Ben karşıyım arkadaşlar. Evet karşıyım. Macera oyunlarına üçüncü boyutun sokulmasına, farenin işlevini yitirmesine ve bütün macera oyunlarının aksiyon oyunu haline gelmesine karşıyım. Grim Fandango geldi insanları alıştırdı, şimdi kime söylesek “Sen ne anlarsın maceradan?” diye cevap veriyor. Yahu ben on beş sene fareyle macera oyunları oynamışım, tut, çek, it, sor, ye diye tonla komutu kullanmışım da bana mı anlatıyorsun bunları?
Yok arkadaş yok, bu yol benden çay içmeye yolcu bırakır ancak ve geçip gider.
Çok saldırgan geldi sanırım? Malesef böyle. Ben sevmiyorum ve bu şekilde klavyeyle oynanan macera oyunlarının “işaretle ve tıkla” türünün tadını vermediğinde ısrar ediyorum.
Ama bir yandan da iyi oldu, grafiklere ve bulmacalara yüklendi adamlar da açıklarını kapatmak için daha fazla çivilemeye kalktılar bizi.
Gelelim konumuza, ne olursa olsun bir dev var karşımızda. “Monkey Island” ve “Indiana Jones” serilerinden sonra en büyük kitleye sahip köklü oyun olan “Broken Sword” dizisinin son parçası “The Sleeping Dragon”.
Karakterimiz gerçekten de atalarından birinin bayrağını alıp yola çıkmış bir kimlik. George Stobbart adlı şahsiyetimiz tam bir Indiana Jones çizimi. Güncellenmiş bir şahıs, fazla konuşkan ve espri çılgını değil ve aksiyon hareketlerini yapmak için hep son ana kadar bekliyor. Hatırlayalı ki Indiana Jones’da uçurumların kenarına gelene kadar kırbacını çıkarmaz, ölüme üç metre yaklaşana kadar söylemesi gereken şeyleri söyleyemez, birisinin ölmesine birkaç saniye kalmadan önce kurtarıcı rolünü almazdı. Sonuç olarak iyilerin yegane becerikli ama şaşkın kahramanı, karizmatik ama şaşkın birey var karşımızda.
Konumuzu da hemen aktarıp yazının merkezine girişimizi yapalım haliyle artık.
Açılışta çılgın bir tarikat liderinin tanrının korumasında olduklarını söylediği iki kişiyi vazifelerine yolladığı videoyu geçtikten sonra George’ye dönüyoruz. Bir uçak içinde ilerlemekteyiz ve yanımızda muhteşem göbeği ve birasıyla Harry adındaki pilotumuz da var. Congo üzerinde çılgın hatun muhabbetimizi yaparken bir anda güzel havadan yağmura geçiyoruz ve tek tek motorlarımızı yitiriyoruz. Bu arada bundan önce Nico’yu (Nico’yu unutmak mümkün mü?) bir bilgisayar çılgınının beynine magnum dayarken görüyoruz (diyorum ama Nico’yu tanıyanlar olaya daha hakim olacaktır zaten). Sonuç malum, videolar bitiyor ve oyuna giriş.
Kontroller rezalet, çok rahat söyleyebilirim. Kamera kafasına göre değişiyor, fare kontrolü tamamen iptal edilmiş ve her kamera değişiminde yön kavramınız allak bullak oluyor. Açıkçası hiç sevmedim. Mesela oyunun bir bölümünde Nico ve George tiyatronun alt katında gezinirlerken fark edeceksiniz ki her köşe başında veya her kamera değişiminde adamımızın kafasını duvara geçiriyoruz. Çünkü kamera istediğimiz yöne dönmüyor. Sola dönünce adamımızın solu bir anda sağı oluyor ama ekran izometrik olduğu için siz sola mı yoksa sol alta mı baktığınızı tam anlayamıyorsunuz?
Bunun dışında bir ufak sorun da tırmanma ya da sağa, sola kayma tuşlarında noktalık kaymalar olabilmesi. Yani en uca kadar geldiğiniz balkondan aşağıya sarkamıyorsunuz, çünkü yarım santim kenara kaymanız gerekiyor örneğin. Bunun gibi birçok durumla karşılaşacaksınız, merak etmeyin.
Seslere dokunmak gerekirse, gerçekten muhteşem. Serinin kültlerinden biri olan müzikler de aynen korunmuş. Hem arka plandaki müziklerin senaryo ve ortam ile uyumu, hem de içinde bulunduğunuz ortamların aktif bilindik sesleriyle harmanlaşmış bir fon gerçekten sizi oyuna ısıtıyor. Her tür olayın heyecanını direkt olarak sesler belli ediyor. Etrafınızdaki sesleri dinlemek oyunun çözümü için de zorunlu. Mesela Nico’nun ilk bölümünde kasayı bulmak için muhakkak halıya basınca çıkan sesi dinlemeniz lazım.
Ara demolar ve videolar için iğrenç ötesi bir saçmalık daha var ki, ne kadar izlerseniz izleyin, ne kadar uzun olursa olsun hep en baştan izliyoruz. Otuz kere aynı yerde ölürseniz oyunu kapatıp CD’yi kırmamak için zor tutuyorsunuz kendinizi. Oyundaki hiçbir tuş bunları atlatamıyor. Geçmiş olsun.
Sonuç olarak sesler çok başarılı, biraz da grafiklere dokunalım haliyle.
Tek kelimeyle muhteşem. Grafiklere laf dahi edemem çünkü neredeyse hiç sorun yok. Ama oyun içinde yok. Ara demolardaki oyun motoru kullanılarak yapılmış videoların kalitesizliği bariz sırıtıyor. Çizgi film edasıyla yapılmış muhteşem videoları neden kenara bıraktık ki, anlayamadım? Özellikle daha ilk demodan sırıtmaya başlayan suratım bu üç boyutlu videolarla şevkini kaybetti.
Velhasıl kelam, oyunu bir bütün olarak incelersek seri adına güzel bir devam oyunu. En kısa yönden kurulabilecek cümleyle, “Macera severlerin yeni başyapıtı olarak arşivlerde yerini alacak” denilebilir.
Daha önceden aşina olduğumuz bulmacalar, zorluk seviyesi iyi ayarlanmış bir oyun, aksiyonu damardan yollayan bir yapım olarak oynanıp bitirilebilinecek bir şaheser sayılabilir Sleeping Dragon. Ama malesef ki bir güncelleme ister muhakkak. Kameralar, bazı görüntü hataları ve Alt + Tab konfigürasyonundaki sorunlar düzeltilmeli.
Bunlar dışında hala oynamamış olanların çok şey kaybettikleri gün gibi ortada. Alın ve başlayın.