Oyun İncelemeleri

Wolfenstein: The New Order

Oyun dünyasının en önemli isimlerinden biri kısa süre önce ofisimize konuk olduğunda hepimiz haliyle heyecanlandık. Peki nasıldı? Uzun süredir sessiz kalan efsanenin dönüşü nasıl olmuştu?

Yeni bir geliştici ve yayıncı ile oyuncuyla buluşan Wolfenstein herşeyin ötesinde iyi bir oyun muydu?

Aslında Wolfenstein bir FPS oyunu değildi. Ez azından ilk başında. İki boyutlu bir mecara oyunuydu. Nazi  ve doğal olarak II. Dünya Savaşı temalı oyunu Muse Software geliştirmişti. Ardından id Software oyunu aldı ve Wolfenstein 3D olarak yeniden tasarladı. İlk başta macera/shooter bir oyun olan Wolfenstein üçüncü boyuta geçtiğinde bir anda ilk FPS doğmuştu.
Sonra Doom geldi, Half-Life, Medal of Honor, Call of Duty vesaire vesaire… Bunlar gibi birçok oyunun yapımı belki de Wolfenstein ile mümkün olabildi. Bu oyunu sevin yada sevmeyin değişmeyen gerçek, Wolfenstein’ın oyun dünyasını kökünden değiştiren bir isim olduğudur.
Wolfenstein 3D, 1992 yılında MS-DOS, Amiga 1200 gibi platformlara çıkmıştı. Fakat bugün oyunları oynadığımız oyuncaklarımız hayli değişti. LCD televizyonun başına oturdum. Elimde PS4 konrol cihazı ile efsanenin geldiği son noktaya saygı duruşumu yaptıktan sonra yeni oyuna girişimi yaptım.

Oyunun geliştiricisi kısmında ilk defa id Software’ı görememek beni inanılmaz üzdü ne yalan söyleyeyim. Tamam, oyunun motoru id Tech 5 ve Wolfenstein: New Order’ın her bir karesine id’nin işçiliği işlenmiş durumda ama bu sefer geliştirici koltuğunda MachineGames tek başına oturuyor. Dağıtımcısı ise uzun süre önce id Sotfware’ı bünyesine katan Bethesda Software. Diyorum ya garip bir duygu. Raven, id gibi isimlerden sonra adını sanını bilmediğim bir firmadan Bethesda referansına rağmen Wolfenstein oyunu beklemek sıkıntılı bir durum. Hatta oyunu beklemeyi geçtim, oynarken bile bu durumu, ruh halini sonuna kadar yaşadım.

Aslında MachineGames, Darkness ve Riddick gibi iki başarılı seriden tanıyabileceğiniz önemli kişileri büynesine katmış bir firma. Olumsuz durumu bir kenara atarsak, geçmişlerine baktığımda bu adamların Wolfenstein oyunu yapabilmeye en uygun adaylar arasında gördüğümü itiraf etmem gerek.

Fark ettim, uzun bir girizgah oldu. Ama lütfen, burada alelade bir isimden bahsetmiyoruz. Oyun dünyasını tamamen değiştiren bir yapımın son ayağından bahsediyoruz. Gerçek, ölümsüz bir efsaneden.

Wolfenstein: The New Order’ı Playstore’dan satın almak için tıklayınız.

id Tech 5 Sorunsalı

Kısaca söylemem gerekirse ben id Tech 4 ve 5’i gerçekten sevmiyorum. id Sotfware’dan gelen son iyi oyun motoru sanırım hala id Tech 3. id Tech 4 ile ilk olarak Doom 3 zamanında tanışmıştım. Aslında grafikler o zaman için gerçekten inanılmazdı, poligon sayıları, çözünürlükler hepsi muhteşem düzeydeydi. Fakat o yıl başka bir oyun daha çıkmıştı. Source ve Havok’u arkasına alan Valve, Half-Life 2’yi oyuncularla buluşturmuştu. O trenin içinde insanların gözlerine bakmak, çaresizliği, umutsuzluğu ilk kez bir bilgisayar oyununda mimiklerden anlamak o kadar büyük bir olaydı ki. Malesef o yıl çıkan diğer iki güçlü oyun motoru id Tech 4 ve CryEngine (FarCry) muhteşem görselliklerinin yanına daha fazlasını ekleyemedikleri için tüm ödülleri Half-Life’a kaptırmışlardı.

Sonra id Tech 5 geldi. Muhteşem grafik vaadleri, Megatexture teknolojisi ve dahası. Peki ben ne gördüm, ne yaşadım? Evet aranızda sevenleri vardır ama Rage benim için ve AMD ekran kartım için tam bir faciaydı.

Geç gelen kaplamalar, takılan bir oyun ve en kötüsü Megatexture’ün aslında çok da iyi bir şey olmadığı gerçeği idi benim gördüklerim.

Konumuz Wolfenstein: New Order ve oyun motorumuz id Tech 5 olunca en çok bu durum sebebiyle temkinli yaklaşıyordum yeni oyuna. Acaba yine muhteşem karakter ve silah modellesinin yanına alakasız piksellerine ayrılan kaplamalar mı kullanacaklardı?

Oyunun PC sürümünü henüz oynama şansına erişmemiş olsam da yine bir AMD sorunu ile karşı karşıyayız. Fakat platformumuz zaten PC değil. Aslında oyunu PS4’de incelemeyi daha çok istedim. Tamam, hala PC’nin en iyi FPS platformu olduğunu düşünsemde, oyun için benim asıl fikrim yeni nesil için şekillenecekti.

Açık bir biçimde gördüğüm şey: Wolfenstein PS4’ün gücünü hiçbir şekilde kullanmıyor. Kaplamalar hala uzaktan süper, yakından bildiğiniz çamur gibi görünüyor. Her kaplama ayrı tasarlanmış ve bazı kaplamalar diğerlerinden daha yüksek çözünürlüklü. İşin komiği bunlar yanyana geldiğinde insanı oyuna yabancılaştırıyor. Bir taraf 2014, diğer taraf 2004 resmen.
Bunun dışında silah ve karakter modellemesi konusunda tıpkı Rage’de olduğu gibi id Tech 5 harika bir iş çıkartıyor. Modellemenin böylesine güzel olması ise inanın biraz olsun yüreğime su serpildi. Yine de sanki kaplamaların sanki oyun dışı olması karakterler ve çevrenin birbirinden alakasız görünmesi oyun sürem boyunca beni oldukça rahatsız etti.

Diğer bir tartıştığımız konu ise Anti-Allasing oldu. Senin elinin altında PS4 gibi bir cihaz var ve sen AA’yı kapatarak oyun yapıyorsun. Yapımcu MachineGames’in yeni nesli anladığından gerçekten emin değilim. Etraf bayağı cips gibi tırtıklı. Bir önceki nesilde kabul edilebilir bir durum ama yeni nesil için kesinlikle affedilemez.

Diğer büyük sorun ise çevre fiziğinin neredeyse hiç olmaması, Script görüntüler dışında doğru dürüst bir çevre etkileşiminden bahsetmek imkansız. Oyunun içinde gizlilik var ama lambayı ateş ederek bile söndüremiyoruz. Yahu gerçekten hangi yıldayız?

Ben ciddi ciddi MachineGames’in Wolfenstein: New Order’ı geliştirirken PS3 ve Xbox 360’ı baz aldığını düşünüyorum. Resmen ellerindeki cihazın %10’nunu kullanarak oyun yapmışlar. Hayır, ben daha önce PS4’de Battlefield 4’ü inceledim ve kalitesine hayran oldum. Uzun süre de ofiste öğlen aralarında PS4’ü işgal ettim. Hani en azından Alti-Allasing olaydı diyorum sadece.

Siz bir silahsınız ve gidiyorsunuz

Peki şikayetçimiyiz? Kesinlikle değil! Oynadığımız oyun FPS olunca düşmanı deşmekten önemli başka bir olamaz. Ama yine güzel konuşamayacağım sevgili okur. Wolfenstein oyun tarzı olarak Bethesda çatısında geliştirilen başka bir oyun olan Dishonored ile inanılmaz benzerlik gösteriyor.
Yani hem gizlilik hem aksiyon. Arada kaldığım durum bu oldu. Eğer benim gibi bir adama oyunda gizlenme seçeneği verirseniz diğer ihtimalleri düşünmez bile. Ama oyunu incelemek için oynadığım içim karma bir oynanışla ilerledim.

Yuvarlak tuşuyla eğiliyoruz ve düşmanın görüş açısına girmediğimiz sürece tamamen görünmez oluyoruz. Düşmanların belli devriye rotaları var ve bir kaç kez gözlemledikten sonra teker teker herkesi indirebiliyoruz. Bazen düşman ulaşamayacağımız uzaklıkta oluyor, bu seferde bıçağı ona fırlatıyoruz.

Açıkçası gizlilik olayının bu kadar iyi olmasını beklemiyordum. Özellikle elimizdeki bıçağı düşmana saplarken gösterilen animasyonlar beni mest etti. Oyunu bu şekilde iki türlü bitirebilmek bile önemli bir adım ve MachinaGames bu işin altından hakıkıyla kalkmış.
İşin aksiyon kısmına geldiğim zaman ise gerçekten hüsran yaşadım. En basit tabirle vuruş hissi neredeyse yok. Şaka yapıyorum. Rage’in grafik teknolojisini alan MachineGames keşke vuruş hissini de alsaymış. Cidden düşmanı vurup vurmadığımı bile zar zor anlayabildim oynadığım süre boyunca.

Oyunda oto-aim olmadan oynadım ve cidden her ateş ettiğimde rahatsız oldum. Halbuki aksiyon güzel hazırlanmış. Ama tadı olmayınca o çatışma sonrası dinginliği bile veremiyor. Hani bayağı üzerimize geliyorlar biz de vuruyormuş gibi yapıyoruz. Düşmanın üzerine geldiğimizde kırmızıya dönüşen imleç hariç düşmanı vurduğumuza dair hiçbir kanıt yok. Öldüklerini görmek dışında. Bunun dışında duvarların kenarlarından boynumuzu zürafa gibi uzatıp ateş edebiliyoruz. Bu aynı Dishonored’de olduğu gibi hem aksiyon hem de gizlilik durumlarında inanılmaz yardımcınız oluyor.

Wolfenstein: The New Order sıradan dümdüz gittiğimiz bir FPS oyunu değil. Yani en azından böyle iddia ediyor. Aşağı tuşuna bastığımızda açılan bir haritamız var ve bize görev bölgelerini direk olarak gösteriyor. Aynı zamanda haritadaki soru işaretleri gittiğimizde oyundaki toplanabilir ödülleri alabiliyoruz. Oyunda 50 altın eşya, 72  enigma kodu ve 10 adet mektup toplanmaya hazır bekliyor. Bu eşyaları yaklaştığımızda soru işareti olarak görebileceğimiz gibi, her bölümün içinde bulunan haritayı bulmamızla direk olarak görebiliyoruz.

Bunun dışında ise New Order beni en çok rahatsız eden şeyi yapıyor. RPG öğeleri varmış gibi davranıyor. Bu Rage’de de vardı ve gerçekten rahatsız ediciydi. Yahu insan en azından mermilerin üzerinden geçerek onları toplamak istiyor. Mermi sıkıntısı çektiğimiz hayatta kalma oyunu değil ki bu. İnsan düşmanla rahat rahat kapışmak istiyor ama illa her düşmanın üzerine gidip loot yapmamız gerekiyor. 3 mermi, 5 mermi, 15 mermi derken insan “Eh yeter be!” diyip isyan edebiliyor.

Hani ne alaka diyebilirsiniz ama Wolfenstein elimize iki silah birden alıp katliam yapabildiğimiz bir oyun. Bir düşmanla çatış, mermileri topla, ikisini hallet git mermi topla mantığı cidden saçmalık ötesi.

Aynı durum sağlık ve zırh paketleri içinde geçerli. İlla o kare tuşuna basmam gerekiyor mu cidden? Bu oynanışa ne katıyor? Tamam sağlığımızın kendi kendine dolmaması ve bu sağlık kitlerine ihtiyacımız olması çok güzel birşey. Ben de sevmiyorum güneş pilliyle iyileşilen oyunları ama tetik tuşundan çok loot tuşuna basmak canımı inanılmaz sıktı.

-Mış gibi yapmak yerine hiç yapmasaydı daha iyi olurdu diye düşünmekteyim ben. Zaten vuruş hissi yok, düşmanlar da yapay zeka kırıntısı bile yok, sen bir de benim aksiyonumu saniye başı bölüyorsun. Hiç olmadı MachineGames, hem de hiç. Gizlilik mekanikleri inanın aksiyona göre çok daha iyi işliyor.

RPG öğeleri deyince aklıma geldi: Wolfenstein: The New Order’da birde perk sistemimiz bulunuyor. Perkler sizin oynayış biçimize göre şekilleniyor ve belli özellikler kazanıyorsunuz.
Stealth (Gizlilik) ile bıçak fırlatma, sağlık puanı kazanma ve düşmanı sessizce indirmek üzerine yetenekler alırken, Assault (Saldırı) ile iki elinizde sihal ile daha etkili olup, fazladan zırh kazanıyorsunuz. Tactical (Taktik) odaklanma ve siper arkasında savaşırken avantaj sağlarken, Demolition (Tahrip) ile patlayıcı silahlar üzerinde uzmanlaşıyorsunuz.

Yetenek ağaçlarımız bizi teferruata sokmadan kendi kendilerine açılıyorlar. Mesela beş kişiyi sessizce halledince yeni bir perk kazanıyor ve sonraki aşamaya geçiyoruz. Basit ve güzel tasarlanmış bir yetenek sistemi anlayacağınız. Kafamızı karıştırmadan güzel güzel ilerliyoruz. Fakat burada da -mış hissiyatı ortaya çıkıyor. Otomatik kazanımlarla gelen perk sistemine RPG öğeleri var demek saçma kaçıyor.

Fütüristik Nazi Dönemine hoş geldiniz

İkinci Dünya Savaşı kaybedilmiştir. Nazilerin yükseldiği bir evrende açıyoruz gözlerimizi. Peki genelde ilk anlatılan hikaye ve hikaye anlatımını neden sona bıraktım? Çünkü güzel şeyleri sona saklarım ben arkadaşlar. Tüm sorunlarının dışında bugüne kadarki en sağlam Wolfenstein atmosferine hazır olun.

Dev mekanik robotlar, cyborg nazi askerler ve dahası The New Order’ı sıradışı yapmaya yetiyor. Çevre ve düşman tasarımları çok ama çok başarılı olmuş. Cidden zırhlı alman kurtlarının görünüşü bile ürkütücü.

Wolfenstein, Nazi döneminde yapılan sapkın deneylerden etkilenen bir oyun. O sapkın deneylerin içeriği konusunda kendilerini hiç kısmamışlar ve uzun zamandır gördüğüm en harika düşman yelpazesini oyuna yerleştirmişler.

William “B.J.” Blazkowicz olarak oynadığımız oyun aslında ilk yarım saatin sonunda başlıyor. Bir Nazi araştırma tesisine girip, General Deathshed’i bulmaya çalışıyoruz. Uçuk Nazi icatlarından ve teknolojilerinden sorumlu olan bu adam tam manasıyla bir psikopat.
Biz oyuncuların böyle psikopat karakterleri sevme eğilimi vardır ve daha ilk saniyeden hem nefret edip hem de çok seviyoruz General’i.

Tahmin ettiğiniz gibi işler yolunda gitmiyor ve General Deathshed’i öyle kolayca oyunun başında alt edemiyoruz.

MachineGames Nazi’lerin II. Dünya Savaşı sırasında yaptığı korkunç işkence ve yöntemleri bize göstermek konusunda hiçbir sıkıntı yaşamıyor. Bir yerden sonra tüyleriniz diken diken oynu oynamaya başlıyorsunuz. Nazi’ler gerçek hayatta eğer kazansalardı bu kadar ileri gidebilirlermiydi bilemiyoruz ama New Order’da inanılmaz ileri gidiliyor.

Hikaye anlatımı konusunda Bethesda’nın etkisi bir kez daha hissediyor diyebilirim. Özellikle oyunun açılışı ve hastahane bölümlerinde oyunun etkisi altına giriveriyorsunuz. O kadar kızdım ettim ama yapımcı firmayı en azından bu konuda taktir etmek gerekiyor.

Müziklerde hikayeye destek çıkarak The New Order’ı bu konuda ön plana çıkarmayı biliyor. Genel olarak müzikleri beğensem de belli bölümlerde müziğin eksikliği göze batabiliyor.


Daha kaybetmeye yeni başladık

Ben Wolfenstein: The New Order’ı hem çok sevdim hem de nefret ettim. Hikayesini böyle güzel anlatan bir oyunun, oynanış olarak bu kadar yerlerde sürünmesinden inanılmaz üzüntülüyüm açıkçası. Ben daha farklı şeyler bekliyordum. Wolfenstein ismi oyun dünyası için çok ama çok önemli. Artık gerçek bir klasik oyuna ihtiyaçları var, ne varki bu haliyle o görüntüden oldukça uzakta.

Bilmiyorum, yeni bir Wolfenstein evreninde yepyeni bir tecrübeye giriş bölümü oldu The New Order. Aksaklıklar ve eksikliklerin üzerine gidildiğinde ortaya çıkacak olan bir sonraki yapım beni fena halde şaşırtabilir. Ama bu haliyle değil.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu