Makale

Anime ve Manga #25 Blood+

Anime ve Manga köşemizin, yeni bir bölümüne daha hoşgeldiniz. Bu hafta sizlere uzun süredir yazmayı istediğim, başarılı bir animeden bahsedeceğim.

Blood+, 2005 yılının başarılı mangalarından biriydi. Çizim ve anlatım bakımından, oldukça sürükleyiciydi. Toplamda beş bölüm yayımlandı ve sevgili çizer Asuka Katsura‘nın yeteneklerini, Junichi Fujisaku alarak, animeyi bizlere 50 bölümlük bir seri olarak Cartoon Network ve Sci Fi Channel’da gösterdi.

Saya isimli vampir kızımızdan haberiniz vardır. 2000 yılında yayımlanan Blood: The Last Vampire, Hiroyuki Kitakubo tarafından yönetilen bir anime ve mangası da 2002 yılında bizlerle sunulmuştu. Üzülerek söylemeliyim ki, 2009 yılına ait, Blood: The Last Vampire’ın, Chris Nahon tarafından yönetilen filmi, gerçekten kötüydü. Fragmanına ve “eh işte” yorumlarına aldanarak izlediğimde, Saya gibi başarılı bir karakterin, böyle kötü gösterilmesi canımı sıkmıştı. Kendimi, tekrar anime filmi olan Blood: The Last Vampire’ı izleyerek, mutlu etmeye çalıştım.

Blood: The Last Vampire (2000)

Blood: The Last Vampire The Movie(2009)

Gelelim, Blood: The Last Vampire’ın konusuna ve Blood+’ın detaylarına. Blood: The Last Vampire’ın konusu, Saya isimli bir avcının hikayesini anlatıyor. Gizli bir devlet kuruluşu için çalışan, vampir avcısıdır. Son görevi de, Yokota Lisesi’ndeki esrarengiz ölümleri araştırmaktır. Normal bir lise öğrencisi gibi okula yerleştirilir ve Saya ile vampirler arasındaki kıyasıya mücadele başlar.

2005 yılına gidiyoruz ve Blood+’a devam ediyoruz. Anime filminin başarısından sonra, manga ve TV serisinin çıkması, çok da şaşılacak bir durum değildi. Özellikle Blood+’ın içerisindeki korku ve dram öğeleri çok iyi işlenmişti. Bu yüzdendir ki, en başarılı animeler listesine girebilecek kadar iyi.

Blood serisi, sadece The Last Vampire ve Blood+ ile bitmedi. Ayrıca son olarak yayımlanan Blood-C serisi de izlenmeye değer animelerden biri. Hatta mangası devam ediyor, animesi ise 12 bölümle sınırlandırıldı. Neyse biz asıl konumuz olan Blood+’a geri dönelim.

Zaman, mekan ve insanlar… Kısacası her şey değişmiştir. Değişmeyen tek şey ise savaşmak ve kan dökmektir. Yıllardır devam eden savaşta iki taraf vardır; Chiropteranlar ve Red Shield. Chiropteranlar, ölümsüz ve yarasa biçimli, şekil değiştirebilen yaratıklardır. Ayrıca kan içerek yaşamlarını sürdürürler. Red Shiled ise bu yaratıkların izini sürüp, onları kökten yok etmenin planlarını yapan, bulduklarını öldüren bir örgüttür. Saya Otonashi, animemizin asıl kahramanı ve olaylardan tamamen habersiz, sıradan liseli bir kız. Aslında olanlardan haberdar olsa bile, bir sene öncesini hatırlamıyor ve bir gün bir çello sanatçısı ile tanışıyor. Çello sanatçısı Haji’nin, Saya’ya verdiği bir kılıç yüzünden tüm olaylar, sıradanlıktan çıkıyor.

Blood+’ın hikayesi tamamen Saya ve onun en büyük düşmanı Diva üzerine odaklanıyor. Ah Diva ah, şu animenin en sağlam karakterlerinden biri olabilir. Animenin güzel tarafı ne biliyor musunuz? Kimse kötü değil. Kötü veya iyi bir taraf yok. Herkesin, yaşamak için bir nedeni var ve bu neden uğruna her şeylerini feda etmeye hazırlar. Diva’nın her ne kadar kötü kalpli biri olduğunu zannetseniz bile, onun yaşamak için bambaşka nedenleri var.

İki karakterin kıyasıya mücadelesi sırasında, birçok insan hayatını kaybediyor, farklı türler ortaya çıkıyor ve bunların bir çoğunun arkasında, güç delisi bir manyak yatıyor. İnsan bu şekilde düşününce, konusu çok basit gibi gelebilir ancak şimdiden belirtmeliyim; kan görmeye dayanamayanlar, bu animeden uzak dursun. İlk bölümlerde sıkılacaksınız ancak bir süre sonra olayların ne kadar hızlı gittiğini anlayamayacaksınız bile. Özellikle Saya’nın ile Diva’nın geçmişi, onlara katılan Haji’nin hüzünlü hikayesi, sizi alıp götürecek.

Blood+’ın bazı bölümleri, gözlerinizin dolmasına neden olacak, özellikle müzikler (bana göre, Kataritsugu Koto animenin en güzel müziğidir) bu konuda çok iyi seçilmiş. Önümüzde tam olarak drama ve aşk hikayesiyle süslenmiş, başarılı bir “gore” (vahşet içeren) animesi var. Blood+’ın tek kötü yanı, bir süreden sonra Saya 1 ve Saya 2 diye iki farklı Saya’nın karşımıza çıkması. Yani başlarda daha duygusal ve sevdiklerine önem veren bir Saya, birkaç bölüm sonra duygusuz bir kadına dönüşüyor. Bu da ister istemez animeyi, ikiye bölünmüş gibi bir tat bırakıyor. Animeyi izledikten sonra, ne demek istediğimi daha rahat anlayacaksınız.

Gönül isterdi ki size Saya’nın ve Diva’nın hüzünlü hikayesininin tamamını anlatayım ancak bu durumda animeyi izlemeniz için, hiçbir nedeniniz kalmaz.

Çok önemli bir detayı vermeden edemeyeceğim, anime ve manga arasında büyük farklar var. Kendi adıma mangasının “çok daha iyi” olduğunu savunuyorum. Ölen bazı karakterler, mangada ölmeyip bambaşka bir hikayeyle, hayatlarına devam ediyorlar.

Bu haftalık bu kadar. Sizi Blood+’ın, başarılı tanıtım videolarından biriyle baş başa bırakıyorum. İyi seyirler.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu