Uncharted 3: Drake’s Deception
Uncharted 1’in E3 2006’da yapılan ilk gösterimini hatırlıyorum. Belki de çoğumuz ilk başta “Tomb Raider’ın ucuz bir kopyası mı yoksa” diye sormadan edememiştik. Ancak Uncharted, kısa sürede kalitesini ispatlamış ve peşi sıra gelecek devam oyunlarını da çoktan müjdelemişti. Sinemada zaten Harrison Ford’un Indiana Jones isimli kült hazine avcısı vardı. Şimdi de oyun dünyasında, bu önemli sinema serisinden de esintiler taşıyan Nathan Drake isimli bir karakter çıkageldi. Daha doğrusu geleli birkaç yıl oluyor. Şimdi ise, en önemli macerasına adım atmak için bizim yardımımıza ihtiyacı var.
Uncharted 3: Drake’s Deception, şüphesiz bu yılın en çok beklenen PS3 oyunu. Ardı ardına gösterilen oynanış videoları, açıklanan bilgiler, düzenlenen multiplayer beta derken, milyonlarca kullanıcının Uncarted 3 için heyecanlandığını anlamamız zor olmuyor. Zira büyük ihtimalle bu yapım, 2011 yılında Sony’yi en çok kar ettirecek oyun olarak gözüküyor.
Ofiste, bilinmeyen bir paket
Yorgun bir günün sonuna doğru, adete bir ödül mahiyetinde geldi elimize Uncharted 3. Ağzı eski bir iple bağlanmış torbayı açtığımızda, önce biraz çöl kumuyla, sonra eski bir parşömenle, en sonunda da üzerinde Uncharted 3 yazan bir diskle karşılaştık. Parçaları birleştirip, şifreleri çözmemiz gerektiğini anlayarak yola koyulmamız geç olmadı. Bu kez çok daha büyük bir hazine için yola çıkıyorduk. Evvela kaybolan gizemli şehri, sonrasında da yüzyıllardır çözülemeyen sırrı açığa çıkarmamız gerekiyordu. Herkes vakit kaybetmeden PS3’ün başına üşüştü ve saatler, günleri kovaladı…
Bazı şeyler kaybolur, kolay kolay bulunamaz
Drake’s Deception, yüzyıllardır bulunamayan bir hazine için oyuncuların yardımına ihtiyaç duyuyor. Baş karakterimiz Drake’in boynundaki yüzüğü hatırlıyor musunuz? İşte yeni maceramızın kilit noktasını o oluşturuyor. Çok uzun süre önce, kötü yaşam tarzı sebebiyle Tanrı tarafından cezalandırılıp Rub’al Khali Çölü’ne gömüldüğü söylenen efsanevi kayıp şehri bulmak zorundayız. Bunun için araştırmalar yapmalı, ipuçları toplamalı ve insanlardan bilgiler almalıyız. Suriye, Fransa, İngiltere, Kolombiya gibi ülkeler, uğrayacağımız noktalardan sadece bazıları, ancak oyunun merkezini kızgın çöl kumlarının oluşturduğunu söyleyebiliriz. Sebebini, Uncharted 3’ü oynadığınızda daha iyi anlayacaksınız.
Film başlıyor
Bir bardayız. Anlaşmak üzere olan iki taraf var. Bir şeyler ters gidiyor ve büyüyen tartışmanın sonucu olarak kavga başlıyor. Böylelikle Uncharted 3’e ilk adımı atıyoruz ve görüyoruz ki, tam bir interaktif sinema filmi gibi. Görüşmeyeli Nathan Drake’in kabiliyetleri hayli gelişmiş. Pes etmeyi düşünmeyen, alternatifler üreten ve arkadaşlarıyla koordineli dayak atmayı seven adamımız var. Böylelikle ilk izlenim konusunda üzerine düşeni fazlasıyla yapıyor ve sonrası için oyuncuyu heyecanlandırıyor.
Bu yeni macerada birçok farklı durak ve tehlikeli düşman bizi bekliyor olacak. Baş düşmanımız, kötü kadın Katherine Marlowe’yle haliyle iyi geçinemeyeceğiz. Oyun boyunca çoğu kez karşılaşacağımız bu karakter, bizim gibi kayıp şehri arıyor, ancak bizim avantajımızı kendi saflarına geçirmesi de gerekiyor. Bu da yüzüğün ta kendisi oluyor. Maceradaki en yakın dostumuz da Victor Sullivan. Sullivan ile tanışıklığımız çok uzun yıllara dayanıyor. Onun da yardımıyla atıyoruz adımlarımızı. Tabii ki kaliteli bir ekibe de sahibiz. Her birinin farklı kişilikleri ve kişiliklerini yansıtan farklı özellikleri var. Bazen beraber, bazen de ayrı olarak hareket ediyorsunuz. Peki Marlowe kimdi yahu?
Katherine Marlowe’un yeni oyundaki konumu ve geçmişiyle alakalı detay vermek istemiyorum açıkçası. Victor Sullivan ile de uzun yıllardır bir tanışıklığımız var demiştim. Aslında burada ortak bir nokta var. Sonradan yaşanan anlaşmazlıklar ve işlerin yıllar sonrasına kadar uzayarak bu isimlerin tekrar karşı karşıya gelmesi de kaderin bil cilvesi olmasa gerek. Daha önce Naughty Dog firmasının da yayımladığı videoda görüldüğü üzere, Nathan Drake’in çocukluğunun geçtiği bir bölümü oynayabiliyoruz. İşte cevaplar orada sizi bekliyor. Size spoiler vermemi istemezsiniz değil mi?
Güç, beceri, zeka
Uncharted 3’te yakın dövüşe bir hayli vakit ayırıyoruz. Tekmeler, yumruklar, silah kabzaları havalarda uçuşuyor. Aynı anda birden fazla düşmanla ilgilenebiliyor, onlardan gelen atakları, ekranda beliren tuşlara hemen basarak savuşturabiliyoruz. Drake’in bazen etraftaki objeleri kullandığına, bazen de direkt karakterleri etraftaki objelere yönlendirdiğine tanıklık ediyoruz. Aksiyon filmi yahu bu!
İster direkt dalın, ister gizlenerek hareket edin. Her seçeneğe göre oyun size ayak uyduruyor. Eğer gizli gitmeyi seçerseniz, Sam Fisher gibi hiç kimseyi şüphelendirmeden ilerleyebiliyorsunuz. Yok ben aksiyon istiyorum diyorsanız, cevabını da misliyle alıyorsunuz. Aynı anda bir büyük, bir küçük silah ve bomba taşıyabiliyoruz. Mermi ihtiyacımızı, öldürdüğümüz düşmanların üzerlerinden düşen cephanelerle gideriyoruz. Çok güzel ve etkili silahlar var. Özellikle AK 47 ve yakın mesafeler için shotgun’ı beğendiğimi söylemeliyim.
Yapımda mükemmel aksiyon sahneleri yer alıyor. Dövüşürken, kaçarken, bir yere tırmanırken veya atlarken, sadece kendi hamlelerinizle değil, oyunun hamleleriyle de maceranıza şekil veriyorsunuz. Örneğin kamera açıları, sinematik etki konusunda muazzam olmuş. Hayran kaldığımı söylemek istiyorum. Yine çok fazla hareket ettiğimizde, işimizi tamamladıktan sonra Drake, şöyle bir duruyor, soluklanıyor. Karakterimizin hızla koşarken dengesinin bozulması sonucu duvarlara çarparak dengesini sağlamaya çalışması gibi ufak detaylar da çok iyi düşünülmüş.
Bir kale ki bulunmaz, bir çöl ki geçilmez
Drake’in silah kullanma ve yakın dövüş kabiliyetlerinin yanında, bir de akrobatik özellikleri bulunuyor. Drake, tırmanılabilecek hemen her yere kolaylıkla tırmanabiliyor. Girmek için açık bir pencere, kaçmak için yukarıda kırık bir kapı mı var? Hiç sorun değil. Adamımızla bulabildiğimiz her çıkıntıya, kırık taşlara, eski ahşap yapılara, elektrik direklerine, kısacası aklınıza gelebilecek her şeye tırmanabiliyoruz. Bu uğraşlar esnasında eğer başımıza düşmanlar üşüşürse, onları da silah veya yumruklarımız aracılığıyla alt edebiliyoruz. Açıkçası Drake, Prince of Persia ve Ezio’ya rahatlıkla rakip olabilir. Yalnız birkaç ufak nokta dikkatimi çekti. Misal Drake, halkın çok yoğun olduğu sokaklardaki binaların pencerelerinde, çatılarında gezinirken ve aşağıya inerken, hiç kimsenin tepkisini çekmiyor. İkinci olarak da adamımız, insanların arasından rahatlıkla sıyrılamıyor, duvar varmış hissi uyandırıyor bu da. Assassin’s Creed’deki halkın arasından yılan gibi sıyrılma özelliğini aklımıza getirince hele…
Uncharted 3’de bölümler, haliyle Drake’in özelliklerine göre tasarlanmış. Her yer detaylarla dolu, iç ve dış mekanlarda hareket edebileceğimiz birçok farklı alan bulunuyor. Tehlikeli yaratıklar ve çözülmesi gereken platform bulmacaları da bu bölümlerde bizi bekliyor. Her bulmacanın, büyük hazineyle alakalı ufak bir bağı var. Zaten çözmeye çalıştığınızda siz de görüyorsunuz bunu ve bulmaca çözdükçe de yolunuz daha aydınlanıyor. “Hayır, bir türlü çözemedim” mi diyorsunuz. Böyle bir durumla karşılaştığınızda da oyun size yardım sunuyor, “İstersen çözümü göstereyim” diyor. Kısa süre sonra günlüğünüzde yeni bilgilerle karşılaşıyorsunuz böylelikle.
Hitman görünümlü (Açıklaması son sayfada), saf düşman faktörü
Oyundaki yapay zeka seviyesinin pek iyi olduğu söylenemez. Yanımızdaki dostlarımız bize yardımcı oluyor, ama genellikle bizim yapacağımız hamlelere bel bağlıyorlar. Örneğin yolu kaybetsek, nereye gideceğimizi bilemesek, bu konuda belki de hiç yardımcı olmuyorlar. O yüzden siz siz olun, kendinizden başkasına fazla güvenmeyin. Öte yandan düşman faktörü de kalabalık, ancak düşünce gücü olarak bir hayli eksik. Bazen gelip sizin yanınızda sipere yatıyorlar, bazen ortalıkta geziniyorlar. Doğru yaptıkları şeyler de var tabii ki ve oynadığımız bir aksiyon oyunu olunca, yapay zeka unsuru pek de göze batmıyor açıkçası.
Türkçe mi? Senin dilin ne söylüyor?
Son zamanlarda birçok önemli oyunu Türkçe dublaj özelliğiyle oynamaya başladık. Sony’nin de bu gelenekte önemli katkısının olduğu gerçek. Uncharted 3, Türkçe seslendirmelere sahip oyunlardan bir tanesi. Birçok önemli oyuncu, Naughty Dog’un bu yeni aksiyon macerası için mikrofon başına geçmiş ve hummalı çalışmalara girişmiş. Şu sıralar Muhteşem Yüzyıl dizisinin Pargalı İbrahim’i olarak anılan Okan Yalabık, Nathan Drake’i seslendiriyor. Bunun yanında Ege Aydan, Betül Arım, Dolunay Soysert ve Ceyda Düvenci gibi önemli isimler de seslendirme kadrosunda yer alıyor.
Yapımdaki Türkçe seslendirmeleri genel olarak beğendiğim. Bazı yerlerde dublaj, oyundaki duruma göre duygusuz kaçmış, ancak genel tablonun olumlu olması, Uncharted 3 gibi senaryo detaylarının önemli olduğu bir oyunda Türkçe dil desteğinin bulunması gerçekten çok güzel.
Karakterlerin seslendirmelerinden bahsettikten sonra, gelelim diğer işitsel detaylara. Ortam sesleri ve silah sesleri de gayet tok ve yeterli düzeyde. Müzikler ise, gerçekten çok sağlam. Bulunduğumuz bölüme göre değişiklik gösteren melodiler, sizi kolaylıkla havaya sokabiliyor. Özellikle Arap ezgilerini çok beğendim.
Grafikler, PS3’ün doruk noktası!
İlk Uncharted ile ikincisini kıyasladığımızda gerçekten önemli derecede grafiksel kalite farkı vardı. Uncharted 3 ise, iki numaralı oyunun grafik motorunun üzerine koyabildiği kadar ekstra detay koymuş. Zaten yapımcılar da ilk oyunla ikinci oyun arasındaki büyük grafiksel yükselişin, bir konsolda yalnızca bir kere yaşanabileceğini belirtmişti. Kısacası PS3’ün sınırlarında gezinen Uncharted 3, hem karakter, hem de bölüm tasarımlarıyla gayet başarılı. Animasyonlar bir o kadar güzel, yumuşak ve göz okşuyor. Kullanılan ışık-gölge efektleri de gayet iyi (Zaman zaman karanlık ortamlarda Drake’in yüzünün parladığını gördüm ama).
Bu oyunda özellikle sarı ve tonlarını çokça görüyoruz. İnce işçilik konusunda hemen her şey yapılmış. Demin de bahsettiğim sinematik kamera açılarını da işin içine katınca, tadından yenmiyor doğrusu. İyi bir televizyona sahipseniz, üzerine bir de 3D özelliği bulunuyorsa, PS3’ün en iyi grafikli oyununa merhaba diyebilirsiniz.
Çöllerde kum değil, multiplayer fırtınası bu
Uncharted 3’ün bir süre önce multiplayer betası yapılmış ve betaya oyuncular tarafından büyük bir ilgi gösterilmişti. Tam sürümde de PS3 sahiplerine iyi bir online deneyim sunacağı kesin. Öncelikle karakterimizi ve görünüşünü belirlemeliyiz. Oyundaki tüm önemli karakterler envanterde bulunuyor. Tabii ki hepsi ilk başta açık değil. Birini seçebiliyor ve giysilerini de değiştirerek haritaya ilk adımı atabiliyoruz. Klasik olarak, adam vurdukça puan elde ediyoruz. Bu puanlarla da kendimize yeni silah ve ekipmanlar alabiliyoruz. Tahmin edebildiğiniz gibi kullanılabilir silahların hemen hepsi de ilk başta kilitli. Ve sizin onları açmanız için öncelikle aşama kaydetmeniz gerekiyor. Yeni silah demek, daha güçlü saldırı planı demek.
Yapımda Team Deathmatch, Free for All, Hardcore gibi bilindik modların yanında, Co-Op modu ve Three Team Deatmatch modu bulunuyor. Bu modda, klasik TDM’deki iki düşman takımın karşısına bir takım daha ekleniyor. Böylelikle aynı haritada, birbirine düşman olan üç farklı takım savaşıyor. TDM’ye bir de böyle göz atın isterseniz. Online modları, ister PSN’e bağlanarak diğer oyuncularla, isterseniz de aynı konsolda, ekranı ikiye bölerek arkadaşınızla oynayabiliyorsunuz. Yaptığınız maçlar, video olarak kaydediliyor (Eğer ayarlardan bu özelliği aktif ederseniz) ve daha sonra izleme şansına erişebiliyorsunuz.
Co-op modunda ise, senaryodaki bazı görevleri, alternatif bir şekilde halletmeye çalışıyorsunuz. Farklı tarzda düşmanlarla karşılaşıyoruz ve bir aşamadan diğerine geçmek için mutlaka beraber hareket etmeliyiz. Co-Op modunda da yakın dövüşün önemi büyük. Bu görevleri, ister ekranı ikiye bölerek aynı konsolda, istersek de PSN üzerinden başka oyuncularla yapabiliyoruz.
Minik detaylar
* Kullanılan küfürler ve argo dil, yabancı filmlere yapılan Türkçe dublajlardaki “Lanet Olsun, Tanrı’nın cezası” gibi değil. Bildiğimiz Türk usulü yapılmış ve bence daha iyi olmuş. Çok fazla çeşit küfür kullanılmaması da iyi.
* Bazı sinematik sahnelerde “Yok artık, bu kadarına da pes” diyebilirsiniz.
* Oyunda öyle bir şehir var ki, biz ismini “Çürük Şehir” koyduk. Mübarek, nereye elinizi atsanız kırılıyor, dökülüyor. Oynayınca göreceksiniz.
* Çok mu mermi yediniz, ekran siyah beyaz ve kenarlar da kan kırmızısı mı oldu? O halde dinlen iyileş yöntemini uygulamalısınız.
* Bir diğer dikkatimi çeken detay, karşılaştığımız düşmanlarla alakalı. Siyah ceket, kırmızı kravat ve beyaz gömlek giyen, üstelik kel olan yüzlerce düşmanla karşılaşıyoruz. Bu kadar kel kötü adamın bir arada olması ilginç gelmedi değil, ayrıca Hitman’i de defalarca hatırladım.
Sonuca gel
Uncharted 3, dolu dolu bir aksiyon oyunu olmuş. Detaylı ve heyecanlı bir senaryo moduna sahip. Üstelik oyun süresi de öyle 6-7 saatte bitirebileceğiniz kadar kısa değil. Düşmanlarla giriştiğimiz hem silahlı mücadeleler, hem de yakın dövüş detayları gerçekten çok iyi. Kullanılan sinematik detaylar, senaryoya ayrı bir heyecan katmış. Üstelik oyunun sadece senaryo moduyla sınırlı kalmaması, multiplayer modlarıyla da oyuncuları uzun süre misafir edecek olması harika. Co-Op oynanışı da unutmamak gerekli tabii.
Son sözlere gelirken, bu denli iyi grafiklere sahip, heyecanı bol ve oynanışı zevkli olan Uncharted 3’ü kesinlikle herkese tavsiye ettiğimi söylemek istiyorum. İyi oyunlar!