Uzun süredir beklediğimiz bir oyundu Breed. Yapımcılar tanıtımlarında, Halo ile yarışacağını, hatta görsel yönden daha iyi olacağını söylüyorlardı. Hiçbir FPS de rastlamadığımız türden oyun içi takım çalışması olduğunu söylemişler, oyun dünyasını merakta bırakmışlardı. Sonuçta hepimiz Halo ile Freedom Fighters karışımı bir oyun bekliyorduk…
Hiç yakın olmayan gelecekte, epey uzak bir galakside…
Yıl 2625! Yaratık saldırılarının doruğa ulaştığı tarihler. İnsanoğlunun son umudu olan GRUNT askerleri görev başında. Breed isimli yaratık ordusunun, dünyaya yapacakları barışçıl olmayan ziyareti başlamadan bitirmek üzere yola çıkıyoruz. Rengarenk yaratıkları avlayacağımız gibi bir de onların üslerini, radarlarını, sığınaklarını yerle bir edeceğiz.
Breed temelde takım çalışmasını barındıran bir FPS oyunu. Genellikle iki veya daha fazla askerle birlikte omuz omuza savaşıyoruz. Her askerin en fazla 2 adet silah taşıyabilmesi takım çalışmasını doruğa çıkarıyor. Takımımız üyelerini, sniper, ağır silahlı, mühendis olmak üzere, çeşitli sınıflara ayrılmış olarak kullanabiliyoruz. Mesela bir kuleyi patlatmanız gerekiyorsa karakterler arasında geçiş yapıp, “roket luncher”ı olan askeri seçip patlatmalısınız. Çevrede bulacağımız ağır silahlar, cipler tanklar ve uçan araçları tıpkı Halo da olduğu gibi kullanabiliyoruz. Belki de oyunun sınırlı sayıdaki güzel yanlarından biride bu.
Birimiz hepimiz için, diğerlerimiz ölmek için…
Takım çalışmasını ayakta tutması gereken yegane unsur yapay zeka elbette. Breed de ise yapay zekayı arayın ki bulasınız! Dörtlü beşli gruplar halinde savaştığınız mekanlarda “silahdaş”larınızın da size yardımcı olup savaşa katılmaları çok önemli. Fakat çoğu zaman kendinizi kaptırıp ilerlediğinizde çevreye bakınca hiçbir arkadaşınızın kalmadığını görebiliyorsunuz. Geri dönüp baktığınızda arkadaşlarınızı; ya bir taşa takılıp ilerleyemez durumda buluyorsunuz yada geri çıkamayacağı bir çukura düşmüş vaziyette buluyorsunuz. Daha da kötüsü öldüğünüz zaman otomatik olarak hayatta kalan bir diğer askerin yönetimini ele geçiriyorsunuz. Tüm askerleriniz bitene kadar oyuna devam edebiliyorsunuz. Burada en büyük hata daha su yüzüne çıkıyor. Diyelim iki asker kaldınız esnada gayet kalabalık bir gruba daldınız ve silahlarınızı konuşturuyorsunuz. Diğer asker ise kendi kendine dolaşırken asla çıkamayacağı bir çukura düştü. Eğer ölürseniz otomatik olarak çıkılamayan çukurda olan askerin yönetimine geçiyorsunuz ve sonsuza kadar o çukurdan çıkmaya çalışıyorsunuz. Çukurdan asla çıkamayacağınızı anlayınca, “Bir yaratık gelse de beni öldürse. Bende bir güzel baştan oynasam” diye dua ediyorsunuz fakat ne gelen var ne giden, son olarak bomba patlatıp kendi kendinizi öldürmek geliyor aklınıza ve “BOOM!”, “Cannot read script #AA2828, press ‘OK’ to abort” uyarısı ile birlikte kendinizi windows masaüstünde buluyorsunuz… Böyle durumlara düşmemek için çok yavaş ilerlemeli ve her bir karakterinizi teker teker bizzat kendiniz ilerletmelisiniz. Bu da her oyuncunun kabulleneceği bir lüks değil.
Yapacağımız görevlerin tamamı basma kalıp ve neredeyse birbirinin aynısı. Haritada gördüğümüz hedefe paldır küldür koşarak gidiyoruz, oradaki görevi bitirince gösterilen diğer yere gitmemiz gerektiğini zaten biliyor ve yine koşturuyoruz. Kullanacağımız araçlarda olmasa neredeyse hiç özgürlüğümüz yok. Zaten dört çocuğu ile gezmeye gitmiş bir anne misali, sürekli askerlerle ilgilenmemiz gerekli. Bir ihtiyaçları var mı ? Cephaneleri tam mı ? Bir taşa kayaya takılmışlar mı ? Bir bir ilgilenmelisiniz. Bir süre sonra kendinizi tamagochi oynuyor gibi hissedebilirsiniz.
Teknik detaylar iyi olsa dişimi kırardım
2004 yılının nisan ayında piyasaya sürülmüş bir oyunun, en fazla 24-bit’i destekleyen renk paletine sahip olması şaşırtıcı doğrusu. Her cisim köşeli ve karakter detayları geçen seneki oyunların kalitesinde. Oyuna başlar başlamaz karşılaştığınız devasa pusula sistemi sizi korkutmasın “O” tuşuna basarak kapatabiliyorsunuz. Seslendirmeler ise aynı düzeyde. Komutanınızın dövercesine bağırması, yaratıkların “cik”lemesi ve silah sesleri kulak tırmalayıcı.
Oyunun eğlenceleri yanları da yok değil elbette. Binebildiğiniz araçlarla etrafta terör estirmek ya da uçan araçlarla ufak bir gezintiye çıkmak hiç fena bir fikir değil. Yoğun yaratık saldırıları esnasında takım arkadaşlarınızla birlikte çatışmaya girmek hem eğlenceli hem de insanı havaya sokan tarzda. Ta ki askerleriniz sağa sola takılıp, aptalca nedenlerle ölene kadar. (Tanrım ! Kurşunu biten bir askerin önünde duran cephaneyi, şans eseri üzerinden geçmesiyle değil de, bilerek gidip almasını sağlayacak script’i yazmak bu kadar zor mu ?)
“Neyse ki Multiplayer modu var. Onunla oynar keyfimize bakarız” diye düşünenler büyük bir şok geçirecekler. Çünkü oyunun multiplayer modu olmasına rağmen çalışmıyor. Piyasaya sürülmesinden sadece birkaç gün sonra çıkan ilk yama ile (Yaklaşık 19 MB büyüklüğünde) multiplayer modu aktif hale geliyor. Tabi burada akıllara çok ciddi bir soru takılıyor; “Altı aydan fazla süren “bug testi” sonucunda bu kadar büyük hatalar nasıl gözden kaçtı ?” Herhalde oyunu tamamlamaları bir altı ay daha sürecekti ve bu sürede oyun teknik açıdan epey geride kalacaktı. Hatalı vaziyette oyunu piyasaya sundular.
Son olarak şunu söyleyebilirim ki; karşımızda bitmemiş bir oyun duruyor. Piyasaya sürülmesinin hemen ertesinde 19 MB’lık patch çıktığına göre daha epeyce patch çıkar ve oyun gerçekten oynanabilir hale gelir. Peki FarCry gibi bir şaheser varken, kim bu oyunu alıp patchleri ile uğraşır ? Bilemiyorum. Yazımın başında “Halo ile Freedom Fighters karışımı bir oyun bekliyorduk.” demiştim, hâlâ bekliyoruz.