Bir Şeker Bayramı’na daha girdiğimiz şu günde sizler için bu 4 günlük tatil boyunca izleyebileceğiniz filmler seçtik.
Her ne kadar bayramlarda eş, dost, akraba ziyaretleri yoğun olsa da neşeli geçen bir günün ardından etraf sakinleşince şöyle ayaklarınızı uzatarak rahat rahat bir film izleme keyfi de oldukça farklı bir tat veriri insana.
İşte sizin için seçtiğimiz üç film.
Edward Scissorhands
Johnny Depp üstadın oynadığı bu yapım tipik bir Tim Burton filmi olmakla birlikte Depp’in en güzel filmlerinden bir tanesi olarak tarihteki yerini almıştır. Johny Depp’in yanında filmde Winona Ryder, Dianne Wiest ve Anthony Michael Hall’un da bulunduğu kadro oldukça başarılı bir yapım ortaya çıkartmış.
Film küçük bir kızın büyük annesine karın nasıl yağdığını sormasıyla başlar. Yaşlı kadın Edward’ın hikâyesini anlatmaya başlar… Bir mucit Edward’ı buluşunun bir parçası olarak yarattıktan sonra ona can vermek ister ne yazık ki ellerini tamamlayamadan önce mucit ölür. Sonsuza kadar tek başına kalmaya mahkûm olan Edward’ın hayatı Peg Boggs ile tanışınca değişir.
Peg onu evine götürür kıyafetler verir, o ve ailesi ile yaşamasına izin verir. Bir süre sonra Edward Peg’in kızı Kim’den hoşlanmaya başlar. Bu yüzden sürekli Kim’in sevgilisi ile sorunlar yaşar. Hayatını insanların saçlarını keserek ve komşuların bahçelerindeki çalılara şekil vererek geçiren Edward’ın, Kim’in sevgilisi yüzünden başı derde girer. Hırsızlık suçu ile yargılanan Edward’a artık tüm komşular sırt çevirmiş ve tek bir hatasını beklemekteydirler.
Edward Scissorhands tamamen insanların farklı görünümlerine rağmen aslında içlerinde ne kadar iyi olabilecekleri, dış görünüş ile yargılamanın toplumlarda artık ne kadar yaygın ve yanlış olduğunu fantastik bir yöntemle açıklak üzerine yapılmış. Öte yandan filmin temel noktalarından bir tanesi de bu tarz “farklı” insanların toplumun tepkisinden korktukları için kendilerini nasıl izole edip aslında cevher olan yeteneklerini boşuna harcadıklarını da gösteriyor. Yapımcılara göre film Tim Burton için oldukça kişisel bir yapımmış.
The Crow
Ünlü dövüş ustası Bruce Lee’nin oğlu Brandon Lee’nin başrolünü aldığı ve bu filmin çekimleri sırasında hayatını kaybettiği Crow, fantastik bir türde yaşanan aşk hikayesini anlatıyor. Karanlık atmosferi ve kuzgun teması ile oyun dünyasının özellikle gothik kısmına olukça benzer bir yapıyla eşleşen film drama açısından da bizlere bir şölen sunuyor.
1989 yılında çıkan The Crow isimli çizgi romandan esinlenerek hazırlanan filmin konusu ise şöyle. 30 Ekim tarihi Detroit, Michigan’da Şeytanın Gecesi adıyla kutlanan geleneksel bir gecedir. Lakin oldukça aykırı olan bu gecede şehirde bir suç dalgası yaşanmaktadır.
Müzisyen Eric Draven ve nişanlısı Shelly, düğünlerinin arifesinde Top Dollar isimli berbat tipin başını çektiği serseri çetesi tarafından saldırıya uğrar ve katledilirler. Bir yıl sonra Eric’in mezarını ziyaret eden bir karga, genç adamın intikamcı bir ruh olarak ölümden dönüşünün de simgesi olacaktır. Alınacak intikamlar, verilecek dersler vardır.
The Crow belki bayramın neşesi temasına çok uygun bir film olmasa da oldukça etkili bir yapım ve Brandon Lee’nin üzücü ölümü ile de tarihe farklı şekilde yerleşmiş. Öte yandan film sadece aşk filmi gibi düşünülmemeli, nitekim oldukça aksiyon öğesi de filmde yer alıyor. Benim için şahsen bir başka önemli özelliği de en sevdiğim gruplardan olan Pantera’nın da filmin OST’sinde yer alması. Merak edenler için aşağıda film görüntüleri ile “The Badge” adlı şarkıyı dinleyebilirsiniz.
Indiana Jones
Sanırım bu ismi aranızda duymayan kalmamıştır. Sadece filmlerinden değil oyunlarından da tanıdığımız ünlü arkeolog Indiana Jones belki de macera filmleri tarihinin gelmiş geçmiş en baba kahramanıdır.
George Lucas ve Harrison Ford’un Yıldız Savaşları birliketliğinden sonra yeniden buluştukları Indiana Jones filmleri şu ana kadar dört filme kadar ulaştı ancak bizlerin size tavsiyesi ilk üç film. Özellikle de üçünü film olan “Indiana Jones and the Last Crusade”. Serinin en güzel filmi olan The Last Crusade aynı zamanda bir diğer usta aktör Sean Connery de yer alıyor. Indiana Jones’un babası rölündeki Connery ile birlikte Ford’un mükemmel oyunculuğu birleşince muhteşem bir aksiyon ortaya çıkıyor.
Elbette Indiana Jones serisini başından sonuna kadar izlemenizi tavsye ederiz. 81 yılında yapılmış olan Raiders of the Lost Ark, 84 yılındaki Indiana Jones and the Temple of Doom, 89 yılındaki Indiana Jones and the Last Crusade ve 2008’deki Indiana Jones and the Kingdom of the Crystal Skull filmleri sizleri bekleyen muhteşem maceralarla dolular. Bu arada bir hatırlatma yapalım ilk film olan Raiders of the Lost Ark aslında Indiana Jones’un filmi olsa da isminde Indiana Jones geçmiyor daha sonrasında George Lucas karkterin tutması ile bu seriye devam etmesi üzerine Jones’u daha da ön palan çıkartıyor.