15:00
Ekran bana, ben Erkan’a bakıyorum. Erkan isimli herhangi bir tanıdığım yok. Monitöre bu ismi vermeyi uygun gördüm.
Yazı yazarken yardımcı olsun diye Arkham City müzikleri arka planda çalıyor… Faydası yok.
Kilitlenmiş durumdayım. Parmaklarım klavyenin üzerinde zoraki geziniyor. “Ü” tuşunun altındaki sembole bakıp gülüyorum. Nedensiz, amaçsız. ~ Farklı kombinasyonları deneyerek işareti yapmaya çalışıyorum ama nasıl başardığım konusunda hiçbir fikrim yok. En başta garip dursa da bir daha yapamam diye silmiyorum. Kopyala/Yapıştır olayını sevmem, yaptık bir kere, dursun orada.
Yok, böyle gitmez. Biraz hava alıp geliyorum.
15:20
Erkan bir şeyler söyleyecek ama utanıyor. “La bana mı halleniyorsun eşek?” dememe kalmadan onun sadece cansız bir nesne olduğunu hatırlıyorum.
Erkan’la konuştuğuma göre hayli garip bir durumun içindeyim. Neyse müzikleri Wildstar yaptık belki bir şeyler olur. Güzel oyun ama müzikleri daha da güzel. Müzik demişken, geçen hafta bu konuda biraz konuşmuştum. Tetikleyici yapı filan…
Aha şimdi de kendimi tekrar ediyorum, çık dışarı az daha hava alıp gel.
4. Çağ, Yıl 201
Bir at arabasında ilerliyoruz. Bana isyancısın diyorlar, ben de “Abi ben editörüm. Yapmayın etmeyin.” karşılığını veriyorum. Nafile, yüzüme bile bakmıyorlar. Yanda pis bir herif var, at hırsızı mı nedir, neredeyim ben yahu?
Eller bağlı, soğuktan kaba etimiz donuyor, yanım ki ne yandım.
Bizi ip gibi diziyorlar, neymiş efendim keseceklermiş kelleyi. Korkudan üç buçuk atarken ensemin ve yüzümün yarısının kanla ıslanmış taşa değdiğini hissediyorum.
15:41
Senin yüzünden Erkan, senin yüzünden! Gözüme kadar sokmuşsun oyunu, yine aşka geldim. Ayıptır yahu. Arkadaşımsın dedim, yemedim yedirdim, içmedim içirdim, cebimdeki son parayı senin ekran kartına verdim!
Böyle mi karşılık veriyorsun. Millet yeni Bakış Aşısı’nı bekliyor, sen oradan Skyrim’i açıyorsun.
…
“Witcher 2 logosu niye o kadar büyük? Bak ya!”
Sabret abi iki saat daha, eve gidince Geralt’la maceraya çıkacağız işte. Hem kaç kere oynadım o oyunu ben.
“Olsun mu?”
Olsun bakalım. Sen önce logoyu küçült. Aferin. Akıllı ol, sabrımı taşırma benim.
Hiç kendinizi kısır döngünün içinde hissetiniz mi? Kayıtsız kalamamak nedir bilir misiniz?
Kasım ayı gelince sanırsak oyunların içinde boğulacağız. Peki, neden böyle kısır döngü gibi hissediyorum? Sanırım çok seviyor olsam da bazı oyunları yeniden görecek olmak benim canımı çok sıkıyor. AC: Unity‘e heyecan duymak için resmen kendimi zorluyorum. Bu kaçıncı oyun?
7-8?
Söylemeyin daha iyi.
İçimi korku salıyor sevgili okur. Aynı hayal kırıklığını bir kez daha yaşamaktan ölesiye korkuyorum. Fransız Devrimi gibi önemli bir dönemi düzgün anlatamazlarsa diye tırsıyorum. O fikirlerin hepsi, tıpkı gerçek hayatta olduğu gibi havada kalırsa diye korkuyorum.
Vaat edildiği gibi (Unite) birlik olamamaktan korkuyorum. Yine kendi amaçlarımız, o toplumun yaşadıklarının önüne geçebilir diye düşünüyorum, ya geçerse?
Sokaklarda ölen halkın halini anlayamamaktan korkuyorum. Hissizleşmek, duyarsızlaşmak istemiyorum. Arno’yla birlikte onların dayanak noktaları olmak, ateşleyicisi olmak istiyorum. En azından birkaç insanın uyanışına şahit olmak istiyorum.
Müzik yine değişti
“Stand Strong, Stand Together” Yazıya ne güzel oturdu öyle. Aklım yine Mass Effect’e gitti Erkan. Ah, Erkan. Daha kaç kere bitireceğiz abi o oyunu. Yeter!
Şimdi düşününce Shephard’ın Arno’nun olması gereken kişi olduğunu düşündüm. Bir de False Shephard var ama o başka bir hikaye, başka bir dünya.
İnsanların ve insan olmayanların inanç kaynağı olabilmek. Assassin’s Creed’de uzaylı var mıydı? Sanırım yoktu. Asariler, Venedik’i bassa ya! Evet saçma bir fikir, kabul ediyorum.
16:00
Aslında yalan söyledim saat şu an 16:04, hatta 16:05 oldu. Bununla gurur duymuyorum, hepsi Erkan’ın suçu. Pis herif.
Zaman ilerliyor ve ne yazdığım hakkında en ufak bir fikre bile sahip değilim. Erkan ile olan anlaşmazlığımın size anlatmak istediklerimi bu denli etkileyebileceğini tahmin etmiyordum.
3 Kasım’da Call of Duty çıkıyor diyorlar, yalan olamaz herhalde. Her sene gelmezse göbeği çatlar zaten.
Eh dört gün sonra canına yandığımın Mikami’si yeni oyununu görücüye çıkartıyor. Genelde korku oyunları için böyle heyecanlanmam ama yeni bir isim görünce artık otomatik heyecan yapıyoruz. Diğerlerine kalsak 4. Oyunlar, 5. Oyunlar, 120. Oyunlar.
Bir soluk alsalar ne oyunlar çıkartacaklar ama yerlerinde duramıyorlar. Biz de yeni Ezio gelir mi diye bekleyip duruyoruz. Price yeniden bizi yetiştirir mi diye talim alanına koşuyoruz.
Fakat yerlerinde yeller esiyor. Sanırsam bazı şeyleri çok ama çok özlüyoruz.
Bakış Aşısı’nın anlamsız bölümü… Bitti.