Makale

BioShock Infinite: Burial at Sea (DLC İnceleme)

BioShock: Infinite. 2013 Yılında böylesine bir hikayeyi böylesi bir üslupla tecrübe edebildiğim için kendimi şanslı saydığım yegane yapımdır. Booker DeWitt’in hikayesi, Columbia’nın kökleri ve Elizabeth’in gizemi derken, konsept içerisinde konsept bulabileceğiniz, zekice tasarlanmış bir matruşka gibiydi Infinite.

Burial at Sea duyurulduğunda açıkçası bunun bir alternatif evren hikayesi olduğuna kanaat getirmiştim, tabii alternatif dünyalar söz konusu olduğunda Infinite’in multi evrensel yapısı, herhangi bir alternatif devam öyküsünü ana hikayenin içerisine kattığından, Ken Levine’ın yine bir şeylerin peşinde olduğunu tahmin ediyordum.

Burial at Sea, adından anlaşılabileceği üzere bizi BioShock serisinin köklerine yani Rapture’a geri götürüyor. Peki ama Infinite’e DLC olarak gelen Burial at Sea, Infinite’in “yapmadığı” neyi yapacaktı? Yani zaten oyunun ana hikayesi öyle yerlere “bağlanıyor ki” Burial daha bunu kaç tık ileri götürebilirdi?

Götürebiliyormuş, ben bunu gördüm. Toplamda 2-3 saat süren macera, hem hikayesel olarak, hem de atmosfer olarak nefes kesici bir nokta ile bitiyor. Bildiğimiz ve sevdiğimiz Infinite mekaniklerinin üzerine kurulan Rapture, o eski halinden önce, hala içerisinde yaşam varken, hiç olmadığı kadar pırıl pırıl görünüyor ve sizi onu keşfetmek için davet ediyor. Benim burada tek şikayetim, keşke DLC Rapture’u daha fazla keşfetmemiz için bize fırsat verseydi, evet yine ikonik art deco tasarımlar ve birbirinden şık görsellik sizleri baştan çıkartıyor fakat bunların ötesinde bir yaşamın nasıl olabileceğine dair biraz daha fikir edinmek isteyebilirdim.

Rapture’un yaşayan yüzü dışında, yavaş yavaş ortaya çıkan karanlığını da görüyoruz Burial at Sea sayesinde. Peki ama nasıl? Hikayemiz, Rapture’da özel dedektiflik yapan Booker DeWitt’in adeta bir film-noir misali, gizemli müşterisi Elizabeth tarafından kapısının çalınmasıyla başlıyor. DeWitt’i kaybolan Sally adında bir kızı bulması için kiralayan Elizabeth, bizim alıştığımız, sevdiğimiz Elizabeth değil, çok daha karanlık, daha olgun ve daha erişkin bir Elizabeth var artık karşımızda, bunun sebeplerini ise hikayenin son 15 saniyesinde biraz anlıyorsunuz diyebilirim.

Peki ama Burial at Sea bir devam mı? Açıkçası, hikayeyi rezil etmeden bunu size söylemem doğru olmaz, gerçekten 2 saatinizi ayırıp bunu deneyimlemeniz gerekiyor, özellikle Infinite’in hikayesini beğendiyseniz ve Ken Levine’ın vizyonunu takip ediyorsanız, Burial’de sizi tatmin edecek bir hikaye örgüsü olduğuna emin olabilirsiniz.

Hikaye bazında Burial gerçekten sağlam, peki ama yeni şeyler var mı? Infinite’in dinamikleri üzerine kurulan dar alanlar ve bu dar alanlarda düşmanlar ile çatışmanın verdiği gerginlik dışında, bu dinamiğin üzerine çok şey olduğunu söyleyemem, tabii benim hoşuma giden şeylerden biri kesinlikle oyunda imkanların kısıtlı olması oldu. Kurşun bulmak, sağlık paketi bulmak eskisi kadar kolay değil ve düşmanlardan kaçmaya çalışırken bir yerden gıdım gıdım cephane aramak, benim gibi zorlu oyunları seven kafaları mutlu edecek gibi. Bir de Burial at Sea’nin gelecek bölümünde Elizabeth ile oynayacak olmamız, hikayenin gideceği yön falan derken, epey meraklanmış durumdayım!

Son tahlilde, Infinite’in mitosunun üzerine kurulan harika bir Rapture vizyonu ile karşı karşıyayız. Eğer Infinite’i benim gibi sevdiyseniz, su altında gerçekleşen bu cenazeyi kesinlikle kaçırmayın. Burial at Sea, PlayStore’da TTNET’lilere 12 taksitle ayda 3 liraya satılmakta.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu