Walking Dead Ep5: No Time Left
Nihayete erdi bir hikaye daha. Dürüst olmak icap ederse ne yazmam gerektiği hakkında çok fazla fikre sahip değilim. Lee ve Clem ile birlikte atıldığımız serüven benzerlerinin aksine pek eğlenceli bir süreci anlatmıyordu, nitekim hikayenin finali de bizi kahkahalar eşliğinde yolcu etmiyor bu karmaşadan.
Önceki dört bölümü oynamayan oyuncular için spoiler niteliğinde bilgiler olabilir diyerek bu veda yazısına başlıyorum. Lee, yaşadığı büyük kayıp ardından akıl sağlığını iyice yitiren Kenny, sadece hikayenin karakterlerinin değil, biz oyuncuların da üzerine titrediği küçük Clementine ve “geriye kalan” birkaç ümitsiz arkadaş.
Önceki bölümleri bitirenler finalin nasıl olacağına dair az çok fikir sahibi olmuşlardır biliyorum ama hikaye anlatma konusunda artık piştiği belli olan Telltale Games sizi suratınızın ortasına indirdiği yumrukla adeta bayıltıyor, jenerik akarken çalan o muhteşem şarkı ile siz de kendi varlığınızdan soyutlanıyorsunuz. Belki bir parça duygu sömürüsü, belki kolaya kaçmak ama benim için olması gereken “tek koyulası nokta da” bu olabilirmiş. Oyunu neden anlatmıyorsun da tamamen o büyük finale yoğunlaştın diye sorarsanız, Episode 5: No Time Left başlı başına bir kapanış, başlangıcından, hikayenin gelişimine ve son sahnesine kadar tamamıyla bir veda niteliğinde.
Ölüm, sen çok ciddi bir şakacısın!
Episode 4’te yaşanan “diğer” kayıpların neticesinde sevgili Clem’in kaçırıldığını, kaçıranın ruh hastası bir erkek olduğunu ve her şeyin bu masum kız üzerinde nihayete ereceğini görüyor, lütfen Clem olmasın, lütfen…”, derken kendimizi bir ayı aşan yeni bir bekleyişe bırakıyorduk. Beklenmedik bir hamle sonucu baş karakter Lee kabul edilemez bir şok yaşıyor, üst üste gelen darbelerle bizi iyice şapşal hale getiriyordu. Lafı biraz geveliyorum çünkü bu bölüm diğerlerine göre süre babında biraz daha kısa ve dediğim gibi “veda” niteliğinde olduğu için olaylar gelişmekten çok neticeleniyor, bazı büyük olaylar ardı ardına gerçekleşip duygusal yoğunluğu bozabiliyor.
Lafın kısası kendinizi bir yarışın içinde hissetmeniz, “Ne yapsam, kime destek çıksam, bu acıya katlanabilir mi acaba, peki ya işin sonu?” gibi sorular sormanız olası. Telltale biraz daha bekleyip olan biteni belki biraz daha genişletebilirdi ancak bunun yerine sezonun geneline sadık kalarak yine doğal, yine gerçekçi bir akış sunuyor. Öyle ya da böyle, süre sizi tatmin etmese de her şey kuralına(!) uygun biçimde yaşanıyor.
Bu mutlu mu, mutsuz mu belli olmayan sonun eksiklerinden bahsetmeyi gerçekten çok isterdim. Sürenin biraz daha kısa olması ve büyük çıkışların, epik anların tadını çıkaramadan bir diğerinin gelmesi haricinde teknik anlam da dahil olmak üzere eksi puan almaya sebep olacak sorunlardan azade No Time Left.
Bir dünya biter, yenisi devam eder!
Hikaye sadece bitmekle kalmıyor, yeni bir aşamaya yükseliyor. Bir başka değişle ciltlerden birini okuyup, doyuyor ve “sıradaki” diyoruz. Hem devam edeceğim, hem de yeni sayfalarla sizi ürkütüp, üzmeyi sürdüreceğim diye ipucu mu veriyor Telltale Games, yoksa bazı yapımlar gibi bilinmezle başbaşa kalın mı istiyor, ilerleyen aylarda muhakkak ki öğreneceğiz.
Adventure’a göz kırpan, Clem’i korurken katliam yaptığımız ufak tefek aksiyon kısımlarıyla da heyecan veren The Walking Dead Episode 5: No Time Left süresiyle hem kendi hakkında çok konuşturmuyor, hem de böğrünüze koca bir taşı bırakıp kaçıyor.
For Clementine!