Army of Two: The Devil’s Cartel

Hala var mı bilemiyorum ancak paralı uydu TV platformlarımızdan birinde, üçüncü sınıf aksiyon filmlerinin durmadan yayımlandığı bir film kanalı vardı. Bu kanalda hep tam anlamıyla “vurdulu kırdılı” filmler gösteriliyordu. Filmlerin yapıları birbirine o kadar çok benziyordu ki, 1-2 tanesini izlemeniz, geri kalanının hikayesini öğrenmenizi bile sağlayabiliyordu. İşte Army of Two: The Devil’s Cartel de bu filmlere benziyor: Sonu maalesef belli.

İlk iki Army of Two idare eden yapımlardı. Serinin üçüncü oyunu olan The Devil’s Cartel de bunun ötesine geçemiyor.

Hikayeyle başlayalım. Paralı asker olan kahramanlarımız, her paralı asker gibi dövmeli, yapılı, yüzler gözleri çizik yara bere içerisinde tiplerdir. Meksika’ya siyasi bir esiri, uyuşturucu çetesinin elinden almak için işe koyulurlar. Çok tipik öyle değil mi? Ya oyun geliştiriciler bizle dalga geçiyor, ya da artık ellerinde sağlam senaryolar kalmadı.

Meksika denince akla

Meksika demişken biraz çevreden bahsedelim. Oyun, neredeyse renk paleti birbirinin aynısı olan ve Meksika olduğu iddia edilen çeşitli haritalarda geçiyor. Bazen bir madende, bazen şehrin göbeğinde, bazen lüks bir otelde, bazen de genel olarak herhangi bir özelliğini belirtmemize gerek olmayan bir yerde geçiyor. Tüm bu alanlar, oyuna oldukça ruhsuz bir şekilde eklenmiş. Etrafta canlı ve dinamik olarak tek gözüken şey, bazen polis arabasının kırmızı-mavi lambası, bazen de sizin attığınız el bombası. Onun dışında panikten ne yapacağını bilmeyen, hiç eğitim görmediğini düşündüğümüz uyuşturucu çetesi elemanları var. Bu beyaz atlet, esmer ten, elde AK-47 arkadaşlar, o kadar gerizekâlılar ki, siz onları rahatça vurabilesiniz diye saklandıkları yerden çıkıp bir sonraki mevziiye kadar deli gibi koşuyorlar. Peki, neden bunu yapıyorlar? Yapay zekâ tamamen aptal mı?

Evet, yapay zekâ aptal. Ancak onlara da hak vermek gerekiyor da. Army of Two: The Devil’s Cartel’deki mevzi alma sistemi, oldukça sinir bozucu. Oyunu Xbox 360’ta denedim ve rehber bölümünde “A” tuşuyla mevzi alındığını öğrendim. Ancak mevzi almak için önce o mevziiyi seçmek ve arından A tuşuna basmak gerekiyor. Bu da siz ateş altındayken oldukça vakit kaybettiriyor ve yaralanmanıza, hatta ölmenize neden oluyor. Hal böyle olunca yapay zeka arkadaşlara da hak vermemek elde değil.

Tamam, şimdi buldum

Army of Two, isminden de anlaşılacağı gibi oyunu ekran ikiye bölünerek arkadaşınızla oynamanıza imkan tanıyor. Ancak hiç arkadaşınız yoksa ve alabildiğine asosyal bir insansanız, bilgisayarınız size eşlik ediyor. Ancak bu eşlik etme, oyununuza büyük etkilerde bulunmuyor. Yanınızdaki adama “Git kapıyı aç”, “Ağır makinalıya geç”, “Eğileyim de üzerimden çatıya çık”, “Bana iki ekmek bir de süt al” gibi komutlar verebiliyorsunuz. O da bunları uyguluyor. Onun dışında etrafa ateş ediyor, onu da etmeyecekse zaten…

Peki toplamda 7 saatlik bir oynanışla bitirebildiğiniz Army of Two: The Devil’s Cartel, bizlere ne vaat ediyor? Öncelikle oyunda her bir kısım bitirdiğinizde aldığınız paraların toplandığı, hangi olaylardan ne kadar para kazandığınızı gösteren bir ekran çıkıyor. Bu ekranın ardından isterseniz yeni giysiler, maskeler ve silahlar satın alabiliyor, bunları bir sonraki bölümde kullanabiliyorsunuz. Ancak bunun oyuna direkt olarak bir etkisi yok. Açıkçası herhangi bir silah değişikliğinde bulunmadan bir sürü bölüm geçebildiğimi gördüm. Adamlarımızın “Overkill” adı verilen bir özellik dışında farklı bir özelliği bulunmuyor. Bu özellik siz ve takım arkadaşlarınız adam öldürüp puan topladıkça ekranda sağ tarafta bulunan barı dolduruyor. Bar tamamen dolduğunda ise “Overkill”i açıp bir süreliğine ölümsüz oluyorsunuz ve kurşunlarınız patlayıcı bir özellik kazanıyor. Yani Overkill, sizi bir süreliğine Rambo yapıyor. Ama neden yapıyor, nasıl yapıyor bu kısım net değil. Bunun dışında en iyi taktiği size gösteren, şarjlı bir aletiniz de var. Ancak bu aleti hiç kullanmadan da ilerleyebilirsiniz –ki öyle de oluyor. Tüm bu özellikler dışında oyunda farklı bir olay yok. 7 saat boyunca durmadan adam öldürüyorsunuz, öldürüyorsunuz ve öldürüyorsunuz. Bu kadar.

Uyuşturucu kartelleri

Çoklu oyuncu modu olarak oyunda sadece co-op özelliği bulunuyor. Önceki versiyonlarda olduğu gibi rekabetçi bir yapı eklenmemiş. Belki eklenmiş olsa, sırf bu yüzden oyuna bir 10 puan daha verebilirdim. Ancak EA bunu da es geçmiş.

The Devil’s Cartel’e teknik açıdan bakmazsak olmaz. İlk iki oyunda kullanılan Unreal 3 motorundan FrostBite 2.0’a geçiş, serinin yararına olmuş. Ancak biraz zamanın gerisinde kaldığı için ne desek boş. Kendi karakterlerimizin modellemeleri fena değil, ancak düşmanlardan gerçekten nefret eden geliştiriciler, bu adamları daha az poligonla çizdirelim demişler. Kaplamalar konusunda da aynı mantığın izlenmiş olması, oyunun sıkıcılığını daha da arttırıyor. Mekanların iç karartan renk paleti de tüm bunlara eklenince, “Ben sanırım hep aynı haritayı oynuyorum” dedirtiyor insana. Ses konusunda başarısız bir oyun değil The Devil’s Cartel. En azından silah sesleri ve seslendirmeler çok başarılı olmasa da oyunun standartının üzerinde kalıyor.

Bir Tango & Cash klonu

Army of Two: The Devil’s Cartel, bir başarısızlık. Ancak alınıp oynanmayacak kadar kötü değil. 7 saatinizi “Ben bu oyunu da oynadım” demek için harcayabilirsiniz. En azından oynadığınız oyunlara bir yenisini daha katabilirsiniz. Ancak verdiğiniz paraya değer mi, orası pek belli olmaz. Bir arkadaşınızla co-op yaparsanız daha çok eğleneceğinizi söyleyebilirim. Açıkçası ofiste tek başına oynarken uyuyakalmak üzere olduğumu belirtmem gerekiyor. Ya alın, bitirin, kenara köşeye koyun, ya da almayın ve böyle bir oyunu hiç çıkmamış olarak varsayın.

Exit mobile version