvelinde zenci bir mahkum ile karşılıklı satranç oynarken
buluyoruz. Aramızda tartışırken bir anda ortaya garip tipler geliyor ve bize
karşı zor kullanmaya kalkışıyorlar. İlk oyunda hatırlarsanız Torque’un üzerine
gelen biri olursa ya da başı belaya girerse ortalıkta mutlaka garip şeyler döner
ve çeşitli yaratıklar etrafa korku salar. İşte yine aynı durum gerçekleşiyor ve
hapishanenin içinde garip olaylar ve yaratıklar kol gezmeye başlıyor. Daha sonra
tipik alıştırma bölümü mantığı ile oynadığımız ilk aşamaların sonunda
hapishaneden kaçıyor ve oyunun asıl başlangıç yazılarına ulaşıyoruz.

Torque tıpkı ilk oyunda olduğu gibi sürekli halüsinasyonlar ve geçmişe mini
dönüşler yaşıyor. Dolayısıyla hem senaryo belirginleşiyor hem de kafa
karıştırıcı bazı ayrıntılar dikkat çekiyor. Hapishaneden kaçan Torque günümüze
geldiğinde bu sefer yaşadığı mekana geri dönmeye çalışırken görevliler
tarafından yakalanıyor. Daha önce söylediğim gibi Torque nereye gitse ve başına
bir şey gelse mutlaka etraf yaratıklarla doluyor ve bu sefer de yaratıklar her
ne hikmetse bizi es geçip tüm görevlileri öldürüyorlar. Karımızın sesini ve
hayalini takip ederek sonunda evimize ulaşıyoruz ve asıl amacımızın Blackmoore
ismindeki garip şahsın kim olduğunu ve bizleri neden tehdit ettiğini bulmaya
çalışıyoruz.

Şehirde savaş

The Suffering: Ties that Bind ilk oyuna ek olarak hemen hemen hiçbir yenilik
getirmiyor. Geliştirilen grafikler haricinde tüm düşmanlar ve oyunun altyapısı
tamamıyla aynı. Gerek kontroller, gerekse oyun içinde yaşadığımız çeşitli
olaylar sanki yeni bir oyun değil de ilk oyunun bir ek paketi niteliğinde devam
ediyor. Özellikle oyunun başında sık sık karşımıza çıkan yükleme sahneleri mini
haritalarda ilerlememizin bir sonucu olsa da oyunun ilerleyen safhalarına kadar
büyük bir mekanda savaşamıyoruz. Genelde bulunduğumuz yerlerde hep kilitli
kapılar ve geçit vermeyen yollar oluyor ve dinlememiz gereken kişileri dinleyip
izlememiz gereken önceden planlanmış olayları izledikten sonra kapılar açılıyor
ve yolumuza devam ediyoruz.

İlk Suffering oyunu piyasaya çıktığında Survival Horror isminde yani ölümcül
yaratıklara karşı hayatta kalabilme mücadelesine dayalı olduğu söyleniyordu.
Oysa ki oyun bize tam tersi bir oynanış sunmuş, yaratıkların korkulu rüyası
haline gelecek bir ölüm makinesi kimliğine bürünmemizi sağlamıştı. Hatta
sayıları iyice artan düşmanlara karşı hiç durmadan savaşan karakterimiz ile
korkudan çok aksiyon havasına sahip oluyorduk. İkinci oyunda da bu sistem
bozulmamış hatta biraz daha arttırılmış vaziyette. Artık düşmanlar daha zorlu ve
daha çevik olduklarından savaş sahneleri de iyice uzuyor ve artıyor.Tıpkı ilk oyunda olduğu gibi bu ikinci versiyonda da iletişime geçmemiz gereken
insanlar oluyor. Bunların kimisi yerde yatmış yardım dilenirken, kimisi ise
elinde güçlü silahları ile bizden daha bıçkın olduklarını ispatlamaya
çalışıyorlar. Böyle durumlarda yapmamız gereken bize kalıyor. İster yardıma
ihtiyacı olanı yalnız bırakıp gidebiliriz istersek fazla yer kaplamasın diye bir
çırpıda parçalayabiliriz. Hatta silahını almak için bile bu karakterleri
öldürmemiz mümkün. Fakat unutmamak gerekli ki yaptığımız her kötü hareket oyunun
gidişatını etkiliyor ve iyi sonla oyunu bitirmemizi engelliyor.

Sinirlendirmeyin, üzerim!

İlk oyunun en önemli özelliklerinde olan yaratık modu ikinci oyunda da en önemli
silahımız oluyor. “Insanity meter” ismi verilen barı doldurduğumuz zaman
geçtiğimiz yaratık modu sayesinde düşmanlara çok fazla zarar veriyor, daha az
hasar alıyoruz. Fakat unutulmaması gereken nokta ise bu gücümüzün geçici olması
ve beklenmedik anda eski halimize dönmemiz durumunda zor halde kalmamaya dikkat
etmemiz.

Korku dolu unsurlarla süslenmiş bol kanlı bir aksiyon oyunu olan Suffering’in bu
ikinci versiyonunda en fazla iki silahı üzerimizde taşıyabiliyoruz. Kesici
aletler veya beyzbol sopası gibi yakın dövüş silahlarının haricinde tabanca
pompalı tüfek gibi silahlarla da düşmanların hatırını soruyoruz. Yine yanımızdan
eksik etmeyeceğimiz molotof kokteyl gibi toplu katliam silahları da önemli yer
tutuyor.

Grafik düzeyi epey artmış

İlk oyunu hatırlarsanız hikayemiz sürekli kapalı mekanlarda ve hapishane
sınırları içinde geçiyordu. Bu sefer ise şehrin değişik yerlerinde hareket
halindeyiz. Oyunun ilk aşamalarını atlattığımızda şehrin yerle bir olduğuna
şahit oluyor ve ilk oyuna göre çok daha fazla geliştirilmiş olan grafikler
eşliğinde yolumuza devam ediyoruz.

Yeni versiyonun grafikleri gerçekten de çok başarılı. Her öldürdüğümüz yaratığın
ardından üzerimize bulaşan kanlar sonunda tüm vücudumuzu kırmızı hale çevirdiği
gibi etrafı da resmen kan gölüne dönüştürüyoruz. Karakter modellemeleri, ışık
efektleri son derece başarılı olduğu gibi ilk oyundaki kasvet dolu koridorlar
yine ekranımıza taşınıyor. İlk oyundan hatırladığımız ve karanlık mekanlardaki
tek dostumuz olan mini el fenerimizin aydınlattığı kısıtlı noktalar yine korku
unsurunu ve görsel zenginliği arttırıyor.

Özellikle atmosferin üst sınırlara taşınmasında büyük rol oynayan sesler bu
oyunda gerçekten alkışı hak ediyor. Karanlık odalarda dolaşırken her an bir
yenden yaratık çıkacakmış hissi yaratan tıkırtılar ve sürekli bizi rahatsız
konumda bırakan arka plandan gelen iniltiler çok başarılı.

İlk oyundan pek fark yok

Açıkçası Suffering: Ties that Bind’ı anlatırken en çok zorlandığım nokta
yeniliklerin neler olduğu konusunda. Çünkü oyunumuzda grafik ve senaryo
haricinde hiçbir yenilik yok. Sadece ilk oyunu beğenip kısa sürede bitmesinden
hoşnut olmayanlar için bir devam niteliği taşıyan oyun, aynı düşmanları, aynı
oyun mantığını ve aynı aksiyonu süsleyip bize bir kez daha sunmuş durumda. Eğer
ilk oyunu çok beğenmişseniz bunu da beğenmemeniz için hiçbir neden yok. Korku
dolu bir macera oyunu arıyorsanız oyunumuzun size sunacağı aşırı aksiyon
sahneleri ilginizi çekmeyebilir. Suffering: Ties that Bind’ı sadece bol aksiyon
ve kandan hoşlanan oyunculara tavsiye edebilirim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu