Ubisoftun bitmek tükenmek bilmeyen serisi AC ile uzun zamandır meşgul birisi olarak artık yeni oyunların gelmesi beni ne kadar heyecanlandırıyor bilmiyorum. Ezio’nun hikayesinden sonra Haytam ve Connor ile yaşadıklarımız veya Desmond’ın başına gelenlerden sonra insanoğlunun sonun nereye varacağı gibi sorular aslında ortalığa saçıldıktan sonra Edward’a oldukça büyük bir yük düşüyor orası kesin.
Aldatma ve aldanma
Assassin’s Creed IV: Black Flag’i (ACIV) serinin diğer oyunlarından ayıran en büyük özelliği baş kahramanı. Lakin bu özellik Edward’ın bir özelliği değil sadece onun yaşadığı dönemin özelliği. Bundan önce kronolojik olarak sürekli ileriye giden oyun ilk defa bir önceki oyundan daha öncesini anlatıyor.
Evet, bildiğiniz gibi ACIV’te bir korsan olan Edward Kenway’i yönetiyoruz. Üçüncü oyundaki kahramanımız Connor’ın dedesi ve bir Templar olan Haytam’ın babası. Peki Edward’a hızlıca bir değinecek olursak, ne gördük onda? Açıkçası Revelations’tan beri, hatta ne yalan söyleyeyim, Revelations’ta bile Ezio’yu arıyorum. Sebebini yıllarca çözemedim ancak şu ana kadar bu seride beni ve tahminimce pek çok AC severi Ezio kadar tatmin eden bir karakter olmamıştır. Şahsen benim için Altair bile ikinci sırada yer alır. Özellikle Connor’ın bir türlü o çocuksu masumiyetinden kurtulamayışı, sürekli yaşadığı ergen öfkesi, Haytam’ın aşırı öz güveni beni bir türlü onlara tam olarak bağlayamamıştı. Ne yazık ki aynı durum Edward’da da geçerli.
Edward Kenway iyi bir yaşam sürdürmek adına korsanlığa başlıyor ve ne oluyorsa ondan sonra oluyor. Oyuna ilk başladığımızda Edward sade bir denizci olarak karşımıza çıkıyor. Daha sonradan oyunun hemen başında “kendi çabası” ile bir Assassin oluyor, ya da en azından biz öyle sanıyoruz. Fakat Edward esas olarak hiçbir zaman Altair veya Ezio’nun o tutkusunu paylaşmıyor. Bunu rahat bir şekilde hissediyorsunuz. Onun bulaştığı her işte esas amacı para kazanmak ve bunu nasıl yaptığını önemsemiyor. Umursamaz, korkusuz, karizmatik ve liderlik vasıflarına sahip birisi.
Zaten bu şekilde oldukça hızlı büyüyor. Karakter olarak daha fazlasına değinemiyorum nitekim bundan sonrası için hikayeye de bulaşmak zorunda kalacağımdan spoiler vermek istemiyorum. Nitekim buradan da anlayacağınız gibi hikaye konusunda da çok değinmeyeceğim. Fakat şunu söylemeliyim ki tıpkı üçüncü oyunda olduğu gibi epey şaşıracağınız birkaç nokta ile karşılaşacaksınız.
Sizce önceki oyunlara oranla daha sıkıcı mı olmuş?
Saçı sakalı birbirine girmiş tuzlu adam
İlk önce oyunun teknik özelliklerine değinecek olursak, bu konuda bir hayal kırklığı yaşadığımı belirtmek zorundayım lakin bunun sebebi benin platform sıralamam. ACIV ile ilk defa Gamescom 2013’te Ubisoft booth’unda birebir tanıştım. Orada oyunu PS4 üzerinden oynadım. Bize gelen ACIV PS3 versiyonunu açana kadar ne yalan söyleyeyim, yeni nesil ve mevcut nesil arasındaki grafiksel farkı tam olarak kavrayamamıştım ancak Gamescom’da aklımda kalan görüntüler ile PS3’teki görüntüleri karşılaştırınca epey bir moral bozukluğu yaşadığımı söyleyebilirim.
Objektif olarak bakarsanız aslında ACIV’ün grafiksel açıdan eski oyunlardan hiçbir farkı yok. Çok daha büyük bir harita ve bolca suya sahip olmasına rağmen temelde sağlam bir görsel yapısı mevcut. Oyun daha çok adalar ve denizlerde geçtiği için renk skalası oldukça genişlemiş ve canlı renkler, güzel ışıklandırma teknikleri ile oldukça hoş manzaralar ortaya çıkartıyor, fakat dediğim gibi PS4 tecrübesini yaşadıktan sonra maalesef bunlar sadece lafta kalan iltifatlar oluyor. İlk defa suya girip yüzdüğümde bile suda garip bir kaplama sorununun olduğunu fark ettim. Her ne kadar bize gelen “review” kopya olsa da sizin alacağınız versiyondan en fazla %1-%2 farkı vardır. Dolayısı ile bu konuda endişelendiğimi söylemem gerek.
Brotherhood’u konu dışına bırakacak olursak son 3 oyundur AC serisinde ikinci oyunda olduğu gibi hem atmosfere uygun hem de oyuncuyu gaza getiren veya hikayenin akışına iten melodiler duyamıyorum. Oyundaki müzikler güzel, buna karşı çıkamam. Dönemin temasına uygun ezgilerle bezenmiş korsan şarkıları Ubisoft’un o kadar güvendiği bir konu olmuş ki bununla ilgili oyunda bir yan görev dahi bulunuyor. Lakin dediğim gibi hala AC2’de time challenge’da çalan o müzik gibi kulağımın pasını silen bir AC ezgisi duyamadım yeni oyunlarda. Bunun yanında seslendirmeler ve oyunun sesleri gayet yerinde olmuş. Çevre sesleri şehirde, vahşi alanda ve denizde olması gerektiği gibi birbirinden temelinde ayrılan bir şekilde bizlere sunuluyor.
Eski tas, yeni adam
Oyunun kreatif dierktörü Jean Guesdon ACIV için hem yenilikçi, hem geleneksel, hem de devrimsel bir oyun ifadelerini kullanmıştı. Bu ifadelerin ne anlama geldiğini oyun içinde de az çok görebiliyorsunuz. Devrimsel nitelikleri oyun akımlarındaki çağdaşlığı yakalamış olması ile açıklanabilir ve elbette bir diğer açıklama ise yeni nesle uygun bir yapıda tasarlanması.
Geleneksel kısımda artık olmazsa olmaza dönüşen seçenek bolluğu, oynanış serbestliliği ve oyuncu ile bütünleşmenin yanında oynanış mekaniklerini aynı yapıda tutan fakat ilerleten bir teknikten söz ediyor. Hikaye anlatımı, seçme şansı gibi etmenler burada devreye giriyor.
Yenilikçilik kısmında ise en başta kahramanımız dururken, artık denizlerin ve deniz etkinliklerinin daha büyük rol alması oynanış kısmını oldukça değiştiriyor. Tabii ki bunun yanında artık denizleri rahat rahat ezebileceğimiz devasa sayılabilecek bir harita da olayın cabası. Ciddi anlamda ACIV’ün haritası epey büyük ve keşfedilecek pek çok yer mevcut.
Peki bunları iyi güzel demiş Guesdon ancak ne kadarı gerçekten kafasındaki kadar oyuna yansımış? Maalesef size söyleyebileceğim miktar “en fazla yarısı” olur. Evet teknik anlamda oldukça ilerlemiş ve yeni neslin sağlam sütunlarından birisi olmaya aday sayılabilecek bir oyun ACIV fakat ne yazık ki mevcut nesilde bunları yaşamak oldukça zor. Haritamız çok çok büyük fakat (tamam belki adil bir karşılaştırma değil ancak) bir GTA V kadar dolu değil. Zaten haritanın 4’te 3’ü su olduğundan çoğunlukla etrafınızda masmavi okyanusları görüyorsunuz. Karşınıza “random” olarak sayabileceğiniz olaylar çıkıyor. Fakat bir süre sonra gerek yan görevler, gerek denizlerde korsancılık yapmak veya bu habersizce oluşan olaylar rutine bağlamaktan kurtulamıyor.
Bitirin bu savaşı artık
Yan görevlerin çoğu eski oyunlardaki ile aynı temada sadece isim ve şekil değişikliğine gitmiş etkinliklerden ibaret. Connor ile Franklin’in Almanac sayfalarını toplarken Edward ile de korsan şarkılarının nota sayfalarını topluyoruz. Bu her ne kadar güzel müziklerin açılmasına sebep olsa da çok da hevesle peşinden koşacağınız bir durum yaratmıyor.
Karakter açısından demin de anlattığım gibi Edward belki Ezio’dan daha lidersi, daha karizmatik dursa da size Ezio veya Altair gibi bir hava yansıtmıyor. Bunu eleştiri ya da eksi olarak yazamam aslına çünkü Edward’ın bu eksikliği hikayenin gerekliliğinden kaynaklanıyor. Eski ikili doğuştan beri bu dünyanın bir şekilde içinde iken Edward sıradan bir deniz savaşından sonra rastlantı bir şekilde ve tamamen maddi amaçlar uğruna bu dünyaya dalıyor. Her ne kadar hikaye olarak farklı bir perspektif sağlasa ve hoş sürprizler yaşatsa da işin kötü yanı, karakterin oyuncu ile bütünleşmesine çomak sokması.
Oyunda tıpkı eski AC’lerde olduğu gibi çeşitli etkinlikler mevcut. Challenge’lar, Collection’lar, suikast görevleri ve bunlara ek olarak artık denizin tam anlamı ile bizim olması sonucunda elbette gemi etkinlikleri. AC3’te başlayan bu olay Edward ve gemisi ile iki adım ileriye gidiyor. Etrafta dolaşırken diğer gemilere saldırmak, onlardan gerek bir filo oluşturmak gerekse yağmalayıp yakıp yıkmak tamamen sizin elinizde.
Bahsetmeden geçilememesi gereken bir diğer nokta ise “Companion App”. Android ve Apple tabletlerde kullanılacak olan bu uygulama bizlere oyundaki gelişimimizi gerçek zamanlı olarak gösterebilecek. Bu uygulama ile Animus beri tabanına erişebilecek, Fleet Metagame özellikleri kullanabileceksiniz. Ne yazık ki ben oynadığım sırada uygulama henüz aktif olmadığı için tecrübelerimi aktaramayacağım lakin bu uygulamayı yayınlanan videolarda az çok tanımıştık. Uygulama 29 Ekim’de yani oyunun çıkışı ile birlikte yayınlanacak.
Kılıcım,tabancam ve gemim
ACIV’te dövüş mekaniğinin temeli aynı. Yine tek bir fare tuşu ile işin çoğunu halledebiliyorsunuz Lakin dövüş sisteminin bu haline daha derinlemesine inmeden önce yeni noktayı biraz eşeleyelim. Tıpkı üçüncü oyunda olduğu gibi AC IV’te de iki tür savaş mekanii mevcut. Kara ve deniz. Ac 3’te deniz savaşları oldukça sadece ve etkiliydi. Bunca yıl karadaki kılıç savaşlarından sıkılanlar için oldukça hoş bir değişiklik olmuştu. Dördüncü oyunda da benzer bir yapı söz konusu ancak bu oyunda deniz karadan önce geliyor.
Gemi savaşlarında boarding, mürettebatınızın diğer gemiyi ele geçirmesi, para kazanma açısından oldukça etkili bir yöntem. Dürbününüz ile gemiye baktığınızda kargosunda neler var olduğunu görüp ona göre karar verebiliyorsunuz.
Savaş mekanikleri üçüncü oyunla aynı yapıda. Yine gemileri yan yana denk getirip hedefledikten sonra saldırılarımızı yapabiliyoruz. Bir gemiyi ele geçirmek için geminin kaptanı yanında mürettabattan da birkaç kişiyi öldürmemiz gerekecek. Ele geçirdiğimiz gemiler için üç seçenek mevcut. Her şekilde gemiyi yağmalayıp ve envanterindekileri alacağız. Lakin ardından isterseniz sağl kalanları gemiye mürettebat olarak alabilecek veya gemiyi kendi donanmamıza katabilecek ya da gemiyi parçalayarak Jackdaw’ın hasarlarını giderebileceksiniz.
Gemiden herhangi bir kaleye savaşmaya gittiğimizde mürettebatımız (tayfamız) da bizimle birlikte savaşa gelecek. Düşman kalelerini ele geçirdikçe de oyunda bulunan yan görevlerin kilidi açılıyor.
Kara savaşlarında Free-aim özelliği ile artık ateşli silahları kullanırken daha varyasyonlu hedefler alabiliyoruz. Yeni oyunda menzilli gizli silahımız bu sefer bir bambu borusu. Yine zehirli bir ok atan bu boru sayesinde düşman çıldıracak ve siz de dahil etrafında kimi görürse saldırmaya başlayacak. Öte yandan stealth assassin, air assassin, corner assassin gibi gizli bıçağımızı kullanacağımız pek çok seçenek mevcut. Üçüncü oyunda sinematiksel dövüş sahneleri oldukça ön plandaydı, AC IV’te de bu tarz bir durum söz konusu.
Dost kazığı Edward
Assassin’s Creed’in son dönemlerde sivrilen bir diğer özelliği ise multiplayer kısmı. ACIV ile devam eden bu modda yeni karakterler, yeni haritalar ve yeni oynanış düzenekleri bulunuyor. Haritalar oyunun genel haritası olan Karayipler’in her noktasında sizlere eğlenceli seanslar sunuyor. Teknik olarak baktığımızda multiplayer kısmındaki animasyonların da tıpkı tek kişilik oynanışta olduğu gibi geliştiğini ve daha da ötesi sp’den daha fazla yenilendiğini görüyoruz. Bunun en büyük sebebi ise yeni yetenek ve hareketler. Bunu yanında yeni bir skor tutma mekanizması ile tekrardan elden geçirilmiş bir arayüz de mevcut.
ACIV’ün multiplayer kısmında değinilmesi gereken bir nokta da Game Lab. Game Lab temel olarak bir araç. Bu araç sayesinde farklı multiplayer modları yaratma imkanı buluyorsunuz. Eski CS oyunlarındaki kuralları hatırlayın; sadece bıçak, sadece sniper seçmek gibi imkanları Game Lab sayesinde ACIV’ün multiplayer modunda da yapabiliyorsunuz. Bunu yanında yetenekleri sınırlandırabiliyor, bonuslar ekleyip çıkartabiliyor yani kısacası haritanın tüm kurallarını baştan aşağıya yazabiliyorsunuz.
Ayrıca oyundaki Discovery mod ile AI’ya karşı bütün haritada farklı bir hikaye üzerinden oyunu oynayabilecksiniz. Unleashed modda yeni yeteneklerinizi deneyebilecek ve zamana karşı yarışacaksınız. Bunu yanında diğer modlar ise Free-for-all ve takım modları olarak ikiye ayrılıyor.
Free-for-all’da Wanted, Deathmatch ve Assassinate seçenekleri bulunurken, ekip çalışmasında ise Manhunt, Artifact Assault ve Domination seçenekleri mevuct. Size tavsiyem kalabalık bri arkadaş grubu ile Manhunt’ı denemeniz olacaktır. Hiç tanımadığınız yabancılarla bile bu kadar eğlenebilirken en yakın dostlarımla bu modu oynamanın nasıl bir şey olacağını düşünemiyorum.
İtiraf etmeliyim ki hayatımda ilk defa bir oyunun MP modunu SP modundan daha çok sevdim. Kaldı ki her zaman için oyumu SP’den yana kullanan birisi olarak bu kanaatimce Ubisoft’un AC için acil olarak çok ama çok farklı bir şeyler bulması ya da hızlıca bu seriye mantıklı bir hikaye ile son vermesi olacaktır. Nitekim Watch Dogs’un da gelişi ile bence bu mantıklı bir karar olur.
Eski denizci yeni suikastçı
Şurada 4-5 sayfa yazı yazmama rağmen ACIV hakkında elle tutulur bir şey yazamadığımın farkındayım ne yazık ki. Sizlere boş boş oyunun her elementini de tek tek anlatamak gibi bir niyetim yok. Bütün yan görevlerin neler olduğunu zaten oyuna başlar başlamaz görüyorsunuz. Dediğim gibi çoğu da eski oyunlardan sadece isim ve şekli değiştirilmiş aynı temalı görevler. Hazine avları işin biraz ilginç kısmını oluşturuyor bunun yanında random olaylar çok random gibi gözükmese de başınıza geldikçe rutinliği atıyor.
Şunu itiraf etmeliyim ki AC serisini bitirmiş olanlar için ACIV Black Flag sadece “Hikayeyi bu kadar dinledik, devamı eksik kalmasın bari” mantığı ile oynanacak bir oyun olmuş. Savaş mekaniği üçüncü oyun ile aynı. Edward’a has yeni animasyonlar dışında çok fazla bir değişiklik yok bu da sizin kontrollere alışmanızda oldukça yardımcı oluyor. Fakat şu high profile halinde ilerlerken saçma sapan yerlere tırmanma problemi maalesef devam ediyor. Özellikle gamepad’in analog tuşunu yanlışlıkla bir milim sağa çevirseniz, hırısızı takip eden Edward’ı bir anda düz duvara tırmanmaya çalışırken buluyorsunuz.
Yapay zeka yine yapaylığını koruyor. Ben son 5-6 senedir AC oyunlarında o konuda çok fazla bir şey görmedim zaten. Eğer streaklerinizi güzelce tamamlar, counter attack’ları başarılı bir şekilde yaparsanız gerekirse 12 saat dövüşün tek bit fiske bile yemezsiniz.
Gerçek dünya kısmında ise artık Desmond’ı kontrol etmiyoruz. Ona ne olduğunu az çok tahmin etsek de henüz net bir cevap yok. Dış dünyada Abstergo binasının içinde buluyoruz kendimizi. Aslında Edward’ın hikayesi Abstergo’nun araştırmasının bir parçası ve bunun gibi daha pek çok geçmişte yaşamış kişinin hikayesi araştırılıyor. Bu da hikayede kronolojik olarak neden düzeni bozup bu sefer geriye gidildiğini açıklıyor.
Artık yavaş yavaş bitirecek olursak Assassin’s Creed IV: Black Flag dediğim gibi yıllardırtakip ettiğimiz hikayenin devamını öğrenmek adına oynanabilecek bir oyun. Bunu yanında multiplayer modunda epey eğleneceğinizi tahmin ediyorum fakat artık yeni bir şeyler arayan kişilerin maalesef hikayeden sonra oyunla pek bir işleri kalmayacak. Zaten eğer yan görevlere takılmazsanız ana hikayeyi de bir haftasonunu evinizde geçirerek rahatça tamamlayabilirsiniz.