Hayatımızdan bu zamana kadar nice süper kahramanlar geldi geçti ve hala da geçmeye devam ediyor. Hepsi bizlere ayrı birer hikaye sundular, kendi farklı acılarını tanıttılar, süper güçlerini gösterdiler ve hayatın dramasının nasıl karşılanacağını öğrettiler. Hepsinin kendisine has yetenekleri vardı; Süpermen uçuyor, kurşun geçirmiyor ve gözlerinden lazer fırlatıyordu. Örümcek adam düz duvara tırmanıyor, yüzlerce metre atlayabiliyor ve örümcek hisleri sayesinde ölümden bile kaçabiliyordu. Keza X-Men kendi biyolojik yapılarından dolayı uçmaktan, elektromanyetik alan yaratmaya, ellerinden pençe çıkartıp, dokunduğunun hayat kaynağını çalmaya kadar pek çok özellik barındırıyordu içinde. Bütün bu süper kahramanların illa ki doğaüstü bir güçleri vardı. Özlerinde birer insan gibi yaşasalar da aslında tam anlamıyla insan olmadıklarını (kötü anlamda söylemiyorum) hepimiz biliyorduk her zaman.
Lakin içlerinden bir tanesi vardı ki o, diğerlerinden biraz farklıydı. Her şeyden önce onun hiçbir süper gücü yoktu. Alet edevat olmadan uçamıyor, doğrudan gelen kurşunlar tarafından yaralanıyordu. Temelinde o sadece bir insandı, bir ölümlü. Ancak maskesini takıp pelerinini giydikten sonra bir süper kahramandan daha da fazlasına dönüşüyordu, bir düşünceye.
Batman’le herkes gibi ben de küçük bir çocukken tanıştım. İlk tanışmam 1966’da çevrilen o ucube şovla başlamıştı. O zaman daha küçük olduğum için aradaki saçmalığı tam anlamasam da bir gariplik olduğunu sezmiştim, zaten 1992’de Warner Bros’un yayımlamaya başladığı o çizgi film serisinden sonra yıllarca saçma sapan bir Batman izlediğimi fark ettim.
İşte o Warner Bros. arkasında bıraktığı büyük mirası bir kez daha eline aldı ve 2009 yılında bizleri yeniden ‘Kara Şövalye’ ile tanıştırdı. Bir İngiliz firması olan Rocksteady’nin ellerine teslim etti. Rocksteady ise bu büyük markayı aldı, yoğurdu, yoğurdu ve en sonunda gelmiş geçmiş en iyi Batman oyununu ortaya çıkardı. Arkham Asylum’u ilk duyduğumda çok da heyecanlanmamıştım, sonuçta klasik bir aksiyon oyunu bekliyordum ancak daha ilk sahnede Joker’in peşinden yürürken resmen bütün hayatım değişmişti.
Şimdi Rocksteady işi kaldığı yerden devam ettirmek adına ikinci Batman oyununu hazırladı ve çok da iyi etti. Yazının gerisini özet olarak şimdiden söylemek gerekirse; “Ellerine sağlık Rocksteady! Umarım hep bizimle olursun!”
BOB KANE İçimiz dışımız Batman olmuşken, ustaya saygı göstermeden olmaz. Kimdir kahramanımızın yaratıcısı. Ne yemiş, ne içmiş diye bahsetmeyeceğiz ama bakalım nasıl biri bu Bob…… Robert Kahn adıyla, 1915 yılının Ekim ayında New York’ta doğdu. 1930’ların ortalarında çizgi roman dünyasına adım attı. DC Comics’te üzerine ilk çalıştığı karakter “Professor Doolittle”ı olan Kahn, ismini de Bob Kane olarak kullanmaya başladı. |
I am Batman!
Arnold’un oynadığı Terminatör nasıl ki “I’ll be back” cümlesi ile meşhur olmuşsa Bruce Wayne’in de en baba cümlesi budur. Bu söz aynı zamanda yeni oyunumuz olan Batman: Arkham City’nin ilk achievement’ıdır.
Büyük ve muhteşem oyunların en kötü yanları, hakkında yazılar yazmaktır. Nitekim şu anda ben gecenin 11’inde, odamda monitörün karşısına oturmuş iki gündür tek solukta oynadığımı o oyunda gördüğüm her şeyi sizlere nasıl anlatacağımı düşünüyorum. Zaten şu ana kadar yaptığım laf kalabalığının tek sebebi de bu.
İsterseniz gelin bu tarz mükemmel oyunların en kolay ve kısa yazılacak yerinden başlayalım; kötü yanlarından.
Oyunun kötü yanı yok! Bitti! Teşekkürler!
Elbette bu kadar basit değil maalesef. İnsan elinden çıkan her şeyde olduğu gibi Arkham City’de de bazı ufak tefek aksaklıklar mevcut. Bildiğiniz gibi bugün itibari ile oyunun konsol versiyonları çıkıyor. PC versiyonu ise önümüzdeki aya kaldı. Ben oyunu PlayStation 3 ‘te oynarken Uğur, Xbox’da deneme şansını yakaladı ki ofiste de ilk önce Xbox 360’da oynadığımız için her iki versiyonu da detaylı olarak inceleme fırsatı buldum.
Konsolların AA eksikliğinden hiçbir zaman şikayet etmemişimdir. Üstelik yeni nesil konsollarda belki bu eksiklik de giderilecek ancak iş Batman gibi görsel açıdan büyüleyici bir oyuna gelince bundan bahsetmemek hem oyuna hem de PC’ye haksızlık olur gibi geliyor bana.
Kabul, henüz PC versiyonunu ben de görmedim fakat 2009’daki Arkham Asylum’un PC versiyonu ile bile kıyaslandığında maalesef oyunun görsellik açısından sadece ama sadece DETAY kısımları eksik kalmış. Detay kısımlarından kastım şu ki, özellikle açık alandayken etrafta gördüğünüz binaların yarısından çoğunun kenarlarındaki tırtıklar insanın moralini bozuyor. Genel olarak etkileşimde bulunduğunuz nesnelerin de bazılarında görsel açıdan aksaklıklar meydana geliyor. Kaplamaların yok olması gibi bir durum bir iki kez de olsa başıma geldi. Bunun haricinde ufak tefek grafik hataları ve bazı yerlerde altyazının çıkmama problemleri de çok ender bile olsa karşılaştığım sorunlardan.
Bunları oyunu veya konsolu kötülemek için söylemiyorum elbette. Zaten AA eksikliği haricinde bahsedilen şeyler yamalar ile geçiştirilebilecek cinsten. Sadece karşılaştığım ve problem dahi diyemeyeceğim, oynanışa veya atmosfere hiçbir şekilde zararı bulunmayan bu aksaklıkları da söylemek sonuç olarak yapmakla yükümlü olduğum bir şey.
En iyi yanı da oyunun kötü yanının sadece bu kadarla sınırlı olması. Birkaç satırlık ufak bir paragraf koca oyundaki bütün eksik yönleri belirtmek için yetiyor da artıyor bile
Bir gece bekçisi
Şimdi geldik işin güzel kısmına; geri kalan bütün her şeyi anlatmaya. Bu arada baştan söyleyeyim her ne kadar not almış da olsam burada yazmayı unuttuğum birkaç şey olabilir o yüzden şimdiden kusura bakmayın.
Batman: Arkham City büyük bir oyun, hem de çok büyük bir oyun. Bahsettiğim şey sadece oyunun haritası değil, oyunda yapabilecekleriniz ile oyun dışında yapabileceklerinizi topladığınızda sizi haftalarca başından kaldırmayacak bir oyun olmuş. Bir örnek vermek gerekirse, ben oyunu çabucak bitireyim ve özellikle ana hikayede her şeyi göreyim diye kolayda toplamda neredeyse 12 saat oynamama ve ana hikayeyi bitirmeme rağmen oyunun sadece %30’luk bir kısmını tamamladım. Üstelik bu yüzdeye yaptığım 1-2 yan görev ve bulduğum 10-12 Riddler Trophy’si de dahil. O yüzden sizleri uzun sürecek bir asosyal hayatın beklediğini şimdiden söyleyebilirim. Dolayısı ile ailenizle vedalaşın, arkadaşlarınızla ilişkilerinize ara verin, hatta tüm dünyanın sizi rahat bırakabilmesi için sahte bir ölüm ilanı yayımlayın ve oturup bu oyunu oynamaya başlayın.
Pekala, ilk önce oyundaki yeniliklerden başlayalım.
Demin de laf arasında bahsettiğim gibi Arkham City’nin haritası ilk oyunla kıyaslanamaz bile. Quincy Sharp ilk oyundan sonra Gotham’ın belediye başkanı olunca ilk işi Gotham’daki bütün suçluları çelik duvarlardan oluşan, içeride çok etkili olmasa da dışarıya kesinlikle çıkmalarına engel olan yüksek güvenlikle donatılmış ufak bir şehre hapsetmek olur. İşte Arkham City de böylece doğar. Dışarıdaki hayat ne kadar düzenli ve sakinse içerideki hayat da bir o kadar kaotik ve zalimdir. Gotham’ın en büyük suçlularının bulunduğu bu yerde öte yandan bir de taht kavgası da yapılmaktadır. Özellikle Çift Yüz ve Penguen arasında resmen bir savaş çıkmıştır ve diğer suçlular da bu savaşın saflarında yer almaktadır.
Geçtiğimiz cuma günü yayımladığımız videoda oyunun ilk 15 dakikası bulunduğu için başlarındaki olayı anlatmakta bir sorun görmüyorum ancak o videoyu izlemediyseniz doğrudan bir sonraki paragrafa geçmenizi tavsiye ederim. Bruce Wayne’i ilk defa oyun içinde gördüğümüz Arkham City’de (AC) olaylar iyice çığırından çıkmaya başlamıştır. Wayne de politikaya atılıp başkan olma amacı gütmeye başlar fakat işin gerçeği elbette farklıdır. Wayne’in esas hedefi AC’nin kendisinin olduğunu iddia eden Hugo Strange ile yüz yüze karşılaşıp onun gerçekteki amacının ne olduğunu anlamaya çalışmaktır. Her ne kadar istediği şekilde olmasa da Wayne doktorla yüz yüze konuşma imkanı bulur ve Strange’in “Protokol 10” diye bahsettiği bir planı durdurmaya çalışır.
İşte genel hikaye bu yönde.
Elbette bunun yanında AC’deki pek çok farklı sorunla da yüzleşmek zorundadır. AC’de de tıpkı diğer hapishanelerde olduğu gibi basit suçlardan yatan suçlular bulunuyor. Oyunda bunlar genellikle “politik suçlu” olarak geçiyor ve zavallılar bütün o psikopatların arasında ölüm kalım mücadelesi veriyor.
Yürüken sakız çiğneyebilen kahraman
Yeni oyunda onlarca yan görev mevcut. Strange’in güvenlik görevlilerinin radyo frekansına sızan Batman, görevlilerin Strange’e verdikleri durum raporları ile oyun boyunca bu görevlerin yerlerini öğreniyor. Öte yandan bazen çatılarda gezinirken birilerinin yardım çağrısına şahit oluyorsunuz. Bunlar da genellikle psikopatlardan dayak yiyen politik suçlular oluyor. Yan görevler de Batman dünyasındaki diğer önemli karakterler ve yarattığı sorunlarla uğraşıyoruz; Victor Zsasz’ın telefonları ve elbette Riddler.
Riddler’ın görevleri artık eskisi gibi başlamıyor. İlk başta etrafta yine Riddler Throphy’lerini görüyorsunuz ki bunlardan bazıları kolay alınabilir yerlerde duruyor. Hatta yeniliklerden bir tanesi de bu trophy’leri Batclaw silahıyla çekip alabilmeniz. Bunlardan bir kaç tane topladıktan sonra Riddler sizi AC’nin kilisesine çağırıp – öncesinde buradaki kurtarma görevini yaptıktan sonra – esas Riddler görevini başlatıyor işte o zaman ilk oyundaki belli mekanlarda çıkan bulmacalar oyunda aktif olmaya başlıyor.
Hatırlarsanız ilk oyunda bu bulmacaları dedektif moduna geçerek çözüyorduk, AC’de işler değişmemiş ancak üzerine yenileri eklenmiş. Artık dedektif modunun yanında birkaç saniyeliğine bu modda etrafı tarama özelliği de bulunuyor Batman’in. PS3’ten örnek verecek olursak R2 tuşuna bastığınızda dedektif moduna geçiyorsunuz ancak aynı tuşa bas-çek yaparsanız birkaç saniyede bu mod etrafı tarıyor ve otomatik olarak normal görünüme geçiyor. Bu şekilde etraftaki Thropy’leri daha çabuk ve kolay bir şekilde tespit edebiliyorsunuz. Dedektif modu hakkında söylenebilecek ekstra bir yenilik yok ancak zaten şu anki hali bile size oldukça fazla yarar sağlıyor.
Dedektiflik modunda sadece bir ekstra olsa bile Batman’ın alet edevatında birden fazla ekstra mevcut. Zaten oyunun en başında ilk oyundaki pek çok şeyi üzerinizde bulunduruyorsunuz. Bunun yanında yeni silahlar da oyun boyunca envanterinize ekleniyor.
Gadget’ların kullanımında da oynanış açısından yenilikler mevcut. İlk oyunda Batrang’i hızlı atmamızı sağlayan sistem, elimizde saldırı amacıyla kullanabileceğimiz bütün silahlar için geçerli. Batclaw’ı düşmanlarımızın silahlarını elinden almak için artık hedef almadan kullanabildiğimiz gibi sprey bombayı da on beş kişiyle dövüşürken bir saniyede sıkabiliyoruz. Bu gadget kullanımındaki çeşitlilik bazen sizleri yanlış tuş kombinasyonları yapmaya zorlasa da oyun burada da sizlere bir kıyak geçiyor ve o an için olası en uygun gadget kullanımı için gerekli kombinasyonu size ekranda gösteriyor.
Jiujitsu mu? Yok, bu ninjitsu
Elbette Batman’in tek dayanağı elindeki ıvır zıvırlar değil aksine ellerinin ta kendisi. Mükemmel bir dövüş ustası olan Batman ile yeri geliyor yirmiden fazla adamı alt edebiliyordunuz ve bu kusursuz dövüşümüzü tek bir tuş ile yapıyorduk. AC de bu yönde ilk oyunu aratmıyor. Ne dövüş mekaniğinde ne de animasyonlarda ilk oyundan bir eksiklik yok aksine ekstralar var. İlk oyundaki gizli saldırılara yenileri eklenmiş durumda. Artık sadece düşmanın arkasından değil, tepesinde veya altından da gizli saldırı yapabiliyorsunuz. Tepesinden diye kastettiğim şey “Glide Kick” vuruşu değil bu arada, onu da belirteyim. Arkadan saldırılarda artık yan yana duran iki kişiyi de tek hamlede bayıltmanız mümkün. Bunun yanında tepeden sarkarak etkisiz hale getirme, Glide Kick gibi eski yetenekler de duruyor.
Öte yandan yenilenen düşmanlara karşı da yeni saldırı hamleleri mevcut. Batman artık pelerinini kullanarak sersemletme özelliğine sahip. Bunu bütün düşmanlarda hatta “Boss”larda bile kullanabiliyorsunuz ancak düşman ne kadar güçlüyse o kadar çok yapmanız gerekiyor. Bıçakla saldıran, ful vücut zırhı giyen ve hatta sonlara doğru ellerinde kalkanla saldıran düşmanlara karşı önce sersemletip ardından saldırmanızı sağlayacak tuş kombinasyonları mevcut. Bunların yanında gadget’ları da kullandığınızda dövüşler inanılmaz zevkli bir hal alıyor. O kadar ki bir süre sonra düşmanlar ikili üçlü geldiğinde üzülüyorsunuz.
Oyundaki kombo ve XP sistemi aynı şekliyle mevcut. Ne kadar kombo yaparsanız size o kadar XP sağlıyor. Kazandığınız XP’leri de kendinizi geliştirmek için kullanıyorsunuz. AC’de “Upgrade” sistemi biraz daha organize bir hale getirilmiş. Artık tüm yükseltmeler film şeridi gibi sıra sıra çıkmıyor. Bu sefer tam anlamıyla kategorilere ayrılmışlar. Silahların farklı, dövüş tekniklerinin farklı, gizlilik modunun farklı kategorileri var. Hatta bunların içinde Kedi Kadın’ın bile bir kategorisi mevcut. Bu arada bir not daha; artık zırhınızı iki seçenekte yükseltiyorsunuz. Bir tanesi normal silahlara (melee weapon) karşı, diğeri ise ateşli silahlara
İlk Batman oyununun aksine burada harcadığınız XP’ler, harcadığınız yere göre oynanışınızı doğrudan etkiliyor. Özellikle gadget’lara yaptığınız yenilemeler ve yükseltmeler sayesinde yeri geliyor düşmanı elinizi değdirmeden bayıltma fırsatı buluyorsunuz.
Kontrol mekaniği de yine temele sadık kalınarak üstüne yeni fikirler eklenmiş bir şekilde karşımıza çıkıyor. Özellikle uçarken sağladığı rahatlık sizlere AC’yi tepeden seyretme fırsatı sunuyor. Bu sırada aşağıda olan biteni çok rahat bir şekilde izleyebiliyorsunuz. Üstelik artık uçarken “Dive-Bomb” adlı hareket ile hızla yere doğru inerek ivme kazanıp tekrar yükseliyorsunuz ve bu şekilde hem daha hızlı hem de çok daha uzun süre uçabiliyorsunuz. Hareketlilikte bir diğer yenilik ise “grapnel” adlı silahımızın menzili.
Kocaman Arkham City’de dolaşırken ilk oyuna göre artık çok daha uzağa fırlatabildiğiniz bir grapnel silahı mevcut elinizde. Nitekim işin en güzel yanı bu silahı uçarken de kullanabiliyorsunuz. Bu şekilde koca haritada çok hızlı bir şekilde ilerleme şansı yakalıyorsunuz. Kısacası Arkham City’de hiç durmadan ilerlemek için yapmanız gereken tek şey elinizi koşma tuşuna basılı tutup zamanı geldiğinde grapnel silahınızı ateşlemek oluyor.
Kontroller kısmında değinmek istediğim bir başka nokta da AR antrenmanları. Bir ek görev niteliğindeki bu antrenmanlar Wayne Entp. tarafından hazırlanmış. Genellikle oyundaki temel mekaniği size öğretmek amacı taşıyan bu antrenmanlardan sonra da otomatik yükseltmeler alıyorsunuz.
Işık, mışık güzel olmuş da bu mekan biraz eski
Son dönem TPS’lerin, özellikle Assassin’s Creed’in, içinde barındırdığı çevre bulmacaları Arkham City’de de mevcut. Her ne kadar Creed kadar fazla olmasa da yerinde ve zevkli bulmacalar var oyunda. Çoğunlukla elinizdeki gadget’lardan bir veya iki tanesini kullanmak zorunda olduğunuz bu bulmacalar sizi sıkmayacak kadar kolay ancak çocuk oyuncağı olmayacak kadar da zor. Bu konuda bir hatırlatma da yapalım, eğer bu bulmacalardan birinde ne yapacağınızı kestiremezseniz gadget’larınıza bakın. Mutlaka içinde bulunduğunuz durumdan sizi kurtaracak bir alet edevatınız vardır.
Kamera kontrolleri de değişmeyen sistemlerden bir tanesi ancak belki de kontrol namına azıcık kusuru olan tek nokta bu. Kamera kontrolünde yerdeyken bir sorun yok ancak uçarken bazen hızınızdan dolayı bir an için karışıklık yaşanabiliyor
Oyundaki ara yüze geldiğimizde ise ilk oyundaki sadelikten hiçbir şey kaybetmezken ekranın tepesine yeni eklenen pusula epey yararlı oluyor. Yan görevler veya yeni ana görevin işaretlendiği pusula sayesinde artık hedefinize daha rahat ulaşabiliyorsunuz. Öte yandan dilerseniz siz de haritada kendi istediğiniz bir noktayı işaretleyip buraya giderken pusuladan yönünüzü belirleyebiliyorsunuz.
Sesler ve müzikler içinse söylenecek tek kelime; mükemmel. Gerçi oyun içinde pek fazla müzik olmasa da sesler tıpkı ilk Batman oyunundaki gibi kaliteli kaydedilmiş. Gerek karakter konuşmaları, gerek ortam sesleri, gerekse savaşlardaki sesler gerçekten müthiş. Özellikle uçarken rüzgarın sesi bile size ne kadar hızlı ya da yavaş uçtuğunuzu anlatmaya yetiyor.
Bu bir kahramanlık hikayesi değil
İşin teknik kısmını bitirdikten sonra gelelim esas olayımız hikayeye. Elbette size bütün hikayeyi anlatmayacağım, zaten çok kısa bir özetini yukarıda da belirttim ancak hikayeye kaba taslak baktığımızda Batman: Arkham City, ilk oyundan daha fazla gizem ve sürpriz içeriyor. Ana hikayenin yeri ayrı ancak yan görevlerin bile hikayelerinin altı dolu olması Rocsteady’nin işi ne kadar ciddiye aldığını gösteriyor.
Spoiler olabilir belki ancak bunu söylemeden geçemeyeceğim. Ana hikayemizin iki baş karakteri mevcut, Batman hariç tabi ki. Bunlardan bir tanesi Hugo Strange, diğeri ise Joker. Her ne kadar ikisinin de temel hedefi aynı da olsa yolları oldukça farklı. İlk başlarda Joker sanki ikinci plana atılmış gibi gözükse de… Canım, Joker işte bu, bariz olan bir şeyi söyletmeyin bana.
O kadar ince ve güzel işlenmiş bir ana hikaye var ki AC’de, eminim bir süre sonra “Yan görevleri oyunu ikinci kez oynadığımda yaparım, şimdilik şu hikayeye devam edeyim” diyeceksiniz. Çünkü olaylar çok güzel bir kurgu içinde gidiyor. Her karakter gerektiği kadar ve doğru yerde kullanılıyor. Üstelik alan geniş olduğu için karakter bolluğundan da geçilmiyor. Ve sizi biraz daha meraklandırmak için şunu söyleyelim; Batman: Arkham City’nin sonuna çok ama çok şaşıracaksınız.
Dark Knight filmini eminim ki hepiniz izlemişsinizdir. Burada Joker’in hayat felsefesi, her insanın özünde kötü bir varlık olduğu ancak toplumsal yaptırımlardan dolayı özgür davranamadığı yönündeydi. Batman ise bunun tam tersini savunuyor ve ona –kendi ağzından söylemese bile- yaptıklarını örnek gösteriyordu.
Bildiğiniz gibi Batman hiç kimseyi öldürmez. Karşısındaki ne kadar kötü olsa bile. Oyunda da karşımıza çıkan bütün düşmanları bayıltırız. Hatta Batman Begins filminde Ras’al Ghul’a söylediği son sözü hatırlarsak:
“Seni öldürmeyeceğim, ama seni kurtarmak zorunda da değilim” diyerek bu konuya bakışının nasıl olduğunu tam olarak anlayabiliriz.
İşte AC’nin hikayesinde de işlenen konulardan bir tanesi bu. Gerek Ras’al Ghul’da, gerekse Joker’de sürekli olarak kimseyi öldürmeyeceği mesajını bizlere veriyor. Bu arada oyundaki tek düşmanımız etraftaki kötü adamlar değil. İlk oyunun da gizli baş kahramanı olan TITAN adındaki ilaç ikinci oyunda Batman’e bulaşıyor. Bunu bir spoiler olarak görebilirsiniz ancak bu olay oyunun daha başlarında oluyor ve oynanışa hiçbir etkisi olmuyor. Bu yüzden söylemeyi uygun buldum.
Gerek ana hikaye gerek yan görevlerin hikayeleri bir an olsun monotonlaşmıyor. Yan görevler genellikle diğer kötü adamlardan geldiği için hepsinin kendine has karakteristik bir yapısı mevcut ve onları çok güzel yansıtıyor. Hatta bazı yan görevler bir nevi ufak campaing’lere dönüşüp birden fazla görevi içerebiliyor.
Kısacası oyunun konusu, diyalogları ve kurgusu muhteşem bir şekilde hazırlanmış
Come kitty, kitty, kitty
Bildiğiniz gibi Batman: Arkham City’de sadece Batman’i kontrol etmiyoruz. Oyunu yeni aldığınızda içerisinde çıkan kod ile Kedi Kadın’ı aktif ediyorsunuz ve hikaye içerisinde bir noktada onunla oynuyorsunuz. Öte yandan daha sonra çıkacak DLC’ler ile Robin ve Nightwing karakterleri ile de oynama fırsatı yakalayacağız.
Kedi Kadın’ın oynanışı da Batman kadar eğlenceli ve basit. Kendisine has dövüş tekniği, hareketleri ve silahlarıyla kısa da olsa oyun içerisinde oldukça hoş bir değişiklik yaşıyorsunuz. Öte yandan Robin ana hikayenin bir bölümünde yüzünü gösterse de maalesef onunla sadece Challenge Map’lerinde oynayabiliyoruz.
Arkham City’nin en güzel yanı ise ana hikayeyi bitirdiğinizde bile oyunun devam etmesi. Dolayısı ile hikayenin heyecanına kapılıp bırakmak istemezseniz hiç endişe etmeyin. Hikayenin bitmesinden sonra ana menüden tekrar “Story Mod”a geldiğinizde oyun bıraktığınız yerden devam ediyor. Fakat hikayenin kurgusuna da sadık kalınıyor. Yani Strange’in yenilgiye uğratıldığı herkes tarafından biliniyor. Öte yandan oyun içinde güzel nüanslara da denk geliyorsunuz. Mesela Wayne’in anne ve babasının öldürüldüğü ara sokağı görüyorsunuz ve burada onlara saygılarınızı sunuyorsunuz.
Oyuna kaldığınız yerden devam ederek yapmadığınız yan görevleri yapabiliyor, Arkham City’de rahatça etrafı dolaşabiliyor, özellikle Riddler’ın uzun görevini tamamlıyor ve bulmacalarını çözüyorsunuz. Üstelik Riddler size sadece esas oyunda da bela olmuyor. Ama menüde oyunu bitirdikten sonra açılan Riddler Revenge adında challenge haritaları da bulunuyor. Öte yandan ilk oyunda açılan karakter biyografileri artık 3D olarak karşımıza çıkıyor.
Allah senden razı olsun Batman
Batman: Arkham City hakkında yazılacak irili ufaklı daha pek çok şey mevcut ancak oyunun genel yapısına etki eden özellikler bunlar. Zaten hepsini ben anlattıktan sonra sizin oyununuzun eğlencesi nerede kalacak?
Size tek söyleyeceğim şey Arkham City’i mutlaka alın ve oynayın. Batman’e gıcık da olsanız, TPS türünü sevmeseniz de, hatta oyunlardan nefret ediyor bile olsanız (ki o zaman bu sitede işiniz olmaz gerçi) bu oyunu mutlaka denemelisiniz. Evet, bu yıl özellikle önümüzdeki aylarda Assassin’s Creed, Skyrim gibi çok baba oyunlar da çıkacak ancak Batman: Arkham City’nin şimdiden 2011’in en iyilerinden birisi olduğunu söylemek çok doğru bir söz olacaktır