Beyond: Two Souls

Bazı oyunlar vardır. Ne kadar güzel olursa olsun, ne kadar gerçekçi olursa olsun bir oyun olduğunu illa ki bir yerde size hissettirir. Oyunun, oyun olduğunun farkındasınızdır ve zamanınızı doldurması, size kişisel zevk vermesi için oynuyorsunuzdur. Fakat bazı oyunlar da vardır ki, bu oyunları “oyun” olarak adlandıramazsınız. Uygun olmaz, yakıştıramazsınız bu ismi. Quantic Dream ve özellikle David Cage, 2005 yılında piyasaya sürdüğü Fahrenheit (The Indigo Prophecy) adlı oyundan beri oyunculara bu “oyun olmayan oyun” hissini vermeye çalıştı. Ve Fahrenheit’tan beri çıkardıkları her oyunda bu hissi hakkıyla verdiler. Bu işi de hakkıyla yaparken birçok eleştiriye maruz kalıp, yaptıkları işin oyun dünyasına yakışmadığı hakkında geri dönüş aldılar.

Peki neden iyi olduğu kadar kötü eleştirilere de maruz kaldı bu firma? Çünkü günümüz oyun dünyası ve son yıllarda çıkan oyunların ana odaklarının artık daha çok hikaye bazlı olması bir kesim oyuncuyu pek memnun etmiyor. Oyuncular bir oyun oynamak istiyorlar, film izlemek değil. Fakat oyuncular artık zamanımızın değiştiğini anlamalı ve interaktif bir yapımda kurgusal bir hikayenin artık bir derinliğe ve kendi karakterine sahip olması gerektiğini fark etmeliler. Elbette her firma böyle yaparsa bu sefer de oyunlar o oyuncuyu zorlayan ve bir şeyleri başarma hissini veren havalarını kaybederler. Fakat günümüzde, bir “oyun” olarak çıkan oyunların yanı sıra bazen mükemmel hikayelerle süslenmiş ve bir aktörü veya aktristi oynadığımız filmlerde yer almak istiyoruz. En azından ben, günümüzde çıkan oyunların arasında böyle yapımlar gördüğümde mutlu oluyorum. İşte Quantic Dream tam da bunu başarabilen bir firma. Fahrenheit, Heavy Rain ve son olarak Beyond: Two Souls ile biz oyuncuları inanılmaz derin hikayelerde karakterimizi yöneterek sonunu kendimizin belirlediği sihirli bir dünyaya ışınladılar bizi. Günümüz dünyasının terimiyle bizi interaktif bir dramanın içine yerleştirdiler. Ben bu oyunu sizin için incelerken yüzeysel olamayacağım. Elimden geleni yapacağım fakat, yüzeysel olamayacağım.

Beyond: Two Souls, Quantic Dream’in PlayStation 3 platformuna özel olarak 8 Ekim 2013 tarihinde piyasa sürdüğü bir interaktif drama, aksiyon-macera oyunudur. İncelediğim bu sürüm oyunun geçtiğimiz hafta PlayStation 4 için çıkarılan Remastered sürümü. Yani yeni nesile uyarlanmış yüksek çözünürlüklü versiyonu. İlk çıktığında oynayıp bitirmiş olsam da, Beyond: Two Souls’u yeni nesilde tekrar oynamak bana yine aynı harika hisleri yaşattı. Aynı heyecanla, aynı sabırsızlıkla oynuyorum ve zamanında inceleme fırsatını bulamadığım bu oyunu şimdi sizler için inceliyorum.

Beyond: Two Souls neden bu kadar iyi bir oyun veya neden abartılıyor peki? Ya da abartılıyor mu? Öncelikle bu soruların cevabını vereyim. Beyond, abartılmıyor. Hatta birçok kesimden sert eleşitirlere maruz kalmış olan bir oyun. Arada kalmış bir oyun Beyond. Oyuncular “hadi ama, oyun mu oynuyoruz yoksa film mi izliyoruz arkadaş, olmaz öyle şey!” gibi sert yorumlar da yapınca Beyond biraz arada kaldı. Ama şöyle bir şey de var. Bir sanat eserini ve sanatçıyı ele alalım. Sanat, bildiğiniz gibi, estetik bir şeydir ve estetik, göreceli bir kavramdır. Neyin güzel, neyin çirkin olduğu, her insan için değişikliğe uğrayabilen terimlerdir. Beyond da tam böyle bir sanat eseri işte. Kötü puan veren veya hakkında kötü yorum yapan oyunculara rahatlıkla dönüp “siz anlamamışsınız bu oyunu, bir daha oynayın ya da sevenlerini rahat bırakın” diyebileceğiniz bir yapım. Tıpkı Lost dizisinin ikiye bölünen hayranları gibi. Sonunu anlayıp diziye tapanlar ve sonunu anlamayıp izlediği tüm sezonların boşuna olduğunu düşünen hayranlar gibi. Peki o zaman Beyond: Two Souls neden iyi bir oyun veya ben neden bu oyuna bu kadar uzun bir girişi layık gördüm? Onu da sonraki sayfalarda hep beraber görelim.

Beyond: Two Souls, Jodie Holmes’un hayatının tam 15 yılını anlatıyor biz oyunculara. Jodie’nin hikayesine 8 yaşında başlıyoruz ve 23 yaşına gelene kadar yaşadığı bu hayatın en önemli noktalarını görüyoruz. Jodie’nin hayatının bu 15 yılını incelerken insanın ahlaki değerlerini sorguluyor, paranormal varlıkların inancını sorguluyor ve ruhların gerçek olup olmadığı hakkında çelişkilere düşüyoruz.

Jodie Holmes, dışarıdan tıpkı sizin ve benim gibi görünen sıradan bir birey. Kendi günlük sorunları olan, yaşadığı toplumun içinde kendi farklılıkları yüzünden çoğunlukla dışlanan ve kabul görmek için elinden geleni yapmış fakat bunu pek de başaramamış bir birey. Sorunlu bir çocukluk, ergenlik ve bu sorunların hazırladığı travmatik bir yetişkinlik dönemi.

Ellen Page’in canlandırdığı Jodie’nin farklı olduğu nokta, doğduğundan beri ona hayatının her anında eşlik eden Aiden adındaki doğaüstü varlık. Hadi varlık demeyelim de, ruh olsun. Jodie, Aiden’a nasıl olduğunu bilmediği bir bağ ile bağlı. Aiden ile iletişim kuruyor ve ondan bazı şeyleri yapmasını isteyebiliyor. Bakın Aiden’ı kontrol edebiliyor demiyorum, sadece iletişim kuruyor. Aiden kendi iradesine sahip olan bir varlık ve çoğu zaman Jodie’nin istekleri dışında da hareket edebiliyor. Hatta buna oyunda siz karar veriyorsunuz. Çünkü Jodie’yi yönettiğiniz kadar, Aiden’ı da siz yönetiyorsunuz Beyond’da. Yani aslında oyunun adı Beyond: Two Souls değil de, Three Souls olmalıymış. Çünkü oyunda Jodie, Aiden ve siz rol alıyorsunuz!

Jodie, bu “yetenekleri” yüzünden bilim adamları ve devlet tarafından fark ediliyor. Willem Dafoe’nun canlandırdığı paranormal araştırmacı ve bilim adamı Nathan Dawkins, Jodie’yi özel güçleri konusunda özel eğitime alıyor ve yeteneklerinin kaynağını bulmak adına geliştirici deneyler yapıyor. Çünkü Jodie çok üstün ve eşi benzeri olmayan yeteneklere sahip. Bu da onu gerektiği zaman özel bir “silah” haline getirebiliyor. Yetenekleri keşfedilen Jodie, Nathan’ın da desteğiyle CIA’ye katılıyor. CIA Jodie’nin yeteneklerinden çeşitli devlet sırlarını ortaya çıkarmak ve bu gibi özel operasyonlarda yararlanmayı amaçlıyor. Bu yüzden de Jodie’yi eğitip CIA ajanı yapıyorlar. Ama işler elbette böyle basit ve tek düze ilerlemiyor hikayemizde. Neden böyle dediğimi oynadıktan sonra anlayabilirsiniz. En niyahetinde Jodie’nin içinde, kontrol edemediği başka bir varlık var.

Beyond: Two Souls’un ve hatta tüm Quantic Dream oyunlarının en belirgin özelliği, oyunun hikayesindeki gidişatı sizin yönetmeniz ve bu bağlamda olabilecekleri sizin çeşitlendirebilmeniz. Her oyuncu farklı bir birey ve her bireyin de kendine has özellikleri vardır. Bu yüzden David Cage ve ekibi oyuncuya seçmek isteyebileceği her seçeneği büyük bir incelikle sunmaya özen gösteriyor ve bunu hakkıyla yerine getiriyor. Oyunu oynayıp bitirdikten sonra sanki kendi hikayenizi bitirmişsiniz de, Aiden aslında sizin bir parçanızmış, Jodie de aslında sizmişsiniz gibi hissedebiliyorsunuz. Bu, Quantic Dream’in ne kadar harika bir işi başarabildiğini belirtiyor bize. Bir insanı kurgusal bir dünyaya ne kadar adapte edebilirsiniz ki? İşte tam da bu kadar!

Jodie bir doğum günü partisine gittiğinde sigara içsin mi, alkol alsın mı, karşı cinsten birisiyle ilk cinsel yakınlaşmasını yaşasın mı ve bu gibi soruların cevabını tamamen size bırakıyor oyun. Karakterinizin ahlaki gelişimini siz ve hareketleriniz belirliyor. Elbette Jodie’nin olduğu kadar, Aiden’ın karakter gelişimini de avuçlarınıza bırakıyor oyun.

Örneğin çok detaya girmeden oyunun ilk sahnelerinden bir olayı anlatayım size. Willem Dafoe’nun canlandırdığı Nathan Dawkins, asistanı ile beraber küçük Jodie’yi polis merkezlerindeki sorgu odalarına benzeyen bir odaya oturtuyorlar. Burada Nathan, Jodie’nin güçlerinin keskinliğini ve tam odak noktasını belirlemek amacıyla bir deney yapmak istiyor. Aynı zamanda Aiden’ı kontrol edebildiğiniz bu olayda, Jodie’nin küçük yaşta böyle şeylere maruz kalmasına sinirlenip ortalığı kasıp kavurabiliyorsunuz. Masaları dağıtıp camları kırabiliyor, kameraları bozabiliyor ve bu gibi şeyleri yapabiliyorsunuz. Veya tam tersi, Jodie’yi ve diğer insanları korkutmadan, barışçıl bir şekilde deneyin bitmesini izleyebiliyorsunuz. Aiden’ın ahlaki durumu tamamen sizin kontrolünüze bırakılmış. Siz de benim gibi Jodie’yi kıskanacak mısınız, yoksa hayatını yaşamasına sessizce izin mi vereceksiniz merak ediyorum doğrusu. Benim oldukça kıskandığım zamanlar olmuştu.

Kişisel konuşmam gerekirse, Jodie’ye bir yerden sonra kardeşimmiş gibi bağlandım. Aiden’ı kontrol ettiğim sahnelerde Jodie’nin abisi olsam ne yapardım gibi düşündüm ve buna göre hareket ettim. Oyunun sizi nasıl içine çektiğini bu cümlelerim anlatabilmiştir diye umuyorum.

Oyunda kontrol ettiğimiz iki karakter var. Jodie Holmes ve Aiden. Bu yüzden oyunun kontrollerinin de esnek ve kolay olması gerekiyor. Tıpkı Heavy Rain ve Fahrenheit’ta yaptığı gibi Quantic Dream, bu oyunda da kendi kontrol şemasını ortaya koyuyor. Beyond, yeni nesil bir oyunda görebileceğiniz en esnek kontrollere sahip. Jodie ve Aiden arasındaki geçişleri çok kolay bir şekilde halledebiliyorsunuz. Buna ek olarak oyunun sahip olduğu aksiyon sahnelerinde vereceğiniz reaksiyonları tek tuşla halledebiliyorsunuz. Oyunun sahip olduğu kontrolleri hikayenin bir parçası olarak öğreniyorsunuz. CIA eğitim kampındaki hikayeyi işlerken aynı zamanda kontrolleri de öğreniyorsunuz. Hani okulda diyorduk ya hep, “Ya hocam bunlar gerçek hayatta ne işimize yarayacak?”diye. CIA’de öğrendiğimiz her şey oyunun diğer kısımlarında da işimize bol bol yarıyor.

Aiden’ın kontrolleri de oldukça kolay. Üçgen tuşuna bastığınızda kontrolü Aiden alıyor ve Jodie’ye yardımcı olmak için elinden geleni yapıyor. Bu konuda izleyeceğiniz yolu da kendiniz seçiyorsunuz. Bir işi Aiden’ın yardımıyla barışçıl veya sert bir şekilde, ya da direk Aiden’a bulaşmadan kendiniz halledebiliyorsunuz çoğu durumda. Ama elbette Jodie bir insan ve yapabilecekleri de bu bağlamda sınırlı. İşte bu sınırlı anlarda da Aiden’dan yardım istemekten başka çareniz kalmıyor.

Böyle film gibi bir oyunu oynarken görsellik de oldukça önemli bir hale gelebiliyor. Quantic Dream, oyunun ilk sürümü çıktığı zaman yeni yeni popülerleşmeye başlayan “ünlü yüzleri oyunlara aktarma” işini yapan ilk firmalardan oldu. Ellen Page ve Willem Dafoe gibi, gerçek hayatta da bol bol gördüğümüz iki kişinin oyuna tüm yüz ve vücut detayları ile aktarılabilmesi harika bir teknolojik gelişimin habercisiydi. Quantic Dream’in grafik konusunda akranlarından çok ileride olduğunu zaten biliyoruz. Fakat gerçek yüzleri oyuna böyle detaylarla aktarmak, işte o çok zamanının ilerisinde bir iş olmuştu. Şimdi 2015 yılındayız, aradan 2 sene geçti ve teknoloji bu konuda çok daha fazla gelişmeye uğradı. Fakat rahat rahat söyleyebilirim ki, aradan 2 sene geçmesine rağmen ve Quantic Dream’in oyunun Remastered sürümünde sadece çözünürlüğe ve FPS’ye el atmasına rağmen Beyond: Two Souls hala zamanımızın oyunları arasında harika bir görsel kaliteye sahip. Doğru bir şekilde makyajlanmış kaplamalar, karakterlerin sahip olduğu görsel detaylar, oyunun sahip olduğu dünyanın ve atmosferin gerçekçiliği. Tüm bunlar Beyond’un hala grafiksel açıdan zirvedeki oyunlar arasında olabileceğini kanıtlıyor bizlere. Ama elbette böylesine hikayesiyle ve yaşattıklarıyla ünlü olan bir oyunda grafik kalitesi aramayız değil mi, hadi ama!

Oyunun müzikal kalitesine değinmem gerekirse, bir Quantic Dream oyununun hiç şaşırtmayacağı derecede kaliteli olduğunu söyleyebilirim. Çünkü tıpkı Fahrenheit ve Heavy Rain’de olduğu gibi oyunun müziklerini, maalesef 25 Ocak 2013’te kaybettiğimiz Normand Corbeil besteliyordu. Corbeil’in işinin oyunun yapımında yarım kalması üzerine bayrağı Assassin’s Creed 3’ten tanıdığımız Lorne Balfe, ve beraberinde Hans Zimmer aldı. Bu ikili, oyunun müzikal kalitesini Corbeil’in bıraktığı yerden çok güzel bir şekilde devam ettirdiler ve ortaya mükemmel bir işitsel şölen çıkardılar. Hatta şu an oyun arkada açık ve bu incelemeyi oyunun ama menü müziği ile yazıyorum. Bu yüzden kimi zaman duygusallaşmış da olabilirim.

Son sözlerime gelecek olursam; Beyond: Two Souls’u günümüz oyunlarına göre, Remastered hali ile incelemek bana oldukça gerekli bir iş gibi göründü. Çünkü Beyond’u hala ön yargılarını kırıp, oynamayan oyuncular var ve en azından bu incelememle onların da bu ön yargılarını kırmayı amaçladım. Umarım böyle bir şey yapabilmişimdir ve bu inanılmaz tecrübeyi tüm PlayStation 4 oyuncuları yaşar. Beyond: Two Souls, günümüzde gittikçe yozlaşan ve tek düze hale gelen oyun sektöründe zor bulunan türden oyunlardan birisi olmuş. PSN’de bulunan uygun fiyatı ile de her oyuncunun deneyebileceği bir oyun olmuş Beyond. Siz de bu maceraya atılın ve Jodie ile Aiden’ın hikayesini kendi hikayenizle bir hale getirin. Beyond: Two Souls’da kendinizden bir şeyler bulabileceğinize dair garanti veriyorum.

Exit mobile version