America

Yepyeni bir kıta bulur. İnsanlar buraya göç etmeye başlar. Güzel yeşillikler taş ocaklarına, mavi ve temiz gökyüzü savaş dumanına, beyaz deri kıta yerlilerine karışır. Altın, para, hırs ve gözüdönmüşlük uğruna bu yeni kıta insanlara yetmez olur. Bu Amerikada’dır; düzenin ve kanunların olmadığı barışın çok eskilerde kaldığı büyük bir karaparçası.

İşte yine bir real-time strateji, yine iyiler ve kötüler, elimize geçirmemiz gereken bir kıta. Bu kez oyunumuz Amerika’nın 1820-1890 arası yaşanılmış gerçek tarihine dayanıyor. Kilerdeki shotgun’ın belki zamanı, belki de değil…

Son dönemde bu türden o kadar çok oyun çıktı ki artık bizler rts oyunlarını acımasızca eleştirir hale geldik. Bundan böyle bize farklı senaryolar, zorlayıcı görevler, orijinal fikirlerle dolu bizleri oyuna bağlayıcı unsurlar taşıyan yenilikçi oyunlar gerekli. Bakalım bu oyun bu ihtiyaçlarımızı ne kadar karşılayacak? Okuyalım görelim.

Oyunumuz Amerika kıtasında geçiyor. Kızılderililer, Meksikalılar, Amerikalılar ve Desperado haydutları olmak üzere toplam dört çeşit seçeneğimiz var. Tabi bunların birbirlerine kıyasla artıları ve eksileri mevcut. Şimdi hep beraber bu dört türü inceleyelim.

Amerikalılar

Oldukça iyi teknolojiye ve silahlara sahipler. Kuleler ve şerif kulubeleri oyunda geniş görüş açısı sağlıyor. Ayrıca düzenli bir orduları olduğu için savunma ve hücum dizilişleri çeşitlilik gösteriyor. Kendinizi gerçek bir ordu yönetiyormuş gibi hissedebilirsiniz. Bunlara rağmen Amerikalılar karşılarındaki düzensiz ordulara karşı çok başarılı olamayıp bir de üstüne üstlük pusuya düşebiliyorlar. Bunların yanında gelişmiş silahların gerçekten pahalıya üretildiğini de unutmayalım.

Desperados

Oyunun en sevdiğim elemanları. Fazla taktik ve tekniğe gerek duymayan haydutlar. Diğer ırklar et ve sütle beslenirken bu haydutlar likör içip bir de geğirerek hazımlarını gerçekleştiriyorlar. Haydutlarda kadın yok, dert yok. Bu yüzden tüm işi serseri takımıyla halletmeniz gerekiyor. Bir güzel yönleri de ucuza üretebileceğiniz ancak pek teknolojik olmayan askeri gücünüz. Ancak rakiplerinizin daha ileri teknikler kullanmasını da bir hayduta yakışacak şekilde çalarak çözüyorsunuz. Bu hem etik olarak kötü hem de oyun içinde biraz riskli oluyor. Şöyle ki rakipler “Buyrun tüfeklerimiz, onları çalabilirsiniz.” demiyor.

Meksikalılar

Kaleleleri oldukça güçlü. Hele ki toplarla desteklendi mi ele geçirmesi hayli marifet gerektiriyor. Dini gücü oldukça iyi kullanıyorlar. Manastırlara gelen altınlar ve pederlerin düşman askerleri kendi saflarına çekmeleri bunun en iyi göstergesi. Meksikalılar da at üstünde başarılı değiller. Yayan olarak kimi zaman daha etkililer ki oyunda atı kullanamayan avrat ve silaha da güç sahip olur. Ancak bunlarla da oynaması gayet eğlenceli.

Kızılderililer

Adanın gerçek ev sahipleri. Yüzme özelliğine sahip yegane ırk. Buna ilaven ormanların içinden de geçebiliyorlar. Ayrıca at arabasını en iyi şekilde kullanarak mevcut kampı taşıyabiliyorlar. “Medicine Man” isimli şahıs yağmur yağdırarak sağlıklı meyveler yetişmesine olanak tanıyor. Bir de düşmana fırtına büyüsü var ki yerle bir edici. Tüm bunların yanında saldırı güçleri oldukça zayıf. Silahları ancak çalma yoluyla ele geçirebiliyorlar. Savunmak için kullanabilecekleri kaleler yok.

Oyunda seçebileceğimiz ırkları tanımış olduk. Genel olarak üretim ağaç kesimi ve maden ocaklarına dayanıyor. Beslenme ırklara göre değişiyor. Kimi üzüm yiyor, kimi likör içiyor. Bir de bufalo avına çıkarak taze ve lezzetli et elde edebilirsiniz. Bunlarla beraber oyunda ilerledikçe ticaret yapma şansına da sahipsiniz. İyi ticaretle hızlı ve seri üretim gerçekleştirebilirsiniz.

Kurduğunuz kasabalarda halk üretimini merkezinizden yapabiliyorsunuz. Halkınız arasında yapacağınız görev dağılımı size büyük hız kazandıracaktır. Ayrıca üreteceğiniz asker ve vatandaş evlerinizdeki nüfusa göre olacaktır. Her ev yaklaşık 10 kişiyi barındırabilir. Bu yüzden genişleyen bir kasabada evlerin de sayısı aynı oranda artacaktır. Adam yapamazsanız biliniz ki nedeni konut sorunudur.

Oyun düzeninde hoşuma giden şeylerin başında çıbanbaşının yer alması. Çıbanbaşı kelimesini ilk kez yatılı okulda işlediğimiz bir suçtan sonra “Sizin çıbanbaşınız kim?” diyen müdür muavinimden duymuştum. Neyse oyun içinde de bu görevi üstlenen çete başınız mevcut. Bu karizmatik! lideri halkınıza ne kadar çok yakın tutarsanız, o kadar verim alırsınız. Bu verimi de panel sol tarafında yer alan yıldızın verdiği yüzdelik’ten anlayabilirsiniz. Size ufak da bir tüyo uzaklarda savaş yapacaksanız, askerlerin arkasından bu lideri de götürün. O zaman adamlarınız daha saldırgan ve bağımlı olacaklar.

Bağlılık demişken oyunun bir güzelliği de adamlarınızın moral seviyelerinin olması. Moral seviyelerini adama kliklediğinizde çıkan küçük barda görebilirsiniz. Renkli olan bar enerjiyi, mavi olansa morali temsil etmekte. Devamlı çalışan bir köylünün ya da sürekli savaşan bir askerin morali düşeceğinden kendisinde bir isteksizlik baş gösterecek, bu isteksizlik emirlerinize uymamaya kadar durumu ciddileştirecek. Bunun için de size bir numara söyleyeyim, yorulan, yaralanan, yavaşlayana adamlarınızı merkez üssünüze gönderin. Bırakın orada dursunlar. Moral seviyelerinin arttığını göreceksiniz.

Her şeye rağmen oyun kurgusunda biraz eksiklikler var. Örneğin bölümler gereğinden fazla uzun sürüyor. Yani ilk bölüm için bile neredeyse bir saat oynamanız gerekiyor. Ayrıca bu uzun bölümler gittikçe de kastırıcı olmaya başlıyor ki bunun dozu iyi ayarlanmamış. Yani genel olarak görev düzeni hatalı ve kendini tekrar edici.

Grafikler Age Of Empires’a göre düşük kalitede kalıyor. Kullanılan mapler birbirinin çok benzeri. Ayrıca oyunu 800*600 çözünürlükte açtığınız zaman kontrol paneli ekranın yarısını kaplıyor. Bir de programlamadan kaynaklandığını düşündüğüm scroll hataları var. Yani ekran kaydırmalarındaki geçişler kimi zaman yumuşaklığını kaybediyor.

Oyunun müzikleri ne yazık ki yeterli değil. Müziklerin en büyük eksiği ise audio-track (cd’den çalan müzik) bulunmaması. Country ve folk tipi audio-trackler olsaydı oyun daha iyi olabilirdi. İlla örnek de vereceksem Bruce Springsteen’den hele ki böyle bir oyuna Born In the Usa iyi giderdi diyorum.

Sesler de bir yerden sonra hep aynı geliyor ve açıkçası insan farklı şeyler de duymak istiyor. Yalnız seslendirmelerin başarılı olduğunu unutmamak gerekir. Aksanlar ve eski ingilizce güzelce canlandırılmış.

Tüm bu özelliklerinden sonra bende sanki oyun biraz aceleye getirilmiş gibi bir izlenim uyandı. Güzel bir konu yakalamış olmalarına rağmen, üzerinde grafik olsun, müzik olsun biraz daha uğraşılsaydı daha memnun edici bir oyun olabilirdi. Yazının başında da dediğim gibi artık bu tür oyunlarda çok daha haşin yazabiliyoruz. Beklentilerimiz de doğal olarak son derece fazla.

Son olarak sizler de benim gibi C&C’yi bitirmiş ve WarcraftIII’ü bekliyorsanız, arada bir şeylerle kaslarınızı sıcak tutmak istiyorsanız, bu oyunu deneyebilirsiniz. Pişman olma ihtimalinizi göz önünde bulundurarak pek fazla bir beklenti içinde olmamanızı öneriyorum.

Exit mobile version