Oyun İncelemeleri

Voyage

Her yazdığı roman bir klasik olan Jules Verne’in bu klasman altındaki From
the Earth to the Moon ve Around the Moon adlı romanlarına bu sefer oyun ile
devam ediyoruz. Hem de ne devam etmek! İki romanın ardından böylesi şaheser bir
oyun görmek gerçekten de insanın kanını kaynatır cinsten hoş. Adını saydığım
romanlarda yer alan hoş doygunluk hissi oyunun tamamında sizinle birlikte. Uzun
zamandır bu kadar tatmin edici bir ortama ve arka plana sahip bir macera
oynamamıştım; bakalım incelemesi kaç sayfaya sığacak!

Son günlerde bir adventure bolluğu olduğu ayan beyan ortada. Bir süre sonra
bütün oyun türlerinde aynı şeyi görecek olsak da adventure tutkunları bundan hiç
mi hiç şikayetçi değiller, çünkü onların kafa patlatacağı fazla sayıda oyunları
var artık. Çoğunluğunu Avrupa’lı yapımcıların meydana getirdiği bu macera
oyunlarından en ön planda olanlarını Kheops Studio’nun yaptıkları oluşturuyor.
Geçen sene içerisinde piyasaya çıkan Return to the Mysterious Island ile kendini
en iyi şekilde bizlere ispatlayan firmayı daha önce piyasaya sürdüğü Egyptian
Prophecy ve Crystal Key adlı oyunlarla hatırlayabiliriz. Şimdilerde ise
Voyage’ın yanı sıra ECHO ile de prim yapmaya başladılar ve ben ise kronolojik
olarak Kheops’un son üç oyununu görünce daha öncekilerin bir deneme tahtası
olduğuna kanaat getiriyorum. RtMI büyük bir patlama yarattı ve ECHO ile Voyage’ı
onun hatırına ve referansı nedeniyle bu kadar bekledik. Açıkçası ECHO ile çok az
bir miktar hayal kırıklığına uğrasak da Kheops Studio’nun bütün varı yoğuyla
ortaya koyduğu Voyage’ın ne kadar dokunaklı olduğunu gördükten sonra insanın bu
Fransızların önünde saygıyla eğilesi geliyor. Voyage işte bu kadar güzel!
Özellikle de yine Fransız müzik grubu Desireless’in eski Voyage Voyage şarkısını
dinledikten sonra huzurla dolan ruhum beni, “ay” gibi, bomboş olduğunu
bildiğimiz bir alanda daha da yalnız hissettirdi. Oyunla aynı adı taşıyan beni
çok etkileyen bir şarkı olan Desireless’in o tınıları oyun ile çok güzel
örtüşüyor. İster istemez bu ikisini birbirine ilişkilendiresim geldi; bunların
nerden aklıma geldiğini ve niye söylediğimi bilmiyorum.

Kahramanımız Michel Arden uzay kapsülüne biner

Oyunumuz Ay’a gitmenin hayalini kuran Michel Arden ile açılıyor. Bir uzay
kapsülünün içindeyiz ve dört bir taraftaki pencerelerden de dış uzayı
görebiliyoruz. İstikamet Ay! Jules Verne’in romanlarına devam niteliğinde
serbest bir uyarlama olduğu için Voyage’da romanlarda gördüğümüz karakterler ve
yine romanlardaki altyapı korunuyor. Karakterler korunuyor derken oyun
içerisindeki bize geçmişi anımsatan olaylar ve flashbackler’i kastediyorum.
Oyunun inşa olduğu altyapı ise zaten çok sağlamdı ve bunun üzerine çıkılan
katlar da, Kheops Studio işçiliği sayesinde fazlasıyla dayanıklı. Buna göre
oyunun hemen başında kendimizi Ay’a fırlattığımız uzay kapsülünün içerisinde
baygın halde buluyoruz. Uyandıktan sonra hafızamızın tam olarak yerinde
olmadığını fark ediyoruz ve etrafı kurcalayarak neler olup bittiğini
hatırlıyoruz. Evet hatırlıyoruz! Uzaydayız, dış uzayda ve dışarıya baktığımızda
bir yanda dünya bize el sallıyor, diğer yanda Ay kucağını açmış bekliyor.
Bizimse bir şekilde aya inmemiz lazım. Oyunun çözümünü de kısa sürede
yapacağımız için nasıl inildiğine burada değinmiyorum. İniyoruz ve etrafta
gezinmeye başlıyoruz. Sakın ha “Ay’da hava mı varmış, saçma oyun” gibi
yorumlarda bulunmayın; masal bu! Olur olur! Hatta Ay üzerinde aynı yerde birkaç
saat aralıklarıyla farklı iklimler yaşanır, birçok bitki ve hayvan türü
rahatlıkla yaşar.

Kahramanımızın şu an içinde bulunduğu konum, ne yönden bakarsanız bakın oldukça
abes. Uzayın derinliklerindesiniz ve iki arkadaşınız da ölü. Yanınızda sizinle
olan “en normal” yaratık ise bir horoz. Tüm bunların ışığında pudra şekeri
serpilmiş kurabiye aydede’nin yüzeyini arşınlıyorsunuz; ne yapacağınız hakkında,
nasıl dünyaya geri döneceğiniz hakkında hiçbir fikriniz yok. Michel Arden zaten
yola çıkmadan önce bu ihtimallerin hepsini kafadan kabul etmiş durumda. Adamımız
ayın üzerinde yürüyor ve doğal olarak etrafındaki yaşam formları ile fazlasıyla
ilgili. Görmediği bitkiler etrafında ve normalde Ay’ı bundan çok farklı şekilde
tanıyan Arden, görebileceği her şeyi aklına kazıma niyetinde. Adamımız alelade
bir şekilde ay üzerinde yürürken gördüğü bitkiler ve değişik yaratıklar
kendisini bu yaratıkların neden burada olduklarını araştırmaya itiyor. Ve bir
süre sonra da bu küçük gök cismi üzerinde bir zamanlar var olan bir ırkı
gözlemliyor. Mezarlar ve bitkiler, kendilerine Selenite diyen koca siyah gözlü
mavi yaratıkların sahip oldukları teknoloji de kendisini şaşkına çeviriyor.
Dünya’ya tapan bu yaratıkların gizemini çözmeyi kendine görev ediyor ve başlıyor
önüne çıkan her türlü bulmacayı çözmeye, bulduğu her parçayı ve bilgiyi bir
yerlerde kullanmaya.

Oyundaki öykü romanlara devam ettiği için zengin altyapısına güzel bir
eklenti ile çok iyi özelliklere sahip. Bunu oyun içerisinde neredeyse
hissetmiyor oluşunuz ise olayımızın en büyük hoşluğu. Bütün oyunu ay üzerinde
tamamlıyorsunuz ve burası keşfedilmemiş bir diyar olduğu için yapımcıların hayal
güçleri ile oluşturduğu dünyanın sırlarını öğreniyorsunuz. En büyük ayrıntı da
işte tam bu noktada karşımıza çıkıyor. Bilmiyoruz burasının nasıl bir yer
olduğunu! İleride bir krater var ve üzerinde çeşitli renklerde bitkiler.
Kapsülümüzün aya çarptığı bölgede resmen kapana kısılmış haldeyiz. Ne
karanlıktan beş metre aşağısı görünüyor, ne de bulutlardan beş metre yukarısı.
Başladığınız ilk on dakika içerisinde bulunduğunuz yeri keşfedip yapabileceğiniz
şeylerin neler olduğuna bakıyorsunuz. Ardından da az önce bahsettiğim
uzaylıların neden burada oldukları gizemini araştırıyorsunuz.

ve dış uzayda süzülmeye başlar. Hedef Ay!!!

Voyage’ın türü 1st person point&click. Ekran ekran ilerliyorsunuz ve
bulunduğunuz yerde 360 derece dönebilme imkanına sahipsiniz. Fare
hareketlerinizle ekranı döndürebilme şansına sahipsiniz, ekranın sadece
ortasında yer alan el şeklindeki imlecimiz sürekli ileriyi gösteriyor ve
tıkladığınızda ilerleyebilir, bir cisimle karşılaştığınızda ise yine bu sayede
işinizi görebilirsiniz. Oyunun mönü sistemi diğer Kheops Studio oyunlarından
alıştığımız gibi. Ana mönü ekranında New Game, Load, Options gibi seçenekler
var. Bunların arasında yer alan diğer bir şık olan Picture Gallery kısmında ise
oyun içerisinde karşımıza çıkan storyboard’lar ile cutscene’leri
izleyebiliyoruz. Oyunun load sistemi içerisinde yer alan beş farklı oyuncunun
oyunu oynamasını sağlayan sistem ise güzel bir detay. Bu sayede oyunu oynayan
herhangi birisi hangi renk sekmesini seçerek oyununu kaydederse kaldığı yerden
oynamaya devam etmek için yine bu sekmeyi seçip oyununu load edebiliyor. Save
dosyalarının karışmasını engellemek için güzel düşünülmüş bir arabirim.

Oyuna new game diyerek başladıktan sonra herhangi bir zorluk seçimi ekranı ile
karşılaşmadan oyuna başlıyoruz. Halbuki oyun içerisinde karşılaştığımız random
yapılı bulmacalar karşısında bunun gerekliliği kendini gösteriyor. Bu bakımdan
Kheops’un, en azından kendi oyunlarına kazandırmak istediği yeniliğin bir miktar
dengesinin sağlanamadığını görebiliyoruz. Onun dışında envanterimizden oynanışa
kadar her şey alıştığımız gibi. Oyunun ilk bölümü üç metrekarelik bir uzay
kapsülünde geçiyor ve burada dolu bulmaca var. İlk amacımız Ay’a sağ salim
inebilmek. Yolculuğa birlikte çıktığımız iki arkadaşımız, biz kapsül içerisinde
uykuya dalmışken mazisi olan bir nedenden ötürü hayatlarını kaybetmişler ve her
şeyi artık kendi başımıza halletmeliyiz. Uyandığımız anda hafızamız tam olarak
yerinde değil ve etrafımızdaki şeylerin tam olarak nasıl meydana geldiğinden
habersiziz. Bunu hoş bir şekilde oyun öncesi ile bağlayan Kheops Studio, 16
fotoğraflık bir storyboard hazırlamış ve biz hikaye ile ilgili bazı şeyleri
keşfettikçe parçalar da yavaş yavaş belirmeye başlıyor, sonunda ise 16
fotoğraflık bir bilgi birikimimiz oluyor. Bu kısmı oluşturan materyaller
arasında bizim Ay yolculuğuna neden çıktığımız, o ana kadar olayların nasıl
şekillendiği ve iki arkadaşımızın ölümüne sebep olan olayın öncesi ve sonrası
bulunuyor; parçalar yerlerine yerleştikçe hikayenin arkaplanı da oturuyor,
böylelikle derin bir hikaye meydana gelmiş oluyor.

Aşağıda onlarca canlı türü olduğunu gören Michel Arden…

Şaşırmayın; ay yüzeyinde bitkiler, sinekler ve uzaylılar var. Daha aşağıya iner
inmez bir sinek gelip kahramanımızı rahatsız ediyor ve ardından ortadan
kayboluyor. Bir süre sonra da etraftaki yabani bitkileri fark ediyoruz. Ay
yüzeyinde 5 farklı türde emsali görülmemiş bitki bulunuyor ve bunların
birbirlerine baskın olmaları durumu bile mevcut. Oyunun başlarında oldukça hoş
ve eğlenceli bulmacalar var; bunların neredeyse tamamını işte bu beş farklı
bitki türü oluşturuyor. Kahramanımız kapsülden inip etrafı araştırmaya
başlayınca karşılaştığı olağanüstü olaylar, kendisini bu yaratıkların dünyasını
ve sırlarını açığa çıkartmak üzere daha fazla yüreklendiriyor. Bir süre sonra
fark ettiğiniz bu bitkilerin birbirleri üzerinde baskın olma durumunu
kullanırken onların davranışlarını da gözlemleyebiliyorsunuz. Mesela mavi bitki
mor olanı etkisiz hale getirebiliyor, kırmızı ise yeşil üzerinde etkili. İşte
hepsi bu! Bitki tohumlarını da fideleyebileceğiniz toprak parçalarını alıp
birbirleri ile kullandığınızda ilk bölümü bitirdiniz bile!

Bitki tohumları sizin için sadece onları fideleyip diğer bitkiler üzerinde
kullanmanız bakımından önemli değil. Bunun dışında envanterinizde diğer tohumlar
ile birleştirdikten sonra tavada bunları bir güzel pişirip kendiniz
yiyebiliyorsunuz da. Kahramanımız burada Return to the Mysterious Island’deki
karakterimiz Mina gibi acıkmıyor. Pişirip yiyebildiğiniz bu tohumları
kullanmanızdaki amaç onların size farklı güçler sağlaması. Beş farklı tohumun
her birini birbiriyle kullanıp onları pişirip de yiyerek çeşitli güçler
kazanabiliyorsunuz. Birisi sayesinde uzun mesafelere, Ay’ın düşük olan yerçekimi
kuvvetinin de etkisiyle daha rahat zıplayabiliyor, bir diğerinde ise farklı bir
görüş kabiliyeti kazanarak duvarlardaki normalde göremediğiniz motifleri fark
edebiliyorsunuz.

Evet motifler! Ay yüzeyini ve daha sonra içeri gireceğiniz kale gibi yeri
keşfederken etrafta göreceğiniz şekiller dikkatinizi çekecektir. Bunların
bazılarına kahramanımız kendi yorumlarını katarak anlamlar yüklerken,
bazılarınıysa karşılaştığı durumlarla ilişkilendiriyor. Tüm bu şekiller
Selenite’lar tarafından çizilmişler ve bir arada görüp sırasıyla okuyunca cümle
düzeyinde anlamlar çıkarılabiliyor. Böylelikle Ay yüzeyinde bir zamanlar meydana
gelen ya da günümüzde de oluşmakta olan olaylar hakkında bilgi edinebiliyor,
karşılaştığımız güçlükleri çözebilmek için onlardan yardım alabiliyoruz. Daha
önceden karşılaşıp ne anlama geldiğini öğrendiğimiz semboller ile tekrar
karşılaşıp fare işaretçisini üzerine getirdiğimizde ekranın sağ üstünde bunun ne
demek olduğunu görebiliyoruz. Ayrıca sağ tık ile ekrana getirebileceğiniz
envanterinizin sol üst kısmındaki işaretler kısmında da karşılaştığınız yeni
şekillerin anlamlarını öğrendikçe yerlerini almaya devam ediyorlar.

…tıpkı benim gibi apışıp kalır!

Envanterimizi Return to the Mysterious Island’den hatırlıyoruz. Genel görünüş ve
kullanışta çokça bir değişikliğe gidilmeden, neredeyse olduğu gibi kullanılarak
Voyage’a aktarılmış. Hemen ekranın orta yerinde sahip olacağımız bütün eşyaları
yerleştirebileceğimiz slotlar ve bunların hemen üst tarafında da sekmeler var.
Bunların çok sayıda oluşu nedeniyle oyun da bunu kullanma yoluna gidiyor ve
envanterinize ekleyebileceğiniz cisimlerin sayısında doğal olarak bir artış
meydana geliyor. Büyüklüğü fark etmeksizin her cismi bir bölmeye
yerleştirebiliyor ve bunları envanteriniz üzerinde kolayca birbiriyle etkileşim
içerisinde bulundurabiliyorsunuz. Kolay arabirimin size sağladığı kolaylık
burada dikkat çekici. Bir cisim üzerinde tek tıklamayla onu elinize alıp
hangisiyle etkileşime sokmak istiyorsanız tekrar ona tıklayarak işlemi
gerçekleştirebiliyorsunuz ve bu oldukça basit. Bu noktadan sonra ise genel
envanter görünümünün hemen altındaki satıra geçiliyor. Çoğu eşyayı birbirleriyle
kullanarak farklı işlerinize yarayacak çok sayıda cisim elde etme şansınız var.
Alt satırdaki kompleks yapıya Return to the Mysterious Island’den aşinayız.
Fakat burada aynı yapının çok daha yalınlaştırıldığını görebiliyoruz. En azından
oynarken öyle hissediyorsunuz; zira RtMI’da aynı eşyayı oluşturan parçaları
bozup farklı şeyler oluşturmak için de kullanabiliyordunuz. Burada ise bu tarz
şeyleri yaşamıyoruz; bir eşya sadece bir yerde işimize yarıyor, eğer aynı şey
farklı yerlerde de bize lazım olacaksa bunlar tamamıyla tek parça halinde olan,
envanterinizde baştan beri yeralan bıçak tarzı eşyalar oluyor.

Envantere genel olarak basit olduğu yorumu yapılabilir. Burada cisimleri birbiri
ile kullanıp gerekli eşyaları elde ediyorsunuz, sonra onu oyun dünyası üzerinde
bir yerde kullanarak oyuna devam ediyorsunuz. Resmen çöl diye tabir edebileceğim
bu dünya üzerinde sahip olduğunuz bir şeyi nerede kullanacağınız çok fazla sorun
olmuyor. Zaten az sayıda alternatifiniz var; hiçbir şey yapamazsanız deneme
yanılma yöntemiyle hepsinin üstesinden gelebilirsiniz. Fakat envanter açısından
kolay olarak görünen bulmaca yapısı Ay yüzeyinde karşılaştıklarımızla
kıyaslandığında neden öyle olduğunu kanıtlıyor. Çünkü pek çok yerde random, yani
oyunun o an oluşturduğu rasgele bulmacalar var. Bir kapının kilidini açmak için
Voyage’a has, Selenite’ların oluşturduğu bir sayı sistemine göre bulmaca
çözümleri mevcut. Oyuna başlarken farklı zorluk seviyeleri seçseydik de öyle
devam etseydik yorumu iddialı bir söz olabilir; ama böylece türe yeni ısınan
kullanıcılara kolaylık da sağlanmış olabilirdi. Ki bu olay gerekliliğini bir
miktar hissettiriyor.

Voyage’ın grafikleri oldukça başarılı ve bulunduğumuz nokta etrafında 360 derece
dönebilmenin faydasından öte kullanışı çok güzel. Oyun ekranı üzerinde sadece
etkileşime girebileceğiniz cisimler ya da canlılarda hareket var, diğerlerine
ise herhangi bir animasyon eklenmemiş. Fakat bu bir sorun oluşturmuyor, ekran
görüntülerinin oldukça hoş oluşu sizi orada olduğunuz hissini veriyor. Ay
atmosferindeki bulutlar, yıldızlar ve galaksiler de hoş çizilmiş denebilir;
bunlara da hareket ettiğine dair küçük animasyonlar verilse iyi olurmuş. Sesler
oyunun zayıf olduğu bence tek noktayı teşkil ediyor. Kahramanımızdan her ne
kadar oldukça tok ve hoş bir ses tonu gelse de bütün bitkilerin aynı sesi
çıkarması oyunun başında canınızı sıkıyor; mekanik cisimler de yine yeterli
tınılara sahip değil.

Ay’da gezmesi ne hoşmuş

Oynanışı, bulmacaları ve hikayesi nedeniyle Voyage’ı, her Kheops Studio oyunu
gibi şiddetle ve gönül rahatlığı ile tavsiye edebilirim. Son zamanlardaki
adventure bombardımanı arasında bulabileceğiniz en sağlam oyun budur! Öyle hoş
ki; oyun Windows’ta “Moon Trip” adıyla açılıyor. Son yayınlanan haberlere göre
Kheops Studio, ECHO ve Voyage’ı bitirdikten sonra iki farklı oyuna daha
başlamış. Bu oyunların ne isimleri belli, ne de içeriklerinin ne olduğu hakkında
bilgi var. Onlar hakkında önümüzdeki aylarda çok fazla detay ortaya çıkacaktır;
şimdilik Voyage ile keyfinize bakın. “Çünkü gerçekten de bu büyük bir keyif!”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu