Blog

Türkiye’de oyun oynayabilmek artık büyük bir lüks

Öncelikle yazının girişinde tekrar vurgulamak istiyorum çünkü Türkiye’de oyun oynamak gerçekten büyük bir lüks. Özellikle Rockstar Games imzalı Red Dead Redemption 2‘nin ön sipariş fiyatının ortaya çıkması ile birlikte hem sosyal medyada hem de ilgili platformlarda birçok tartışma da ortaya çıkmaya başladı. Bundan birkaç sene önce 180 TL’ye, çok değil daha geçtiğimiz yıl oyun fiyatlarının 220, 250 TL’ye çıkmasına şaşırdıktan, üzüldükten sonra oyun fiyatları artık 400, 500 TL’ye yaklaşmış durumda. Yani 1 oyun almak için asgari ücretin neredeyse 1/4’ünü yani %25’ini harcamamız gerek. Bizden çok daha pahalı ülkeler de var tabi ki ama yurt dışına baktığımızda genel oran ise çok daha acı verici. Avrupa ülkelerinde asgari ücretin %3 – 4’ü oranında oyun alınabiliyor. Peki ama bunun nedenleri nedir ve daha da önemlisi bu işin sonu nereye varacak?

Oyunlar neden bu kadar pahalı?

Önce gelin sorunun kaynağına inelim, daha sonrasında ise zaten çözüm önerilerine ve “neden bu kadar pahalı?” gibi durumlara değineceğiz. Ülkemizdeki oyun oynamanın lüks olduğunu söylememin en büyük sebebi tabi ki vergilendirmenin de ona göre yapılması. Yani oyun satışları, konsolları ya da oyunlar ile ilgili aksesuarlar normal bir vergi düzenlemesinden geçmiyor. Tüm bu ürünlere ayrıca belli bir oranda ÖTV uygulaması mevcut. Yani gümrükten girdiği anda zaten biz Türkiye’deki oyuncular 1-0 geriye de düşüyoruz denebilir. Durun, hemen celallenmeyin, vergiyi gösterip, bu kadar pahalı oyun fiyatlarını tabi ki savunacak değiliz. Sadece öncelikle nedenlere daha sonra da başta da söylediğim gibi sonuca doğru gideceğiz.

Bir diğer etken ve belki de en önemlisi ise dövizdeki dalgalanmalar. Doların 4.60 seviyelerinde, Euronun ise 5 TL’yi çoktan geride bıraktığı bu dönemde doğal olarak oyunlarda da sürekli bir yükselme görüyoruz. Ülkemizin Avrupa gibi Euro kapsamına alındığını da düşünürsek, fiyatlar da doğal olarak daha da tırmanıyor.  Firma tarafına baktığımızda ise oyuna özel avantajlı kampanyalar sunan firmalar olduğu kadar hiçbir şekilde kâr marjına dokunmayan da mevcut. Yani bazı firmalar kâr oranında belli bir yüzde düşürüp oyun fiyatını geriye çekmeye çalışabiliyor. Buna rağmen diyelim ki %40 – 50 oranında kâr elde eden bazı firmalar ise her ne olursa olsun bu kâr marjında bir düşüş ya da oynama yapmayı tercih etmiyorlar. Tabii buna rağmen yaptığımız kaba hesapta bile bazı açıklar var ve şimdi gelin bunu irdeleyelim.

Oyun fiyatları hesaplanırken 60 – 70 Euro olduğunu hesaba katıyor ve kabaca 5 x 60 = 300 sonucuna varıyoruz. İşin içine vergiler de binince fiyatlar üç aşağı beş yukarı bu şekilde karşımıza çıkıyor. Peki biz bu fiyatları neden 60 Euro’dan hesaplıyoruz? Yani direk yurtdışına gittiğimiz bir gezide oyunu almış olsak tamam, bu şekilde belki vergisinden de düşmüş oluyoruz. Fakat madalyonun diğer yüzüne baktığımızda, diğer ülkeler zaten 60 birime satılan bu üründen kâr elde edilmiyor mu? Tabi ki ediyorlar. Yani büyük distrübütörler ya da oyun satış kanalları zaten 60 birime satılan bu üründen para kazanıyorlar. Peki biz neden bu hesabı 60 birim üzerinden yapmak zorunda kalıyoruz? Ya da bir diğer değişle bu oyunlar neden 60 birim ile ülkemize geliyorlar? O zaman arada aracı olmanın biz oyunculara ne faydası var? 

Oyunlara verilen paralar nereye gidiyor?

Oyun satışlarında, diğer ürünlerde olduğu gibi tabi ki onlarca etken var. Özellikle de ülkemizde. Yine bir kaba hesap yaptığımızda ve daha önce karşımıza gelen verilere baktığımızda ise şu sonuç ortaya çıkıyor; Bir yapıma verilen 60 birimin %45 – belki de %50’si direk olarak yayıncılara gidiyor. Yani 2K Games, Bethesda, EA Games, Sony ya da Ubisoft gibi firmaların payı, ortalama olarak bu civarlarda. 60 birimin %20 – 25 ise parakendeci firmalara giderken ortalama %10 – 15 civarı ise oyunların oynandığı Playstation, Xbox ya da Steam gibi platformlara gidiyor. Tüm bu oranlarların kesin olmadığını ve firmadan firmaya değişiklik gösterdiğini de belirtelim. Peki geriye kalan %15 – 20’lik oran nereye gidiyor?

İşte bu oranın hemen hemen yarısı paket ve taşıma gibi ücretlere giderken, ortalama olarak diğer yarısı da rafta kalan, yani satılmayan ürünlere gidiyor. Bir başka deyişle siz yurt dışında 60 birime bir oyun aldığınızda, aslında raflarda kalan ve satılmayan oyunların da bir nevi parasını vermiş oluyorsunuz. Bu sadece oyunlar için geçerli olan bir durum değil. Aldığınız hemen hemen tüm ürünlerde geçerli. Bu nedenle firmaların satış politikaları, kampanyaları ya da tüketicinin nabzını tutmaları önem arz ediyor. Rafta kalan ürünü ne kadar yanlış hesaplarsanız ya da ön görürseniz, doğal olarak zararınız da o kadar büyük oranda artabiliyor. Bu nedenle başarılı olan ve iyi satan bir oyunun, ilerleyen yıllarda ucuzlaması aslında firmaya bir zarar değil. Yani geçtiğimiz yıl çıkan 60 birimlik bir oyun, bu sene 30 birime düştüğünde buradan zarar etme gibi bir durum söz konusu değil. 

Zaten oyunların daha sonra özellikle yurt dışında ucuzlamasının nedeni de bu. Diğer taraftan dijital oyunlarda paketleme, taşıma gibi masraflar olmasa da sunucu hizmetleri vs devreye giriyor. Bu küçük hesaplamalara girip daha fazla kafa karıştırmayalım ama ülkemize baktığımızda tüm bu hesaplar çok daha kafa karıştırıcı bir hal alıyor. Ülkemizde bu durum bilinci oturmadığı ve tabi ki dışa bağımlı olduğumuz için birkaç yıl önce çıkan oyunlar bile rafları 150 – 200 TL gibi fiyatlar ile süslemeye devam ediyor.

Yani 60 birimlik bir oyunda, firmanın zaten kâr marjı bulunurken Türkiye’ye geldiğimizde ise bu durum adeta ikiye katlanıyor ve gelen ötv ve vergiler ile birlikte işin boyutu da değişmeye başlıyor. Aradaki en büyük problem ise oyunların dağıtımcıdan dağıtımcıya aktarılıyor gibi olması. Bir nevi Antalya’da hâlden 0.50 kuruşa çıkan domatesin, İstanbul’da 4-5 TL’ye satılması durumu yani. 

Kısaca toparladığımızda düzgün bir model olmadığından dolayı, olan kullanıcılara, yani biz oyunculara oluyor da diyebiliriz. Devlet ve kurumları tarafında olayın ciddiyetinin kavranamaması, oyunların ötv gibi vergilendirmelere maruz kalmaları ya da oyunları burada satan firmaların belli sınırlar içerisinde kalması, fiyatları da yukarı çekmeye devam ediyor. Burada can alıcı noktalardan birisi de ÖTV oranının sadece kutulu oyunlarda, yani fiziksel ürünlerde geçerli olması. Bu durum bile ortada asılı kalan problemlerin ne kadar dengesiz olduğunu gösterir nitelikte.

Yani bu durum yıllardır biz oyuncular için büyük bir yara olsa da, ne satış yapan firmalar tarafından ne de oyun bazlı kurulan sözde derneklerin bu konuda bir adım atamadıklarını görüyoruz. Hal böyle olunca ülkemize özel bir fiyatlandırma, vergi indirimi gibi bir durum da söz konusu olamıyor. En büyük ve etkili çözüm ise oyunlardaki fiyat indirimlerini beklemek. Belki çıktığı anda vereceği heyecandan uzak oluyor ama oyunun değerinden bir şey kaybetmediğini de göz önüne almak gerekiyor. Kısacası neresinden tutarsanız tutun belki de gerçek hayatın problemlerinden kaçmak için sığındığımız oyunlar, problemin de tâ kendisi haline gelmiş durumda.

Not: Burada yer alan değer ve bilgiler firmadan firmaya ya da ülkeden ülkeye değişiklik gösterebilir. Yorumlara kısmı ise benim kişisel fikirlerimden oluşmakta.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu