2006’nın En İyi Oyunları

Yılın sonu geldi, artık bir muhasebe yapma zamanıdır. Yeni yılın ilk günleri,
geçen yılın oyunlarını toplayıp size hatırlatmamız için çok güzel bir fırsat.
Pek çok oyun oynadık ve kimini göklere çıkarırken, kimisini yerin dibine soktuk.
En nihayetinde inceleme yazılarımız içerisinde bahsettiklerimizin hepsi kendi
fikirlerimizdi. Ama olayı biraz daha derinlemesine irdelediğimizde oyunlara hak
ettiği puanları doğru verme hususunda pek de yanıldığımızı söyleyemeyiz. Yeni
yılın bu ilk ayı bizce 2006’nın en iyileri olduğunu düşündüğümüz oyunlardan
bahsetmek için yerinde bir zaman olacaktı. Az önce de dediğimiz gibi; nasıl
incelediğimiz oyunlara ait fikirlerimiz kendimize aitse, en iyilere ait listemiz
ve verdiğimiz ödüller de aynı şekilde bizim fikirlerimizden oluşuyor. Diğer
türlü bakarsak, hiç kimsenin fikri birbiriyle aynı olmayacağı için bunu
belirlemek asla mümkün olmazdı. Her neyse. Kuru kuruya listeleyip geçiştirmek de
olmayacağı için bu oyunları size hatırlataraktan geniş bir rehber hazırlama
yoluna gittik. İşte bizce koca bir yılın oyun dünyasındaki efendileri!



Yılın Oyunu Kategorileri

TOP 20

20 / 20 – Nintendogs: Dalmatian and Friends


Nintendogs: Dalmatian and Friends

Yapımcı: Nintendo
Yayıncı: Nintendo
Çoklu Oyuncu: Yok

Daha evvel hiç yaşamadığınız eğlenceli bir oyun keyfi




Nintendo’nun insanlar arasındaki popülaritesine ve oyunlarının da yine insanlar
arasındaki dağılımına baktığımızda diğer konsol firmalarının aksine bayanların
da yoğunluklu olarak karşımıza çıktığını görürüz. DS’in kolay, farklı ve bir o
kadar da eğlenceli kontrol sistemi bunun ortaya çıkmasındaki yegane birkaç
özellikten biriydi. Bir diğeri de Nintendogs’du. DS’in neredeyse kendisiyle
birlikte akla gelen birkaç oyunundan biri olma özelliğindeki bu oyunu tanımlamak
hem çok kolay, hem de çok zor. Dışarıdan bakıldığında bir zamanlar insanların
elinden düşmeyen Tamagotchi’lerin günümüzdeki yansıması olarak onu tanımlamak
gayet basit olurdu. Ama bu basitlik kavramı, DS’in kendi imkanlarıyla birleşerek
olabileceğinin en gelişmiş ve sevimli haline Nintendogs ile ulaşıyordu.



Yaptığınız tek şey sahip olduğunuz şirinlik muskası köpek dostumuza DS’in
üzerindeki mikrofonu kullanarak ismini ve yine aynı yöntemle otur, yuvarlan,
hopla, zıpla gibi komutları öğretmek, onunla oyunlar oynamak, onu sevmek,
ödüllendirmek, süsleyip püslemek ve zamanınızı ona ayırmaktı. Evet, bunlar
yaklaşık bir buçuk senedir bilinmeyen şeyler değil. Ve hatta evet, buna
istinaden 2005 yılında piyasaya çıkarak ortalığı kasıp kavuran Nintendogs’un bu
sayfalarda ne aradığını da merak ediyor olabilirsiniz. Ama geride bıraktığımız
yıl, Nintendogs ailesine yeni bir üyenin daha katıldığı yıl olarak ayrıca
akıllarda kalacak. Nintendogs: Dalmatian and Friends, özünde serinin önceki
oyunlarından çok da farklı olmamakla birlikte siyah benekli Dalmaçyalı
dostlarımızı DS’lerimize konuk etmemize olanak sağladı.



Nintendogs’un bu versiyonu da Labrador, Chihuahua ve Dachshund ile neredeyse tamamen aynı
özellikleri size sunuyordu. Yalnız bunun negatif bir özellik olduğunu da
düşünmemek lazım, zira hiç Nintendogs oynamamış biri için Dalmatian and Friends
aynı etkiyi pek tabii ki yaratacaktır. Dalmaçyalılarımıza ise bu oyunda Boxer,
Alman Çoban Köpeği, Tazı, Golden Retriever ve Yorkshire Terrier türleri eşlik
etmiş ve hepsinin de gerçekçi etkileşimleri, beraberinde zaman harcadığınız
şeyin normal bir köpek olduğu izlenimini başarıyla yaratmıştı. Yazının
başlarında bahsettiğimiz Nintendo’nun oyunlarıyla bayan kullanıcıları da hedef
aldığına dair sözlerimizden Nintendogs’dan erkeklerin zevk almayacağı düşüncesi
ortaya çıkmasın; dergimizin neşe kaynağı Hüsnü halen ayaklarımıza dolaşıyor.
Dediğimiz gibi, serinin önceki oyunlarından herhangi bir farkı bulunmamakla
birlikte Nintendogs hala aynı Nintendogs. En nihayetindeyse Dalmatian and
Friends bizce yılın en iyileri arasına girmeye hak kazanıyor.19 / 20 – Rome Total War: Alexander


Rome Total War: Alexander

Yapımcı: Creative Assembly
Yayıncı: Sega
Çoklu Oyuncu: Var

Rome Total War efsanesi, Alexander ile esti




Rome, Total War serisinin üçüncü oyunu olmasına ve piyasaya çıkmasının üzerinden
iki seneden fazla geçmesine rağmen günümüzdeki etkisini hala hissettiriyor.
Bizzat kendisinin çok iyi bir oyun olması onu 2004 yılının en sağlam
oyunlarından biri olarak göstermişti; sonrasından gelen Barbarian Invasion ile
aynı heyecanı biraz daha tatmıştık. 2006’nın ortalarına geldiğimizde ise yepyeni
bir Rome Total War oyunu ile karşı karşıya geldik. Bu kez oyunumuz adını ünlü
Makedon kralı İskender’den alıyor ve şanındaki Büyüklük sıfatını oyun alanı
içerisinde ortaya koymamıza olanak tanıyordu. Fakat yapmamız gerekenler bu kez
biraz daha farklıydı. Senaryo icabı sahip olduğumuz kısıtlı zaman zarfında
haritanın tamamına sahip olmak zorundaydık.



Oyunun bize sunduğu bu süre ise 100 turdu (oyundaki zamana karşılık olarak 100 yıla tekabül ediyor). Oyunun ismi de Roma olmasına rağmen kontrolümüz altında Makedonya bulunuyordu. Rome Total War:
Alexander’ın 100 turla sınırlandırılması ve Büyük İskender’in kısa ömrü
nedeniyle oyuna bir hızlılık kazandırılmak istenmiş, bu nedenle de oyundan
diplomatik özellikler kaldırılmış; böylelikle oyundaki aksiyonun hızı biraz daha
yükselmişti. Oyunun başında sahip olduğunuz ülkenin 100 yıl sonra sizin
olacağını bildiğiniz topraklarla asla kıyaslanamaz, fakat Makedonya’nın başlar
başlamaz sahip olduğu güçlü ordusu işinizi oldukça kolaylaştırıyordu. Aslına
bakıldığında bu ordu ile 100 turluk oyun sona ermeden tüm haritayı ele geçirmek
hiç de zor değildi, yalnız işin sizinle ilgili olan kısmının dışında oyunda yer
alan yapay zeka bunu pek de kolay gerçekleştirmenize olanak tanımıyordu.
Geliştirilen yapay zeka oyunu biraz daha zorlu kılmıştı. Ayrıca sınırlı hareket
kabiliyeti sizin yapacağınız stratejileri ince eleyip sık dokumanıza neden
oluyordu. Nitekim kaybedilen bir savaş neticesinde yitirilen fazla sayıda askeri
derleyip toplamak ve tekrar ikinci bir zorlu savaşa hazırlamak, oyundaki
zamanınızdan çaldığı için tüm dünyayı ele geçirme ihtimaliniz oldukça düşüyordu.



Kaldırılan diplomatik ilişkilerin yerine bu sefer düşmanlara casuslar göndererek
onları gafil avlama olayını çok daha sık kullanıyordunuz. Ama sizin sahip
olduğunuz her şeye düşmanlarınızın da sahip olduğunu unutmamalı ve
direktiflerinizi buna göre vermeliydiniz. Eh, sonuçta iki sene öncesinin en iyi
oyunundan söz ediyoruz ve işlerin istediğimiz kadar kolay olmasını
bekleyemezdik. Rome Total War’ın Alexander ile sunduğu aksiyonu bol ve daha az
özgürlükçü oyun yapısı onu yılın başarılı stratejilerinden biri yapıyor, diğer
oyun modlarına yaptığı eklemelerle de kendini iyiden iyiye kabul ettiriyor.18 / 20 – Neverwinter Nights 2


Neverwinter Nights 2

Yapımcı: Obsidian
Yayıncı: Atari
Çoklu Oyuncu: Var

Neverwinter Nights’ın muhteşem dönüşü




Neverwinter Nights 2 için beklentilerin yüksek olduğunu söylemek çok ama çok
yetersiz ve bir o kadar da gereksiz bir şey olurdu. Çünkü sadece ismen Dungeons
& Dragons lisansına sahip en iyi oyunlardan birinin devamı olmayacaktı, bunun
yanı sıra Buldur’s Gate ve Icewind Dale gibi çok kaliteli RPG oyunlarının
arkasındaki isimler tarafından geliştirilmekteydi. Şunu söylemek gerçekten de
oldukça güzel ki 2002 yılının Neverwinter Nights’ı şanına yaraşır bir biçimde
devam ediyor. Aslında RPG türü için bu yılın gayet güzel oyunları kullanıcılara
sunduğunu belirtmek mümkün; hem de her konsolda. Bu açıdan PC’cilerin biraz daha
şanslı olduğunu kabul etmemek imkansız, nitekim türün gereklilikleri ve PC’nin
burada yarattığı farklı bir cazibe oyun dağılımının burada yoğunlaşması anlamına
geliyor. Ve işte yıllar öncesinde müptelası oldukları Dungeons & Dragons
evreninin Neverwinter Nights’ı, ek paketlerinden sonra ikinci oyunuyla çok yakın
bir süre öncesinde tekrar onların karşısına çıktı. Bir Neverwinter Nights
oyuncusu için D&D evreninde geçen fantastik bir oyundan beklentilerin tam olarak
karşılandığını söylemek mümkün.



Bunun yanına da Neverwinter Nights’ın harika açık uçlu senaryosu ve muhteşem karakter yaratma/geliştirme olanakları eklendiğinde ikinci oyunun da harikalar yarattığını söylemek hiç de zor değil.
Detaylı bir karakter yaratma ekranıyla start alan oyunun bu kısmında istediğiniz
gibi bir karakter oluşturmak için en azından yarım saatinizi harcıyordunuz. Daha
olaya başlamadan geçireceğiniz bu süre, aynı zamanda oyundaki senaryo akışının
da ne kadar detaylı, uzun ve doyurucu olduğunun bir göstergesiydi. Lawful
Good’dan Chaotic Evil’a kadar uzanan karakter tanımlarından birini seçerek oyuna
başladığınızda yaptığınız her bir hareketin senaryo ilerleyişi içerisindeki
çeşitli noktaları değiştirdiğine tanık oluyordunuz. Beraberinizde götüreceğiniz
henchman’ler ile birlikte zindandan zindana koştururken yapacağınız görevler ve
diğer pek çok küçük şey onlar üzerindeki etkinizin de değişmesine yol açıyor;
buna göre uzunca bir süre iyi anlaştığınız bir karakterle daha sonrasında
zıtlaşabiliyor ve dahası yeni bir düşman kazanabiliyordunuz.



Her yanı detaylarla örülü bu oyunun içerisindeki can sıkıcı noktaları ise optimizasyondan doğan
sorunlar teşkil ediyordu. Grafik ve performans açısından verdiğinden fazlasını
sizden isteye oyunun bunun dışında herhangi bir eksiğinin bulunduğu söylenemez.
Listemizde ise biraz alt sıralarda kendine yer bulabilmiş olmasına rağmen
Neverwinter Nights 2 atasından aldığı bayrağı başarıyla taşıyor; içeriğindeki
toolkit sayesinde kendi zindanlarınızı ve görevlerinizi oluşturmanıza olanak
sağlıyor ve böylelikle de mod üreticilerine kucak açıyor.17 / 20 – Hitman : Blood Money


Hitman: Blood Money

Yapımcı: Io Interactive
Yayıncı: Eidos Interactive
Çoklu Oyuncu: Yok

Barkod kafayı özlemiştik ve o da bu özlemi giderdi




Hitman ile ilk tanıştığımızda takvim yaprakları 2000 senesini işaret ediyordu.
İlk oyunun adı Hitman: Codename 47 idi ve ensesinde garip bir barkod olan sert
görünümlü kel bir adamı kontrol ediyorduk. Geçmişini hatırlamayan kahramanımız
bir akıl hastanesinde uyanıyor, aldığı görevler neticesinde cinayetler
işliyordu. Aynı adam ikişer sene arayla çıkan Silent Assassin ve Contracts ile
kendini daha da kabul ettirdi ve son oyunun ardından yine iki yıl sonra bu kez
Blood Money adlı oyunu karşıladık.



Contracts ile zedelendiği söylenebilecek serinin bu en son oyunu Ajan 47’nin itibarını tekrar kazanması için gerekliydi ve bunun da farkında olan IO Interactive, oyun dünyasının sessiz ama derinden
ilerleyen ağır abisine yaraşır bir oyun ortaya koymalıydı. 2004’ün sonlarında
2005 ilkbaharına randevu veren Hitman bizi bir seneden biraz daha uzun süre
beklettikten sonra nihayet suikastlerine kaldığı yerden devam etti. Blood
Money’in aslında serinin önceki oyunlarından çok da büyük bir farkı yoktu; ama
kurgusu ve karakterimizin ağırlığı bakımından bildiğimiz Hitman yine bizimleydi.
Yine istersek gölgelerden ilerleyerek ve düşmanlarımıza fark edilmeden
hedefimize ağır ama emin adımlarla ilerleyebiliyor, istersek de silahlarımızı
kuşanıp etrafı kan gölüne çevirerek karşımızdakinin tepesine binebiliyorduk.
Üstelik bu kez oyunda ki bölüm tasarımları her türden oyuncuyu memnun edebilecek
derecedeydi ve ilerleyişi gerçekleştirmek doğrultusunda birden fazla alternatif
yol bulunuyordu. Bunun yanı sıra Ajan 47’nin fiziksel aktivitelerinin artırılmış
olması da ona sağlanan büyük lütuflar arasında yer alıyordu.



Kahramanımız artık borulara tırmanabiliyor, pencerelerden içeri girebiliyor ve öldürdüğü insanların
cesetlerini saklayabilmek için etraftaki cisimleri daha etkileşimli olarak
kullanabiliyordu. Kahramanımızın yanında bulundurduğu madeni paralar sayesinde
de düşmanımızın dikkatini başka bir tarafa çektikten sonra arkasından yaklaşarak
onun hakkından gelebiliyorduk. Bu ve bunun gibi pek çok minik detayın yanı sıra
silahlarımızın özelliklerini değiştirme ve onlara çeşitli ek parçalar takıp
çıkartarak daha efektif bir cephaneye sahip olma imkanımız da vardı. Örneğin
normal bir tabancayı susturuculu, lazer odaklı ve özel mermi kapasiteli bir hale
getirme imkanımız bulunuyordu. Oyunun seriye yenilikler kazandıran tüm bu
özelliklerinin yanında yapay zeka içerisindeki dalgalanmalar dikkat çekmişti.
Fakat göz ardı edilebilecek bu kusuru saymazsak yılın en iyi aksiyon
oyunlarından biri olarak Hitman karşımızdaydı.16 / 20 – Tekken: Dark Resurrection (Yılın dövüş
oyunu)


Tekken : Dark Resurrection

Yapımcı: Namco Bandai Games
Yayıncı: Namco Bandai Games
Çoklu Oyuncu: Var

Tekken PSP’de tayfun gibiydi




Dövüş oyunları arasında da kıyasıya bir rekabet var. Kimi Street Fighter’dan
caymaz, kimi de Mortal Kombat’da fatality dersi verir. İki boyutlular arasında
grafiksel olarak en çok ilgi çeken oyun olan Guilty Gear’ı bu konuda zorlaması
mümkün olmasa da King of Fighters’ın da inanılmaz bir hayran kitlesi elbette
var.



Tekken de onlardan biri ve geçmişi de bu saydıklarımın tamamında olduğu
gibi arcade salonlarına dayanıyor. Fakat yakın geçmişte onu asıl farklı kılan
noktayı karşıladık. Tekken 5, 2005’de piyasaya çıkan en iyi dövüş oyunu olarak
günümüzde de halen anılıyor; nitekim şimdi bile oynamaya devam ediyoruz. Fakat
olayın içinde ince bir nokta var; onu sadece kapalı bir mekanda oynayabiliyoruz
ve karşımızda da devasa bir televizyon olması gerekiyor. İşte, artık bu kural
tam olarak geçerli değil. Çünkü PS2’de Tekken 5 varsa, PSP’de de Tekken: Dark
Resurrection var. Aslına bakılacak olursa, önceki tüm dövüşçülerin yanına
eklenen iki yeni kahraman dışında Dark Resurrection’un Tekken 5’den farklı
olabilecek pek de bir yönü yok. Ama bu ne biçim çelişkidir ki yapımın asıl
önemli olduğu yönünü de bu oluşturuyor; çünkü grafiksel açıdan oyun atasının
neredeyse birebir aynısı. PSP’de görülebilecek en kaliteli grafikleri
beraberinde getiren oyunda dövüşçülerin görünüşleri, animasyonları ve arka
planlardaki etkileşimler PS2’den PSP’ye aktarılmış ve her şeyin harika
göründüğünden söz etmek mümkün.



Eklenen iki karakter ise kendine has özelliklere sahip. Bunların ilki olan Lili sokak dövüşlerine meraklı zengin bir genç kız, diğeri ise Rus özel kuvvetlerinde görevli bir komutan olan Dragunov. Her
ikisinin de mevcut kadro içerisinde kendilerine has bir yeri var. Dark
Resurrection’un Tekken’in tüm karakterlerine sahip olması bakımındansa diğer bir
özelliği önümüze çıkıyor. Buna göre oyundaki 34 dövüşçünün tamamı karakter seçim
ekranında karşımızda; yani herhangi birini açtırmak için defalarca senaryo
modunu bitirmenize gerek yok. Oyunun başındaki ve senaryo modlarını bitirdikçe
karşınıza çıkan kaliteli videolar da yine ufak çaplı bir heyecanın içerisine
girmenize neden oluyor.



Kontrollerde ise PSP’nin biraz hantal yapısı işin zorlaşmasına neden olmuş ve çok hızlı hareket etmek istediğinizde eliniz çok çabuk yorulabiliyor, ama ondan da büyük bir sorun olarak söz etmek yersiz olur.
Rakiplerine bakacak olursak hem DS’de, hem PSP’de Guilty Gear’ı ve bütün
karakterleriyle birlikte Mortal Kombat Armageddon’u görüyoruz. Hepsi de kendince
hoş; ama inceleme yazımızda da bahsettiğimiz gibi, Yoshimitsu’nun bütün
kemiklerini Aksaray metrosunda kırmak yaşanması gereken bir duygu.15 / 20 – Need for Speed: Carbon (Yılın yarış oyunu)


Need for Speed: Carbon

Yapımcı: EA Canada
Yayıncı: EA Games
Çoklu Oyuncu: Var

Ayağımız Carbon’la yine yerden kesildi




Yıl boyunca hızlı bir oyun istediniz durdunuz. Sırf ayaklarınız yerden kesilsin
diye saatte 300küsür kilometre hız yapan canavarlarda yatıp kalktınız, o da
yetmedi ya da beğenmediniz, bu kez de simülasyonun kollarına attınız kendinizi
ve gazdan çekmediğiniz ayağınızla fren pedalını aradınız. Yalnız ne dersek
diyelim, bu yılın yarış oyunları, önceki senelere kıyasla istenen kalite
varyasyonunu sergileyemedi. Bu sözlerimizle hiçbirinin kötü olduğunu
söylediğimiz sanılmasın.



Simülasyon adı altında GTR 2, Flatout 2, Evolution GT,
GT Legends; arcade bünyesindeyse Cars, X360’ın Burnout Revenge’i, Outrun 2006
gibi oyunlarla evimizi yarış pistine çevirdik. Yalnız, taraflı tarafsız herkesin
beklediği bir oyun da yok değildi. O da tahmin edilebileceği gibi Need for
Speed’in ta kendisiydi. Son üç senedir modifikasyona adadığı oyun yapısını bu
sene de bozmayacağını geçtiğimiz senenin E3 fuarında gündeme getiren ve Kasım
ayı içerisinde de serinin son oyunu Carbon’u piyasaya çıkararak kaldığı yerden
devam eden Need for Speed’in yenilik olarak oyuna eklemeye çalıştığı çok şey
bulunuyordu. Bunların en birincisini takım arkadaşlarımızı seçerek onlarla
beraber yarışlara katılabilme imkanımızın yaratılmasıydı.



Buna göre oyunun senaryo modu içerisinde ekibimize katılan wingman’leri sıradaki yarışın
öncesinde istediğimiz şekilde seçerek rakiplerimize karşı bir avantaj sağlamaya
çalışıyorduk. Seçtiğimiz bu yarışçılar bize oyun içerisinde hız kazandırma,
kestirme yolları gösterme ve önümüzdekini saf dışı bırakma gibi pek çok yönden
avantajları bulunuyordu. Modifiye olayına baktığımızdaysa autosculpt adı altında
bu kez arabamızın bütün parçalarını istediğimiz gibi ayarlama imkanı sunulmuştu.
Bunun önceki Need for Speed oyunlarından farklı olduğu yönse arabamıza takmak
istediğimiz parçaları sadece seçmiyor, buna ilaveten üzerindeki detayları da en
ince noktasına kadar değiştirebiliyor oluşumuzdu. Örneğin yeni taktırdığımız ön
tamponun alt tarafını yerle bitiştirip üzerine hava delikleri ekleyebiliyor ve
bunların boyutlarıyla gönlümüzce oynayabiliyor, bu bağlamda tamamen aynı
parçalara sahip birbirine benzemeyen mükemmel sanat eserleri ortaya
çıkarabiliyorduk.



Arabaların sınıflara ayrılması her ne kadar senaryo içerisindeki ilerleyişe bir etki etmese de, fiziksel farklılıkları anında fark edilebiliyordu. Carbon vadisindeki bir tarafı uçurum yolda ölüm tehlikesi ile
burun buruna boss mücadeleleri de oyunun bu ayağındaki yenilikler arasındaydı.
Tüm bunlarla birlikte Most Wanted’dan çok farklı olmayan grafiksel özelliklere
rağmen PC’lerdeki yüksek sistem ihtiyacı ondan tam randıman almanın biraz önüne
geçmişti. Fakat özünde sahip olduğu hız tutkusunu mükemmel bir şekilde ortaya
koyması açısından Need for Speed’in gönlümüzdeki yeri yine en tepedeydi.14 / 20 – Kingdom Hearts 2


Kingdom Hearts 2

Yapımcı: Square Enix
Yayıncı: Square Enix
Çoklu Oyuncu: Yok

Tüm çizgi film karakterlerinin olduğu bir dünya hayal edin




Final Fantasy ve Disney karakterlerini mükemmel bir oyunla bir araya getirmişti
Kingdom Hearts. Final Fantasy’nin yapımcıları Square Enix tarafından hazırlanan
bu ilk oyunda Keyblade isimli, özel güçlere sahip bir kılıç tarafından seçilen
Sora’nın yolu arkadaşlarından ayrılarak kendisini yabancı bir dünyada bulmuş ve
çok geçmeden de Disney’in karakterleri Donald Duck ve Goofy ile tanışan
kahramanımız, arkadaşlarının da yardımıyla dünyayı kötülüklerden kurtarmıştı.
Daha doğrusu kurtardığı sanılıyordu; zira karanlık tekrar ve eskisinden daha da
güçlü bir biçimde evreni tekrar kapladı ve Keyblade yine bu işin üstesinden
gelmesi için Sora’yı seçti.



Kingdom Hearts 2, yan yana gelmesi imkansız gibi
görünen yüzlerce karakteri bir araya getirdi. Düşünün bir defa; Mickey Fare’nin
bir FF kahramanıyla birlikte yaptığı mücadeleye Jack Sparrow nasıl dahil
olabilirdi? İşte, Kingdom Hearts 2, ilk oyundaki geleneğini bozmayarak böylesine
geniş bir kadroyu bir arada bulundurmak suretiyle bütün bu karakterlerin yıldızı
olduğu oyunların ya da çizgi filmlerin tutkunlarını rahatlıkla başına topladı.
Kingdom Hearts 2’nin kaliteli hikaye anlatımı ve RPG öğeleri oyun boyunca
sürekli karşınıza çıkıyor, dahası hikayenin son bölümlerine yaklaştıkça oyun
boyunca yaptığınız ya da anlatılan gerekli gereksiz pek çok şeyin ne demek
olduğunu çok daha iyi anlıyordunuz. Parti içerisinde sahip olabileceğiniz
maksimum dört karakter hem düşmanlarınıza karşı oldukça yeterli, hem de taktik
oluşturmaya gayet elverişliydi.



Oyun boyunca bu dört karakter slotuna senaryo
icabı yanınıza eklenen karakterler yerleşiyordu; ama Goofy ve Donald Duck,
sırasıyla yakın dövüşte ve büyülerde yine her zamanki gibi en büyük
yardımcılarımızdı. Yapabildiğiniz büyülere baktığımızdaysa bazılarının
etkinliğinin arttığını, bazılarınınsa kasten düşürüldüğünü rahatlıkla fark
etmiştik. Örneğin summon altında yer alanlar ilk Kingdom Hearts’a oranla çok
daha kullanışsızdı. Bunun nedeni ise ikinci oyunla literatüre eklenen Drive
özelliğiydi. Bu özellik sayesinde ana kahramanımız Sora partisindeki
karakterlerle birleşerek çok daha güçlü bir forma kavuşuyor, bu sayede
düşmanlarının hakkından çok daha rahat gelebiliyordu.



Senaryo gereği diğer
dünyaları da sıklıkla ziyaret etmenizi gerektiren Kingdom Hearts 2 belki de
oynayabileceğiniz en farklı ve eğlenceli oyun deneyimlerinden birini sunması
bakımından ayrıca dikkatleri çekti. Aslında Disney’i, Final Fantasy’i ve çok
daha fazlasını bir araya getiren böylesi bir oyundan farklı bir şey de
beklenemezdi. Beğendik, tavsiye de ederiz.13 / 20 – Call of Duty 3


Call of Duty 3

Yapımcı: Treyarch
Yayıncı: Activision
Çoklu Oyuncu: Var

Savaş daha bitmemişti




İkinci Dünya Savaşı 1945 yılında sona ermiş olabilir, ama tarafların savaşları
oyun dünyasında halen devam etmekten geri kalmıyor. Piyasanın hakkında en çok
oyun yapılan teması olan İkinci Dünya Savaşı’nı günümüze kadar FPS tadında pek
çok kez karşıladık, ama bunlar arasında belki de en etkileyici olanı, 2003
senesinin sonlarına doğru Medal of Honor’u tahtından ederek önümüze çıkan Call
of Duty’di.



Yine bir yerleri patlatıyorduk, yine düşmanlarla mücadele ediyorduk.
Ama fark yaratan en büyük yanı grafikleri, patlamaları ve savaşın bir parçası
olduğunu size gerçekten de hissettirmesiydi (ki bunların tamamını o zamana göre
bile eski sayılabilecek Quake 3 motoru ortaya koyuyordu). Devir değişti, e tabi
Call of Duty de değişti. Daha iyi grafiklerle ve oyun yapısındaki pek çok
değişiklikle beraber şansını ilk kez konsolda deneyen ikinci oyun en az ilki
kadar olumlu tepkiler aldı. Ama yapımcı Treyarch’ın bunu denemesindeki neden
üçüncü oyun ile kendini gösterecekti. Call of Duty 3’ün sadece konsollar için
piyasaya sunulacağı duyurulmuş ve PC’ciler bundan hiç de memnun olmamışlardı.
Oyunumuz piyasaya çıktı ve bu kez yeni nesil konsollarda da bir gövde gösterisi
yapmaya ihtiyaç vardı. FPS’nin asıl mekanı bilgisayardır diyenlere karşılık Call
of Duty 3 konsollar üzerinde çok iyi bir uyum sergiledi. X360, PS3 ve Wii’nin
kendine has özelliklerini, grafiksel ve kontrol mekanizmalarını kullanarak asıl
önemini PS2 ve XBOX’ın aksine buralarda gösteren oyunun yenilik olarak önümüze
sunduğu şeyler de buna yönelik seçilmiş.



Bilhassa PS3 ve X360 grafiklerinin
hayli kaliteli olduğu yadsımak mümkün değildi. Patlamalar, modellemeler ve
etraftaki pek çok görüntü hayli başarılıydı. Aynı şekilde Wii’de de Wii-mote’un
hedef almadaki yetenekleri gayet iyi kullanılmıştı. Detaylar arasında artık
saklandığımız siperlerin de belli bir dayanıklılığı olduğunu aklımızda
bulundurmamız gerekiyordu ve silahlarımızla düşmanla gırtlak gırtlağa mücadele
edebiliyorduk. Onun yanı sıra ikinci oyunda kaldırılan sağlık barı uygulaması
aynı şekilde devam etti; buna göre oyun boyunca etrafımızda hiçbir şekilde
sağlık paketi görmedik. Fakat oyunumuz en nihayetinde bir İkinci Dünya Savaşı
oyunuydu ve sunduğu pek de yenilikçi bir şey bulunmuyordu.



Konusunun fazla
orijinal bir yönü bulunmadığına dikkat edildiğinde en büyük yönü olarak oyunun
grafiklerindeki gelişmenin Call of Duty 3’ü forse ettiğinden bahsedilebilir. Bu
konuda oyunun başarısı göz ardı edilemez. Ayrıca yeni neslin ilk günlerinde
konsolda bir FPS’yi gayet güzel bir şekilde oynamış olmak da Call of Duty 3’ü
ayrıca dikkate değer bir konuma getirdi. Call of Duty serisi kendini
geliştirerek yarattığı etkiyi üçüncü oyunda da başarıyla ortaya koyarak
listemize girmeyi başardı.12 / 20 – Prey


Prey

Yapımcı: Human Head Studios
Yayıncı: 2K Games
Çoklu Oyuncu: Var

Yıllar sonra yeniden yapılan ve 3D Realms yazısını yeniden ekranlara getiren oyun




Yıllar yıllar önce Prey adında bir oyun duyurulmuş ve sonrasında uzun mu uzun
bir sessizlik yaşanmıştı. Bu sessizliğin sonunda, yani üç sene kadar sonra bu
kez o oyunun yapımının iptal edildiği ve yapım ekibinin başka “projeler” üzerine
yoğunlaştığı duyurulmuştu (üzerine yoğunlaşılan bu “projelerin” Duke Nukem
Forever’dan ibaret olması ne kadar acı!). Bu sessizlik öncekine kıyasla epeyce bir uzun sürdü ve yedi yıl aradan sonra Prey’in tekrar yapımına başlandığı
duyuruldu; böyle bir haber sürprizden başka bir şey değildi aslında, fakat
sevindiriciydi de. Bunu 2005 Nisan’ında öğrenmi

Exit mobile version