Twin Mirror İnceleme
Twin Mirror inceleme: Birisi bir gün size sizinle kavga edeceğinizi ve kendinize yenilip yenilmeme kararını yine kendinizin alacağını söylese, ne yapardınız? Kafalar karıştı değil mi? İşte oyun da tam olarak bunu istiyor. Life is Strange’in geliştiricisi Dontnod Entertainment tarafından geliştirilen hikaye odaklı keşif oyunu Twin Mirror incelememize hoş geldiniz!
Twin Mirror İnceleme
Twin Mirror hikayesi ve yapısıyla hem özgün, hem de bu zamana kadar oynadığımız birçok iz bırakan yapımın etkilerini taşıyor. Unreal Engine 4 oyun motoru teknolojisi kullanılarak geliştirilmiş. Oyunun PlayStation 4 sürümünü sizler için inceledim ve oyun ile ilgili görüşlerimi elimden geldiğince aktaracağım.
Hikayeye ucundan, spoiler vermeden bir giriş yapacağım. Karakterimiz Sam Higgs, Basswood kasabasında doğup büyümüş bir muhabir, haberci. Basswood Jungle’da yazıp çizen, hayatını küçük madenci kasabasında geçirmiş biri. Anna adındaki sevgilisiyle sakin ve huzulu bir hayat sürüyor. Yayınladığı bir makale ile kasabadaki maden ocağı soruşturma sürecine giriyor ve ne yazık ki kapanıyor. Maden ocağı da kapanınca kasabanın nefret edilen kişisi oluveriyor. Bu sırada sevdiceği Anna’ya evlenme teklifi eden karakterimiz reddedilince bütün aksilikler üst üste geliyor. En iyi arkadaşı Nick ve kendisini bir idol olarak gören Nick’in küçük kızını geride bırakarak şehri terk etme kararı alan Sam iki yıl ortadan kayboluyor. Bunlar oyuna bizim dahil olduğumuz kısmın öncesinde geçiyor. Hikaye anlatımıyla güçlü olduğunu bildiğimiz Dontnod girişi bu şekilde güçlendirerek bizim Basswood hakkında fikir sahibi olmamızı sağlıyor. Ayrıca ana karakterimiz Sam Higgs, çift kişilik taşıyan ve toplum tarafından dışlanmış bir birey. Oyunun dallanıp budaklanmasını da bu sağlıyor.
Hikayenin geri kalanının yalnızca oynayarak deneyimlenmesi gerektiğini, bunun dışında benim yazacağım her kelimenin oyun zevkinize zarar vereceğini düşünerek buradan sonrasını eleştirilere ayırıyorum. Şunu belirtmem gerek; kesinlikle hikaye akıyor. Oyunun bütün yapısının zeminine inşa edilen bu hikaye yer yer dallanıyor, kararlarınızla şekilleniyor. Twin Mirror oynarken Alan Wake, Detroit: Become Human gibi oyunların tadını her adımda alabileceğinizi söylemeliyim. Asla sizi sıkmıyor, bunaltmıyor ve “Şurayı bitireyim de artık kurtulayım” havasına girdiğiniz bir bölüm barındırmıyor.
Küçük kasabanın büyük sorunu
Bu enfes hikayenin anlatımı güzel sinematikler ile süslenmiş. Karakterlerin mimikleri ve söyledikleri iyi yazılıp çizilmiş. Kendinizi Sam Higgs’in yerine koyup düşüncelerinizi ve kararlarınızı bu yönde vermeniz için size ekstra bir zorluk çıkarmıyor. Ayrıca sinematik kısımlarda gördüğümüz manzaralar, müzikler bu bölümleri öyle destekliyor ki interaktif bir film deneyimi yaşamanızı sağlıyor. Çeşitli gizemleri ve bulmacaları çift kişilikli olmanın sağladığı avantajları ve dezavantajları değerlendirerek çözüyorsunuz. Bazı bölümlerde yeterli ipucunu topladığınızda “Mind Palace” denilen farklı bir bölüme, kafanızın içine giderek parçaları birleştiriyorsunuz.
Mind Palace bölümlerinde Twin Mirror bambaşka bir oyun oluveriyor. Bir anda kendinizi herhangi bir Sherlock Holmes oyununu oynarken ya da filmini izlerken yaşadığınız duygular arasında bulabiliyorsunuz. Bunun yanı sıra ikinci kişiliğiniz, yani ikinci siz bir yandan sizinle konuşuyor ve size yardımcı oluyor. Tabi yer yer size zorluklar çıkarttığını ve kararlarınızı kendi istekleri doğrultusunda yönlendirmeye çalıştığını fark ediyorsunuz. Burada her şey sizin öznel görüşünüze ve oyunun o kısmına kadar gelirken yaşadığınız deneyime bağlı. Size bazı bölümlerde zor seçimler yaptıran, hikayenin akışını değil de “Kim olduğunuzu” düşündüren sorular soran Twin Mirror bu anlamda gerçekten başarılı.
Grafikler ve bölüm tasarımı oldukça başarılı olmuş
Manzaralar, görsel tasarım ve oyunun sanatsal yönü de oldukça hoş. Oyunun renk paletini biraz pastel bulduğumu söylemeliyim. Çok canlı renklerden ve renk tezatlarından uzak, birbiriyle uyumlu renkleri taşıdığını ve görselliği felsefesiyle yoğurduğunu söylesem yanlış bir yorum olmaz. Sizi sinematik kısımlarda ve diğer bölümlerde içine bıraktığı manzaralar gayet güzel. Sanat zevkinizi ve hayal gücünüzü besliyor. Hikayeden kopmak gerçekten zor olsa da bazen buralarda durup güzelliğin tadını çıkarmak isteyebiliyorsunuz. Birinden diğerine sürüklendiğiniz 16 farklı sahnesi bulunuyor. Bir kasabada neler görebilecekseniz hikayenin sizi götürdüğü bu 16 farklı bölümde hepsini size gösteriyor. Bölüm çeşitliliği ve sayısı da sıkmayacak kadar fazla, aratmayacak kadar az olmuş.
Bölüm tasarımları ve oynanış mekanikleri de gayet doyurucu. Twin Mirror’da bir anda aklınızın içine daldığınız Mind Palace bölümlerinin her biri farklı mekanikler barındırıyor. Bu bazen kendinizden kaçtığınız ve bir yandan da aklınızı kontrol altına almaya çalıştığınız bir aksiyon bölümü olabiliyor. Bazen ise birkaç aynadaki yansımalarınızın size söylediklerini dinlediğiniz, mantıklı bulduğunuz yoldan devam ettiğiniz seçim bölümleri oluyor. Bunlar kafanızın içindeki bölümler. Bir de sizi Basswood kasabasının farklı bölümlerine bıraktığı kısımlar var. Küçük bir kasaba olduğundan sizi bıraktığı hiçbir bölümde gezebileceğiniz büyük bir harita yok. Bunun yerine içi özenle doldurulmuş, her yanından bir şeyler öğrenebileceğiniz ve size kendisini tanıtan bölümler var. Bu tarz oyunlarda haritada özgürlük mü? Yoksa daha kısıtlı bir haritanın oldukça zengin olması mı? Seçiminin cevabını sizlere bırakıyorum. Ben bölüm tasarımlarında zenginliğin ve her adımda bir şeyler öğrenmenin yarattığı hazzı beğendim.
Tabi ufak tefek pürüzleri var…
Belki de oyundaki tek can sıkıcı nokta olan yükleme ekranlarından bahsedelim. Yeni nesil konsollar ile birlikte gözümüze batmaya başladığını düşündüğüm bu yükleme ekranları biraz uzun sürüyor. Oyunun PlayStation 4 sürümünü oynadım ve herhangi bir SSD kullanmadım. Tamamen sanatsal bir anlatım ve tasarımla ilerleyen oyunun sizi yaklaşık bir dakika boyunca siyah bir ekranda tutması ve bunu sık sık yapması deneyiminize zarar verebiliyor. Bunu Twin Mirror oynarken rahatlıkla hissettiğimi söyleyebilirim. Fakat devamında size gösterdikleriyle bunu bir şekilde telafi etmeyi başarıyor. Eğer yükleme ekranları sizin için bir sorun değilse satın alım terchinizde bu paragrafı es geçebilirsiniz.
Ayrıca yer yer dokuların yüklenmesinde gecikmeler olabiliyor. Yani ekranınızda ilk kez görüntülenen nesneler için önce daha düşük kalitedeki dokular yükleniyor, sonrasında asıl çözünürlüklerinde görüntüleniyorlar. Bu sırada dokularda bir bulanıklaşma olabiliyor. Bu da Unreal Engine 4 ile geliştirilen birçok oyunda oyuncuların yaşayabileceği sorunlardan bir tanesi.
Bir paragraf da oyunun müziklerini övmek için açmalıyım. Sinematik sahnelerde ve oyunun geri kalanında size eşlik eden onlarca harika müziğe ev sahipliği yapan bu oyunun ses tasarımı da bir o kadar başarılı. Çevre sesleri, karakterlerin konuşmalarındaki tonlamalar ve vurgular kararlarınızı küçük bir dokunuşla etkileyebiliyor. Bunların da oyunda başarılı şekilde işlenmesi özellikle bu tür oyunlar için bence oldukça önemli. Bu anlamda Twin Mirror için söyleyebileceğim pek bir şey yok.
Son olarak oyunun size bulmacaları çözme hızınıza göre değişen 8-10 saat arası sürebilecek bir oynanış süresi sunduğunu da belirteyim. Tabi bitirdikten sonra oynadığınız 16 bölümün her birinden oyuna yeniden başlayıp, farklı kararların sonuçlarını da görmek isterseniz ve oyunu tüm sonlarda bitirmeyi düşünürseniz bu süre oldukça uzayabilir.
Uzun lafın kısası…
Twin Mirror, daha önce oyunculara “Ben hikayeyi çok güzel anlatabiliyorum” diyen Dontnod Entertainment‘ın bir oyunu. Bu nedenle hikayesi güzel ve başarılı bir hikaye anlatımı olan bir oyun arıyorsanız size önerebilirim. Ancak ortalama 8-10 saat süren bir deneyim için 219,00 TL fiyatıyla PlayStation sürümünü almanızı önermiyorum. Tabi yine tercih sizin ancak eğer uygun bir sisteminiz varsa 139,00 TL fiyatıyla PC sürümünü Epic Games Store üzerinden almanız daha tasarruflu olacaktır. Twin Mirror için size aktaracaklarım bu kadar. Umarım bu yazı sizin için faydalı olmuştur. Bir başka incelemede tekrar görüşmek üzere, sevgi ve oyun ile kalın.