Ancestors: The Humankind Odyssey incelemesi! Vakti zamanında Assassin’s Creed serisinin temellerini atan isimlerden bir tanesi olan ve oyun dünyasında önemli konumda bulunan Patrice Désilets’in, uzun zamandır konuşulan oyunu Ancestors: The Humankind Odyssey nihayet piyasaya çıktı. 2014 yılında Désilets’in önderliğinde kurulan bağımsız stüdyo Panache Digital Games’in elinden çıkan yapım, son zamanlarda deneyimlediğim en ilginç oyunların başında geliyor. Ana fikir olarak insanlığın evrim sürecini işleyen oyunda belli başlı bir ana hikaye yok. Peki tüm bunlara rağmen karakter olarak primatları kontrol ettiğimiz oyun, verdiği sözleri ya da daha fazlası olarak sunduğu ana fikri güzel bir şekilde işleyebilmiş mi? Gelin hep birlikte yakından bakalım…
Ancestors: The Humankind Odyssey inceleme
İlk tanıtım videolarında Patrice Désilets’in nasıl bir projeye giriştiğine şahsen pek anlam verememiştim. İnsanlığın en uzun macerasını anlatacağını belirten usta geliştiricinin konu olarak evrimi seçtiğini açıklaması, oyuncuları daha da meraklandırmıştı. Ancestors: The Humankind Odyssey’e ilk olarak familyanızın ismini vererek başlıyorsunuz. Dişi veya erkek (ya da rastgele) primatınızı belirleyip oyuna giriş yaptığınızda, direkt olarak doğa kanunlarının en serti sizi karşılıyor. Güçlü olanın zayıf olanın üstesinden geldiği ve besin piramidinin nasıl işlediğine dair kısa bir açılışı bulunan videodan sonra geliştiriciler, oyun sırasında size pek fazla yardım etmeyeceğine dair uyarıda bulunuyor. Nitekim uyarının doğrultusunda yapımcılar ne yapacağınız veya hangi yöne gideceğiniz konusunda hiçbir şekilde yardım etmiyor. Sadece etrafınızda gerçekleşen ve var olan nesnelerin ne olduğu konusunda açıklamalı şekilde yardım alıyorsunuz.
Vahşi doğanın karanlık yüzünü her seferinde suratınıza vuran Ancestors: The Humankind Odyssey, sizi çoğu zaman çok zor şartlarda bırakıyor. Oyunun ilk başından sonuna kadar oyuncuyu keşfetmeye iten yapımcılar, detaylı sayılabilecek bir açık dünya tasarlamışlar. Ancak bu açık dünyanın genel olarak oyuncuya bağlı kalma durumu kötü olmuş. Yani oyunda sizden bağımsız (sizin yaptığınız eylemler dışında) gerçekleşen pek fazla olay bulunmuyor. Örnek vermek gerekirse; ormanda sizin dışınızda yaşayan hayvanlar her zaman size karşı tetikte ve saldırı halinde oluyor. Bunun dışında bir kuş yuvası gördüğünüzde ve yuvadan yumurta çalmaya çalıştığınızda, sadece oyuncu yuvaya yaklaştığı anda anne kuş beliriveriyor. Bu gibi detaylar oynanışı çok fazla etkilemese de, benim gibi detaycı oyuncular hoşnut kalmayacaktır.
Tamamen keşfetmeye ve hayatta kalmaya dayalı olan Ancestors: The Humankind Odyssey’de ayrıca familyanızı da hayatta tutmak zorundasınız. Şempanzeler arası ilişki ve iletişim, oyunun önemli bir kısmını oluşturuyor. Hasta olmak, soğuktan donmak, aç kalmak, zehirlenmek veya sizde daha güçlü bir hayvanın saldırısına uğramamak için adımlarınızı ve peşinizden gelenleri devamlı kontrol etmek durumunda kalıyorsunuz. Aslına bakarsanız oyunun gerilimli bir havasının da bulunduğunu kabul edebiliriz. Oyunun hayatta kalma mekanikleriyse maalesef pek özgün değil. Susuzluk, uyku veya açlık problemini devamlı olarak çözdüğünüzde geriye kalan tek şey nefsinizi savunmak oluyor.
Uzun bir oynanış süresi bulunduran yapımda familyanızdan her an yavru veya birey eksilme durumu da var. Genel olarak başka hayvanların saldırısına uğradığınız için, çoğunlukla elinizde sivri bir çomak bulundurmakta fayda var. Bunların yanında görünüş olarak oyuncuda ilgi uyandıran Ancestors: The Humankind Odyssey’in eşsiz bir oyun olduğunu bilmelisiniz. Evrim mantığını işleyen ve yeni bir şeyler öğrenme dürtüsünü oyuncuda uyandırmayı başaran yapımın derinliklerine indiğinizde oyunun tekrar etmesi, bazı oyuncuları sıkacaktır. Yani Ancestors: The Humankind Odyssey’den oyunun ana fikri olan evrimleşmeyi çıkardığınızda, karşınızda çok basit mekaniklere sahip bir hayatta kalma oyunu kalıyor. Stüdyo küçük olduğundan ve oyunun bütçesi az olduğundan, mekaniksel anlamda ne yazık ki detaylı olmayan oyunu belli bir saatten sonra oynatan tek şey, ne kadar gelişebileceğiniz oluyor. İlk saatlerde yeni yiyecekler keşfedip, şempanzeler arasında ilişki kurmak zevkli gelse de, oyunun yirminci saatinde yine aynı şeyleri yapmak sıkıcı bir hal alabiliyor.
Mekaniksel tarafta bu gibi sorunlar bulunduran yapımın teknik tarafta da birkaç eksiği bulunmakta. Özellikle ağaçlara tırmanma ve daldan dala sallanma animasyonlarının bariz bir şekilde yeni nesle ait olmaması, bu gibi detaylara dikkat eden oyuncuların moralini bozabilir. Grafiksel anlamda gerçekçi bir yapıda olmayan Ancestors: The Humankind Odyssey için çok güçlü bir ekran kartına ihtiyacınız yok. Işıklandırma konusunda da ileri seviyede olmayan yapımın ortam kalitesini Red Dead Redemption 2’nin ormanları ile kıyaslarsak, oyunun seviye olarak çok aşağıda olduğunu söyleyebiliriz.
Oyun sırasında bir anda durup etrafı dinlemeye başladığınızda, gerçekten de bir ormanın içindeymişsiniz veya dümdüz rüzgarlı bir arazideymişsiniz hissine kapılamıyorsunuz. Bu sebepten dolayı oyunun tasarım kısmında bir araya gelen öğelerin toplamı, eşitliğin sağ kısmında yetersiz bir performans veriyor.
Sona geldiğimizde Ancestors: The Humankind Odyssey’de insanlığın evrim sürecinde beyin hacminin önemli bir ölçüde geliştiği Homo Ergaster cinsine kadar devam ediyor ve en sonunda Homo Erectus’u görebiliyoruz. Ancak oyunun mekaniksel anlamda karşılaştığımız kronik hataları ve ana fikrini iyi işleyememesi, Ancestors: The Humankind Odyssey’in heyecanlı havasını bozabiliyor. Belgesel tadında ilerleyen yapımı karşılaştırabileceğimiz bir oyun bulunmadığından, oyuncuların Ancestors: The Humankind Odyssey konusunda keskin biçimde ikiye ayrıldığını mutlaka görmüşsünüzdür. Ancak benzersiz veya özgün olan her şeyin güzel olmadığını da oyuna başlamadan önce unutmamak gerekiyor.
Eğer biyolojiye ve doğa bilimlerine karşı bir ilginiz varsa Ancestors: The Humankind Odyssey’i denemenizi tavsiye ediyorum. Fakat Ancestors: The Humankind Odyssey’i bir oyun olarak değerlendirirsek ve süzgecimizi konsol kontrolcüsü yaparsak, oyunun pek başarılı olduğunu söyleyemeyiz.