Türkiye’de Oyun Fiyatları Neden Pahalı?

Ülkemizde, oyuncular arasında belki de en çok tartışılan konu, perakende marketlerde satılan oyunların neden pahalı olduğu konusudur. Bu konuda oluşan genel kanı, konunun distribütör kaynaklı olduğudur. Bu yazıda ise bunun üzerinde biraz fikir üreteceğiz.
 
Esasında bu konuyu sorgulayabilmemiz için ilk olarak Türkiye’deki kurlara bakmamız gerekir. Özellikle son yıla baktığımızda dövizde yıl bazında yaklaşık %20’lik bir yükseliş söz konusudur. Ayrıca ekonomistlerin de sürekli belirttiği gibi kurların sürekli dalgalanması karşısında firmalar, fiyatlarını oluştururken mevcut kur riskini de göz önünde bulundurarak bu dalgalanmaya karşı önlem alır. Tabii böyle olunca da bu fiyata ekstra yük getirir. Daha kötü olanı ise kur düşse dahi ürünün ithalat aşamasında kur, sabit bir maliyet oluşturduğu için firmalar, herhangi bir indirim uygulama şansına sahip olamazlar. Ancak burada kur yükseldiğinde ithal edilmiş bir ürüne ek fiyat yapmak da firmaların bazen başvurduğu, çok doğru olmayan bir uygulama olmaktadır.

 
İkinci konu, yurtdışından satın alınan oyunların ilk dağıtıcılarının Türkiye’ye uyguladığı fiyat politikasıdır. Esasında en önemli iki konudan biridir bu. Avrupa ve Amerika bazlı yabancı para birimleri Türk Lirası karşısında değer kazanırken, ülkelerde oyun fiyatları bu ülkelerin döviz cinsinden belirlenir. Türkiye’nin, dünya perakende oyun sektöründeki payı çok düşük olması nedeniyle Türkiye’ye özel bir fiyat politikasına her firma olumlu bakmaz. Tabii istisnai olarak CD Projekt Red gibi bazı firmaları saymamız mümkün olsa da bu örnekler bir elin beş parmağını geçmezler. Genel olarak Polonya gibi ülkelerle kıyaslansak da esasen Rusya gibi çok uygun fiyatlarla oyun satın alan ülkeler arasında değerlendirilmemiz gerekir. Bunun sebebi de Türkiye’deki 15 ile 24 yaş arasındaki gençler arasında %25’e yaklaşan işsizlik oranı (Kaynak: TÜİK verileri 2017) ve asgari ücretin döviz cinsinden satın alma gücünün, Avrupa ülkelerine göre çok daha zayıf olması olarak gösterilebilir.
 
Üçüncü konu ise tabii ki distribütörlerdir. Türkiye’deki büyük oyuncular, rekabet ederken gereğinden fazla operasyon riski taşırlar. Ancak sektör dengeleri bu kadar ciddi bir operasyon yükünü kaldırmaz. Özellikle saha satış personelleri, promotörler ve bölge satış sorumlularındaki plansız büyümeler, çoğu zaman bir şirketin gelir tablosundaki en büyük gider kalemi olur. Tabii bir anlamda istihdam edilen kişi sayısının yükselmesi sevindirici olsa da, sektörün hacmi sebebiyle dağıtıcı firmaların daha yüksek karlılık oranlarıyla çalışması kaçınılmaz oluyor.

Son olarak ise alt dağıtıcıların oyun maliyetine yansımaları görülmektedir. Özellikle son dönemde Rekabet Kurumu’nun yayınladığı yazışma örneklerine bakıldığında %30 ve üstü kar marjlarıyla çalışıldığını tahmin etmek pek zor değil. Bu da oyunun fiyatlarının neredeyse %18 katma değer vergisiyle beraber fiyatın bir kat artmasına ve kullanıcılar için korkunç rakamlar oluşmasına sebebiyet veriyor. Tabii perakendecilerin de çalıştırdığı personeli bu işlerle istihdam ettiğini düşünürsek anlaşılır olmasına karşın yine sektör hacminin bu giderleri karşılamadığını söylememiz mümkün.

Bu sorunun belki de en net çözümü Türkiye’de oyun üretiminin artması. Son dönemde çıkmaya başlayan kaliteli oyunlar yüzümüzü güldürmeye başladı. Mount & Blade, No: 70, Conarium gibi oyunlar bizleri son derece ümitlendirmektedir. Önümüzdeki dönemde Türk yapımı oyunların sayısının artışı ve dünyaya açılmasıyla Türkiye’nin çok daha ciddi bir oyuncu olacağını ve Türkiye için daha özel fiyatlar oluşacağını düşünüyoruz. 

Bunlar, bizlerin son dönemde yaşadığımız gelişmelerin sonucunda edindiğimiz fikirlerden bazıları. Peki sizler ne düşünüyorsunuz? Türkiye’de sizce oyun fiyatlarının uygun seviyelere gelmesi için neler yapılabilir?

Exit mobile version