BAKIŞ AŞISI #4
Geçen hafta iyi nostalji yaptık. Şimdi, haksız mıyım? God of War ve daha nicesini çok ama çok özledik. Bize unutulmaz anlar yaşatan, oynayışıyla sürükleyip götüren yapımları nasıl unutabiliriz ki?
Aslında Playstation 2 hakkında yazarken çekincelerim vardı. Belki de kendi kendime gelin güvey olmuşumdur, millet unutmuştur çok dedim ama her zamanki gibi en sağlam tokadı yine sen attın sevgili okur. Karşılıklı paylaşımda bulunabilmek güzeldir, hele insanlar sizinle aynı hisleri ve düşünceleri paylaşıyorsa.
Bakış Aşısı’nın dördüncü bölümü tüm klişelere sağdık kalarak bayramlık oyun tavsiyeleri verecek. Bayramda hangi oyunları oynamalıyız, hangi oyunlar şekerin yanında iyi gider, bayram paramızı hangi oyuna yatırmalıyız gibi aptalca soruların tüm cevapları Bakış Aşısı’nın dördüncü bölümünde.
Makaleyi takip edenlerin yarısını kaçırdığıma göre afiyetle soğuk su içebilirim. Ama sizsiz boğazımdan da geçmiyor, geri gelin yahu!
Klişemizi bir kenara alırsak, bu bayram biraz oyun oynamakta ısrarcıyım. Malum, insan çalıştığında eskisi gibi saatlerce oyun oynayamıyor. Skyrim’le sabahladığım günleri o kadar çok özledim ki. İşiniz oyunlar bile olsa saatler konusunda eskisi kadar özgür olamamak can sıkıcı. Keşke günler 40 saat olsa işten gelince vursam kendimi dağlara diyorum, ama nerde…
Hayatı 24 saate sığdırmak zorunda olmak! Bence asıl problem bu. O yüzden bayram tatili bir anda benim için çok önemli oldu. Hazır Dark Souls’un ilk DLC’si de gelmişken demeyin keyfime. Açarım bilgisayarımı, vantilatörü son seviyeye getiririm, mis!
Hakikaten ben neden Dark Souls oynuyorum? Sıcak havalar yüzünden pişiyoruz (gerçi orası belli olmuyor, an itibariyle hava yağmurlu), ben de gidip iyice strese giriyorum. Olsun, Dark Souls güzeldir.
Arkada şu an Wildstar müzikleri çalıyor, acaba kendimi Nexus’a mı bıraksam?
… LAN? O da zor oyun…
Aslında ne oynayacağımı ben çok iyi biliyorum. Kedi yine sütçü dükkânı geri döner mantığından yola çıkarsak (aslında hiçbir yere varamayız, öyle laf mı olur?), Normandy’e atlayıp, o galaksi senin, bu galaksi Reaper’ların diyerek dolaşacağım. Üçüncü oyunun nefret edeni çok ama ben seviyorum işte. Garrus galaksiye bedel adam.
Skyrim’e de gideyim diyorum ama artık beni oradan kovuyorlar. “Yeter! Kuruttun ülkeyi, git başka evrende oyna!” diyorlar. Yoksa yine dizime ok yemek isterdim.
Bir de Dota var. Sadık yârim olmadan bayram tatili mi geçer? Hazır Bounty Hunter’ın setlerini de dizmişim. Bu sıcakta Ruslar iyi serinletirler adamı.
Karar verebilsem ne güzel olurdu. Olmuyor, oynamak istediğim çok fazla oyun var. Bu gidişle ben karar veremem, tatil bitene kadar oyun filan oynayamam. Öyle ekrana boş bir şekilde bakarım. Kendimi biliyorum.
Kararsızlıktan nefret ediyorum.
Ama bir yandan da çok seviyorum. Tıpkı yüzüğü çok sevip aynı zamanda nefret etmem gibi. Gollum, Gollum, Gollueee…
Bunca şey karadıktan, yıllarca oyunlarla iç içe yaşadıktan sonra bazı hislerimin hala kaybolmamış olması beni çok mutlu ediyor. En önemlisi: Unutmuyorum! Mordin ile Shephard’ın ikinci oyunda yaptığı o efsanevi konuşmayı unutamıyorum. Alyx’in çığlıkları hala kulağımda ki bundan ilk bölümde bahsetmiştim. Fahrenheit’ın her bir saniyesi aklıma kazınmış durumda. Big Daddy’lerin ağır ağır ilerlemesi hala kanımı donduruyor.
Ve hala Resident Evil’ın kapı açılma efekti beni çok korkutuyor. Korku oyunlarına olan mesafemin kısalmasına izin vermiyor. Koca korku oyunu tarihinde tek bitirebildiğim korku oyunu F.E.A.R. olmuştu. Doom 3’de el feneri ve silahın ayrı olduğunu gördüğüm anda oynamayı bırakmıştım. İsterse tüm zamanların en iyi oyunu olsun, bana uzak olsun. Mod filan çıkmış diyorlar, artık silaha fener takılıyor diye. Bir kere korktuktan sonra o iş zor!
İşte Dark Souls benim için bu yüzden önemli. Gutter’a geldiğimde oyuna neredeyse bir hafta ara verdim. Bilmeyenler için; Gutter meşale yaksanız bile zifiri karanlık. Boğucu, yapış yapış bir atmosferi hesaba katmıyorum bile. Oyunun zorluğunu da hesaba katarsak benim kendi tabularımı nasıl yıktığımı görmemi sağladı. Normalde sabit diskimden silinmiş olurdu ama bir şeyler beni ileri itti ve korkumla yüzleşmemi sağladı. Elbette sadece bir video oyununda oldu bu. Evde geceleri kalkınca hala paltoları hayalet sanıp kaskatı kesiliyorum. Ya da evin bütün ışıklarını açıp öyle hareket ediyorum.
O değil de siz bu Dead Space’i nasıl oynadınız? Yok mu bunun Pony’li versiyonu filan. Diablo’nun bile var. Şimdi Diablo III çok kötü oyun deyip, tüm kızgın hayranları üzerime çekeyim mi? Konumuz bu değil ama olsun. Can, Hollanda’dan uçarak gelir diye korkuyorum. Uçan Hollandalı, ehe!
Yine “korkuyorum” dedim. Şimdi Evil Within geliyor diyorlar. Bethesda yapıyormuş. Kan gövdeyi alıp pazara götürüyormuş. Yaratıklar filan.
Koltuğuma gömüldüm. Gerildim. Gideyim bir kahve koyayım ben en iyisi. Yazıya başlarken inanın amacım korku oyunları değildi. Bildiğiniz, bayram ve oyun teması yazacaktım. Yine elime yüzüme bulaştırdım.
Aranızda korku oyunu oynayanlar vardır. Olmaması saçma olur. Merak ettiğim, bunu nasıl başarabildiğiniz? Ciddi ciddi Outlast’i bitirdiniz, Amnesia’yı hatim ettiniz. Nasıl oldu bu iş?
İşin komik tarafı F.E.A.R. da çok korkunç bir oyun. Değil demeyin, öyle. Hele benim standartlarıma göre inanılmaz korkunç. Sonra Dark Souls’un Gutter bölümünü de geçtim. Yine de 15 yılı aşkın oyun hayatımda, bir tam (tavuk döner) oyun ve bir oyunun korkutucu bölümü pek düşük kalıyor.
Amnesia’yı oynamak istiyorum, daha birçok kült oyunu hatim etmek istiyorum. Tavsiyeye ihtiyacım var. Bazı eşikler önemlidir. Bir oyuncu için de uzak durduğu oyun türü böyle bir eşiktir. Strateji olur, FPS olur, macera olur veya korku olur.
Işıklar kapandığında ilk düşündüğüm şey onları geri açmak olsun istemiyorum. Aha, tam burada bir itiraf geliyor. Half-Life 2 Episode’larında bir bölüm vardı. Aşağıya inip asansörün gelmesini bekliyorduk. Gelmek bilmiyordu. Karanlıktı ve Zombiler üzerimize atlıyorlardı. Orayı geçerken de çok korkmuştum. Hatta ilk seferinde oyunu kapatmış, uzunca bir süre ara vermiştim.
İşin korkusu bir yana, aynı zamanda korku oyunlarını çok seviyorum. Anlattığım ve geçtiğim yerler veya bitirdiğim tek korku oyunu bana kendime meydan okuma şansı veriyor. Bir gün Silent Hill bitecek, Outlast ezberlenecek.
Bu duruma Gollum ve Yüzük Vakası ismini uygun görüyorum. Beni çekiyorlar, bense onları itiyorum. Fizik kuralları haricinde hiçbir değeri olmayan bu durum, oyunlarla benim için anlam kazanıyor. Korku oyunları harikalar, ama ben harikalar diyarına gidecek anahtara sahip değilim. Sanırsam biraz daha zamana ihtiyacım var.
Elbette bunları boşuna anlatmadım. Hepimizin uzak durduğu oyun türleri ve oynamaktan çekindiği oyunlar vardır. Hangi tür olması önemli değil, sadece bu oyunlardan elimizden geldiğince kaçarız. Yüzleşmemiz gerektiğindeyse tüm korkaklığımıza rağmen meydan okumaktan çekinmeyiz. Sizin bu konudaki fikrinizi gerçekten merak ediyorum.
Sonuçta biz oyuncular gerçekten biraz tuhafız.