Gothic serisi eski yeni, ilgili ilgisiz tüm RPG oyuncularının adını duyduğu bir seridir mutlaka. Gothic’in bunca yıldır beklenen seviyeye gelememesi ve çoğu RPG sever için ilk sıralarda yer almaması hep merak konusu olmuştur. Elbette bu kişilere kendimi de dahil etmek isterim, lakin ben de bu serinin bir tutkunu olduğumu söyleyemem, hatta toplam oynama sürem bile 1-2 günü geçmez. Dolayısı ile bu incelemeyi okurken ilk hatırlatmam gereken, yazıda eski oyunlarla bu oyun arasında kıyaslama olmayacağıdır. Gothic 4’e bir serinin son halkası yerine yeni çıkmış bir oyun gözüyle bakalım. Aslında bu nokta önemli, evet normalde üç oyunun ardından çıkacak dördüncü oyunu diğerleri ile karşılaştırmak çok mantıklı olacaktır ancak şu da var ki, yazının başında söylediğim gibi bu oyun çoğu tarafından sadece isim olarak bilinmekte ve sanırım artık ben bunun nedenini biliyorum, dolayısı ile daha önce hiç Gothic oynanamış biri gözü ile bu yazıya devam ediyorum.
Feshyr ve Sakinleri
İncelememiz bir demo yazısı olduğundan bazı konular hakkında çok detaylı bilgi veremiyorum. Bunların başında da hikâye geliyor. Demo sadece “intro” diyebileceğimiz, oynayışınıza göre iki ila üç saat gibi sürede tamamlanan bir bölümden oluşuyor. Ancak siz intro dediğime bakmayın, nitekim size oyun hakkında bilgi veren çok şey olmuyor. Sadece görevleri aldığınızda ne yapmanız gerektiğini anlatan bir yazı çıkıyor, o kadar. Neyse, işin içine girmeden önce detaylandıramayacağımız hikâyeden başlayalım isterseniz.
Demo ilk açıldığında Feshyr adlı küçük bir ada köyünde, koyunların arasında bir ağaca dayanmış uyuyan Shepherd’ı (Çoban), yani karakterimizi görüyoruz. Bizi uykudan uyandırmak için koşa koşa gelen ise sevgilimiz Ivy. Babası Gromar’ın , yani yaşadığımız köyün yöneticisinin bizi çağırdığını öğreniyoruz. Gromar’ın yanına geldiğimizde bize, Ivy ile olan sözde gizli ilişkimizden haberi olduğunu ve bunun için bize çok sinirlendiğini fark ediyoruz. Ancak Gromar, öyle gaddar bir baba da değil. Kendisi sadece biricik kızını korumaya çalışıyor. Dolayısı ile kızının birlikte olacağı adamın ona layık olmasını istiyor. Esasen demo bir şekilde Ivy ile evlenebilmek için birkaç görev yaptığımız bir bölümden oluşuyor. Ayrıca Ivy’nin hamile olduğunu da öğreniyoruz. Fakat görevin sonunda her ne kadar onunla evlenmeye hak kazansak da, daha da önemli bir şey öğreniyoruz ki o da aslında bu adada doğmadığımız ve Alma adlı kadının gerçek annemiz olmadığı. Bundan sonra, gerçekte kim olduğumuzu ve nasıl bu adaya düştüğümüzü bulmaya çalışacağımızı düşünüyorum. Düşünüyorum dedim çünkü demonun son görevinde bu konu hakkında önemli bir bilgi öğrenecekken demo bitiyor.
Hikâye kısaca böyle. Demoyu oynadığımız süre içerisinde köyde yaşayan birçok karakter ile konuşma fırsatı buluyoruz, ama diyaloglar bize hiçbir şekilde ne Feshyr hakkında, ne de kendimiz hakkında detaylı bir bilgi vermiyor. Bunun bir demo olması ve demoların da genel anlamda kesik bölümlerden oluşmasından dolayı bu konu hakkında fazla bir eleştiride bulunamam, ama yine de hiç değilse köy ve yaşadığımız kıta veya dünya hakkında biraz ipucu işimize gelirdi.
Oynanış açısından söylenecek birkaç şeyden en önemlisi zorluk derecesi. Demoda sadece kolay ve orta zorlukta oynayabiliyorsunuz. Ben orta seviyede demoyu bitirdim ve inanın bana hiç de zor olmadı. Üç saatlik oyun süresinin en az bir saati savaşla geçmesine rağmen, paldır küldür savaştım ve bir kere bile ölmedim. Zaten eski oyunları oynamış birinden duyduğum kadarı ile dördüncü oyunda savaşlar çok kolaylaştırılmış. İki goblin ile savaştığım sırada elimdeki paslı balta ile goblinleri çatır çutur kesmem, söylenene göre ikinci ve üçüncü oyunda asla bu kadar kolay olmazmış.
Bu bir, milleti çok kasmayalım maksat eğlenmek, politikası mı yoksa işi gevşek yapmaktan kaynaklanan bir şey mi bilmiyorum, ancak Gothic hayranlarına buradan uyarıyı yapayım dedim. Oynanış sırasında en dikkat çekici ve üzücü şey ise, etrafla tam bir etkileşim içinde olamamamız. Köyde zaten topu topu 10 – 15 kişi olmasına rağmen biz bunlardan sadece yedi kişi ile diyalog kurabiliyoruz. Bu kişilere saldırma gibi bir şansımız ya da tehlikemiz yok. İlk başında koyunlara elimizdeki sopa ile vurabilince biraz ümitlenmiştim açıkçası. Attığımız okları, hedefi vuran ya da vurmayan, etrafta görebiliyoruz ancak ne yazık ki toplayamıyoruz. En azından oynanışta biraz serbestlik iyi olurdu, fakat köydeki koyunlar ve tavuklar hariç başka kimse sizin attığınız oklardan etkilenmiyor. Bunu haricinde kimse özel eşyalarının alınmasından, sandıklarını karıştırmanızdan da rahatsızlık duymuyor.
Hocam Çok Bulanık Görüyorum
Oyun ile ilgili, oynanış kısmından sonra biraz da teknik detaylara girecek olursak en başında grafiklere değinmek istiyorum. Öncelikle oynadığım makine de 4GB ram ve 512 MB’lık 9600 GT ekran kartı olduğunu belirtip bu sistemin Dragon Age ‘de görüntüyü x2 anti-aliasing ile birlikte rahat ve etkili bir şekilde çalıştırdığını söylemeliyim. Gel gör ki Gothic demosunu oynadığımda bütün grafik ayarları en üst seviyede iken bile nedense hep bir 800×600 çözünürlükte oynuyormuşsunuz hissi uyandırıyor. Özellikle vahşi doğadayken ağaçların ve kayaların görüntüsü biraz rahatsız edici, sanki çevremizde ağaç resimleri varmış gibi, etrafta dolaşırken çalılar biz üzerinden geçerken bir anda yok olup sonra tekrardan beliriyor. Suyun görüntüsü katı cisimlere nazaran daha kaliteli, fakat yine de tatmin edecek kadar değil.
Grafiklerin standartlara nazaran düşük düzeyde olması çok kötü bir durum değil belki de, çünkü kaçımızda gidip rahat bir şekilde GTX 460 alacak maddi durum var ki, dolayısı ile çoğu Türk oyunucusu maddi yetersizlikten dolayı en üst grafik seviyesinde oyun oynamamaya alışmıştır diye düşünüyorum. Ancak bunun yanında oyundaki ses sisteminin ezikliği, işte bunu hiç bir Türk oyuncusu kabul edemez bence. Oyunda karater tasarımları çok zayıf. Diyaloglarda hemen farkına varacağınız şey, konuşma ile ağız hareketlerinin birbirini tutmuyor olması. Evet, hayır gibi en basit kelimelerde bile uyum söz konusu değil maalesef, sadece ağzını açıp kapatan bir adam, arkasından gelen ses mevcut ve bu beni gerçekten hayal kırıklığına uğrattı diyebilirim. Diyaloglarda üzücü olan bir diğer yön ise, bir takas söz konusu olduğunda görüntüde hiçbir şey olmaması. Yani karakterimiz konuştuğu kişiye örneğin bir silah verirken bunu göremiyoruz.
Belki 3-4 sene öncesine kadar bu çok üzerinde durulmayacak bir konu olabilirdi, ama artık günümüzde vasat oyunlarda bile bu detaya önem verilirken, bu oyunda göremememiz üzücü. Bu arada oynadığımız karakter de seslendirilmiş biri. Bu özelliğin diyalog kısmına biraz hava kattığını söyleyebiliriz. Sesler bu kadarla da bitmiyor. Savaş sırasındaki işitseller de bir hayli kötü. Biz düşmana başarılı bir şekilde vurduğumuzda elimizde kesici bir alet varsa bir kılıç sesi, ezici bir alet varsa tok bir çekiç sesi geliyor. Buraya kadar çok sorun olmasa da ne var ki düşman size neyle veya nasıl vurursa vursun her daim sanki çekiçle tahtaya vururmuş gibi tok bir ses çıkıyor. Buna rağmen karakterimizin üzerine metal zırhlar aldığımızda yürüken zırhların çıkarttığı ses veya okların fırlatılış sesleri gayet güzel.
Demoda müzikler çok etkili şekilde duyulmuyor. En son seviyede bile alttan kısık kısık geliyor, ancak melodiler güzel. İnsanı rahatlatan bir etkisi var. Bulunduğumuz yere göre ve savaşta olup olmamamıza göre müzikler değişiyor.
Koldaki Altın Bilezik; Diploma
Son dönem RPG’lerinde olduğu gibi Gothic oyununda da bir crafting sistemi mevcut. Demoda sadece simyacılık ve yemek pişirme mevcut olsa da bence oyunda daha birçok yetenek de bulunacaktır, özellikle silah ustalığı. Bir şeyi yapmayı öğrenmek için öncelikle onun nasıl yapıldığını gösteren tarif kağıdını bulmalısınız. Demoda bir yemek ve bir simya tarifi mevcut. Ve evet, bu her ne kadar bir artı da olsa, bu konuda da bir ama mevcut, şöyle ki; köyde ilk gezindiğimde bir evin içine girdim ve simyacı masası gördüm. Kullanmak için tıkladığımda karakterim, şişenin içerisine sıvı döktü ve ben tekrardan tıklayana kadar o şişeyi karıştırıp durdu, sonucunda ise hiçbir şey olmadı. İlerleyen bölümlerde etraftan bulduğum malzemeleri kullanarak iksir yapmak istediğimde ise, tek yaptığım şey “c” tuşuna basarak carfting ekranını seçmem ve yeterli malzemesi olan bir tarifte oluşturma tuşuna tıklamak oldu. Peki bu iş bu kadar basit, o zaman o masanın orada ne işi var diye sormaz mı insan?
Inventory sistemi basit, ancak sanki biraz özensiz hazırlanmış gibi. Karakter bilgilerinizi de yine bu ekranda görüyorsunuz. Eşyalarınız kategorize edilmiş durumda. Yakın dövüş silahları, menzilli silahlar, tüketilebilen nesneler (yiyecek, ikisir, vs. ), görev eşyaları, parşomenler, giyisiler ve diğerleri şeklinde. Üzerinize yeni giysi giydiğinizde görüntü değişimi oluyor. İlgimi çeken bir nokta ise, envanter büyüklüğünün hayli geniş olması. Bir ara, acaba inventory cap yok mu diye düşündüm, çünkü üç saat boyunca oyunda alabileceğim her şeyi alıp, çok azını harcamama rağmen envanter bırakın dolmayı yarısına bile gelmedi. Elbette bu sadece bir demo olduğu için kesin karar vermek doğru değil, ama sistemde bir sınır olsa bile o sınır epey uzak gibi gözüküyor.
Senin Gücün Ne, Zekan Ne Çoban?
Oyunu normal bir RPG’den ayıran en önemli özellik ise demoda güç, zeka, dayanıklılık, karizma, vs. gibi özelliklerin bulunmaması. Bir yetenek ağacı mevcut ve toplam sekiz adet yeteneğiniz bulunuyor; mettle, discipline, vigour, precision, stealth, zeal, serenity ve dominance. Bunlar genel anlamda sağlığınıza, satminanıza, mananıza veya savaş yeteneklerinize katkıda bulunuyor. Yeteneklerin hepsine başlar başlamaz dağıtım yapamıyorsunuz. Örneğin mettle, discipline ve precision yeteneklerine birinci seviyeden itibaren dağıtım yapabilirken, diğerlerine üçüncü veya dördüncü seviyede başlayabiliyorsunuz. Bir yeteneğe yeteri kadar puan verince yeni saldırı şekilleri, büyüler veya savunma sistemlerini öğreniyorsunuz. Basite indirgenmiş bir şekilde, normal oyunun ne kadar süreceğini, yaratık ve görev bolluğunu düşünürsek kanatimce oyun bittiğinde en az 3-4 yetenek çubuğunu dolduracağınızı düşünüyorum. Ben demoyu bitirdiğimde dördüncü seviye olmuştum, gerçi yetenek kısmında üst sınır on altıncı seviye olarak gözüküyor ama bu karakterin sınırı mı, yoksa yeteneğin sınırı mı belli değil.
Her ne kadar sekiz adet yetenek bulunsa da en azından demo için diyebilirim ki, maalesef bu yetenekler sadece fiziksel özellikleri geliştirmek amacı ile kullanılıyor. Yani oyunda bir diplomasi veya ikna etme olayı yok. Diyaloglarda, verdiğiniz yeteneğe göre yeni çıkan cümle seçimleri mevcut değil.
Oyunun ara yüzü de oldukça basit, alt kısımda soldan sağa doğru on adet quick slot mevcut, ortasında bunları beş beş ayıran sağlık, stamina ve mana çubukları ve bu üçlünün altında da tecrübe çubuğu bulunuyor. Üst sol köşede mini haritamız var. Burada yapmakta olduğumuz görevin nerede olduğunu gösteren bir işaret olduğu gibi harita üzerinde kendiniz de istediğiniz bir noktayı işaretleyebiliyorsunuz. Elinizde bir silah yokken, aldığınız silahlar direk elinize ve quick slota yerleşiyor. Ayrıca yine üzerinizdeki herhangi bir bölgede (kol, bacak, gövde, vs.) bir zırh yoksa karakterimiz otomatik olarak o zırhı giyiyor. Quick slotlarla ilgili bir farklılık da ilk iki slottan birincisine sadece yakın dövüş silahlarını, ikincisine de sadece menzilli silahları koyabiliyorsunuz. Başka hiçbir nesneyi buraya koymanıza izin verilmiyor. Büyülerde ise söyleyebileceğim fazla bir şey yok. Demoda oyunun sonlarına doğru sadece lightining büyüsü yapabiliyorsunuz, onu da öğrenek değil parşomen yardımı ile.
Oyunda gece ve gündüz dönümleri mevcut. Işıklandırmalar günün saatine göre güzel ayarlanmış, ancak söylemeliyim ki gece görüntüsü yukarıda bahsettiğim gündüz görüntüsünden daha iyi.
Savaş sistemi, bahsettiğim üzere eski oyunlara nazaran daha kolay. Düşmanlarımız, en azından demo boyunca karşımıza çıkanlar, kalabalık bir şekilde gelmediği sürece bizimle aşık atacak değerde değiller, öyle ki savaş sırasında savunma kullanmaya çok ihtiyaç duymuyorsunuz. Sağlığınızı yerine getirmek için bir şeyler yerken veya iksir içerken bile kılıç sallayabiliyorsunuz ve hatta ateş topu büyüsünden takla atarak kurtulabiliyorsunuz.
Eskiden Nasıldın Bilmiyorum, Ama Şimdi Çok Kötüsün
Başında da söylediğim gibi Gothic serisini yakından takip eden birisi değilim, bundan önceki oyunları sadece nasılmış diye bakmak amacı ile oynayıp yarısına gelmeden bıraktım. Bu söylediklerimden şunu anlamayın ki bu yazıyı herhangi bir ön yargı ile yazdım. Bugüne kadar mükemmel ile rezalet arasında birçok RPG oyunu oynayan birisi olarak, her oyunun, özellikle de RPG oyunlarının yapımındaki emeğe saygı duyarım. Gothic IV Arcania için çok kötü bir oyun diyemem, piyasaya çıkmış oyunlarla karşılaştırınca bu gerçekten büyük haksızlık olur, ama şunu söyleyebilirim ki artık Mass Effect, Dragon Age tarzı oyunlar ortalığı kasıp kavururken bu kadar eksiği olan bir oyunun çok beğenilmesini de hiç bir oyun yapımcısı beklemesin lütfen. Elbette buradaki fikirlerim sadece kısa bir demo üzerine oluşturulmuş fikirler, oyunun kendisi belki de uzun süre oynayınca daha bir hoş gelebilir ve bunu ekim ayında görebileceğiz, fakat Joowood ve Spellbound’un RPG oyunlarını oyun yapan o detayaları bir an önce hesaba katması lazım, yoksa şimdiden alıp başını giden Bioware’in ardından daha çok koştururlar.
Sana ve mükemmel oyunlarına lanet olsun Bioware 🙂
Hepinize iyi oyunlar.