Uzaylılar ile ne zaman tanışacağız?
Öylesine içimden gelen bir yazı oldu bu. Zaman içinde okuduğum çeşitle makaleler, aklıma hep “Uzaylılar ile ne zaman tanışacağız?” sorusunu getiriyor. Düşüncelerimi, bu konuda varsa sizlerin de (lütfen aklı başında yorumlar yapalım) bana katabileceğiniz fikirleriniz olduğuna inandığım için paylaşmak istiyorum.
Uzaylılar nasıl görünür?
Sağda solda gördüğümüz ufo resimleri, uzaylı söylentileri her dönem karşımıza çıktı. Bundan sonra da çıkmaya devam edecekler. Toplumun sonunu getirme teorileri ve bunun korkusunun üzerine oynayan basın, ki biz de zaman zaman ufo haberleri yapıyoruz, uzaylılar konusunda sıkça içerikler üretiyor. Peki sürekli konuştuğumuz şu uzaylılar ile ne zaman tanışacağız? Bugüne kadar konuştuğumuz, yazdığımız her konu gerçek olacak mı? Yoksa evrende bizden başka bir canlı olmadığını düşünüp, hayatımızı öylesine geçirecek miyiz?
Uzaylılar ile ne zaman tanışacağız?
51. Bölge’den sızan fotoğraflar onları hep insan formatında gösterdiği için başka bir form hayal edemiyor olabilirsiniz. Dünyada bile milyonlarca farklı formda bulunan canlı varken üstelik… Dilimize uzaylı olarak yerleşen kavramın yanlış olduğunu kabul ederek ile başlamak lazım sanırım. Dünyanın, uzay içinde yer aldığını var sayarsak, bizler de bir uzaylıyız aslında. Zaten uzaylılar ile tanışmış durumdayız. Bunu, Amerikalıların yaptığı gibi “dünya dışı varlıklar” olarak tanımlamak gerekli. O zaman ne aramamız gerektiği konusunda da daha farklı bir bakış açısına sahip olacağız.
Bugüne kadar dünyada varlığından haberdar olmadığımız, hatta erişemediğimiz birçok ortamda farklı canlı türleri, teknolojinin ilerlemesi sayesinde birer birer ortaya çıkıyor. Okyanusların en derin noktalarında bulunan, hatta yaşayabilmek için gerektiğini düşündüğümüz güneş ışığına bile ihtiyacı olmayan balıklar gün yüzüne çıkıyor.
Ortama göre farklılık gösteren bu canlı türleri, aslında ufka bakıp da neyi aradığımızı bilmemize de yardımcı oluyor. Elbette balık aramayacağız. Ancak araştırılacak ortama göre bakışımızı etkileyecektir. Diyelim ki dünya dışı yaratıkları yakın çevremizde bulunan gezegenlerde arayalım. En çok konuşulan ve üzerinde en çok araştırma yapılan gezengen olduğu için örneğimi de Mars üzerinden vermek istiyorum.
Her iki gezegenin de (Dünya ve Mars) birçok ortak noktası var. Her ikisinin de atmosferi, buzulları, tepeleri ve de vadileri var. Hatta nerede ise her ikisinde de bir gün yaklaşık aynı süreye denk geliyor. Dünyada 24 saat, Mars’ta ise 24 saat 39 dakika. Ancak bir zamanlar Mars’ta bulunan su kaynakları kurumuş durumda. Bunun bir çok sebebi olabilir. Yine de bu su moleküllerinin gezegeni terk etmediğini düşünürsek, yeraltı okyanusları oluşmuş olabilir. İşte bu noktada dünyadan örnekleme yaparak, derin deniz balığı şeklinde bir araştırma yapılabilir.
Dünya dışı yaratıkların, gezegen gibi bir yüzeye bağlı olmadan da yaşam sürebilecekleri gerçeği de var elbette. O zaman uzay boşluğunda yer alanları düşünmek lazım ki, o basınç ortamında da yaşayabilmek için çok küçük ve/veya son derece güçlü bir dış katmana sahip olmaları gerekliliği ortaya çıkıyor. Bu durumda da bakmamız gereken şekil daha çok mikroskobik canlılar oluyor.
Şu anda dünya dışı yaratıkları bulabilmek için çalışan birçok kurum var. Kimileri kamu kuruluşları kimileri ise özel teşebbüsler. Bunların bir kısmı sadece gösteriş amaçlı kurulan yapılar olsa da, önemli kısmı, bilim adamlarının liderliğinde yönetilen kurumlar. NASA, uzay denince hepimizin bildiği bir kurum olmakla birlikte, son dönemde uzay bilimi konusunda daha çok ön plana çıkan araştırmalara imza atıyor. Mars Görevi, James Webb Teleskobu geliştirdiği projeler, önümüzdeki yıllarda sonuç vermeye, bizlere daha çok bilgi aktarmaya başlayacak.
Bu bilgilerin istenilen seviyeye ulaşması ise belki asırlar alacak. Zira Mars’ın yüzeyini taramak ile bitecek bir çalışma değil. Gezegene gönderilen araçlar şu aşamada sadece yüzey incelemesi yapabiliyor. Yüzeyin altında, kumların arasında karşımıza ne çıkacağını bilmek mümkün değil. Kimbilir, belki bahsi geçen yeraltı okyanusları bizi oradaki yaşama dair ipuçları verecek. Ayrıca evren sadece Mars’tan ibaret de değil. Bakılması, incelenmesi gereken, milyarlarca milyarlarca gezegen, galaksi vs bulunuyor. Bunlara ulaşmaya bile insanlığın dünyadaki ömrünün yeteceğinden şüpheliyim.
Yine de bilmemiz gerekiyor ki, daha yolun çok başında bile değiliz. Sadece yola çıkmaya karar verdik. Evrenin büyüklüğü, galaksiler arası mesafelerin uzaklığı düşünüldüğünde, şu günkü teknolojimizin ne kadar basit kaldığını da görüyoruz.
Dünyaya, insanları ya da diğer canlıları incelemek için gelen uzaylılar yok mu? Evrenin büyüklüğü göz önüne alındığında, bizlerden başka canlı türlerinin olması da kaçınılmaz gibi geliyor. Ancak onlar ne kadar ileri teknolojiye sahip, ya da bizlerin onları görebilme çapımız ne kadar bilmiyoruz. Tek bildiğimiz ya da ümit ettiğimiz bir yerlerde bir şeylerin olabileceği.