Oyun İncelemeleri

Alan Wake

Siz, kendi çıkışlarınızı yaratabilir misiniz? Kurtulabilir misiniz karanlıktan… Her taraf zifiri karartıyken, sizi bir zift çukuruna düşmüşcesine kendine çekerken karanlığı yırtabilir misiniz? Bilinmezliğin tam koynunda, ışığı görebilir misiniz? Tüm zorluklara rağmen yorulmuş bedeniniz, kabuslara “Evet” demenize engel olabilir mi? Belki de her şey zihninizde kurguladığınız istem dışı bir dünya ve orada yaşayanların ürünüdür, kim bilir? Tek çıkış yolu ise uyanmak, ama söylendiği kadar kolay olmayabilir… Kabus bekçileri, gözlerinizin açılmaması için nöbet tutuyor.  -İlk yazıdan altıntı.

Alan Wake, ikinci kez uyandı

“Nihayet” diyerek başlangıç yapmak istiyorum arkadaşlar. Remedy’nin uzun süren gelişim döneminin ardından X360 için çıkardığı Alan Wake, nihayet geçtiğimiz günlerde PC kullanıcıları için de resmen satışa sunuldu. Tam da PC için her şey bitti demeye gelmiştik, ki karanlıktan çıka geldi Alan. Şimdi ise, karanlığa dönmemesi için onu korumamız gerekiyor. Bize gerçekten ihtiyacı var.

Alan Wake kimdir?

Alan, birçok başarılı işe imza atmış, “Best Seller” olarak anılan, ancak son iki yıldır adam gibi yazılar yazamayan bir yazar. Hikayelerinde anlattığı kabuslar, adeta o kitaplarının sayfalarından çıkmış ve rüyalarına abone olmuştur Alan’ın. Öyle anlar olur ki, kahramanımız bazen gerçekle rüyayı ayırt etmekte zorlanır. Bu durum, onu olduğu gibi, biricik sevgilisi Alice’i de olumsuz yönde etkilemektedir. Bunun üzerine Alan ve sevgilisi, şehir yaşantısından bir süreliğine uzaklaşmak için uzaklara, çok uzaklara doğru yol alır ve Bright Falls’a gelir.

Yapım, çok etkileyici bir girişe sahip, adeta bir sinema filmi gibi. Kamera, olabildiğince çevreyi dolaşırken, arkaplanda da Alan’ın sesini duyuyor, kendisine, hikayesine dair bilgiler veriyor. Stephen King’ten esintiler göreceksiniz bu hikayede, hatta Stanley Kubrick’in The Shining filmini hatırlayacaksınız bazen. Üzerine bir de Alan Wake oynadığınızı tekrar anladığınızda, gerilmemeniz için hiçbir sebep yok doğrusu. Gece, yalnız kalın ve yüksek sesle bu oyunu tek başınıza oynayın. Alan’ı karanlıktan kaçırın, ama bunun için karanlığa adım atmaktan korkmayın.

Bright Falls’a geldikten sonra özellikle Alan’ın sevgilisi, tüm sorunların yavaş yavaş düzeleceğini ve yeni bir hayatın başlangıcı için ilk adımları atacaklarını düşünüyor. Ancak görüyoruz ki, bir sorun bitmediği gibi, ikincisiyle karşı karşıya kalıyoruz. Ne yazık ki Alan’ın kabusları artık sadece ona değil, çevresindeki insanlara da zarar vermeye başlıyor ve bunun ilk örneğini de Alice’in kaçırılmasıyla görüyoruz. Bir dakika… Aslında bu konuda net bir bilgimiz yok henüz. Ne olup bittiğini, oyunda ilerledikçe anlıyoruz, hem spoiler vermek de istemeyiz, değil mi.

Her bölüm, bir önceki kabusun devamı gibi

Alan Wake, bir TV dizisi gibi işleyişe sahip. Ekranda pek gösterge görmüyorsunuz. Aksiyona göre anlık olarak işlerinizi hallederken görünüp, ardından kayboluyorlar. Dizi gibi ilerlemesinin en güzel getirisi de, oyunun düz bir ilerleyiş mantığının olmaması. Tamam, bu açık dünya bir oyun değil, ama asla bitirdiğiniz bölümün ardından kaldığınız yerden devam edeceğinizi düşünmeyin. Belki kaza yapmış bir aracın koltuğunda, belki de eski bir evin bodrumunda uyanmış olarak bulabilirsiniz kendinizi. Dedik ya Alan ve kabusları…

Oyunumuzda en çok yapmamız gereken şeylerden biri, “kaçmak”. Malum, kimse kabuslardan hoşlanmaz ve kimse durup onlara boyun eğmek istemez. Bu sebeple de olabildiğince kaçmaya çalışır, üzerine gelen düşmanları bertaraf ederek ışığı görmeye çalışır. Bu mantık, oyuna çok iyi entegre edilmiş ve bir vur-geç  FPS oyunundan öteye geçmesini sağlamış.

Kullanabileceğimiz pek fazla silah yok, artı olarak kullanabileceğimiz mermi miktarı da bir hayli az. Bu sebeple tutumlu kullanmamız gerekiyor. Tabii tek başına silah kullanmamız, düşmanlarımıza etki etmiyor. Karanlığı bedenlerine saran, her biri kara bulutları andıran düşmanlarla savaşmamız gerekiyor ve karanlığı delmek için de evvela ışığa ihtiyacımız var. İşte macera boyunca en çok ihtiyaç duyacağımız aracımız; el fenerimiz! Yanımızdan hiç ayırmamamız gerekiyor ve bir düşman gördüğümüzde, önce ışıkla onu zayıflatmamız, ardından da ateş ederek yok etmemiz gerekiyor.

Peki ne yapabiliriz, nerelere gidebiliriz, nereler güvenlidir, nereler değildir?

Oyunun çok büyük bir kısmı gece geçiyor ve ilerledikçe geceler uzuyor, karşılaşacağımız düşman miktarı ve çeşidi de artıyor. Genelde ormanlık alanlarda, tek başımıza hareket ettiğimiz için bulduğumuz her ışık kaynağını değerlendirmeliyiz. Çünkü ışık, tek güvende olduğumuz nokta. Karanlığa adım attığımızda da durmadan koşmak en iyisi. Eğer kaçmaktan fırsat bulur ve etrafı, eski evleri, benzin istasyonlarını vb. yerleri biraz kontrol ederseniz, ekipmanlar ve bazı notlar buluyorsunuz. Bu notları okursanız, ilerleyişinize ve yaptıklarınıza dair benzer şeyler okuduğunuzu fark edeceksiniz. Kim bilir, belki de bu kabuslarda mücadele ederek, bir türlü yazamadığınız yeni korku romanınızı yazıyorsunuzdur.

İşte çaresizliğin tam resmi bu!

Kabusların genel profili nasıldır hepimiz biliyoruz, değil mi. Sesinizi duyurmaya çalışır, ama yapamazsınız. Bir araba bulursanız bozuktur veya bir telefonla yardım istemeyi deneseniz telefon bozuktur. Koşmayı deneseniz de çabuk yorulursunuz. Kısacası mutlak bir çaresizlik vardır kabuslarda. Alan Wake’i oynamaya devam ettikçe tüm bunların oyundaki unsurlar olduğunu birer birer göreceksiniz ve bu eminim hoşunuza gidecektir. Bu bağlamda pek eşine rastlanır bir oyun değil Alan Wake.

Bir diğer güzel detay ise, oyundaki karakterler. Bright Falls’a ilk geldiğinizde gördüğünüz, kimiyle sohbet ettiğiniz karakterin birçoğu, aslında hikayenizde önemli yerlere sahip ve ilerledikçe bunu anlıyorsunuz. Tıpkı bir film gibi ilerliyor. Aslında baktım da dizi ve film benzeri yakıştırmaları arasında gidip geliyorum, en iyisi sinematik anlatımın çok iyi yapıldığını söyleyerek bu konuya noktayı koyayım.

Grafikler ve seslere gelelim

Grafikler, Alan Wake’in önemli bir bölümünü oluşturuyor. Zira yıllar evvel ilk duyurulduğunda ön planda tutulan özelliği, grafikleriydi. Hele de Intel’in dört çekirdekli işlemcileri ve gelişmiş ekran kartlarıyla yapılan tanıtım gösterileri, birçok oyuncunun ağzının suyunu aktırmıştı. Zaman geçtikçe grafiklerde eskimeler değil, gelişmeler gözlendi. Başta Alan Wake olmak üzere karakter tasarımları gayet iyi. Çevre tasarımları, ışık-gölge efektleri de başarılı. Yerine göre fizik efektlerinin coşup, çorbaya tuz ektiğini de söyleyebiliriz. Ancak kaplamaların detay seviyesinin zaman zaman düştüğüne tanıklık ediyoruz. X360 ile mukayese edildiğinde PC görsellerinin biraz daha iyi olduğu ortada. Ama ne var ki yakın zamanda grafiksel olarak daha başarılı oyunlar çıktığı için, grafik standartlarında yeni gelişmelerin de olduğu açık. Yine de iyi bir PC sistemine sahipseniz, görsel şölen sizi bekliyor demektir.

Oyundaki seslendirmeler, ses efektleri ve çalan müzikler de tatmin edici düzeyde. Zaten yapımı Steam’den satın aldığınızda, yanında ücretsiz olarak Soundtrack albümüne de sahip olabiliyorsunuz. Teknik olarak hoşuma gitmeyen tek yön ise, kontrollerin zaman zaman bizi zor durumda bırakması. En iyisi mi alışmaya bakın.

Alice gelecek, kabus bitecek

Alan, kabuslarından kurtulabilecek mi? Alice’e ne oldu? En önemlisi Alan’ın kabuslarının ana kaynağı ne ve bize görünen “Işık” ne anlama geliyor? İşte size bir soru işareti daha; Işık. Oyunda belki çok detaylı görevler yapmayacaksınız, ancak ilerledikçe çok fazla bilgi öğreneceğinizi ve bunların sizi memnun edeceğini söyleyebilirim. Son not olarak her kabusun son bulması gerektiği gibi uyanmayı unutmayın!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu