Oyun İncelemeleri

Undertale

En son bitirdiğiniz oyunun adını hatırlıyor musunuz? Hangi maceraya yelken açmıştınız ? Şahsen her bir oyunu keşfedilecek başka bir dünya, yeni bir deneyim ve farklı tecrübeler olarak görüyorum. Belki benim video oyunlara olan bakış açım eskide kalmış olabilir. Rekabet temelli, senaryosu olmayan ve üzerine baharat olarak e – spor serpiştirilmiş oyunlar zevkli ancak, ne kadar oynarsam oynayayım beni tatmin edemiyor. Şu anda bana geri kafalı demiş olabilirsiniz. Dediklerinizin hepsini kabul ediyorum. Haklısınız. Artık video oyun dünyasında benim gibi düşünen oyuncular, sizin de tahmin edeceğiniz gibi azınlık bir topluluğu oluşturuyor. İşte o azınlık topluluklara yapılan oyunların zengin evrenini ve derinliğini maalesef başına oturduğum her oyunda arıyorum. Bu yüzden çoğu oyunun başından memnuniyetsizlikle kalkıyorum. Lafı fazla uzatmadan konuyu Undertale’a bağlayacağım. Piksel sanatı grafikleri ve oldukça basit bir oyun motoru olan “Game Maker” ile yapılmış oynanış dinamikleri sayesinde Undertale, benim için neredeyse tüm AAA yapımlardan daha değerli bir konumda. Bu arada  bu incelemeyi neden yeni yayınladığımızı sorabilirsiniz. 2015 yılında çıkan Undertale’ın PlayStation 4 sürümü geride bıraktığımız haftalarda duyurulduktan sonra, sitede var olan bu boşluğu şahsım adına doldurma münasebetinde bulundum.

Undertale evreninin veya hikayesinin oldukça derin olduğunu düşünüyor ve oynayanların bu yüzden oyunu yere göğe sığdıramadığını tahmin ediyorsanız, yanılıyorsunuz. Aslına bakacak olursak, Undertale’ın hikayesiyle ana akım haline gelmiş çoğu fantastik oyunda karşılaşabilirsiniz. Vakti zamanında dünya toprakları üzerinde insanlar ve yaratıklar barış içerisinde yaşamaktadır. Ancak patlak veren bir savaş sonucunda iki ırk savaşa tutuşur ve insanlar galip gelir. Yaratıkları yerin altına hapseden insanoğlu, büyülü bir bariyer sayesinde dışarıya çıkmalarını engeller. Ana karakterimiz ise bir gün yaratıkların yaşamını sürdürdüğü yer altına dünyasına düşer ve evine geri dönmenin yollarını aramak için macerasına başlar. Bu noktadan sonra ana karakterimiz düştüğü andan itibaren, kendisine annesi gibi davranan Toriel karşılaşır. Toriel karakterine ciddi anlamda anne yakıştırmasını yapıyorum keza Toriel’in korumacı iç güdüsü, yeri geldiğinde sizi oyunu oynamaktan bile alıkoyabiliyor.

Undertale’ın grafikleri tamamen piksel sanatından oluşmakta. Bu konuda kendinizi oyundan uzak tutabilirsiniz ama Undertale, tamamen piksellerden oluşmak zorunda. Örnek olarak The Witcher 3: Wild Hunt’ın gerçekçilik yerine piksel sanatından oluştuğunda nasıl görüneceğini düşünürseniz, ne demek istediğimi kolay bir şekilde anlayabilirsiniz. Oyunu geliştiren Toby Fox’u keşke elini sıkıp tebrik edebilseydim. Çünkü Undertale’da yer alan karakter çizim ve animasyonları,  karakterlerin duygularını ve hislerini çok başarılı bir şekilde anlatmış. Yeri geldiğinde bu kaliteyi motion capture temelli grafiklere sahip olan oyunlarda bile göremiyorsunuz.

NES döneminden kalan karakter tasarımlarının basit görünüşüne aldırmamanızı öneriyorum. Çünkü her bir karakterin (gerçekten her bir karakter) kendi hikayesi bulunuyor ve karakterlerin çizimleri, kendi hikayelerini çok başarılı bir şekilde yansıtıyor. Toby Fox yan karakterlerin sizinle olan iletişimini o kadar iyi tasarlamış ki, karakterlerin aslında oyunu bir bütün haline getirmek için rol yaptığını değil, gerçekten oyunun o noktasında var olması gerektiğini hissedebiliyorsunuz. Her karakterin kendi dertleri, tasaları ve mutlulukları bulunuyor. Yeri geldiğinde devamlı gülümseyen Sans ile güzel dakikalar geçirebilir, yeri geldiğinde Toriel’in anne nasihatlarını dinleyebilir, yeri geldiğinde ise Papyrus ile eğlenceli diyaloglara girebilirsiniz.

Undertale’ın oynanış kısmı ise her oyundan belirli parçalar barındırmakta. Temelde bulmaca, macera ve RYO öğelerini bir araya getiren oyunu oynarken hiç sıkılmadım. Oyunda yer alan bulmacalar ne çok zor, ne de çok kolay olmuş. 

Oyunun RYO sistemini ise kişisel olarak başarılı buluyorum. Birden fazla sonu olan Undertale’da çok ince detay kararlar sayesinde farklı oyun sonlarına ulaşmanız mümkün durumda. Dövüş mekanikleri ise daha çok JRYO oyunlarında karşılaştığımız gibi, karşınıza bir düşman çıktığı sürece dövüşebileceğiniz şekilde tasarlanmış. Savaş anlarında düşman ile birbirinize sırayla vuruyorsunuz ancak bullet – hell olarak adlandırılan veya belirli bir ibreyi bir nokta üzerinde tutmak zorunda olduğunuz anlar sayesinde düşmanın canını indirebiliyorsunuz. Bullet – hell türüne ait oyunlara karşı özel bir ilgim yok. Fakat düşmanlar size nesneler yağdırdığında, sahip olduğunuz kalbin hasar almaması için yeri geldiğinde çok çaba sarfetmeniz gerekiyor. Sıra sizdeyken Attack komutu ile düşmana saldırabiliyor veya Flee komutu sayesinde savaştan kaçabiliyorsunuz. 

Undertale’da diğer RYO oyunlarından farklı olarak oyun boyunca kimseyi öldürmeden ilerleyebilirsiniz. Bir yaratık size saldırmaya kalkıştığında Act komutu sayesinde onunla konuşabilir ve kendisine iltifat ederek iyi hissetmesini sağlayabilirsiniz. İşi konuşarak çözemediyseniz saldırıya geçmek zorunda kalıyorsunuz. Ancak saldırıların ardından yine Mercy komutu sayesinde canını bağışlayıp yaratığı öldürmeme şansınız var. Yaratıkları affederek altın kazanabiliyorsunuz ama öldürdükten sonra kazandığınız tecrübe puanını affederek kazanamıyorsunuz. Bu konuda karakter gelişiminin nasıl şekilleneceği tamamen sizin elinize bırakılmış. Çünkü öldürdüğünüz her bir yaratığın, arka planda hikayeye etki edeceğini unutmamanız gerekiyor.

Tam bu kısımda oyunun affetme mekaniğine dikkat çekmek istiyorum. Çoğu RYO oyununda savaştığınız bir düşmanı affedip hikayeyi değiştirme şansınız var. Ancak Undertale’da affetme kararı aldığınız düşmanların tavırları oldukça ilgi çekecek şekilde yazılmış. Keza oyunun içinizi ısıtacak sıcaklığını tam bu anlarda fark edebiliyorsunuz. Undertale’ın neden bu kadar iyi olduğunu, eşsiz ve muazzam bir baş yapıt olduğunu anlamak için oyunu kendiniz oynamanız gerekiyor. En son ne zaman kavgaya tutuşmaya kalkıştığınızda karşınızda duran insanın elini sıktınız bilmiyorum. Eğer kişisel olarak bu size zor geliyorsa, Undertale bunu size gayet iyi bir şekilde öğretiyor. Kısacası oyun insan doğasının ne kadar şiddete meyilli olduğunu, ancak aynı zamanda şiddetten oldukça uzak kalması gerektiğini öğretiyor.

Undertale’a bir inceleme yazma kararını yaklaşık 1 hafta önce aldım. Belki okurken abarttığımı düşünebilirsiniz ama gerçekten ne yazacağımı bilemedim. Merlin’in Kazanı’nın ana sayfasından şu anda Ersin Kılıç sorumlu durumda. Keşke kendisine “Undertale PS4’e çıkmış ve sitede incelemesi yok, inceyeyim mi?” sorusunu hiç sormasaydım. Açık bir şekilde Undertale’ın incelenmesi en zor oyunlardan bir tanesi olduğunu bilmenizi istedim. Oyun size başka birine anlatacak çok fazla güzel anlar yaşatabiliyor. Fakat oyunda neler döndüğünü başka birine anlatmanın oldukça zor olduğunun altını çizmeliyim. Kısacası Undertale’ı merak ediyor ve ne olduğunu bilmek istiyorsanız, oyunu oynamak zorundasınız.

Favori oyunlarınız hariç, çoğu bitirdiğiniz oyunda senaryonun başı ve sonu haricinde arada kalan hikayeyi hatırlamazsınız. Undertale’da ise çıktığınız maceranın her bir saniyesini oyunu bitirdikten sonra hatırlayıp “keşke biraz daha uzun sürseydi” düşüncesine kapılabiliyorsunuz. Oyunda gerçekten eksik bir aramak için çok çalıştım ama en sonunda pes etmek zorunda kaldım. Ciddi anlamda oyun vadedileni fazlasıyla yerine getirebiliyor. Undertale’ın tek eksik yanının, kendisine ön yargı ile yaklaşan ve oynamaktan vazgeçen oyunculara anlatamaması ve kısa olması diyebilirim.

Müzikler kısmında da oyunun kusursuz olduğunu belirtmeden geçmeyeceğim. Oyunda tam olarak 101 adet parça bulunuyor. Söylenene göre hepsini Toby Fox tek başına besteleyip ortaya koymuş. Spotify listemde halen Undertale’a ait olan onlarca müzik bulunuyor. Hepsinin birbirinden kaliteli olduğunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim.

Son olarak video oyun dünyasını Call of Duty: Modern Warfare zamanında tanıyıp giriştiyseniz, Undertale’ın ilk 10 dakikasına bile katlanamayabilirsiniz. Tabii bunu her oyuncu için söylememekle beraber amacımın herhangi bir oyunu kötülemek olmadığını belirtmek isterim. Oyunların artık neredeyse birbirinin aynısı olduğunu düşünüyor ve oyunlardan aldığınız zevk günden güne kayboluyorsa, reçetenizin Undertale olduğunu bilmelisiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu