Brothers In Arms: Road to Hill 30
Takım lideri olmayı hiç bir zaman istemedim. Aslına bakarsanız lider olacak
bir kişiliğe de sahip değilim. Emrimde tam 13 asker var. 13 asker, 13 ayrı yaşam
ve 13 aile… 101. Paraşüt ekinin başına geçmeyi de hiç bir zaman istemedim.
Fakat savaş hiç kimsenin isteğini dinlemiyor. Yapmak zorunda olduklarınızı
suratınıza bir tokat gibi vuruyor. O meşhur gün gelip çattığında, aksiliklerin
daha yolun başında karşımıza çıkacağını nereden bilebilirdim ki? İniş noktamıza
daha kilometrelerce mesafe varken saldırı altında kalacağımızı,
konsantrasyonlarını ve morallerini üst düzeyde tutmaya çalıştığım askerlerin bir
anda umutsuzluğa kapılacaklarını da bilemezdim. Herşey tersine ilerlerken öncü
olduğum gruptan kilometrelerce uzakta bir noktaya inmem de şanssızlığın bir
parçası değil mi? Neredeyim? Hangi cehenneme düştüm? 13 rakamının uğursuzluğuna
bir kez daha inanır oldum. Dedim ya takım lideri olmayı hiç bir zaman
istememiştim. Şimdi ise arkadaşlarımın hayatı için buna mecburum…
Hayatta kalın! Bu bir emirdir.
İkinci Dünya Savaşı ile ilgili sayısız oyun gördük şu piyasada. Çoğunluğunu
FPS’lerin oluşturduğu bu oyunların birbirlerini tekrar ediyor olmasından
sıkılır, yansıttıkları gerçekleri umursamaz olduk. Fakat uzun süreden beri
hazırlığı süren Brothers In Arms benzerlerinden çok farklı olacağının
sinyallerini vererek, ayrı bir ilgi ile beklememizi sağladı. Yapımcı şirket
Gearbox, ismini asıl HALO oyunu ile duyurmuş olmasına rağmen Half-Life’ın
PlayStation 2 versiyonunu ve ek paketlerinin yapımını üstlenerek FPS konusunda
ne denli başarılı olduğu kanıtladı. Dolayısıyla bekleyişimizde bir kat daha
arttı. Savaş gazilerinden alınmış bilgiler doğrultusunda hazırlanmış olan
senaryosu, harika grafikleri ile beklentilerimizi iyice üst seviyeye çıkaran
oyun, ilk olarak Xbox sahipleriyle buluştu. İlk izlenim olarak güzel grafikleri
haricinde sıradan bir 2. Dünya Savaşı FPS’si gibi gözükse de, ilerledikçe artan
temposu ve içerdiği stratejik öğeler ile benzerlerinden kolayca sıyrılmayı
başarıyor.
“New Game” seçeneği ile başladığımız anda bizi bambaşka bir dünya’ya taşıyan
oyun, mükemmele yakın giriş sahnesi ile karşılıyor. Bahsettiğim giriş sahnesi
tahmin edeceğiniz üzere bir video değil, ancak grafikler o kadar üst düzeydeki
ilk başta video olduğunu düşünmemiz mümkün. Gökyüzünü seyreder vaziyette yerde
yatarken bir anda silah arkadaşımız gelip bizi ayıltıyor. Ne olduğunu anlamaya
çalışırken, siperin arkasında baygın düştüğümüzü ve saldırı altında olduğumuzu
fark ediyoruz. İlk bir kaç düşmanı öldürüp biraz nefes almayı düşünüyorken, yeni
birliklerin saldırısına uğrayarak sarsılıyoruz. Son olarak orta çaplı bir tankın
gelmesi ile artık umutsuzluğumuz tavana vuruyor. Kurtulmamızın imkanı yok belki,
ama savaşmaya devam ediyor ve büyük patlamanın ardından bir kez daha yere
düşüyor, yine yarı baygın hale geliyoruz. Bizi kurtarmaya çalışan arkadaşımız
sinir krizi geçirerek tanka ateş etmeye başlıyor ve onun sonu bizden çok daha
kötü oluyor. Yanımıza kanlar içinde düşüyor ve ekran kararıyor. İzlediğimiz bu
sahneye şu anda anlam veremesek de oyunda ilerledikten sonra herşey netleşecek.
Asıl hikayeye geçtiğimizde, ani saldırı karşısında başarısız iniş yapmak zorunda
kalan takım liderinin kontrolünü üstleniyoruz. Harita üzerinde hiç hesapta
olmayan bir noktaya düşmüş olduğumuzdan, kimseye yakalanmadan bir an evvel dost
birlikleri aramaya başlıyoruz. Bu esnada oyunun kontrolleri öğreten ve ipuçları
veren açıklamaları okuyoruz. İlk karşılaştığımız asker ile birlikte yolumuza
devam ederken yeni birliklerle karşılaşıyor ve takım arkadaşlarımızdan bir kaçı
ile buluşmayı umuyoruz.
Gerçek bir takım lideri olmak
İlk etapta yapacağımız görevler hem kontrolleri öğretir, hem de oyunun kendine
özgü sistemini öğretir tarzda. Yapmamız gereken genelde siper arkasında saklanıp
düşmana ateş etmek üzerine kurulu. Fakat kısa bir süre sonra yanımızdan
ayrılmayacak bir asker edinince artık takım lideri rolüne soyunup emirler
vermeye başlıyoruz. Tıpkı geçtiğimiz hafta oynamaya başladığımız Star Wars:
Republic Commando oyununda olduğu gibi yamızdaki askerin nereye siper alacağını
ve kime ateş edeceğini emrederek savaşıyoruz. Kontrollerin sol trigger tuşuna
başmamızla ekranın ortasında bir çember beliriyor. Bu çemberi istediğimiz siper
noktasına taşıyıp tuşu bırakmamızla askerimiz oraya gidip siper almaya, eğer
düşman varsa ateş etmeye başlıyor. Eğer askerimize özellikle bir düşmana
saldırmasını emredeceksek; yine sol trigger tuşuna basıp çemberi ortaya
çıkarıyoruz, ancak bu sefer çemberi düşman üzerine taşıyoruz. İkonumuz kırmızıya
dönüşüyor ve askerimiz o düşmana ateş etmeye başlıyor. Askerlerimizi düşmana
saldırtma özelliğimizin haricinde bir de gidip yakın dövüş ile işini bitirmesini
de emredebiliriz. Çünkü fazla yara almış düşman askerleri ölümlerine yakın
sipere öyle bir saklanıyorlar ki; hiç kafalarını uzatmıyorlar. Bu yüzden onları
öldürmemizin tek yolu gidip yakın dövüş ile işini bitirmek oluyor. Son olarak
askerlerimizin yaptıkları işi bırakıp yanımıza gelmelerini emretmek için ise
“white” tuşuna basıyoruz.
Tüm 2. Dünya Savaşı FPS’lerinde olduğu gibi Brothers In Arms’da da zamanın
önemli silahlarının hemen hepsini kullanıyoruz. Kulandığımız silahları iki tip
tutma imkanımız var. Birincisi alışılagelmiş silah tutma şeklimiz. İkincisi ise;
FarCry ile tanıştığımız silahı omza dayayıp, gez göz arpacık ile bakış şekli.
Fakat bu ikinci sistem oyunumuzda daha gerçekçi kullanılmış. Silahımızı omzumuza
dayayıp baktığımız zaman pozisyonumuza göre silahımız titriyor. Dolayısıyla
nişan almak da gerçekçi bir biçimde zorlaşıyor. Fakat oyunun Xbox platformunda
olmasından dolayı kaçınılmaz bir kontrol zorluğu karşımıza çıkıyor. Maalesef
oyunda iyi nişan alabilmek için epey alıştırma yapmamız gerekiyor.
Situational Awareness nedir?
Savaş sisteminde biraz daha detaya inersek Brothers In Arms’ın benzer oyunlardan
ne kadar farklı olduğunu keşfediyoruz. Bu farklılıkların en başında “Situational
Awareness” ismi verilen sistem geliyor. Bu sistem, oyunun her hangi bir anında
zamanı durdurup etrafı ve stratejik noktaları gözden geçirmemizi sağlıyor.
“Back” tuşuna basarak geçilen bu moda özellikle ani çatışmalar esnasında gerek
duyuyoruz. Diyelim yol üzerinde ilerlerken saldırı altında kaldık. Hemen “back”
tuşuna basıyor ve zamanı durduruyoruz. Burada kontrol uşlarını kullanarak hem
karakterler arasında geçiş yapıyor hem de onları görüş alanları dahilinde etrafı
inceliyoruz. Bu sistem özellikle siper arkasına gizlenmiş düşmanların nerelerde
olduklarını anlamamıza yardımcı oluyor. Oyunu belki biraz kolaylaştırıyor, ama
ani saldırılar karşısında savunmasız olmamızı engelliyor.
Yaklaşık olarak kuşbakışı etrafı incelediğimiz bu görüntüde askerlerimizi
yerleştireceğimiz noktaları daha iyi belirliyor ve savaş stratejimizi
uyguluyoruz. Genelde geçit vermeyen ağır makineli silaha sahip düşmalara karşı
geliştireceğimiz alternatif yollar sayesinde, pek çok stratejiyi uygulamamız
mümkün. Bir örnek ile anlatayım. Sözgelimi karşımızda ağır makineli bir düşman
var ve geçmemiz kesinlikle mümkün değil. Hemen yanımızdaki askerimizi onu
rahatsız edecek ve ilgisini çekecek yöne yerleştiriyor ve durmadan ateş etmesini
sağlıyoruz. Biz de yan taraftan dolaşıp düşmanın arkasına çıkıyor ve onu
hazırlıksız yakalayıp, kolayca alt ediyoruz.
Savaş esnasında fark edeceğimiz bir diğer özellik de düşmanların üzerlerinde
beliren çember işaretleri. Bu çemberler ile düşmanın ne kadar gücünün kaldığını
ve bize ne aralıkla ateş edeceğini öğrenebiliyoruz. Askerlerimizi siperlere
yerleştirip düşmanla amansız bir çatışmaya girdikten sonra rakiplerimiz
aralasında gücü azalanlar olacak. Daha evvel de bahsettiğim gibi gücü azalan
düşman ateş etmez ve siperden çıkmaz hale geliyor. Bu durumda yapmamız gereken
mutlaka çevrede dolaşıp düşmana yakın mesafeden saldırmak. İster kendimiz gidip
işi bitiririz istersek de yanımızdaki arkadaşımızı yollayıp biz de ona koruma
ateşi açarız. Düşmanlarımız bize ateş ederlerken mutlaka konsantre olmaları
gerekiyor. Bu konsantrasyonu bozacak atışlar yaptığımızda saldırı almayarak
zaman kazanabiliyoruz. Düşmanların kafalarında çıkan çemberin belki de tek kötü
yanı tüm düşmanların yerlerini görüyor olmamız. Kimisi siperin arkasında
gizlenmiş olsa da kafalarındaki çember ile hemen fark ediyoruz.
Gerçekçilik had safhada
Brothers In Arms çok kaliteli bir yapım. Bu hem oyun içi öğeleri, hem başarılı
senaryosu, hem de pek çok minik ayrıntı içermesiyle anlaşılıyor. Özellikle
gerçekçiliği arttıran unsurlar oyunu bir kademe daha yukarı çıkarıyor. Oyun
içinde pek çok duygusal sahne yaşayacak ve asker arkadaşlarımız olan bağlarımızı
pekiştireceğiz. Yanımızdaki her asker olayların gidişatına göre tepki veriyor.
Yeri geliyor küfür ediyorlar, yeri geliyor korku içinde savaşıyorlar. Üstelik
her askerin kendine göre bir psikolojisi var. Kimisi olaylara kayıtsız kalırken
ve önemsemezken, kimisi ise psikopatça sözler söyleyip bizi bile şaşırtıyorlar.
Yine yolumuzda ilerlerken sürekli arka planda gelişen olaylar konun bütünlüğünü
sağladığı gibi, savaş mekanını gerçekten hissetmemize neden oluyor.
Brothers In Arms’ın grafikleri o kadar üst düzey seviyedeki; ilk oynamaya
başladığımda Xbox’ta bu kadar kaliteli karakter modellemelerinin olabileceğine
inanamamıştım. Her askerin kendine has stili olduğu gibi son derece gerçekçi
tasarlanmışlar. Çevre düzenlemesi de keza aynı şekilde. Haritaların hepsi
birebir gerçek mekanlardan tasarlanmış ve üzerinde epeyce çalışılmış. Patlama
efektlerinin yanı sıra silahların çıkarttığı efektler de bir o kadar başarılı.
Grafiklerdeki başarının aynısı sesler ve müzikler içinde geçerli. Oyun içi
müzikler tam duymak istediğimiz türden. Sesler ise inanılmaz derecede güzel.
Yanımızdaki askerlerin ve düşmanların çatışma esnasındaki sesleri tıpkı bir
savaş filminden alınmışcasına kaliteliler. Eğer Xbox’ınıza 5+1 ses sistemi
bağlama imkanınız var ise, kendinizi gerçekten savaşın ortasında hissetmemiz
için hiç bir sebep yok.
Brothers In Arms multiplayer konusunda da son derece başarılı. Hem LAN üzerinden
hem de Xbox Live! ile çoklu oyuncu modlarını kullanabiliyoruz. Üstelik tıpkı
oyunun ana senaryosunda olan stratejik görevler gibi benzer görevleri çoklu
oyuncu modunda arkadaşlarımızla beraber oynamamız mümkün. 2 ila 4 oyuncu
destekli haritalarda takım lideri ve askerleri olmak üzere savaşlar
yapabiliyoruz. Bu sistem daha evvel hiç bir oyunda görmediğimiz tarzda ve son
derece başarılı.
Sonuç olarak Brothers In Arms gerek hikayesi gerek tek kişilik senaryosu,
gerekse çoklu oyuncu modları ile Xbox üzerinde kaçırılmaması gereken bir yapım.
Diğer FPS’lerden kolayca sıysılabilen stratejik öğeleri ve mükemmel grafikleri
ile ön plana çıkan oyunun PC’den evvel Xbox’ta oynuyor olmak da ayrı bir keyif.